Garip Fenomenler
CİNLERİN YAPILARI NASILDIR
Yaratılış olarak görünmeyen "dumansız ateş" dediğimiz bir ışın cinsinden, akıllı bir enerji türü olan cinler, yapı yönünden bizden farklı olmaları, yani görülmemeleri, sesten hızlı hareketleri geçmişteki bazı olmuş hadiseleri ortaya çıkarmaları, "gayb alemi"nden "şehadet Alemi"ne girmiş olan geleceğe ait bazı haberleri vermeleri (Cinler Gayb'dan haber veremez. Gizli İlimler Admin Notu) bir üstünlük, bir meziyet değildir.
Kuran-ı Kerim'deki meşhur kıssada Hz. Süleyman (A.S.) "Saba melikesi Belkıs'ın tahtını kim getirecek?" diye sual ettiğinde cinler Ve ifritler ( İfrit: cinlerin bir nev'i bir ırkıdır.) hemen getirebilecekleri Söylediler. Araf ismindeki veziri ise, göz açıp kapayıncaya kadar kısa bir anda tahtı bütün mahiyeti ile beraber getiriyorlar. Hz Süleyman (A.S.) asasına dayanmış vaziyete vefât etmesine rağmen cinler onun vaziyetini bilemediler. Bugün yeryüzündeki medeniyet, teknik buluşlar, terakki yükselişler, elektronik beyin ve bilgisayarlar, ışınlama cihazları vs. bütün ilerlemeler, insanların üstünlük tarafıdır. Peygamberlerin mucizeleri, insanlara üstünlük ve terakki için yol göstericidir.
DEĞERLİ TAŞLAR ve METAFİZİK
Bugün hediyelik eşya satan bir çok dükkanda "falan burca falan taş filan burçlara filan taşlar" diye bir sürü renkte ve çeşitli şekillerde taşlar satılmaktadır. Daha önce belirttiğimiz gibi bu taşların özelliklerini geçmişteki bir çok medeniyet ve kavim biliyordu. Bu taşlarla hem metafizik rahatsızlıklara şifa arıyor, hem de bozulan, uyumsuz hale gelen bedenlerdeki enerjileri ahenkli ve düzenli hale getiriyorlardı. Bu değerli taşlar hem pozitif, olumlu enerji yarar, hem de insan vücudundaki negatif enerjileri, manyetik akımları alabilirler. Yeter ki doğru burç sahiplerine doğru taşlar rast gelsin. Çin, Uzakdoğu ve Hint medeniyetlerinde, insan vücudunun enerji merkezlerinin ahenginin bozulması ve rahatsızlığa karşı, değerli taşlardan istifade edilmiştir.
MÜZİK ve RUHUMUZ
İnsanın psikolojik yapısına göre, seçtiği müzikler değişiktir. Veya her karakterin hoşlandığı müzik farklı farklıdır. Kimi insan, yavaş ve dingin, kimisi hızlı ve hareketli müziği tercih eder. Bu tercihler bizim maddi değil, metafizik yapımızdan kaynaklanır. Kimi müzik sakinleştirir, rahatlatır stres giderir, kimi müzik, bizi birden canlandırır, hareketlendirir, neşelendirir. Kimi müzikler de bizde melankoli, yalnızlık ve çaresizlik duygusu uyandırır. Sanat müziği, Halk müziği ile modern pop ve diğer batılı şarkıcıların müziklerini karşılaştırınca bizim müziğimizin, insan ruhunu ne kadar dinlendirdiğini, rahatlatıp huzura kavuşturduğu ortaya çıkar. Müzik parçasındaki titreşimler, bizim zihnimizde, ruh ve bedenimizde değişik frekanslarda yankılanır ve her bir duygumuz, belli bir hisse alarak haz duyar, lezzet alır.
ENERJİNİN MADDÎ VÜCUDA ETKİSİ
Bedenimizin belli bölgelerinde bulunan enerji merkezlerinin bazen düzen ve ahenginin bozulduğu görülür. Örnek olarak boğaz bölgesinde bulunan enerji merkezi eğer çeşitli sebepten rahatsızlanırsa, boğazımıza bir şeylerin tıkandığı hissi meydana gelebilir ve bazen kekemelik, peltek konuşma, düşündüğümüz şeyi ifade edememe gibi maddi hastalığa dönüşebilir. Böyle bir rahatsızlığı iyi tespit ve teşhis ederek, o bölgeye biyoenerji verilmeli, gerekli dualar ışığında manyetik nefes ve paslar yapılarak, o bölgedeki enerji merkezinin ahenkli, düzenli bir hâle gelmesi sağlanır. Bu örnek vücudumuzdaki diğer enerji merkezleri ve bedenimize etkileri konusunda geçerlidir.
ENERJİ GERÇEĞİ
Fizik kanunlarından biliriz, enerji hiçbir zaman kaybolmaz, sadece başka enerjilere dönüşür. Kainatta pek çok enerji türü vardır ve bu enerji türünden biri de bizim vücudumuza hayat verip, bedenimizi hareket ettirir. Vücudumuzdaki enerji bittiği anda, insan maddî, fizikî yönden ölmüş olur. Özellikle Çin, Hind, Japon gibi milletlerin eski tarihçileri enerjiler üzerinde yoğun bir çalışma yapmış ve insan vücudundaki farklı farklı enerji bedenleri olduğunu bildirmişlerdir. Fizikî beden yanında, insan duygu, hayal ve hislerinin oluştuğu astral beden, beynimizden çıkan akıl, sezgi, düşüncelerimizle zihinsel beden, ve vücudumuzu ayakta tutan, hayat kaynağı, ruhî beden, bu sınıflamaya uyarlanmıştır.
Ben, bu insandaki enerji gerçeğini çeşitli rahatsızlıkları incelediğim zaman gözlemledim. Yani, insanın fizikî, maddî vücudunun sahip olduğu enerji ile zihinsel faaliyet, kalbin ve ruhun sahip olduğu, yaydığı enerjiler birbirinden farklı frekanslarda olduğunu gördüm. Tabii bu gözlemlerim, farklı frekanslarda enerji boyutlarını tesbit etmem, şu anda ancak benim bilgi dağarcığımı süslüyor ve burada bu kadar ifade edebiliyorum.
DUYGULARIMIZDAKİ ENERJİ
İnsanoğlu, ilk doğduğundan ölümüne kadar, kalp merkezli bir enerji yayar. Bu enerji, bizim duygusal yönümüzü, olaylara, eşya ve varlıklara duygusal tepkimizi ortaya koyar. Aynı zamanda karakter, seciye, huy ve tabiat dediğimiz duygusal farklılığımız, bu enerji frekansları sayesinde belli olur. Metafizik ile ilgili araştırma ve bilgiye sahip Doğu Kültüründe (Çin, Hind, Uzak Doğu, Asya) insanın sahip olduğu duygusal enerjiye, Astral Beden adını vermişlerdir. Onlara göre, astral beden, insandaki ani gelişen, değişen tüm duyguları yansıtır ve bu enerjimizin içinde her türlü korku, endişe, yalnızlık, bağışlama, öfke, saldırganlık, kıskançlık vs. duyguları yer alır. Metafizik âlemdeki ışınsal varlık cinler, insanın astral beden dediğimiz duygusal, duygu yüklü enerjisini bozmaya, rahatsızlık vermeye çalışır ve bazen de başarılı olur.
MADDİ BEDENİMİZ ve ENERJİSİ
İnsanın maddî, fiziksel yapısında bir enerji kümesi görülür, ve insan ölünceye kadar, bu enerjiyi muhafaza eder. Hücrenin içinde, atom, proton ve nötronlarda meydana gelen enerji, tüm vücudumuzda bulunur ve sağlıklı bir hayat sürmemizi sağlar.
Maddî bedenimizin hasta olmasında, vücudumuzun sahip olduğu enerjinin belli bir bölgede düzen ve ahenginin bozulması en belirgin sebeptir. Yani, bedenimizi saran enerji sisteminde meydana gelen bir çatlak, bir menfez, bir açıklık bizi hastalandırır. Stres, sıkıntı, sağlıksız beslenme, sigara, alkol, uyku bozukluğu, yanlış ilaçlar, psikolojinin bozulması, yorgunluk vs. gibi etkenler maddî bedenimizdeki enerji yayılımını bozar.
Birçok inceleme ve araştırma yaptığım kişilerde, metafizik rahatsızlıkları görebildiğim gibi, insanın bedenini saran enerji sisteminde meydana gelen rahatsızlıkları da görüyor ve onlara bazı uyarılarda bulunabiliyorum. Mesela, senin miden rahatsız, senin karaciğerin hasta vs. gibi. Bu gözlemlerime, insanın bedeni yapısının çevresindeki enerji düzen ve ahenginin bozulmasından dolayı varabiliyorum. Gelecekte, bilimin ilerlemesiyle beraber, insanın bedeni çevresindeki enerjinin varlığı ve mahiyeti daha iyi anlaşılacak, belki de birçok maddi hastalıklar, bedenimizde oluşmadan, enerji yapısına bakılarak teşhis edilecek ve tedbir alınabilecektir.
RUHUN YAYDIĞI ENERJİ
İnsan ruhu, yaradılış gereği, belli frekanslarda enerjilere sahiptir. Hayatın kaynağı da bu enerji sayılır ve asıl kaynağını Yüce Yaratıcı'nın sonsuz, ebedî gücünden almaktadır.
Ruh, sahip olduğu enerjinin miktarını, inanç ve iman durumuna göre arttırabilir. Yani, insan riyazat yapıp kötülüklerden uzaklaşırsa, Bediüzzaman'ın ifadesiyle Ruhun hayat derecelerine girerse ruhtaki enerji frekansı yükselir ve fizikî, maddî âlemin dışına çıkabilir. Ruhanilerle, meleklerle, manevî varlıklarla, ervah-ı âliye ile görüşebilir, onlara muttali olabilir.
Manevî hayatı mükemmel, Allah yolunda saygı ve edebli bir şekilde ilerleyen insanların yanına geldiğimizde, onlarla konuşurken ruhumuzda meydana gelen rahatlama, huzur ortamı, ruhun yaydığı pozitif enerjinin ürünüdür.
Ruh sayesinde insan kainatın yaratıcısını hisseder, idrak eder, varlığını, birliğini, kudretini içinde duyar.
Nice piri, ihtiyar insanlar, vücut ve bedenleri yıpranmış, yaşlanmış olmasına rağmen, ruhlarındaki enerji sayesinde dimdik ayakta durmakta, tabiat ve fıtrat kanunlarına direnmektedirler.
ZİHİN GÜCÜMÜZ
İncelemelerim esnasında yanıma gelen rahatsız kişilerin zihinsel enerjilerinin farklı frekanslarda olduğunu gördüm ve zihnini kontrol edemeyen, zihinsel yönden gelişmemiş kişilerde birçok anormal hareketler görülür.
İnsan, dış dünyaya ait eşya ve hadiseleri, önce hisseder, duyar algılayıp idrak eder, daha sonra zihninde canlandırıp, psikolojik, ruh durumuna göre bilgiye çevirir. Bu sebepten zihin gücümüz, ne kadar akılcı, mantıklı, iradeli, inançlı olursa, o kadar dengeli, istikrarlı, doğru hareket ederiz.
Kısaca, insan, ruh, akıl ve kalp bütünlüğü içinde hareket ederse, mükemmelliğe doğru yürür. Bunlardan bir tanesinin eksik olması, insanı dünyevî hayatında rahatsız eder.
BİYOLOJİK VARLIK VE RUHUMUZ
Bugün biyoloji bilimi ispat etmiş ki insanın maddî vücudu, yedi senede bir, bütün olarak kendini yenilemekte, adeta sıfırlamaktadır. Yani, biyolojik olarak her yedi yılda tabir doğruysa yeniden doğmaktayız.
