-
- Üyelik Tarihi
- 3 Nis 2008
-
- Mesajlar
- 2,499
-
- MFC Puanı
- 0
GAZİ OSMAN PAŞA
Her sayfası bir kahramanlık menkıbesi ile dolu bulunan Türk tarihinin altın yaldızlı bir sayfası da Plevne müdafaasıdır. Öyle bir sayfa ki, düşman komutanları bile bu sayfa önünde saygı durmuşlardı. Bu sayfayı yazan, şanlı Gazi Osman Paşadır. Gazi Osman Paşa,1832 yılında Tokatta dünyaya gelmiştir. Kendisi Yağcıoğulları diye anılan bir aileye mensuptur. Babası, memuriyet sebebiyle İstanbula yerleşmişti. Küçük Osman ilk tahsilini bir sıbyan mektebinde yaptıktan sonra, Kuleli askerî idadîsine girdi. Bu okulu bitirdikten sonra da Harp Okuluna girerek 1852de mezun oldu. Ruslarla yapılan Kırım Harbinde ve Rumelideki muvaffakiyetlerinden dolayı yüzbaşılık rütbesine yükseldi. Bundan sonra Erkan-ı Harbiye sınıfına devam ederek Kolağası oldu. Bir aralık da Bursa vilayeti nüfus yazımına memur edildi.
1861 yılında Hasa ordusunda binbaşı olarak vazife aldı, Girit isyanında başarılar gösterdi. Bunun üzerine üçüncü rütbeden bir nişanla albaylığa yükseltildi. Üç yıl sonra da Yemen isyanını bastırmaya gönderildi. Buradaki üstün başarılarından dolayı kendisine paşalık rütbesi verildi. Yemenden dönünce İşkodra ve Bosna Kumandanlıklarına tayin olundu. Sırp isyanında gösterdiği eşsiz kahramanlıklarından dolayı da bu defa kendisine Mareşallik rütbesi verildi. 1877 yılında yapılan Plevne savaşında gösterdiği kahramanlıklar dolayısıyla dünyaca büyük bir şöhrete kavuştu.
II. Abdülhamitin tahta çıkışının ikinci yılı Ruslar balkanlara doğru sarkmak emellerini açığa vurdular. Bu arzularını yerine getirmek için Londra Protokolünü hazırlattılar. Fakat Türkiye, Londra Protokolünü reddedince Rus Çarı II. Aleksandr 24 Nisan 1877 tarihinde Osmanlı İmparatorluğuna harp ilan ederek, ordularıyla Tuna üzerinden Balkanlara doğru sarkmaya başladı. Birinci Meşrutiyeti ilan etmiş olan II. Abdülhamit ne yapacağını şaşırdı. Halk arasında ise büyük bir galeyan baş gösterdi. Gazeteler ateşli yazılar yayınlıyorlardı.Bu harbe bütün Müslüman devletlerden yardım geleceğini de ilan ediyorlardı. Hariciye Nazırı Saffet Paşa, Paris Muahedesine imza koyan devletlerden yardım istedi.Türkiyenin bağımsızlığını garanti edeceğini söz vermiş olan devletler şu cevabı verdiler:
Muahedeler, mürur-ı zamanla hükümden düşerler.
Böylece, Osmanlı ile Rusya baş başa bırakıldı.Osmanlı İmparatorluğuna Batı devletlerinin yardım etmediğini gören Ruslar, ordularıyla 3 koldan hudutlarımızı aşarak Romanyayı istila edip Tuna boylarına dayandılar. Rusların Tuna Ordusu Kumandanı Çarın biraderi Nikola idi. Emrinde 250,000 kişilik bir kuvvet bulunuyordu. Rus generallerinden Malinkov da 60,000 kişilik bir kuvvetle Doğu illerinden İç Anadoluya doğru taarruza geçti. Rus kuvvetlerinin karşısına Gazi Ahmet Muhtar Paşa geçti. Burada Ruslara karşı Kars ve Zivin zaferlerini kazandı.Rus Harbi başladığı zaman Gazi Osman Paşa kuvvetleri ile Vidinde, Süleyman Paşa da Karadağ sınırlarında bulunuyordu. Tunaboyu Orduları Kumandanlığına Serdar-ı Ekrem Abdülkerim Paşa tayin olundu. Türk Ordusu 186,000 kişiden ibaretti. Rusların Tunayı aşıp Bulgaristanı işgal etmeleri üzerine Vidinde bulunan Gazi Osman Paşa, Bulgaristan yollarının bir kavşağı olan Plevneyi Ruslardan önce elde etmek üzere kuvvetleriyle yaya olarak harekete geçti.
