Neler yeni
MEGAForum - Teknoloji Forumu

Forum içeriğine ve tüm hizmetlerimize erişim sağlamak için foruma kayıt olmalı yada giriş yapmalısınız. Forum üye olmak tamamen ücretsizdir.

Galiba Çok Hata Yaptık…

diShy

~ یơυℓℓεss ..
Onursal Üye
  • Üyelik Tarihi
    27 Kas 2009
  • Mesajlar
    24,120
  • MFC Puanı
    79
Kendisi dindar olduğu halde çocuğu dinle-diyanetle hiç ilgili olmayan anne-baba gerçekten çok fazla. Bunun bir tek sebebi yok elbette. Ama sebeplerden biri de, hiç şüphesiz, çocuğun dini öğrenme sürecinde ebeveynlerin yaptığı hatalar. Bu hatalara ve ne yapılması gerektiğine kısaca göz atalım isterseniz.
Çocuklarda değer ve inançlar 2-3 yaşından itibaren şekillenmeye başlar. Bu yaştan itibaren çocukta din ve ahlâk gelişimi, bir yandan aile bireylerinin tutum ve davranışlarını taklit yoluyla kazanılırken, diğer yandan çocuk, çevrede olup bitenleri kavrayabilmek ve varoluş nedenlerini anlamak için yoğun bir çaba içerisine girer. Çünkü inanma ihtiyacı, yeme, içme, sevme, saygı görme gibi temel ihtiyaçlardan biridir.
“Yakan Allah Nasıl Sevilir?
İnanma ve bir değer sistemine mensup olma bu kadar tabii bir süreç olduğu halde, çocuğun dini eğitiminde genellikle tatbik edilen ödül-cezaya dayalı anlayış, işi büyük ölçüde zora sokar. Yani çocuğu disipline etmede yetersiz kalan ebeveynler, çok yanlış bir tutumla, görünmez bir varlık olarak Allah’ın adını devreye koyarlar. Yaramaz çocukları Allah’ın cezalandıracağını söylerler.
Şu ifadeyi çocukluğunda duymayanımız veya çocuğuna söylemeyenimiz yok gibidir: “Gördün mü, bak benim sözümü dinlemedin, düştün. İşte Allah seni böyle cezalandırdı!.”
Daha vahim olanı da, henüz doğru-yanlış kavramını edinememiş küçük çocuklara “Allah yakar” ifadesi ile dini eğitim verilmeye çalışılmasıdır. Yazık ki çocuklar için derlenen dini hikayeler de pek farklı değildir: Şefkatinden, merhametinden daha çok, cezalandıran bir Allah anlatımı… Ve bir çocuğun anlayış seviyesine hitap etmekten çok uzak sebeplere bağlı olaylar.
Çocukluğumda, uzunca bir müddet kendi ellerimle beslediğim, kırda-bayırda yalnızlığımı paylaştığım biricik kuzumun günün birinde kesilerek bayram yapılmasını anlamakta güçlük çekerdim. Bir kurban bayramında yine kuzum kesileceği için ağlamaktaydım. Amcam, beni teselli etmek için olsa gerek: “Niye ağlıyorsun? Bu kuzu kesilmeseydi yerine bir çocuk kesilecekti” deyiverince dehşete kapılmıştım. Hz. İsmail (A.S.)’ın kurban edilme teşebbüsündeki ilahi hikmeti anlayabilmem ve bir çocuğa kurbanın hikmetinin böyle anlatılmasının yanlışlığını görebilmem, ancak uzun yıllar sonra gerçekleşti!..
Diğer taraftan, ilköğretim çağındaki çocukların dini eğitimi için hazırlanmış hikaye kitaplarının önemli bir bölümü de dövüş ve savaş motiflerinden oluşmakta. Gerek ders kitaplarında, gerekse din ve tarih kitaplarında, Hz. Peygamber (A.S.)’ın hayatına sadece hicret ve yaptığı savaşlarla değinilir. Keza İslâmiyet’in yayılışı bahislerinde de hep savaşlardan söz edilir. Oysa “gönül erleri”nin bu konudaki katkısı daha fazladır. Ve hâlâ birçok kesimde çocuklara iman esasları ve Yaratıcı’yı sevmeden önce “cihad” öğretilmeye çalışılır.
Demek ki çocuğumuzun dini eğitiminde “neyi, niçin öğretmeliyiz?” sorusunun doğru cevabını aramalı, çocuklarımızın inanç sistemini sağlam temeller üzerine inşa etmeliyiz.
“Çocuğumun şansına” diyerek dua-niyaz edip, çocuğuna piyango bileti çektiren bir anne veya yine aynı temennilerle çocuğuna loto-toto doldurtan bir baba ne yapıyor dersiniz? Söyleyelim: Hem kendi maddi hayal ve beklentilerini çocuğa yüklemekte -ki bu taşınması çok zor bir yüktür- hem de çocuğun inanç sisteminin temeline dinamit koymaktadır. Şansına bir ödül çıkmazsa, çocuk Allah’ın kendisini sevmediğini düşünmez mi dersiniz?..
Sevdirmek İçin Sevmek Gerek
Ruh sağlığı uzmanlarının genel görüşüne göre, çocukta Allah inancının şekillenmesinde ilk yaşlardaki ebeveyn tutumları önemli rol oynar. Katı, cezalandırıcı bir disiplin anlayışı çocuğun Allah’ı da öyle zannetmesine neden olur. Oysa gerçek olan, Allah’ın kullarına karşı merhametinin, bir annenin bebeğine hissettiği karşılıksız sevgiyle bile mukayese edilemeyecek kadar büyük olduğudur.