Yedi senede, bütün hücreleri yenilenen insanın, ruhî, psikolojik bünyesi ise, her geçen gün, her geçen ay ve yıl, olgunlaşmakta, enerjisi daha da artmaktadır. Aynı zamanda yedi yıl önce, sekiz yıl önce başımıza gelen her şeyi hatırlamaktayız.
Bu örnek dahi, her şeyi madde gören materyalistlere güzel bir cevap vermekte, insanın maddî bedeninden daha üstün olarak manevî, ruh bedeninin olduğunu göstermektedir.
ÇAKRA NEDİR
İnsanın maddî bedeninin yanında bir de bu bedene boyut ve şekil yönünden benzeyen bir enerji bedeni vardır. Eski Hint ve Cin medeniyetlerinde bu beden, özellikle riyazat denilen hayvanî gıdalar yemeyerek, belli formüller neticesinde tespit edilmiştir. Bu enerji bedeninde belli merkezler vardır ve bu merkezler kainattan, dünyadan, tabiattan, diğer canlı ve cansız varlıklardan gelen her türlü enerjiyi değerlendirir.
Bu gelen enerjiler, pozitif negatif diye şakra denilen enerji merkezlerinde işleme tabi tutulur. Başımızda, alnımızda, boynumuzda, göğsümüzde, karnımızda, bacaklarımız arasında ve kuyruk sokumunda güçlü enerji merkezleri yani şakralar vardır. Sürekli bir devir halinde oldukları için eskiden Hintçe ve Sanskritçe'de tekerlek ve çark anlamında şakra denmiştir.
Cenab-ı Hakk'ın yaradılış mucizesi bu merkezlerde anlayan gözler için çok belirgindir. Her insanın enerji frekansı ve dalga boyutu birbirinden farklıdır. Ve her insanda duyguları, zihni ve ruhu harekete geçiren enerjiler özeldir. Korku, endişe, boşluk, yalnızlık, ürperme, kuşku, öfke duygusu insandaki enerji düzenini etkiler. Dolayısıyla maddi bedenimiz ile zihinsel, duygusal ve ruhsal bünyemizde bir menfez, açıklık, çatlak meydana gelmiş olur. İnsanın kendine iç güveni, özüne güvenmesi kaybolabilir.
Bu da bizi yaradılış gayesinden, dünyadaki hikmet dolu hadiselerden, tefekkürden uzaklaştırır, yüce Allah'a sığınmak yerine, kendimize geçici sığınaklar bulmaya çabalarız, nafile bir şekilde. Dünyadaki her şeyi kendimize düşman zannederiz ve huzursuz bir ortam içine gireriz. Yani, enerji merkezimiz şakralardaki bu olumsuz gelişmeler bizi dünyada iken azap ve ıstırap içinde bırakır, mutsuz eder.
Maddi manevi yönden ne kadar sağlıklı, mutlu insanlarla beraber olursak, onlardan alacağımız pozitif enerjiler, bizdeki menfez ve açıklığı kapatacak, kendimize öz güven gelecek, enerji bedenimiz normale dönecektir.
SESLERİ DUYABİLMEK
Bir enerji kütlesi olan insan, Allah (C.C.) tarafından kendisine verilen kulak organı sayesinde yeryüzündeki belli frekanstaki sesleri duyabilmektedir. Bu özelliğinden dolayı hikmet ve mahiyet gereği, ne karıncanın yürüyüşünü ne de güneşteki patlama ve yıldızların çarpışmasındaki sesi ve dünyanın kendi ekseni etrafındaki dönme esnasında çıkardığı korkunç çatırtıyı duymamaktadır.
Kainatta meydana gelen ve Bediüzzaman'ın ifadesiyle "Nagamât-ı İlahî" denilen sayısız frekanslarda sayısız sesler, müzikler, nağmeler, ezgiler, titreşimler vardır. Her bir çiçek, her bir canlı cansız varlığın bir zikri, bir virdi, bir ifadesi, Allah'a karşı bir kulluk anlatımı vardır. Bunları ancak kalb gözü açık dediğimiz, metafizik âleme, kalbi açık, hüşyar olanlar duyabilir. Bediüzzaman, denizlerin dalgalarını, dağları, yağmur tanelerini dinleyin, onlardan çıkan harikülâde, olağanüstü titreşimleri, sesleri, nağmeleri hissedin, işitin derken bu gerçeğe temas ediyordu
UĞRAK, ÇARPMA, DOKUNMA
Halkın arasında aslında bilimsel yöntem izah ve ifadesi açık olan bir konu vardır. Bir enerji çeşidinden yaratılmış, hayat, ruh ve şuur sahibi cinler, manyetik akım sahibidirler. Nasıl bir nükleer merkez, etrafına gözle görülmeyen radyasyon, zararlı, negatif ışın yayıp zarar veriyor, insan bünyesini hasta ediyorsa, nasıl bir televizyon gözle görünmeyen ışınlar yayarak, rahatsızlık veriyorsa, metafizik alemin canlıları, cinler de yanlarından geçen, yanlarında bulunan (her ne kadar boyut faklılığı olsa dahi ) insanları rahatsızlandırabilir.
Burada açıklanması gereken konu, uğrak, çarpılma, dokunma dediğimiz hadisede bizzat bu bedensiz varlık zarar vermiyor, onun enerji olan bünyesinden çıkan negatif akım ve manyetik ışın zarar veriyor. Şifa dua'ları ile beraber manyetik pas (el ile mesh) ve manyetik nefes(dua okuma), insanı rahatsız eden bu negatif akımı etkisiz hale getirir.
VAR OLANI İNKAR CAHİLLİĞİ
Televizyon ve radyonun düğmesinin kapalı olduğu bir odada, insanlara "bu odanın içinde bir çok enerji dalgası, manyetik akım, şua, ışın, ışınsal dalga mevcut" deseniz, bu saydıklarımız göz ile görülmeyip elle tutulmadığı için inkar edilebilir.
Yukarıdaki inkar olayı normaldir. Yani, insan görmediği duymadığı şeyi, akıl ve mantığına dayanmazsa, kalp ve gönlü tatmin olup iman etmezse, inkar edebilir. Fakat, o esnada televizyon ve radyonun düğmesi açılsa, görüntü ve ses yayını başlasa, o andan itibaren kulakla duyulmayan o manyetik akım ve dalgaları, enerji çeşitlerini inkar edip, yok saymak cahillik ve yobazlıktır. Bu durum, metafizik alem için de geçerlidir. Bu örnekteki hal tamamen bilimsel bir gerçektir ve bu gerçekleri belirtmek için, herhangi bir referans ve kaynağa gerek yoktur. Her şeyi madde ve materyel gören, mana ve ruha gözleri kapalı, maneviyat ve ruhani duygulara duyarsız bir zihniyet için, sadece bu örnek yeter sanırım.
Her maddenin bir karşıtı olduğu, fiziğin bir metafiziği bulunduğu, dünyanın üç boyuttan ibaret olmadığı, maddenin mana ve ruhu bağlı olduğu, göz ve kulağın bazı varlık ve olaylar için yetersiz kaldığı, modern bilim gelişmesi ile daha aşikar hale gelecektir.
TEŞHİS ÖNEMLİ
Herhangi bir rahatsızlık şikayetiyle ile yanınıza gelen bir kişinin, rahatsızlığının fiziksel mi, ruhsal mı, duygusal mı, beyinsel mı, olduğunu tesbit ve teşhis etmeden bir işlem yapmak hatadır. Her gelen rahatsız kişiye sana büyü yapılmış, sana cinler musallat olmuş vs. gibi sözler söylemek hiçbir zaman dürüstlüğe sığmaz. Çünkü, bana gelen nice rahatsız kişiler, ben onlarla ilgilenme fırsatı vermeden bize büyü yapılmış, büyüyü boz diyorlar. Daha önce gittikleri üfürükçü, muskacı tayfası bunlara yanlış bilgi vermişlerdir.
Bu durum, metafiziği çok zor duruma düşürür. Çünkü yok dersem sen, hiç bir şey bilmiyorsun cevabı ile muhatap olursun. var dersen, olmayan bir şey için yalan söylemek durumunda kalınır. Biz, bu konuda teşhisin önemini belirtiyoruz. Önce, tıbbî (doktorluk) bir vaka mı, yoksa metafiziği ilgilendiren bir vaka mı, bunun bulunması gerekir.
METAFİZİK ve İSTİHBARAT
Gerek askeri ve siyasi gerek sosyal ve ekonomik açıdan istihbarat, haber alma, haber toplama, haber elde etme çok önemli bir olaydır. Devletler, şirketler, istihbarat sayesinde bilmediği, görmediği, duymadığı, pahalı, masraflı bir çok bilgiye sahip olabilmekte, ileri gidip, yükselebilmektir. Başta, Çin, Rusya, Kuzey Kore olmak üzere bir çok devlet gayri resmi olarak, gizlice metafizik alemde çalışmalar yaparak, ışınsal varlık ve medyumları kullanarak siyasi, askeri, ekonomik sahada istihbarat elde etmeye çalışmaktadır.
Ben, şahsen metafizik alemde yaptığım bazı yolculuklarda (trans halindeyken) bu alemde farklı boyutlarda, Çin, Kuzey Kore, Rus medyumlarının astral bedenleri ile karşılaştım. Benim amacım şifa iken, onların farklı amaçlarda olduğunu gördüm. Bir odada düşünen bir insanın düşüncelerini, ancak metafizik alem ile irtibatlı, medyumsal özelliğe sahip aracı, vasıta bir kişi, o boyutlara geçen bir insan öğrenebilir. Bir şartla, trans durumuna girip, ruhunun kopyası, dublesini o yere göndermek suretiyle... Bu olayda cinlerden daha çok, medyumsal özellik söz konusudur. Bir çok şarlatanın dediği gibi sadece cinler bu olaydan asıl fail değildir. Asıl rol, medyuma aittir.
"BENİM CİNLERİM VAR" HEZEYANI
İnsanoğlu, kendinden eksik gördüğü herhangi bir yönü, bir başka bilim, bilgi, yetenek, veya herhangi bir şeyle (etkinlikle) kapamaya çalışır. Psikolojide buna "yansıtma" denir. Aynı zamanda, belli bir konuda yeteneği, bilgisi, bilim ve tecrübesi olmayan bir kişi, bu eksikliği, ancak, istismar ederek, başka şeyleri kullanarak kapatabilir.
Bugün, medyada yer almış, televizyonlarda şovmenlik yapan kişiler, bu özelliklerini, dindar olmaya ibadet etmeye, haramlardan kaçmaya bağlıyor. Yani, çok dindar oldukları için -haşa- Allah onlara bu yeteneği vermiş... veya çok ibadet, zikir yaptıkları, Allah'ı çok andıkları için, cinler onlara hizmetkar olmuş...
Biz diyoruz ki, melekler, cinlerden, yaradılış olarak daha üstün varlıklardır. Ve bol bol ibadet, takva, zikir yapan kişilere, melekler, ruhaniler hizmetkar olabilir. Yapıları uygun, metafizik yetenekleri varsa, cinlerle de irtibata geçebilir. Fakat, irtibat kurmak, ayrıdır, onları, hizmetkar etmek, hüddam etmek, ayrıdır. Çünkü, cinler de akıl, şuur sahibi, imtihana tabi, sırr-ı teklif altında birer canlı varlıktır. Hz.Süleyman Allah'a yaptığı dua ile, cinlerin, insanlara sorgusuz, sualsiz, hizmetkar olmasının yolunu kapatmış oldu. Fakat, Bedüzzaman, Risale-i Nur eserinde, ahirzamanın özelliği olarak, cinlerin, bedensiz varlıkların hatta şeytanların gelecekte insanlara faydalı işler yapacağı müjdesini vermiştir
Gelelim Benim cinlerim var Sizi cinlerime çarptırırım Benim cinlerim seni boğar gibi safsata ve hezeyanlara. Size bütün samimiyetimle söylüyorum, böyle bir şey kesinlikle metafizik alemde yoktur. Bu sözlerin hiç bir doğru yönü yoktur. Böyle kişilerden, böyle sahtekar ve şarlatanlardan korkmamak gerekir. Bunlar, kendi noksan ve eksikliklerini, cahillik ve yanlışlarını, tehdit, korkutma ile sürdürmek istemektedirler. Kimileri kendilerine dindar, kimileri de kendilerini Cin sahibi göstererek halkı aldatmakta, istismar etmektedir.