Dünyada benzerine az rastlanır bir süratle Plevneye girdi. Orta Anadolunun bu Tokatlı koca Türkü, cihan tarihinde ilk defa olmak üzere Plevnenin etrafına boy siperleri açtırdı. Bu siperler tabya usulünde ilk keşifti. Topçularını ve kuvvetlerini yerin altına aldı. Ruslar ise meydanda harp ediyorlardı. Cihan tarihinde büyük şan kazanan Plevne harbi, Ruslara pek çok zayiat verdirdi.Kendilerinin itiraf ettiklerine göre bazı taburlarda ancak birkaç kişi sağ olarak geri dönebiliyordu. Rusların attığı mermilerle Plevne şehri alevler içinde yanıyordu. Çoluk çocuk enkaz altında can veriyorlardı. Her ne yaptılarsa Plevneyi Gazi Osman Paşanın elinden almanın imkanı olmadı. Rus kumandanı Nikola deliye döndü. Nihayet Plevneye Rus Çarı Aleksandr da geldi. Taarruzla, Plevneyi muhasara ederek açlık ve cephanesizlikle teslim almaya karar verdiler.
Gerçekten zaman geçtikçe Plevnede açlık başladı. Kadınlar çocuklar açlıktan ölüyorlardı. Cephane de bitmek üzereydi. Bütün bunlara rağmen kahramanlığı karakterine yazmış olan Türk oğlu, kuzeyden akan Rus seline iman dolu göğsünü geriyor, vatanseverliğin destanını yazıyordu. Plevnede bu kanlı savaşlar olurken, İstanbuldan gazilere bir türlü yardım gelemiyor, diğer taraftan cihanda bir tek el Türke uzanmıyordu. Balkan dağlarının en önemli geçidi olan Şıpkada Süleyman Paşa da kahramanlıklar yaratıyordu. Koca bir Çarlığa karşı bir Osman Paşa ne yapabilirdi.! Nihayet Gazi Paşa muhasarayı yarıp dışarı çıkmaya karar verdi. Bir gece, Türk kuvvetleri Plevneden çıktı. Ordunun peşine çoluk çocuk, Plevne halkı da takıldı. Fakat Bulgar casusları bu harekatı Ruslara haber verdiler.
Türk kuvvetleri, 10 Aralık 1877 tarihinde Vid nehrini aşacakları bir sırada Ruslar, Türk kuvvetleri üzerine şiddetli bir topçu ateşi açtılar. Ordunun üzerine yıldırımlar gibi mermi yağdırdılar. Halk ve asker birbirine karıştı. Binlerce insan topçu ateşi altında parça parça oldular. Bu bölge kanlı bir mahşere döndü Nihayet her iki taraf arasında kanlı bir boğuşma meydana geldi. Bu sırada Gazi Osman Paşa yaralandı. Üç defa vukua gelen Plevne Muharebesinden galip çıkan Türkler, dördüncü. Plevne harbinde yenildi. Muhasara 145 gün sürmüştü.
Gazi Osman Paşayı bir değirmenin içine götürüp yarasını sardılar. O esnada iki Rus değirmene gelerek, Osman Paşaya: Kayıtsız şartsız teslim dedi. Osman Paşa da, Bir gün bir güne uymuyor; kaderi ilahî bu imiş! dedikten sonra gazilik kılıcını düşman generaline teslim etti. Bu iki general, Osman Paşayı ve yaveri Talat Beyi bir araba ile Plevne şehrine götürdüler. Yolda Rus Kumandanı General Nikolaya rastladılar. General Nikola, Osman Paşaya: Plevneyi müdafaa etmekte gösterdiğiniz muvaffakiyetten dolayı sizi tebrik ederim. Bu müdafaa tarihin en parlak askerlik vakalarından biridir dedi.
Osman Paşayı görmek için koşan Rus subayları, Bravo Osman Paşa diye onu alkışladılar. Birçokları da, Dünyada büyük bir adam yüzü gördük... diye birbirlerine söylediler.Gazi Osman Paşayı, Plevnede bulunan bir eve götürdüler. Ertesi gün Gazi Osman Paşayı, Rus Çarı İkinci Aleksandrın karşısına topallıya topallaya götürdüler.
II. Aleksandr, Osman Paşaya :
Silahınızı niçin teslim etmediniz ? diye sordu.
Osman Paşa da :
Devletim bana, düşmanı gördüğün zaman silahını terk etme, onu her zaman kullan diye vermiştir. Beni de buraya kavga için gönderdi... cevabını verdi.