Bu ilmi, metafizik çalışmaları, dürüst, doğru, rast bir şekilde yapan değerli araştırmacılar, hocaefendiler, medyumsal yetenek sahipleri, zaten bu hezeyanları savurmaz, bu safsataların arkasına saklanmaz.
GÖRMEDİĞİ, BİLMEDİĞİ BİR ŞEYİ KOVMAK
Rahatsız kişiye musallat olmuş bedensiz varlıkları kovmak için, onları görmek, hissetmek, onlar hakkında bilgi sahibi olmak gerekir. Bugün "cin kovuyorum", "cinleri çıkarıyorum", "cinleri yakıyorum" diyen kişilere soralım;
- Müdahale ettiğin bedensiz varlıklar hakkında ne kadar bilgi sahibisin?
- Onların akıllı, şuurlu bir enerji türü olduğunu biliyor musun?
- Onların manyetik güçlerine, dalga boylarına göre farklı cins, ırk ve yapıda olduğunu biliyor musun?
- Cinleri yakmak ile neyi kast ediyorsan?
- Cin ile şeytan arasındaki yapı farkı nedir?
- Cin, insanın içine giriyor mu?
- Cinlerin gönderdiği manyetik akım nedir?
- Okunan her dua, cinlerin kovar mı?
- Ruh ve akıl hastalığı arasındaki fark nedir?
- Cinler ile konuşmak nasıl olur?
- Yıldızların insan ve cin üzerindeki etkileri, nelerdir?
- Metafizik alem ile fizik alem arasındaki farklar?
- Cin tasallutu için illa ki Müslüman mı dua okuyacak?
- Cin, musallat olmak ister mi?
- Cinlerle evlilik olayının mahiyeti nedir?
- Büyü ve sihir ile cinlerin bağı var mıdır?
- Büyü nedir, ne değildir?
- Hıristiyan veya Budist bir medyum, metafizik alemle irtibat kuramaz mı?
- İslam dini akıl ve bilim dini olduğuna göre, biz yaptığımız her şeyi akıl ve bilime dayandırıyor muyuz?
- Maddi ateş ile dumansız ateş arasındaki fark nedir?
- Medyum, Allah'ın sevgili kulu mudur?
- Manyetik nefes ve nazar ne demektir?
- Cinlerin çoğalması, ihtiyaçları, yemesi nasıldır?
- Trans ne demektir ve sen transa girebiliyor musun?
Bu sorular uzayıp gider. Bu sorulara sağlıklı cevap veremeyen nice kişi, bu metafizik alemde bedensiz varlıklar konusunda kendini yetkili savunmaktadır. Akıl hastası şizofrenler ile medyumların ayırt edilmesi gerekir.
BÜTÜN İLİMLERİN BAŞI
Fizikî veya metafizik bütün ilimlerin başı, esası, kaynağı, Allah'ı bilmek ve Allah'a iman etmektir.Allah'a dayanmayan hiçbir ilim, ilim değildir. Yobaz bir şekilde "ilim ayrı, din ayrıdır" sözü tamamen safsatadır. İnsan, aciz bir varlık olduğundan, İhtiyaç ve dileklerini, dua ile ister. Dua ise, oturup istemek değil, elinden geldiği kadar çalışmak ile gerçekleşir. Biz de metafizik alem için çalışmalar yapmalı, denemeler ve deneyler ile bu âlemi tanıtmaya çalışmalı, fakat dayanak noktası olarak, marifetullah dediğimiz "Allah'ı tanıma ve bilme" ilmini kendimize rehber almalıyız. Çünkü bütün kainatın, her şeyin dizgini, -teşbihte hata olmaz- Allah'ın elindedir.
UZAKTAN BEYİN KONTROLÜ
Daha evvel yaptığımız bazı tecrübe ve deneylerde, beyinsel yapısı, sinir sistemi uygun metafizik âleme ve farklı boyutlara karşı vücüdunda bazı açıklık ve menfez bulunan kişilere, uzaktan telkin, yönlendirme metodu uygulanarak basit hareketler, istem dışı eylemler yaptırıldığını gördüm. Yapısı uygun kişi, transa girme yeteneği kazandırıldıktan sonra (ki bu bazen mekan dışıda olabilir) verilen emir ve telkinleri hemen yerine getirir. Böyle bir rahatsız kişiye, trans halindeyken "ben elimi çırpınca emeklemeye başlayacaksın" telkini verildi. O kişi, uyandıktan sonra, el çırpma ile beraber, istem dışı, farkında olmadan eğilip emeklemeye başladı.
Yukarıdaki bu olayı, günümüzde, büyük devletlerin istihbarat örgütleri kullanıyor, nice insanlar, uzaktan telkin yoluyla, istem dışı hareket ve eylemler yapmaktadır.(Bu konuda TİMAŞ yayınlarından çok değerli eserler çıktı.)
İLHAM GELMESİ ve METAFİZİK
İlham, (Esin) kalbe gelen manalar, bilgi ve yönelmeler demektir. Canlılar aleminde hayvan ve insan türlerinin kalplerine, içlerine derece derece ilhamlar gelir. İnsana gelen bu ilhamlar, his yani duyguya yönelik olduğu için Akıl ve muhakeme bu olayı kavrayamaz. Ruhen ve kalben anlaşılır, idrak edilir.
Sanatçılar, şair ve yazarlar, ressam ve müzisyenler hep "ilham perileri"nin gelmesini beklerler. İlham dediğimiz insanın kalp ve gönül dünyasında meydana gelen tecelli ve heyecanlardan sonra birbirinden güzel, muhteşem sanat eserleri, şaheserler, başyapıtlar meydana gelir. kimi çevreler buna yaratma, yaratı dese dahi bunlar hep metafizik alemden gelen ilhamlar, esinler sonucu meydana gelmiştir.
İlham, melek ve evliya vasıtasıyla geldiği gibi, bizzat kainatın yaratıcısı, Hz. Allah tarafından da insanın kalbine ilham edilir, hatırlatılır, gelir.Risale-i Nur gibi muazzam eser bu nevidendir.
İLHAM İLE İLGİLİ BİR HATIRA
Yakınım, edebiyat öğretmeni Ercan bey, bir sabah kalktığında sabaha karşı rüyasında, heybetli, sarıklı, sakallı bir şahsı gördüğünü söyler. Bu rüya ve görüntü O'nu çok etkilemiştir. Adeta, o görüntü yani temessül gözünün önünden hiç gitmiyor, O'na bir şeyler demek istiyormuş. Bir kaç gün sonra yakınım öğretmen bana; "Gördüğüm zat, Ahmed Hani hazretleriymiş. Doğu Beyazid'de kabri varmış. Kendisi ve eserleri hakkında yazı yazmasını istedi ve kendisiyle akraba olduğunu söyledi" dedi ve öğretmen Ercan bey, bir kaç içinde Mem ü Zin, Akaid Nübihar gibi Kurmanci Lehçesinde yazılmış eserleri inceledi, günlük ulusal basında, haftalık dergilerde o zat ve eserleri ile ilgili makaleler yazdı.
Terör ve bölücülük gibi geçici tehdit ve tehlike yüzünden göz ardı edilen bu değerli eserler binlerce insan tarafından objektif bir şekilde tanınmış oldu. Ve metafizik alemden gelen bir ilham, bir esinti ile büyük bir şahsiyet ve telif ettiği güzel eserleri bir kere daha insanların dikkat nazarlarına gelmiş oldu. Metafizik alemden gelen bu ilhamlar, esintiler ne ilktir, ne de sonuncu olacaktır. İlham ve metafizik esintiler kapısı, bir hikmete binaen açık olacaktır. Bize düşen görev ise, hayal ile hakikatı birbirinden ayırmak, şizofren, paranoyak yanılsamalar, hayaller ile melaike ve evliyanın ilhamlarını birbirinden ayırt etmektir.
ÖFKE ÂNI
Hz. Peygamber, "Öfkelendiğiniz zaman abdest alın veya bulunduğunuz yere oturunuz" derken, bilimsel bir gerçeğe parmak basıyor. Çünkü, insan, öfke halinde incelendiği zaman, gözle görülmeyen bir enerji akımının, manyetik bir akımın, o şahsın sinir sistemini etkilediği, beyin fonksiyonlarını bozduğu görülecektir. Sinirleri dışarıdan gelen bir akım ile bozulan bir kişi, bazen öfkeye kapılır, hiddet ve hırçınlık ile etrafa saldırabilir, çevresini rahatsız edebilir. Bu haldeki bir kişi, hemen abdest alır, elini yüzünü, ayağını yıkarsa, genelde rahatsızlığı izale olabilir. Aynı zaman da Allah'a sığınarak okunacak dualar da o insanı rahatlatabilir. O şahsa yapılacak manyetik pas ve manyetik nefes de o zararlı akımı, o şahsın üzerinde alabilir.
DENİZ KIZI OLAYI ve CİNLER
Bir yakınım balıkadam, dalgıçlık esnasında, geçmişte deniz altında derinliklerde, alt tarafı balık, üst tarafı kadın varlıklar gördüğünü söylemişti. Yaptığım incelemede, bu yakınımda medyumsal özellik, ışınsal varlık cinlerle bazı durumlarda irtibat kurmak, metafizik aleme menfezi ve açıklığı olmak yeteneği olduğunu, gördüm. Bu dalgıç, su altında belli derinlikte iken gözüne bazen " su perileri " denilen denizlerde yaşayan bir cin nev'i bu görüntüyü veriyordu.
Geçmişte, yüzlerce yıldan beri denizciler tarafından söylenen deniz kızı masalları, deniz kızı efsanelerinin özü, metafizik alemdeki ışınsal varlıklar cinlerdi. Daha sonraları durugörü olayı ile denizlerde yaşayan bu varlıklarla irtibatım oldu. Kendilerinin yapı gereği denizlerde yaşadıklarını, yapısı uygun kişilerin, çok eski zamanlardan beri kendilerini bu şekilde, bu surette gördüklerini, söylediler. Hangi millet ve hangi dinden olursa olsun, geçmişten bugüne deniz kızı rivayetleri tüm balıkçı ve dalgıçların ortak tema ve konusu olmuştur.
ŞAHMERAN ve CİNLER
Şahmeran, yılanların şahı demektir. Başı, kadın suretinde, gövdesi, yılan olan bu varlık ta aslen metafizik alemdeki ışınsal varlık cinlerin bir görüntüsü, bir temessül şeklidir.
Geçmişte yapısı uygun nice kişiler, bu varlığı daha doğrusu bu varlığın görüntüsünü görmüşlerdir. Şahmeran görüntülü cinler, belli frekansta, belli bir dalga boyutunda enerjiye sahiplerdir ve bu şekilde bir temessül içindedirler.
Bazı eski kayıtlarda kimi insanların böyle bir varlık ile karşılaştıklarını söylemişleridir. Fakat şimdiye kadar böyle bir varlık ile fizikî manada karşılaşmak mümkün olmamıştır. Çünkü, maddi, fiziki bir varlık yoktur, metafizik alemdeki ışınsal varlık cinlerin bir temessül ve görüntüsü vardır.
ŞİZOFRENİK RAHATSIZLIK VE CİNLER
Bugün, ortamda, medyada, her yerde mantar gibi biten üfürükçü, muskacı, hoca, cinci, tayfası bilim adamları tarafından incelensin. Bu inceleme sonucu görülecektir ki pek çoğu şizofrenik rahatsızlığa duçar olmuştur. Önce, hezeyan, saçma sapan sözler söyleme, hayal görme, farklı algılama, farklı çağrışımlar duyma, his ve duygular da donukluk, toplumdan, insanlardan kaçma, kuruntu, endişe ilgisizlik, geceleri uyanık olup, gündüzleri uyuma, insanlardan ürkmek, çekinmek, davranış bozukluğu, vs. gibi belirtilerden sonra insanın beyninde sonra ruhsal yapısında, zihinsel faaliyetlerinde rahatsızlık meydana gelir.
Yukarıdaki bu rahatsızlıktan sonra, bazı insan bünyelerinde metafizik aleme menfez ve koridor açılır.Bu açıklıktan ışınsal varlık cinler, o rahatsız kişiye musallat olabilir.Bazen de çeşitli enerji akımları, çeşitli enerji boyutları, o menfez ve koridora denk gelerek rahatsızlığa sebep olabilir. Kendi başına bu rahatsızlık içindeki kişi, bir müddet sonra, kendisine musallat olan metafizik canlıların marifetiyle ! kendinde bir güç, bir enerji, bir üstünlük, bir faklılık hissedebilir. Ve bir müddet sonra, kendi rahatsızlığına bakmadan, başka hastalıkları tedavi etmeğe çalışan, herkesi büyülenmiş, muska yazılmış görerek, bunları iyi etmeye çalışan bir şifacı (!), bir kurtarıcı (!), bir medyum (!), bir hoca (!) daha ortamda, medyada görünmeye başlar.
Nice fizikî, maddi beyin hastalığına veya manyetik akımdan dolayı meydana gelen rahatsızlığa sahip kişiler, böyle rahatsız, şizofrenik, şovmen kişiler tarafından "sana büyü yapılmış denilerek oyalanmakta", istismar edilmektedir. "Sana büyü yapılmış" denilen bir kişi, bir daha asla, başlıca bir sebep araştırma yapmadan, sabit fikirle, kendine karşı çıkanlara, "sende büyü yok, " diyenlere inanmamaktadır. Aracı varlıklar, ışınsal canlı cinlerin de bazı durumlarda müdahelesi, musallat olması, işin yönünü değiştirmekte, sorun farklı bir boyut kazanmaktadır.
METAFİZİK ve SATANİZM
Satanizm, yani şeytana tapma inancı, son yıllara kadar bize meçhul bir olaydı. İstanbul ve Adana'da meydana gelen intihar ve cinayetlerden sonra, toplumun ve devletin dikkatini çeken bu akım, özellikle gençlik üzerinde etkisini hızla arttırmaktadır. İnceleme ve araştırmalarım esnasında bu tarz birkaç olay ile karşılaştım. Genellikle İstanbul ve büyük şehirlerde, zengin muhitlerde yetişen gençler arasında, önceleri okullarda, şimdi modern tarzda internet üzerinde yayılan bu akım, ruhî, kalbî, manevî yönden boş olan, beyinsel yönden bazı rahatsızlıkları olan, vücudunda metafizik aleme açık ve menfez bulunup ışınsal varlıkların tasallutuna uygun gençlerde, görülmektedir.Metafizik alemin en mühim varlıklardan olan, aynı zamanda ehl-i zındıka dediğimiz Allah'a Peygamber'e, din ve maneviyata düşman varlıkların üstadı olan şeytan, çoğu zaman kendi varlığını gizler.
Şeytan, tüm müdahale ettiği şeylerde kendi varlığını gizlediği gibi, insanlara ve cinlere, her türlü evham, vesvese ve dalalet oklarını atar.İnsanlar ve ışınsal varlık cinler, şeytanı göremez ve onun verdiği vesvese ve dalalet ile günah ve kötü yollara girer. Geçmişte büyük zatlar, dualarında insî ve cinnî şeytanlardan korunmak için çok dualar etmişler, şeytanın, metafizik ve fiziki alemde vereceği zararlardan, Allah'a sığınmışlardır.
ŞEYTAN ve SATANİZM
Bugün, bir ideoloji olarak satanizm fikrini, Anton Lavey adlı bir şarlatana dayandırırlar. Amerika'da yirminci yüzyılda yaşamış olan, büyü, sihir, metafizik çalışmalar yaptığı söyleyen, hipnoz işiyle de uğraşan bu kişi, şeytana ve bazı habis, kötü ışınsal varlılara kanarak, bu akımı sistematik hale getirmiştir.
Anton Lavey, bütün dinlere, inançlara düşmandır. İnsan, başıboş bir hayvan gibi yaşamalı, içgüdülerine göre hareket etmelidir. İstanbul'da meydana gelen cinayet ve birçok emniyet kuvvetlerinin raporlarında, bu fikirlerin tatbik edildiği görülmüştür.Çağımızın bir çeşit Hasan Sabbah'ı olan bu kişiden çok önceleri, şeytana tapma fikir ve inancı mevcuttu. Ortaçağda, Avrupa'da şeytan adına ayinler yapma, kurbanlar kesme gizli de olsa yapılıyordu.
Bu arada metafizik alemle irtibatlı, medyumsal özelliği olan, ışınsal varlıklarla diyalog kurabilen, kalp ve ruhun hassas olduğu nice insanlar, Fransız kadın kahraman Jan Dark olayında olduğu gibi "içine şeytan girdi" denilerek, kilise tarafından yakılmış, bu hakikat bilerek veya bilmeyerek örtülmeye çalışılmıştır.
Kuran-ı Kerim'de Kainatın Yaratıcısı, fizikî ve metafizik aleminin Efendisi Hz. Allah, insan için en büyük düşman ve tehlikenin, şeytan olduğunu bildirmiştir.
Bugün yetkililer sadece okullarda ve internet sitelerinde satanist arayacaklarına, biraz da bar meyhane ve içki alemlerinin yapıldığı yerlere dikkat etseler, toplumda cinayet, gasp, hırsızlık, yolsuzluk, yaralama, trafik kazası vs. gibi olayları önleyebilirler.
ÇANAKKALE SAVAŞI VE METAFİZİK BİR OLAY
Çanakkale Savaşının sonucunu etkileyen mühim bir olay, bir çok kişi tarafından bilinmez. Aynen Yavuz Sultan Selim'in, Sina Çölünü yürüyerek geçmesi, Barbaros'un, Preveze Zaferinde, düşman gemilerini yerinde mıhlanmasına sebep, rüzgarın kesilmesi, Kore Savaşında Kızıl Çinlilere karşı savaşan Türk birliğinin, düşman tarafından çok yakında olmasına rağmen, hedef olarak görülmemesi gibi.
Yukarıdaki tüm bu olaylarda metafizik bağlantılar vardır. Şahadet aleminden tenteneli bir perde ile ayrılan metafizik alem, her zaman fizikî, maddî dünyaya etki etmiştir. Çanakkale'deki Türk savunmasını tamamen bitirip, İstanbul'u işgal etmek isteyen İngiliz General Hamilton, İngiltere'nin en seçkin birliği "Kraliyet Norfolk alayı"nı ön cepheye sürer. Ve çevresine şöyle söyler: "Bu seçkin alay, Osmanlı'yı haritadan silecektir."
İngiliz askerleri, ileri hareket ile bir çok mevzi kazanır. En mühim direnişin olduğu tepe düşmek üzeredir. Ve bu tepe, işgal edilirse, İngilizlere İstanbul yolu gözükecektir. O esnada bir metafizik olay meydana gelir.Kraliyet alayının 4. taburu, 16 subay ve 250 seçkin askeri, bir bulutun içine girip kaybolurlar. Bu olaya belgeli, imzalı bir çok şahit vardır. Hem de İngiliz subay ve askerlerinden. O günden bugüne o kayıp subay ve askerlerinin izine rastlanılmamış, bu olay tarihe "garip bir metafizik olay" olarak geçmiştir.
METAFİZİK ALEMDE BİR MELEK = AZRAİL ( A.S )
Kur'an-ı Kerim'in ve Hz. Peygamberin (S.A.V) bildirdiğine göre, dünyadaki bütün insanların ölüm anında ruhlarını alan, ölüm meleği Azrail'dir (A.S) Ve aynı anda dünyanın muhtelif yerinde aynı anda ruhları kabzetme, alma kabiliyetine sahiptir. Metafizik alemde, Azrail'e (A.S) bu görev, Hazret-i Allah'ın (C.C) azamet ve celal-i kibriyası gereği verilmiştir. İnsanlar, ölüme sebep çoğu zaman hastalık, kaza ve Azrail'i (A.S) görürler. Bediüzzaman, "Mektubat" adlı eserinde, - Azrail'in (A.S) aynı anda, birçok yerde birden ruhları kabzetmesine izah olarak, Azrail'in bir melek olarak nurani olduğunu, nuranî birşeyin sınırsız, çok sayıda ayna vasıtasıyla, sınırsız, çok yerde birden temessül edip görünebileceğini ve bizzat bulunabileceğini, söyler. Ölüm anında, ölen kişinin dünya hayatındaki ahvali, durumu, imanı, yaşam tarzı ve kişiliğine göre, Azrail (A.S ) görüntü verir, temessül eder. ve bu görüntüyü, ölen kişi ile beraber, bazen sübyan ve küçük çocuklar da görebilir.
UZAKTAN TELKİN VE BEYİN KONTROLÜ
Başta ABD olmak üzere Çin, Rusya ve Avrupa devletleri, şu an uzaktan telkin, uzaktan yönlendirme, uzaktan şartlandırma, uzaktan uyarma ve uzaktan beyni kontrol etme yöntemlerini araştırmakta ve geliştirmektedir. Özellikle uçaklarda, denizaltılarda ve askeri sahada bu yöntem oldukça geliştirilmiş ve uygulamaya geçilmiştir. Metafizik güçler ve etkenler, en güzel ve etkili şekilde kullanılıp, karşıdaki rakipler görünmez bir savaş ile yok edilmek hedeflendirmektedir. Yani, fizik ötesi silahlar ile savaş...
Uzaktan telkin ve beyin kontrolü, fizikî tedbirlerle, maddî yöntemlerle engellenemez.Maddî, materyalist ve metafiziğe inanmayan bir zihniyet, bu görünmez savaşta mağlup olacaktır. Yirminci yüzyılda, parapsikolojiye, metafiziğe önem veren, bu sahada bilimsel çalışmalar, akademik incelemeler yapan devletler, insanlara, faydalı olacak, bu sahayı ihmal edenler, hüsrana uğrayacaktır.
CİNLERLE İRTİBAT
Birçok kişi, bedensiz varlıklar yani cinlerle irtibat kurmak, onları görmek, onlarla konuşmak ister. Bu istek piyasadaki yanlış bilgilerden kaynaklanmaktadır. Hakikat noktasında, bünyesi, yapısı uygun olmayan, metafizik alemle herhangi bir şekilde irtibatı bulunmayan bir kişi cinlerle irtibat kuramaz. Çünkü metafizik âlemde yaşayan bu şuurlu canlılarla irtibat ve ilişki, biz maddi vücuda sahip, molekül yığını insanların arasındaki irtibat ve ilişki gibi değildir.
İnsan ve cinler arasında, boyut ve makam farklılığı vardır. Basın-Yayın organlarında sık sık görünen bir kişi yüzünden, insanların kafası karışık vaziyettedir ve biz onlara bu boyut farklılığına anlatmaya çalışıyoruz. İnsanlarla konuştuğumuz gibi bedensiz varlıklarla konuşamayız. Onlarla konuşma ancak beyinsel yönden olur.İnsan sesini duyduğumuz gibi, onları duyamayız. Ancak beyinsel yönden, manyetik olarak duyabiliriz. Onları, maddeyi gördüğümüz gibi göremeyiz. Ancak beyinsel yönden onları algılayabiliriz.
Bir kere daha hatırlatmakta fayda vardır. Cinlerle irtibat bir meziyet bir fazilet, bir üstünlük değildir. Ressamlık, müzisyenlik gibi yetenektir ve istismara açık ahvali vardır.