Çar Aleksandr, bu yüce Türkün karşısında çok heyecanlandı ve onun elini sıkarak şu sözleri söyledi : Plevneyi kuvvetli müdafaanızdan dolayı sizi tebrik ederim. Bu müdafaa askeri tarihin en güzel hadiselerinden biri olmuştur. Siz hakikaten cesur bir askersiniz. Sizin gibi bir kumandanın kılıcı alınamaz. Burada ve Rusyada kılıcınızı ve nişanlarınızı taşımak hakkına sahipsiniz.
On beş gün sonra Osman Paşayı esir olarak Ruslar Harkov şehrine götürüp bir otele yerleştirdiler. Rus kuvvetleri Bulgaristandan İstanbul üzerine akın etmeye başladılar. Nihayet Yeşilköye kadar dayandılar. Rus orduları Kağıthane sırtlarında bir manevra yaptılar. General Nikola da bir heyetle İstanbula gelerek Beylerbeyi Sarayına gitti ve Osmanlı İmparatoru II. Abdülhamitle bir görüşme yaptı. Bütün İstanbul bu mağlubiyet karşısında heyecan içinde kaldı. Avrupalı devletlerin ve bilhassa İngilizlerin müdahalesiyle Ruslar İstanbula giremediler. Yalnız Yeşilköyde bu zaferin hatırası için bir anıt diktiler. Bu harbin sonunda Ayastefanos Anlaşmasıyla, Berlin Anlaşması imzalanarak Balkan devletleri bağımsızlıklarını kazandılar.
İstanbul halkı, Gazi Osman Paşanın esir olduğunu duyunca, Paşanın evi önünde toplandılar. Osman Paşanın oğlunu bir at üzerine bindirerek, Paşayı karşılayamadık, bari oğlunu gezdirelim... diye İstanbul sokaklarında dolaştırdılar. İki ay sonra da Gazi Osman Paşa esaretten döndü. O gün İstanbul yerinden oynadı. İkinci Abdülhamit Osman Paşayı Mabeyin müşiri yaparak hiç yanından ayırmadı.
Nihayet, her fani gibi Gazi Osman Paşa da 5 Nisan 1897 tarihinde 65 yaşında olduğu halde hayata gözlerini yumdu. Öldüğü zaman vasiyeti üzerine Fatih türbesi bahçesine gömüldü.
Her sayfası bir kahramanlık menkıbesi ile dolu bulunan Türk tarihinin altın yaldızlı bir sayfası da Plevne müdafaasıdır. Öyle bir sayfa ki, düşman komutanları bile bu sayfa önünde saygı durmuşlardı. Bu sayfayı yazan, şanlı Gazi Osman Paşadır. Gazi Osman Paşa,1832 yılında Tokatta dünyaya gelmiştir. Kendisi Yağcıoğulları diye anılan bir aileye mensuptur. Babası, memuriyet sebebiyle İstanbula yerleşmişti. Küçük Osman ilk tahsilini bir sıbyan mektebinde yaptıktan sonra, Kuleli askerî idadîsine girdi. Bu okulu bitirdikten sonra da Harp Okuluna girerek 1852de mezun oldu. Ruslarla yapılan Kırım Harbinde ve Rumelideki muvaffakiyetlerinden dolayı yüzbaşılık rütbesine yükseldi. Bundan sonra Erkan-ı Harbiye sınıfına devam ederek Kolağası oldu. Bir aralık da Bursa vilayeti nüfus yazımına memur edildi.
1861 yılında Hasa ordusunda binbaşı olarak vazife aldı, Girit isyanında başarılar gösterdi. Bunun üzerine üçüncü rütbeden bir nişanla albaylığa yükseltildi. Üç yıl sonra da Yemen isyanını bastırmaya gönderildi. Buradaki üstün başarılarından dolayı kendisine paşalık rütbesi verildi. Yemenden dönünce İşkodra ve Bosna Kumandanlıklarına tayin olundu. Sırp isyanında gösterdiği eşsiz kahramanlıklarından dolayı da bu defa kendisine Mareşallik rütbesi verildi. 1877 yılında yapılan Plevne savaşında gösterdiği kahramanlıklar dolayısıyla dünyaca büyük bir şöhrete kavuştu.