CİNLERİN YAPILARI NASILDIR
Yaratılış olarak görünmeyen "dumansız ateş" dediğimiz bir ışın cinsinden, akıllı bir enerji türü olan cinler, yapı yönünden bizden farklı olmaları, yani görülmemeleri, sesten hızlı hareketleri geçmişteki bazı olmuş hadiseleri ortaya çıkarmaları, "gayb alemi"nden "şehadet Alemi"ne girmiş olan geleceğe ait bazı haberleri vermeleri (Cinler Gayb'dan haber veremez. Gizli İlimler Admin Notu) bir üstünlük, bir meziyet değildir.
Kuran-ı Kerim'deki meşhur kıssada Hz. Süleyman (A.S.) "Saba melikesi Belkıs'ın tahtını kim getirecek?" diye sual ettiğinde cinler Ve ifritler ( İfrit: cinlerin bir nev'i bir ırkıdır.) hemen getirebilecekleri Söylediler. Araf ismindeki veziri ise, göz açıp kapayıncaya kadar kısa bir anda tahtı bütün mahiyeti ile beraber getiriyorlar. Hz Süleyman (A.S.) asasına dayanmış vaziyete vefât etmesine rağmen cinler onun vaziyetini bilemediler. Bugün yeryüzündeki medeniyet, teknik buluşlar, terakki yükselişler, elektronik beyin ve bilgisayarlar, ışınlama cihazları vs. bütün ilerlemeler, insanların üstünlük tarafıdır. Peygamberlerin mucizeleri, insanlara üstünlük ve terakki için yol göstericidir.
DEĞERLİ TAŞLAR ve METAFİZİK
Bugün hediyelik eşya satan bir çok dükkanda "falan burca falan taş filan burçlara filan taşlar" diye bir sürü renkte ve çeşitli şekillerde taşlar satılmaktadır. Daha önce belirttiğimiz gibi bu taşların özelliklerini geçmişteki bir çok medeniyet ve kavim biliyordu. Bu taşlarla hem metafizik rahatsızlıklara şifa arıyor, hem de bozulan, uyumsuz hale gelen bedenlerdeki enerjileri ahenkli ve düzenli hale getiriyorlardı. Bu değerli taşlar hem pozitif, olumlu enerji yarar, hem de insan vücudundaki negatif enerjileri, manyetik akımları alabilirler. Yeter ki doğru burç sahiplerine doğru taşlar rast gelsin. Çin, Uzakdoğu ve Hint medeniyetlerinde, insan vücudunun enerji merkezlerinin ahenginin bozulması ve rahatsızlığa karşı, değerli taşlardan istifade edilmiştir.
MÜZİK ve RUHUMUZ
İnsanın psikolojik yapısına göre, seçtiği müzikler değişiktir. Veya her karakterin hoşlandığı müzik farklı farklıdır. Kimi insan, yavaş ve dingin, kimisi hızlı ve hareketli müziği tercih eder. Bu tercihler bizim maddi değil, metafizik yapımızdan kaynaklanır. Kimi müzik sakinleştirir, rahatlatır stres giderir, kimi müzik, bizi birden canlandırır, hareketlendirir, neşelendirir. Kimi müzikler de bizde melankoli, yalnızlık ve çaresizlik duygusu uyandırır. Sanat müziği, Halk müziği ile modern pop ve diğer batılı şarkıcıların müziklerini karşılaştırınca bizim müziğimizin, insan ruhunu ne kadar dinlendirdiğini, rahatlatıp huzura kavuşturduğu ortaya çıkar. Müzik parçasındaki titreşimler, bizim zihnimizde, ruh ve bedenimizde değişik frekanslarda yankılanır ve her bir duygumuz, belli bir hisse alarak haz duyar, lezzet alır.
ENERJİNİN MADDÎ VÜCUDA ETKİSİ
Bedenimizin belli bölgelerinde bulunan enerji merkezlerinin bazen düzen ve ahenginin bozulduğu görülür. Örnek olarak boğaz bölgesinde bulunan enerji merkezi eğer çeşitli sebepten rahatsızlanırsa, boğazımıza bir şeylerin tıkandığı hissi meydana gelebilir ve bazen kekemelik, peltek konuşma, düşündüğümüz şeyi ifade edememe gibi maddi hastalığa dönüşebilir. Böyle bir rahatsızlığı iyi tespit ve teşhis ederek, o bölgeye biyoenerji verilmeli, gerekli dualar ışığında manyetik nefes ve paslar yapılarak, o bölgedeki enerji merkezinin ahenkli, düzenli bir hâle gelmesi sağlanır. Bu örnek vücudumuzdaki diğer enerji merkezleri ve bedenimize etkileri konusunda geçerlidir.
ENERJİ GERÇEĞİ
Fizik kanunlarından biliriz, enerji hiçbir zaman kaybolmaz, sadece başka enerjilere dönüşür. Kainatta pek çok enerji türü vardır ve bu enerji türünden biri de bizim vücudumuza hayat verip, bedenimizi hareket ettirir. Vücudumuzdaki enerji bittiği anda, insan maddî, fizikî yönden ölmüş olur. Özellikle Çin, Hind, Japon gibi milletlerin eski tarihçileri enerjiler üzerinde yoğun bir çalışma yapmış ve insan vücudundaki farklı farklı enerji bedenleri olduğunu bildirmişlerdir. Fizikî beden yanında, insan duygu, hayal ve hislerinin oluştuğu astral beden, beynimizden çıkan akıl, sezgi, düşüncelerimizle zihinsel beden, ve vücudumuzu ayakta tutan, hayat kaynağı, ruhî beden, bu sınıflamaya uyarlanmıştır.
Ben, bu insandaki enerji gerçeğini çeşitli rahatsızlıkları incelediğim zaman gözlemledim. Yani, insanın fizikî, maddî vücudunun sahip olduğu enerji ile zihinsel faaliyet, kalbin ve ruhun sahip olduğu, yaydığı enerjiler birbirinden farklı frekanslarda olduğunu gördüm. Tabii bu gözlemlerim, farklı frekanslarda enerji boyutlarını tesbit etmem, şu anda ancak benim bilgi dağarcığımı süslüyor ve burada bu kadar ifade edebiliyorum.
DUYGULARIMIZDAKİ ENERJİ
İnsanoğlu, ilk doğduğundan ölümüne kadar, kalp merkezli bir enerji yayar. Bu enerji, bizim duygusal yönümüzü, olaylara, eşya ve varlıklara duygusal tepkimizi ortaya koyar. Aynı zamanda karakter, seciye, huy ve tabiat dediğimiz duygusal farklılığımız, bu enerji frekansları sayesinde belli olur. Metafizik ile ilgili araştırma ve bilgiye sahip Doğu Kültüründe (Çin, Hind, Uzak Doğu, Asya) insanın sahip olduğu duygusal enerjiye, Astral Beden adını vermişlerdir. Onlara göre, astral beden, insandaki ani gelişen, değişen tüm duyguları yansıtır ve bu enerjimizin içinde her türlü korku, endişe, yalnızlık, bağışlama, öfke, saldırganlık, kıskançlık vs. duyguları yer alır. Metafizik âlemdeki ışınsal varlık cinler, insanın astral beden dediğimiz duygusal, duygu yüklü enerjisini bozmaya, rahatsızlık vermeye çalışır ve bazen de başarılı olur.
MADDİ BEDENİMİZ ve ENERJİSİ
İnsanın maddî, fiziksel yapısında bir enerji kümesi görülür, ve insan ölünceye kadar, bu enerjiyi muhafaza eder. Hücrenin içinde, atom, proton ve nötronlarda meydana gelen enerji, tüm vücudumuzda bulunur ve sağlıklı bir hayat sürmemizi sağlar.
Maddî bedenimizin hasta olmasında, vücudumuzun sahip olduğu enerjinin belli bir bölgede düzen ve ahenginin bozulması en belirgin sebeptir. Yani, bedenimizi saran enerji sisteminde meydana gelen bir çatlak, bir menfez, bir açıklık bizi hastalandırır. Stres, sıkıntı, sağlıksız beslenme, sigara, alkol, uyku bozukluğu, yanlış ilaçlar, psikolojinin bozulması, yorgunluk vs. gibi etkenler maddî bedenimizdeki enerji yayılımını bozar.
Birçok inceleme ve araştırma yaptığım kişilerde, metafizik rahatsızlıkları görebildiğim gibi, insanın bedenini saran enerji sisteminde meydana gelen rahatsızlıkları da görüyor ve onlara bazı uyarılarda bulunabiliyorum. Mesela, senin miden rahatsız, senin karaciğerin hasta vs. gibi. Bu gözlemlerime, insanın bedeni yapısının çevresindeki enerji düzen ve ahenginin bozulmasından dolayı varabiliyorum. Gelecekte, bilimin ilerlemesiyle beraber, insanın bedeni çevresindeki enerjinin varlığı ve mahiyeti daha iyi anlaşılacak, belki de birçok maddi hastalıklar, bedenimizde oluşmadan, enerji yapısına bakılarak teşhis edilecek ve tedbir alınabilecektir.
RUHUN YAYDIĞI ENERJİ
İnsan ruhu, yaradılış gereği, belli frekanslarda enerjilere sahiptir. Hayatın kaynağı da bu enerji sayılır ve asıl kaynağını Yüce Yaratıcı'nın sonsuz, ebedî gücünden almaktadır.
Ruh, sahip olduğu enerjinin miktarını, inanç ve iman durumuna göre arttırabilir. Yani, insan riyazat yapıp kötülüklerden uzaklaşırsa, Bediüzzaman'ın ifadesiyle Ruhun hayat derecelerine girerse ruhtaki enerji frekansı yükselir ve fizikî, maddî âlemin dışına çıkabilir. Ruhanilerle, meleklerle, manevî varlıklarla, ervah-ı âliye ile görüşebilir, onlara muttali olabilir.
Manevî hayatı mükemmel, Allah yolunda saygı ve edebli bir şekilde ilerleyen insanların yanına geldiğimizde, onlarla konuşurken ruhumuzda meydana gelen rahatlama, huzur ortamı, ruhun yaydığı pozitif enerjinin ürünüdür.
Ruh sayesinde insan kainatın yaratıcısını hisseder, idrak eder, varlığını, birliğini, kudretini içinde duyar.
Nice piri, ihtiyar insanlar, vücut ve bedenleri yıpranmış, yaşlanmış olmasına rağmen, ruhlarındaki enerji sayesinde dimdik ayakta durmakta, tabiat ve fıtrat kanunlarına direnmektedirler.
ZİHİN GÜCÜMÜZ
İncelemelerim esnasında yanıma gelen rahatsız kişilerin zihinsel enerjilerinin farklı frekanslarda olduğunu gördüm ve zihnini kontrol edemeyen, zihinsel yönden gelişmemiş kişilerde birçok anormal hareketler görülür.
İnsan, dış dünyaya ait eşya ve hadiseleri, önce hisseder, duyar algılayıp idrak eder, daha sonra zihninde canlandırıp, psikolojik, ruh durumuna göre bilgiye çevirir. Bu sebepten zihin gücümüz, ne kadar akılcı, mantıklı, iradeli, inançlı olursa, o kadar dengeli, istikrarlı, doğru hareket ederiz.
Kısaca, insan, ruh, akıl ve kalp bütünlüğü içinde hareket ederse, mükemmelliğe doğru yürür. Bunlardan bir tanesinin eksik olması, insanı dünyevî hayatında rahatsız eder.
BİYOLOJİK VARLIK VE RUHUMUZ
Bugün biyoloji bilimi ispat etmiş ki insanın maddî vücudu, yedi senede bir, bütün olarak kendini yenilemekte, adeta sıfırlamaktadır. Yani, biyolojik olarak her yedi yılda tabir doğruysa yeniden doğmaktayız.
Yedi senede, bütün hücreleri yenilenen insanın, ruhî, psikolojik bünyesi ise, her geçen gün, her geçen ay ve yıl, olgunlaşmakta, enerjisi daha da artmaktadır. Aynı zamanda yedi yıl önce, sekiz yıl önce başımıza gelen her şeyi hatırlamaktayız.
Bu örnek dahi, her şeyi madde gören materyalistlere güzel bir cevap vermekte, insanın maddî bedeninden daha üstün olarak manevî, ruh bedeninin olduğunu göstermektedir.
ÇAKRA NEDİR
İnsanın maddî bedeninin yanında bir de bu bedene boyut ve şekil yönünden benzeyen bir enerji bedeni vardır. Eski Hint ve Cin medeniyetlerinde bu beden, özellikle riyazat denilen hayvanî gıdalar yemeyerek, belli formüller neticesinde tespit edilmiştir. Bu enerji bedeninde belli merkezler vardır ve bu merkezler kainattan, dünyadan, tabiattan, diğer canlı ve cansız varlıklardan gelen her türlü enerjiyi değerlendirir.
Bu gelen enerjiler, pozitif negatif diye şakra denilen enerji merkezlerinde işleme tabi tutulur. Başımızda, alnımızda, boynumuzda, göğsümüzde, karnımızda, bacaklarımız arasında ve kuyruk sokumunda güçlü enerji merkezleri yani şakralar vardır. Sürekli bir devir halinde oldukları için eskiden Hintçe ve Sanskritçe'de tekerlek ve çark anlamında şakra denmiştir.
Cenab-ı Hakk'ın yaradılış mucizesi bu merkezlerde anlayan gözler için çok belirgindir. Her insanın enerji frekansı ve dalga boyutu birbirinden farklıdır. Ve her insanda duyguları, zihni ve ruhu harekete geçiren enerjiler özeldir. Korku, endişe, boşluk, yalnızlık, ürperme, kuşku, öfke duygusu insandaki enerji düzenini etkiler. Dolayısıyla maddi bedenimiz ile zihinsel, duygusal ve ruhsal bünyemizde bir menfez, açıklık, çatlak meydana gelmiş olur. İnsanın kendine iç güveni, özüne güvenmesi kaybolabilir.
Bu da bizi yaradılış gayesinden, dünyadaki hikmet dolu hadiselerden, tefekkürden uzaklaştırır, yüce Allah'a sığınmak yerine, kendimize geçici sığınaklar bulmaya çabalarız, nafile bir şekilde. Dünyadaki her şeyi kendimize düşman zannederiz ve huzursuz bir ortam içine gireriz. Yani, enerji merkezimiz şakralardaki bu olumsuz gelişmeler bizi dünyada iken azap ve ıstırap içinde bırakır, mutsuz eder.
Maddi manevi yönden ne kadar sağlıklı, mutlu insanlarla beraber olursak, onlardan alacağımız pozitif enerjiler, bizdeki menfez ve açıklığı kapatacak, kendimize öz güven gelecek, enerji bedenimiz normale dönecektir.
SESLERİ DUYABİLMEK
Bir enerji kütlesi olan insan, Allah (C.C.) tarafından kendisine verilen kulak organı sayesinde yeryüzündeki belli frekanstaki sesleri duyabilmektedir. Bu özelliğinden dolayı hikmet ve mahiyet gereği, ne karıncanın yürüyüşünü ne de güneşteki patlama ve yıldızların çarpışmasındaki sesi ve dünyanın kendi ekseni etrafındaki dönme esnasında çıkardığı korkunç çatırtıyı duymamaktadır.
Kainatta meydana gelen ve Bediüzzaman'ın ifadesiyle "Nagamât-ı İlahî" denilen sayısız frekanslarda sayısız sesler, müzikler, nağmeler, ezgiler, titreşimler vardır. Her bir çiçek, her bir canlı cansız varlığın bir zikri, bir virdi, bir ifadesi, Allah'a karşı bir kulluk anlatımı vardır. Bunları ancak kalb gözü açık dediğimiz, metafizik âleme, kalbi açık, hüşyar olanlar duyabilir. Bediüzzaman, denizlerin dalgalarını, dağları, yağmur tanelerini dinleyin, onlardan çıkan harikülâde, olağanüstü titreşimleri, sesleri, nağmeleri hissedin, işitin derken bu gerçeğe temas ediyordu
UĞRAK, ÇARPMA, DOKUNMA
Halkın arasında aslında bilimsel yöntem izah ve ifadesi açık olan bir konu vardır. Bir enerji çeşidinden yaratılmış, hayat, ruh ve şuur sahibi cinler, manyetik akım sahibidirler. Nasıl bir nükleer merkez, etrafına gözle görülmeyen radyasyon, zararlı, negatif ışın yayıp zarar veriyor, insan bünyesini hasta ediyorsa, nasıl bir televizyon gözle görünmeyen ışınlar yayarak, rahatsızlık veriyorsa, metafizik alemin canlıları, cinler de yanlarından geçen, yanlarında bulunan (her ne kadar boyut faklılığı olsa dahi ) insanları rahatsızlandırabilir.
Burada açıklanması gereken konu, uğrak, çarpılma, dokunma dediğimiz hadisede bizzat bu bedensiz varlık zarar vermiyor, onun enerji olan bünyesinden çıkan negatif akım ve manyetik ışın zarar veriyor. Şifa dua'ları ile beraber manyetik pas (el ile mesh) ve manyetik nefes(dua okuma), insanı rahatsız eden bu negatif akımı etkisiz hale getirir.
VAR OLANI İNKAR CAHİLLİĞİ
Televizyon ve radyonun düğmesinin kapalı olduğu bir odada, insanlara "bu odanın içinde bir çok enerji dalgası, manyetik akım, şua, ışın, ışınsal dalga mevcut" deseniz, bu saydıklarımız göz ile görülmeyip elle tutulmadığı için inkar edilebilir.
Yukarıdaki inkar olayı normaldir. Yani, insan görmediği duymadığı şeyi, akıl ve mantığına dayanmazsa, kalp ve gönlü tatmin olup iman etmezse, inkar edebilir. Fakat, o esnada televizyon ve radyonun düğmesi açılsa, görüntü ve ses yayını başlasa, o andan itibaren kulakla duyulmayan o manyetik akım ve dalgaları, enerji çeşitlerini inkar edip, yok saymak cahillik ve yobazlıktır. Bu durum, metafizik alem için de geçerlidir. Bu örnekteki hal tamamen bilimsel bir gerçektir ve bu gerçekleri belirtmek için, herhangi bir referans ve kaynağa gerek yoktur. Her şeyi madde ve materyel gören, mana ve ruha gözleri kapalı, maneviyat ve ruhani duygulara duyarsız bir zihniyet için, sadece bu örnek yeter sanırım.
Her maddenin bir karşıtı olduğu, fiziğin bir metafiziği bulunduğu, dünyanın üç boyuttan ibaret olmadığı, maddenin mana ve ruhu bağlı olduğu, göz ve kulağın bazı varlık ve olaylar için yetersiz kaldığı, modern bilim gelişmesi ile daha aşikar hale gelecektir.
TEŞHİS ÖNEMLİ
Herhangi bir rahatsızlık şikayetiyle ile yanınıza gelen bir kişinin, rahatsızlığının fiziksel mi, ruhsal mı, duygusal mı, beyinsel mı, olduğunu tesbit ve teşhis etmeden bir işlem yapmak hatadır. Her gelen rahatsız kişiye sana büyü yapılmış, sana cinler musallat olmuş vs. gibi sözler söylemek hiçbir zaman dürüstlüğe sığmaz. Çünkü, bana gelen nice rahatsız kişiler, ben onlarla ilgilenme fırsatı vermeden bize büyü yapılmış, büyüyü boz diyorlar. Daha önce gittikleri üfürükçü, muskacı tayfası bunlara yanlış bilgi vermişlerdir.
Bu durum, metafiziği çok zor duruma düşürür. Çünkü yok dersem sen, hiç bir şey bilmiyorsun cevabı ile muhatap olursun. var dersen, olmayan bir şey için yalan söylemek durumunda kalınır. Biz, bu konuda teşhisin önemini belirtiyoruz. Önce, tıbbî (doktorluk) bir vaka mı, yoksa metafiziği ilgilendiren bir vaka mı, bunun bulunması gerekir.
METAFİZİK ve İSTİHBARAT
Gerek askeri ve siyasi gerek sosyal ve ekonomik açıdan istihbarat, haber alma, haber toplama, haber elde etme çok önemli bir olaydır. Devletler, şirketler, istihbarat sayesinde bilmediği, görmediği, duymadığı, pahalı, masraflı bir çok bilgiye sahip olabilmekte, ileri gidip, yükselebilmektir. Başta, Çin, Rusya, Kuzey Kore olmak üzere bir çok devlet gayri resmi olarak, gizlice metafizik alemde çalışmalar yaparak, ışınsal varlık ve medyumları kullanarak siyasi, askeri, ekonomik sahada istihbarat elde etmeye çalışmaktadır.
Ben, şahsen metafizik alemde yaptığım bazı yolculuklarda (trans halindeyken) bu alemde farklı boyutlarda, Çin, Kuzey Kore, Rus medyumlarının astral bedenleri ile karşılaştım. Benim amacım şifa iken, onların farklı amaçlarda olduğunu gördüm. Bir odada düşünen bir insanın düşüncelerini, ancak metafizik alem ile irtibatlı, medyumsal özelliğe sahip aracı, vasıta bir kişi, o boyutlara geçen bir insan öğrenebilir. Bir şartla, trans durumuna girip, ruhunun kopyası, dublesini o yere göndermek suretiyle... Bu olayda cinlerden daha çok, medyumsal özellik söz konusudur. Bir çok şarlatanın dediği gibi sadece cinler bu olaydan asıl fail değildir. Asıl rol, medyuma aittir.
"BENİM CİNLERİM VAR" HEZEYANI
İnsanoğlu, kendinden eksik gördüğü herhangi bir yönü, bir başka bilim, bilgi, yetenek, veya herhangi bir şeyle (etkinlikle) kapamaya çalışır. Psikolojide buna "yansıtma" denir. Aynı zamanda, belli bir konuda yeteneği, bilgisi, bilim ve tecrübesi olmayan bir kişi, bu eksikliği, ancak, istismar ederek, başka şeyleri kullanarak kapatabilir.
Bugün, medyada yer almış, televizyonlarda şovmenlik yapan kişiler, bu özelliklerini, dindar olmaya ibadet etmeye, haramlardan kaçmaya bağlıyor. Yani, çok dindar oldukları için -haşa- Allah onlara bu yeteneği vermiş... veya çok ibadet, zikir yaptıkları, Allah'ı çok andıkları için, cinler onlara hizmetkar olmuş...
Biz diyoruz ki, melekler, cinlerden, yaradılış olarak daha üstün varlıklardır. Ve bol bol ibadet, takva, zikir yapan kişilere, melekler, ruhaniler hizmetkar olabilir. Yapıları uygun, metafizik yetenekleri varsa, cinlerle de irtibata geçebilir. Fakat, irtibat kurmak, ayrıdır, onları, hizmetkar etmek, hüddam etmek, ayrıdır. Çünkü, cinler de akıl, şuur sahibi, imtihana tabi, sırr-ı teklif altında birer canlı varlıktır. Hz.Süleyman Allah'a yaptığı dua ile, cinlerin, insanlara sorgusuz, sualsiz, hizmetkar olmasının yolunu kapatmış oldu. Fakat, Bedüzzaman, Risale-i Nur eserinde, ahirzamanın özelliği olarak, cinlerin, bedensiz varlıkların hatta şeytanların gelecekte insanlara faydalı işler yapacağı müjdesini vermiştir
Gelelim Benim cinlerim var Sizi cinlerime çarptırırım Benim cinlerim seni boğar gibi safsata ve hezeyanlara. Size bütün samimiyetimle söylüyorum, böyle bir şey kesinlikle metafizik alemde yoktur. Bu sözlerin hiç bir doğru yönü yoktur. Böyle kişilerden, böyle sahtekar ve şarlatanlardan korkmamak gerekir. Bunlar, kendi noksan ve eksikliklerini, cahillik ve yanlışlarını, tehdit, korkutma ile sürdürmek istemektedirler. Kimileri kendilerine dindar, kimileri de kendilerini Cin sahibi göstererek halkı aldatmakta, istismar etmektedir.