II. Abdülhamitin tahta çıkışının ikinci yılı Ruslar balkanlara doğru sarkmak emellerini açığa vurdular. Bu arzularını yerine getirmek için Londra Protokolünü hazırlattılar. Fakat Türkiye, Londra Protokolünü reddedince Rus Çarı II. Aleksandr 24 Nisan 1877 tarihinde Osmanlı İmparatorluğuna harp ilan ederek, ordularıyla Tuna üzerinden Balkanlara doğru sarkmaya başladı. Birinci Meşrutiyeti ilan etmiş olan II. Abdülhamit ne yapacağını şaşırdı. Halk arasında ise büyük bir galeyan baş gösterdi. Gazeteler ateşli yazılar yayınlıyorlardı.Bu harbe bütün Müslüman devletlerden yardım geleceğini de ilan ediyorlardı. Hariciye Nazırı Saffet Paşa, Paris Muahedesine imza koyan devletlerden yardım istedi.Türkiyenin bağımsızlığını garanti edeceğini söz vermiş olan devletler şu cevabı verdiler:
Muahedeler, mürur-ı zamanla hükümden düşerler.
Böylece, Osmanlı ile Rusya baş başa bırakıldı.Osmanlı İmparatorluğuna Batı devletlerinin yardım etmediğini gören Ruslar, ordularıyla 3 koldan hudutlarımızı aşarak Romanyayı istila edip Tuna boylarına dayandılar. Rusların Tuna Ordusu Kumandanı Çarın biraderi Nikola idi. Emrinde 250,000 kişilik bir kuvvet bulunuyordu. Rus generallerinden Malinkov da 60,000 kişilik bir kuvvetle Doğu illerinden İç Anadoluya doğru taarruza geçti. Rus kuvvetlerinin karşısına Gazi Ahmet Muhtar Paşa geçti. Burada Ruslara karşı Kars ve Zivin zaferlerini kazandı.Rus Harbi başladığı zaman Gazi Osman Paşa kuvvetleri ile Vidinde, Süleyman Paşa da Karadağ sınırlarında bulunuyordu. Tunaboyu Orduları Kumandanlığına Serdar-ı Ekrem Abdülkerim Paşa tayin olundu. Türk Ordusu 186,000 kişiden ibaretti. Rusların Tunayı aşıp Bulgaristanı işgal etmeleri üzerine Vidinde bulunan Gazi Osman Paşa, Bulgaristan yollarının bir kavşağı olan Plevneyi Ruslardan önce elde etmek üzere kuvvetleriyle yaya olarak harekete geçti.
Dünyada benzerine az rastlanır bir süratle Plevneye girdi. Orta Anadolunun bu Tokatlı koca Türkü, cihan tarihinde ilk defa olmak üzere Plevnenin etrafına boy siperleri açtırdı. Bu siperler tabya usulünde ilk keşifti. Topçularını ve kuvvetlerini yerin altına aldı. Ruslar ise meydanda harp ediyorlardı. Cihan tarihinde büyük şan kazanan Plevne harbi, Ruslara pek çok zayiat verdirdi.Kendilerinin itiraf ettiklerine göre bazı taburlarda ancak birkaç kişi sağ olarak geri dönebiliyordu. Rusların attığı mermilerle Plevne şehri alevler içinde yanıyordu. Çoluk çocuk enkaz altında can veriyorlardı. Her ne yaptılarsa Plevneyi Gazi Osman Paşanın elinden almanın imkanı olmadı. Rus kumandanı Nikola deliye döndü. Nihayet Plevneye Rus Çarı Aleksandr da geldi. Taarruzla, Plevneyi muhasara ederek açlık ve cephanesizlikle teslim almaya karar verdiler.
Gerçekten zaman geçtikçe Plevnede açlık başladı. Kadınlar çocuklar açlıktan ölüyorlardı. Cephane de bitmek üzereydi. Bütün bunlara rağmen kahramanlığı karakterine yazmış olan Türk oğlu, kuzeyden akan Rus seline iman dolu göğsünü geriyor, vatanseverliğin destanını yazıyordu. Plevnede bu kanlı savaşlar olurken, İstanbuldan gazilere bir türlü yardım gelemiyor, diğer taraftan cihanda bir tek el Türke uzanmıyordu. Balkan dağlarının en önemli geçidi olan Şıpkada Süleyman Paşa da kahramanlıklar yaratıyordu. Koca bir Çarlığa karşı bir Osman Paşa ne yapabilirdi.! Nihayet Gazi Paşa muhasarayı yarıp dışarı çıkmaya karar verdi. Bir gece, Türk kuvvetleri Plevneden çıktı. Ordunun peşine çoluk çocuk, Plevne halkı da takıldı. Fakat Bulgar casusları bu harekatı Ruslara haber verdiler.