Bu ilmi, metafizik çalışmaları, dürüst, doğru, rast bir şekilde yapan değerli araştırmacılar, hocaefendiler, medyumsal yetenek sahipleri, zaten bu hezeyanları savurmaz, bu safsataların arkasına saklanmaz.
GÖRMEDİĞİ, BİLMEDİĞİ BİR ŞEYİ KOVMAK
Rahatsız kişiye musallat olmuş bedensiz varlıkları kovmak için, onları görmek, hissetmek, onlar hakkında bilgi sahibi olmak gerekir. Bugün "cin kovuyorum", "cinleri çıkarıyorum", "cinleri yakıyorum" diyen kişilere soralım;
- Müdahale ettiğin bedensiz varlıklar hakkında ne kadar bilgi sahibisin?
- Onların akıllı, şuurlu bir enerji türü olduğunu biliyor musun?
- Onların manyetik güçlerine, dalga boylarına göre farklı cins, ırk ve yapıda olduğunu biliyor musun?
- Cinleri yakmak ile neyi kast ediyorsan?
- Cin ile şeytan arasındaki yapı farkı nedir?
- Cin, insanın içine giriyor mu?
- Cinlerin gönderdiği manyetik akım nedir?
- Okunan her dua, cinlerin kovar mı?
- Ruh ve akıl hastalığı arasındaki fark nedir?
- Cinler ile konuşmak nasıl olur?
- Yıldızların insan ve cin üzerindeki etkileri, nelerdir?
- Metafizik alem ile fizik alem arasındaki farklar?
- Cin tasallutu için illa ki Müslüman mı dua okuyacak?
- Cin, musallat olmak ister mi?
- Cinlerle evlilik olayının mahiyeti nedir?
- Büyü ve sihir ile cinlerin bağı var mıdır?
- Büyü nedir, ne değildir?
- Hıristiyan veya Budist bir medyum, metafizik alemle irtibat kuramaz mı?
- İslam dini akıl ve bilim dini olduğuna göre, biz yaptığımız her şeyi akıl ve bilime dayandırıyor muyuz?
- Maddi ateş ile dumansız ateş arasındaki fark nedir?
- Medyum, Allah'ın sevgili kulu mudur?
- Manyetik nefes ve nazar ne demektir?
- Cinlerin çoğalması, ihtiyaçları, yemesi nasıldır?
- Trans ne demektir ve sen transa girebiliyor musun?
Bu sorular uzayıp gider. Bu sorulara sağlıklı cevap veremeyen nice kişi, bu metafizik alemde bedensiz varlıklar konusunda kendini yetkili savunmaktadır. Akıl hastası şizofrenler ile medyumların ayırt edilmesi gerekir.
BÜTÜN İLİMLERİN BAŞI
Fizikî veya metafizik bütün ilimlerin başı, esası, kaynağı, Allah'ı bilmek ve Allah'a iman etmektir.Allah'a dayanmayan hiçbir ilim, ilim değildir. Yobaz bir şekilde "ilim ayrı, din ayrıdır" sözü tamamen safsatadır. İnsan, aciz bir varlık olduğundan, İhtiyaç ve dileklerini, dua ile ister. Dua ise, oturup istemek değil, elinden geldiği kadar çalışmak ile gerçekleşir. Biz de metafizik alem için çalışmalar yapmalı, denemeler ve deneyler ile bu âlemi tanıtmaya çalışmalı, fakat dayanak noktası olarak, marifetullah dediğimiz "Allah'ı tanıma ve bilme" ilmini kendimize rehber almalıyız. Çünkü bütün kainatın, her şeyin dizgini, -teşbihte hata olmaz- Allah'ın elindedir.
UZAKTAN BEYİN KONTROLÜ
Daha evvel yaptığımız bazı tecrübe ve deneylerde, beyinsel yapısı, sinir sistemi uygun metafizik âleme ve farklı boyutlara karşı vücüdunda bazı açıklık ve menfez bulunan kişilere, uzaktan telkin, yönlendirme metodu uygulanarak basit hareketler, istem dışı eylemler yaptırıldığını gördüm. Yapısı uygun kişi, transa girme yeteneği kazandırıldıktan sonra (ki bu bazen mekan dışıda olabilir) verilen emir ve telkinleri hemen yerine getirir. Böyle bir rahatsız kişiye, trans halindeyken "ben elimi çırpınca emeklemeye başlayacaksın" telkini verildi. O kişi, uyandıktan sonra, el çırpma ile beraber, istem dışı, farkında olmadan eğilip emeklemeye başladı.
Yukarıdaki bu olayı, günümüzde, büyük devletlerin istihbarat örgütleri kullanıyor, nice insanlar, uzaktan telkin yoluyla, istem dışı hareket ve eylemler yapmaktadır.(Bu konuda TİMAŞ yayınlarından çok değerli eserler çıktı.)
İLHAM GELMESİ ve METAFİZİK
İlham, (Esin) kalbe gelen manalar, bilgi ve yönelmeler demektir. Canlılar aleminde hayvan ve insan türlerinin kalplerine, içlerine derece derece ilhamlar gelir. İnsana gelen bu ilhamlar, his yani duyguya yönelik olduğu için Akıl ve muhakeme bu olayı kavrayamaz. Ruhen ve kalben anlaşılır, idrak edilir.
Sanatçılar, şair ve yazarlar, ressam ve müzisyenler hep "ilham perileri"nin gelmesini beklerler. İlham dediğimiz insanın kalp ve gönül dünyasında meydana gelen tecelli ve heyecanlardan sonra birbirinden güzel, muhteşem sanat eserleri, şaheserler, başyapıtlar meydana gelir. kimi çevreler buna yaratma, yaratı dese dahi bunlar hep metafizik alemden gelen ilhamlar, esinler sonucu meydana gelmiştir.
İlham, melek ve evliya vasıtasıyla geldiği gibi, bizzat kainatın yaratıcısı, Hz. Allah tarafından da insanın kalbine ilham edilir, hatırlatılır, gelir.Risale-i Nur gibi muazzam eser bu nevidendir.
İLHAM İLE İLGİLİ BİR HATIRA
Yakınım, edebiyat öğretmeni Ercan bey, bir sabah kalktığında sabaha karşı rüyasında, heybetli, sarıklı, sakallı bir şahsı gördüğünü söyler. Bu rüya ve görüntü O'nu çok etkilemiştir. Adeta, o görüntü yani temessül gözünün önünden hiç gitmiyor, O'na bir şeyler demek istiyormuş. Bir kaç gün sonra yakınım öğretmen bana; "Gördüğüm zat, Ahmed Hani hazretleriymiş. Doğu Beyazid'de kabri varmış. Kendisi ve eserleri hakkında yazı yazmasını istedi ve kendisiyle akraba olduğunu söyledi" dedi ve öğretmen Ercan bey, bir kaç içinde Mem ü Zin, Akaid Nübihar gibi Kurmanci Lehçesinde yazılmış eserleri inceledi, günlük ulusal basında, haftalık dergilerde o zat ve eserleri ile ilgili makaleler yazdı.
Terör ve bölücülük gibi geçici tehdit ve tehlike yüzünden göz ardı edilen bu değerli eserler binlerce insan tarafından objektif bir şekilde tanınmış oldu. Ve metafizik alemden gelen bir ilham, bir esinti ile büyük bir şahsiyet ve telif ettiği güzel eserleri bir kere daha insanların dikkat nazarlarına gelmiş oldu. Metafizik alemden gelen bu ilhamlar, esintiler ne ilktir, ne de sonuncu olacaktır. İlham ve metafizik esintiler kapısı, bir hikmete binaen açık olacaktır. Bize düşen görev ise, hayal ile hakikatı birbirinden ayırmak, şizofren, paranoyak yanılsamalar, hayaller ile melaike ve evliyanın ilhamlarını birbirinden ayırt etmektir.
ÖFKE ÂNI
Hz. Peygamber, "Öfkelendiğiniz zaman abdest alın veya bulunduğunuz yere oturunuz" derken, bilimsel bir gerçeğe parmak basıyor. Çünkü, insan, öfke halinde incelendiği zaman, gözle görülmeyen bir enerji akımının, manyetik bir akımın, o şahsın sinir sistemini etkilediği, beyin fonksiyonlarını bozduğu görülecektir. Sinirleri dışarıdan gelen bir akım ile bozulan bir kişi, bazen öfkeye kapılır, hiddet ve hırçınlık ile etrafa saldırabilir, çevresini rahatsız edebilir. Bu haldeki bir kişi, hemen abdest alır, elini yüzünü, ayağını yıkarsa, genelde rahatsızlığı izale olabilir. Aynı zaman da Allah'a sığınarak okunacak dualar da o insanı rahatlatabilir. O şahsa yapılacak manyetik pas ve manyetik nefes de o zararlı akımı, o şahsın üzerinde alabilir.
DENİZ KIZI OLAYI ve CİNLER
Bir yakınım balıkadam, dalgıçlık esnasında, geçmişte deniz altında derinliklerde, alt tarafı balık, üst tarafı kadın varlıklar gördüğünü söylemişti. Yaptığım incelemede, bu yakınımda medyumsal özellik, ışınsal varlık cinlerle bazı durumlarda irtibat kurmak, metafizik aleme menfezi ve açıklığı olmak yeteneği olduğunu, gördüm. Bu dalgıç, su altında belli derinlikte iken gözüne bazen " su perileri " denilen denizlerde yaşayan bir cin nev'i bu görüntüyü veriyordu.
Geçmişte, yüzlerce yıldan beri denizciler tarafından söylenen deniz kızı masalları, deniz kızı efsanelerinin özü, metafizik alemdeki ışınsal varlıklar cinlerdi. Daha sonraları durugörü olayı ile denizlerde yaşayan bu varlıklarla irtibatım oldu. Kendilerinin yapı gereği denizlerde yaşadıklarını, yapısı uygun kişilerin, çok eski zamanlardan beri kendilerini bu şekilde, bu surette gördüklerini, söylediler. Hangi millet ve hangi dinden olursa olsun, geçmişten bugüne deniz kızı rivayetleri tüm balıkçı ve dalgıçların ortak tema ve konusu olmuştur.
ŞAHMERAN ve CİNLER
Şahmeran, yılanların şahı demektir. Başı, kadın suretinde, gövdesi, yılan olan bu varlık ta aslen metafizik alemdeki ışınsal varlık cinlerin bir görüntüsü, bir temessül şeklidir.
Geçmişte yapısı uygun nice kişiler, bu varlığı daha doğrusu bu varlığın görüntüsünü görmüşlerdir. Şahmeran görüntülü cinler, belli frekansta, belli bir dalga boyutunda enerjiye sahiplerdir ve bu şekilde bir temessül içindedirler.
Bazı eski kayıtlarda kimi insanların böyle bir varlık ile karşılaştıklarını söylemişleridir. Fakat şimdiye kadar böyle bir varlık ile fizikî manada karşılaşmak mümkün olmamıştır. Çünkü, maddi, fiziki bir varlık yoktur, metafizik alemdeki ışınsal varlık cinlerin bir temessül ve görüntüsü vardır.
ŞİZOFRENİK RAHATSIZLIK VE CİNLER
Bugün, ortamda, medyada, her yerde mantar gibi biten üfürükçü, muskacı, hoca, cinci, tayfası bilim adamları tarafından incelensin. Bu inceleme sonucu görülecektir ki pek çoğu şizofrenik rahatsızlığa duçar olmuştur. Önce, hezeyan, saçma sapan sözler söyleme, hayal görme, farklı algılama, farklı çağrışımlar duyma, his ve duygular da donukluk, toplumdan, insanlardan kaçma, kuruntu, endişe ilgisizlik, geceleri uyanık olup, gündüzleri uyuma, insanlardan ürkmek, çekinmek, davranış bozukluğu, vs. gibi belirtilerden sonra insanın beyninde sonra ruhsal yapısında, zihinsel faaliyetlerinde rahatsızlık meydana gelir.
Yukarıdaki bu rahatsızlıktan sonra, bazı insan bünyelerinde metafizik aleme menfez ve koridor açılır.Bu açıklıktan ışınsal varlık cinler, o rahatsız kişiye musallat olabilir.Bazen de çeşitli enerji akımları, çeşitli enerji boyutları, o menfez ve koridora denk gelerek rahatsızlığa sebep olabilir. Kendi başına bu rahatsızlık içindeki kişi, bir müddet sonra, kendisine musallat olan metafizik canlıların marifetiyle ! kendinde bir güç, bir enerji, bir üstünlük, bir faklılık hissedebilir. Ve bir müddet sonra, kendi rahatsızlığına bakmadan, başka hastalıkları tedavi etmeğe çalışan, herkesi büyülenmiş, muska yazılmış görerek, bunları iyi etmeye çalışan bir şifacı (!), bir kurtarıcı (!), bir medyum (!), bir hoca (!) daha ortamda, medyada görünmeye başlar.
Nice fizikî, maddi beyin hastalığına veya manyetik akımdan dolayı meydana gelen rahatsızlığa sahip kişiler, böyle rahatsız, şizofrenik, şovmen kişiler tarafından "sana büyü yapılmış denilerek oyalanmakta", istismar edilmektedir. "Sana büyü yapılmış" denilen bir kişi, bir daha asla, başlıca bir sebep araştırma yapmadan, sabit fikirle, kendine karşı çıkanlara, "sende büyü yok, " diyenlere inanmamaktadır. Aracı varlıklar, ışınsal canlı cinlerin de bazı durumlarda müdahelesi, musallat olması, işin yönünü değiştirmekte, sorun farklı bir boyut kazanmaktadır.
METAFİZİK ve SATANİZM
Satanizm, yani şeytana tapma inancı, son yıllara kadar bize meçhul bir olaydı. İstanbul ve Adana'da meydana gelen intihar ve cinayetlerden sonra, toplumun ve devletin dikkatini çeken bu akım, özellikle gençlik üzerinde etkisini hızla arttırmaktadır. İnceleme ve araştırmalarım esnasında bu tarz birkaç olay ile karşılaştım. Genellikle İstanbul ve büyük şehirlerde, zengin muhitlerde yetişen gençler arasında, önceleri okullarda, şimdi modern tarzda internet üzerinde yayılan bu akım, ruhî, kalbî, manevî yönden boş olan, beyinsel yönden bazı rahatsızlıkları olan, vücudunda metafizik aleme açık ve menfez bulunup ışınsal varlıkların tasallutuna uygun gençlerde, görülmektedir.Metafizik alemin en mühim varlıklardan olan, aynı zamanda ehl-i zındıka dediğimiz Allah'a Peygamber'e, din ve maneviyata düşman varlıkların üstadı olan şeytan, çoğu zaman kendi varlığını gizler.
Şeytan, tüm müdahale ettiği şeylerde kendi varlığını gizlediği gibi, insanlara ve cinlere, her türlü evham, vesvese ve dalalet oklarını atar.İnsanlar ve ışınsal varlık cinler, şeytanı göremez ve onun verdiği vesvese ve dalalet ile günah ve kötü yollara girer. Geçmişte büyük zatlar, dualarında insî ve cinnî şeytanlardan korunmak için çok dualar etmişler, şeytanın, metafizik ve fiziki alemde vereceği zararlardan, Allah'a sığınmışlardır.
ŞEYTAN ve SATANİZM
Bugün, bir ideoloji olarak satanizm fikrini, Anton Lavey adlı bir şarlatana dayandırırlar. Amerika'da yirminci yüzyılda yaşamış olan, büyü, sihir, metafizik çalışmalar yaptığı söyleyen, hipnoz işiyle de uğraşan bu kişi, şeytana ve bazı habis, kötü ışınsal varlılara kanarak, bu akımı sistematik hale getirmiştir.
Anton Lavey, bütün dinlere, inançlara düşmandır. İnsan, başıboş bir hayvan gibi yaşamalı, içgüdülerine göre hareket etmelidir. İstanbul'da meydana gelen cinayet ve birçok emniyet kuvvetlerinin raporlarında, bu fikirlerin tatbik edildiği görülmüştür.Çağımızın bir çeşit Hasan Sabbah'ı olan bu kişiden çok önceleri, şeytana tapma fikir ve inancı mevcuttu. Ortaçağda, Avrupa'da şeytan adına ayinler yapma, kurbanlar kesme gizli de olsa yapılıyordu.
Bu arada metafizik alemle irtibatlı, medyumsal özelliği olan, ışınsal varlıklarla diyalog kurabilen, kalp ve ruhun hassas olduğu nice insanlar, Fransız kadın kahraman Jan Dark olayında olduğu gibi "içine şeytan girdi" denilerek, kilise tarafından yakılmış, bu hakikat bilerek veya bilmeyerek örtülmeye çalışılmıştır.
Kuran-ı Kerim'de Kainatın Yaratıcısı, fizikî ve metafizik aleminin Efendisi Hz. Allah, insan için en büyük düşman ve tehlikenin, şeytan olduğunu bildirmiştir.
Bugün yetkililer sadece okullarda ve internet sitelerinde satanist arayacaklarına, biraz da bar meyhane ve içki alemlerinin yapıldığı yerlere dikkat etseler, toplumda cinayet, gasp, hırsızlık, yolsuzluk, yaralama, trafik kazası vs. gibi olayları önleyebilirler.
ÇANAKKALE SAVAŞI VE METAFİZİK BİR OLAY
Çanakkale Savaşının sonucunu etkileyen mühim bir olay, bir çok kişi tarafından bilinmez. Aynen Yavuz Sultan Selim'in, Sina Çölünü yürüyerek geçmesi, Barbaros'un, Preveze Zaferinde, düşman gemilerini yerinde mıhlanmasına sebep, rüzgarın kesilmesi, Kore Savaşında Kızıl Çinlilere karşı savaşan Türk birliğinin, düşman tarafından çok yakında olmasına rağmen, hedef olarak görülmemesi gibi.
Yukarıdaki tüm bu olaylarda metafizik bağlantılar vardır. Şahadet aleminden tenteneli bir perde ile ayrılan metafizik alem, her zaman fizikî, maddî dünyaya etki etmiştir. Çanakkale'deki Türk savunmasını tamamen bitirip, İstanbul'u işgal etmek isteyen İngiliz General Hamilton, İngiltere'nin en seçkin birliği "Kraliyet Norfolk alayı"nı ön cepheye sürer. Ve çevresine şöyle söyler: "Bu seçkin alay, Osmanlı'yı haritadan silecektir."
İngiliz askerleri, ileri hareket ile bir çok mevzi kazanır. En mühim direnişin olduğu tepe düşmek üzeredir. Ve bu tepe, işgal edilirse, İngilizlere İstanbul yolu gözükecektir. O esnada bir metafizik olay meydana gelir.Kraliyet alayının 4. taburu, 16 subay ve 250 seçkin askeri, bir bulutun içine girip kaybolurlar. Bu olaya belgeli, imzalı bir çok şahit vardır. Hem de İngiliz subay ve askerlerinden. O günden bugüne o kayıp subay ve askerlerinin izine rastlanılmamış, bu olay tarihe "garip bir metafizik olay" olarak geçmiştir.
METAFİZİK ALEMDE BİR MELEK = AZRAİL ( A.S )
Kur'an-ı Kerim'in ve Hz. Peygamberin (S.A.V) bildirdiğine göre, dünyadaki bütün insanların ölüm anında ruhlarını alan, ölüm meleği Azrail'dir (A.S) Ve aynı anda dünyanın muhtelif yerinde aynı anda ruhları kabzetme, alma kabiliyetine sahiptir. Metafizik alemde, Azrail'e (A.S) bu görev, Hazret-i Allah'ın (C.C) azamet ve celal-i kibriyası gereği verilmiştir. İnsanlar, ölüme sebep çoğu zaman hastalık, kaza ve Azrail'i (A.S) görürler. Bediüzzaman, "Mektubat" adlı eserinde, - Azrail'in (A.S) aynı anda, birçok yerde birden ruhları kabzetmesine izah olarak, Azrail'in bir melek olarak nurani olduğunu, nuranî birşeyin sınırsız, çok sayıda ayna vasıtasıyla, sınırsız, çok yerde birden temessül edip görünebileceğini ve bizzat bulunabileceğini, söyler. Ölüm anında, ölen kişinin dünya hayatındaki ahvali, durumu, imanı, yaşam tarzı ve kişiliğine göre, Azrail (A.S ) görüntü verir, temessül eder. ve bu görüntüyü, ölen kişi ile beraber, bazen sübyan ve küçük çocuklar da görebilir.
UZAKTAN TELKİN VE BEYİN KONTROLÜ
Başta ABD olmak üzere Çin, Rusya ve Avrupa devletleri, şu an uzaktan telkin, uzaktan yönlendirme, uzaktan şartlandırma, uzaktan uyarma ve uzaktan beyni kontrol etme yöntemlerini araştırmakta ve geliştirmektedir. Özellikle uçaklarda, denizaltılarda ve askeri sahada bu yöntem oldukça geliştirilmiş ve uygulamaya geçilmiştir. Metafizik güçler ve etkenler, en güzel ve etkili şekilde kullanılıp, karşıdaki rakipler görünmez bir savaş ile yok edilmek hedeflendirmektedir. Yani, fizik ötesi silahlar ile savaş...
Uzaktan telkin ve beyin kontrolü, fizikî tedbirlerle, maddî yöntemlerle engellenemez.Maddî, materyalist ve metafiziğe inanmayan bir zihniyet, bu görünmez savaşta mağlup olacaktır. Yirminci yüzyılda, parapsikolojiye, metafiziğe önem veren, bu sahada bilimsel çalışmalar, akademik incelemeler yapan devletler, insanlara, faydalı olacak, bu sahayı ihmal edenler, hüsrana uğrayacaktır.
CİNLERLE İRTİBAT
Birçok kişi, bedensiz varlıklar yani cinlerle irtibat kurmak, onları görmek, onlarla konuşmak ister. Bu istek piyasadaki yanlış bilgilerden kaynaklanmaktadır. Hakikat noktasında, bünyesi, yapısı uygun olmayan, metafizik alemle herhangi bir şekilde irtibatı bulunmayan bir kişi cinlerle irtibat kuramaz. Çünkü metafizik âlemde yaşayan bu şuurlu canlılarla irtibat ve ilişki, biz maddi vücuda sahip, molekül yığını insanların arasındaki irtibat ve ilişki gibi değildir.
İnsan ve cinler arasında, boyut ve makam farklılığı vardır. Basın-Yayın organlarında sık sık görünen bir kişi yüzünden, insanların kafası karışık vaziyettedir ve biz onlara bu boyut farklılığına anlatmaya çalışıyoruz. İnsanlarla konuştuğumuz gibi bedensiz varlıklarla konuşamayız. Onlarla konuşma ancak beyinsel yönden olur.İnsan sesini duyduğumuz gibi, onları duyamayız. Ancak beyinsel yönden, manyetik olarak duyabiliriz. Onları, maddeyi gördüğümüz gibi göremeyiz. Ancak beyinsel yönden onları algılayabiliriz.
Bir kere daha hatırlatmakta fayda vardır. Cinlerle irtibat bir meziyet bir fazilet, bir üstünlük değildir. Ressamlık, müzisyenlik gibi yetenektir ve istismara açık ahvali vardır.