Türk kuvvetleri, 10 Aralık 1877 tarihinde Vid nehrini aşacakları bir sırada Ruslar, Türk kuvvetleri üzerine şiddetli bir topçu ateşi açtılar. Ordunun üzerine yıldırımlar gibi mermi yağdırdılar. Halk ve asker birbirine karıştı. Binlerce insan topçu ateşi altında parça parça oldular. Bu bölge kanlı bir mahşere döndü Nihayet her iki taraf arasında kanlı bir boğuşma meydana geldi. Bu sırada Gazi Osman Paşa yaralandı. Üç defa vukua gelen Plevne Muharebesinden galip çıkan Türkler, dördüncü. Plevne harbinde yenildi. Muhasara 145 gün sürmüştü.
Gazi Osman Paşayı bir değirmenin içine götürüp yarasını sardılar. O esnada iki Rus değirmene gelerek, Osman Paşaya: Kayıtsız şartsız teslim dedi. Osman Paşa da, Bir gün bir güne uymuyor; kaderi ilahî bu imiş! dedikten sonra gazilik kılıcını düşman generaline teslim etti. Bu iki general, Osman Paşayı ve yaveri Talat Beyi bir araba ile Plevne şehrine götürdüler. Yolda Rus Kumandanı General Nikolaya rastladılar. General Nikola, Osman Paşaya: Plevneyi müdafaa etmekte gösterdiğiniz muvaffakiyetten dolayı sizi tebrik ederim. Bu müdafaa tarihin en parlak askerlik vakalarından biridir dedi.
Osman Paşayı görmek için koşan Rus subayları, Bravo Osman Paşa diye onu alkışladılar. Birçokları da, Dünyada büyük bir adam yüzü gördük... diye birbirlerine söylediler.Gazi Osman Paşayı, Plevnede bulunan bir eve götürdüler. Ertesi gün Gazi Osman Paşayı, Rus Çarı İkinci Aleksandrın karşısına topallıya topallaya götürdüler.
II. Aleksandr, Osman Paşaya :
Silahınızı niçin teslim etmediniz ? diye sordu.
Osman Paşa da :
Devletim bana, düşmanı gördüğün zaman silahını terk etme, onu her zaman kullan diye vermiştir. Beni de buraya kavga için gönderdi... cevabını verdi.
Çar Aleksandr, bu yüce Türkün karşısında çok heyecanlandı ve onun elini sıkarak şu sözleri söyledi : Plevneyi kuvvetli müdafaanızdan dolayı sizi tebrik ederim. Bu müdafaa askeri tarihin en güzel hadiselerinden biri olmuştur. Siz hakikaten cesur bir askersiniz. Sizin gibi bir kumandanın kılıcı alınamaz. Burada ve Rusyada kılıcınızı ve nişanlarınızı taşımak hakkına sahipsiniz.
On beş gün sonra Osman Paşayı esir olarak Ruslar Harkov şehrine götürüp bir otele yerleştirdiler. Rus kuvvetleri Bulgaristandan İstanbul üzerine akın etmeye başladılar. Nihayet Yeşilköye kadar dayandılar. Rus orduları Kağıthane sırtlarında bir manevra yaptılar. General Nikola da bir heyetle İstanbula gelerek Beylerbeyi Sarayına gitti ve Osmanlı İmparatoru II. Abdülhamitle bir görüşme yaptı. Bütün İstanbul bu mağlubiyet karşısında heyecan içinde kaldı. Avrupalı devletlerin ve bilhassa İngilizlerin müdahalesiyle Ruslar İstanbula giremediler. Yalnız Yeşilköyde bu zaferin hatırası için bir anıt diktiler. Bu harbin sonunda Ayastefanos Anlaşmasıyla, Berlin Anlaşması imzalanarak Balkan devletleri bağımsızlıklarını kazandılar.
İstanbul halkı, Gazi Osman Paşanın esir olduğunu duyunca, Paşanın evi önünde toplandılar. Osman Paşanın oğlunu bir at üzerine bindirerek, Paşayı karşılayamadık, bari oğlunu gezdirelim... diye İstanbul sokaklarında dolaştırdılar. İki ay sonra da Gazi Osman Paşa esaretten döndü. O gün İstanbul yerinden oynadı. İkinci Abdülhamit Osman Paşayı Mabeyin müşiri yaparak hiç yanından ayırmadı.
Nihayet, her fani gibi Gazi Osman Paşa da 5 Nisan 1897 tarihinde 65 yaşında olduğu halde hayata gözlerini yumdu. Öldüğü zaman vasiyeti üzerine Fatih türbesi bahçesine gömüldü.