Çocuğun temel gıdası sevgidir. O halde ilk yapılması gereken iş, çocuğa yaratıcısı tarafından ne kadar sevildiğinin hissettirilmesidir. Korkmayın! Allah’ın sevgisi, çocukları anne-babanın aşırı sevgisi gibi şımartmaz, asi olmasına neden olmaz. Aksine, iyi yönlendirilirse Allah’a yaklaşmasına, O’nun istediği gibi yaşamasına zemin hazırlar. İç huzur ve tevekkülü benliğine sindirememiş bir bireyin, dünya ve ahiret saadetine ulaşabilmesinin güç olduğunu hepimiz biliriz.
İşte yazının başında söylediğimiz inanma ihtiyacı ruhu tatmin edecek şekilde karşılanmazsa, şeytanın önderlik ettiği pek çok sapık itikadın yolcuları çoğalmaya devam eder. Hatta, yanlış öğretilmiş cihad kavramı da, bazı psikolojik kişilik bozuklukları olan kimselerin bu sapık eğilimlerini tatmin ettiği bir kılıf noktasına gelir.
Her Kavram Her Yaşta Anlaşılmaz
Çocuğun dini ve ahlâki kural ve kavramları anlaması, onun bedenen, zihnen ve ruhen büyümesi ile paralellik gösterir. Küçük çocukların gözle görülmeyen, elle tutulmayan kavramları anlayabilmeleri zordur. Bu sebeple 4 ila 7 yaşlarda çocukların, Allah’ı bir şeye benzeterek kavramaya çalışması doğaldır. Bu konuda sık sık sorular da sorarlar. “Allah’ın ayağı dağ kadar mıdır?” veya “Boyu bulutların neresine kadar gelir?” gibi…
Bu devrede net cevaplar yerine, çocuğun hayal gücünü örselemeyecek cevaplar verilmelidir. “Henüz ben görmedim, ama belki dediğin kadar büyüktür” veya “Belki o kadar kocaman değildir ama çok güçlüdür; yıldızları havada tutar, dünyayı düzenler…” gibi.
Çocukların bu yaşlarda her kavramı gözle görülür, elle tutular olarak anlama çabası, suistimal de edilegelmiştir. Mesela Yaratıcı’yı reddeden bir eğitimci ilkokuldaki öğrencilerine: “Allah’tan şeker isteyin bakamı verecek mi?” diye sorar ve ilave eder: “Bir de benden isteyin!” Ve sonra çocuklara şeker dağıtarak kendince bir şeyler kanıtlar. Ancak aynı numara ortaokul veya lisede hiç tutmaz. Çünkü çocuklar artık soyut, yani madde ile izah edilemeyen kavramları da anlamaya başlamışlardır. Yazık ki bazı kişiler bu soyut düşünceye hiçbir zaman geçemeyebilirler. Ve varlığın yokluğunu kanıtlama çıkmazında takılırlar.
Soyut düşünebilme kabiliyeti, tam olarak ergenliğe geçişle birlikte, yani 12-14 yaşlarında kazanılır. Dinimizde ceza ehliyetinin ve ibadet sorumluluğunun bu yaşlarda başlaması elbette bir tesadüf değil, insan fıtratına uygun bir düzenlemedir.
Kur’an Öğrenmek Çok mu Zor?
Her çocuk, 6 yaşına geldiğinde normal zekaya sahipse okuma-yazmayı öğrenebilir. Kur’an öğretimi de okuma-yazmadan çok farklı değildir. Onu zor kılan elifba’lar değil, teşvik yetersizliği, zaman azlığı ve uygulanan öğretim metodlarıdır.
Kur’an harflerinin karışık ve anlaşılamaz olduğu düşüncesi, çeşitli hikaye ve filmlerde de sıkça görülen bir karşı propaganda ile yerleştirilmiştir. Hoca efendilerin yanlış tutumu ve ilkel öğretim metodları da, zaten gözü bu harflere aşina olmayan çocuğun öğrenmesini zorlaştırır. Oysa çocukların ikinci bir yazı sistemini öğrenebilmesi, eğitim bilimi açısından hiç de zor değildir. Aksine, bulmaca çözme gibi eğlendirici bir iştir.
1-2 yıl öncesine değin yaz döneminde camilerde 2 ay süreyle açılan Kur’an kurslarına gönderilen 6-12 yaş arası pek çok çocuk gördüm. Buna mukabil yine aynı kurslara giden 12-13 yaştan büyük çocuğa pek rastlamadım!. Neden öyleydi acaba? Halbuki elif cüzleri yetişkinlere göre hazırlanmış izlenimi veriyor: Resimsiz, figürsüz, diyalogsuz… Demek ki ileri yaşlara ertelenen Kur’an öğretimi, okul derslerinin ağırlaşması, sınavlara hazırlık, çocuklardan iş ve yardım beklenmesi gibi mazeretlerden dolayı gerçekleşememektedir.
Şu husus da gözden kaçmamalıdır: Çocukların Kur’an öğrenmelerini çocuklar değil, aileler istemektedir. Ergenlik yaşına gelen çocuğun ailenin talepleri karşısındaki genel tavrı ise, ailenin değerlerini sınama, reddetme ve aile bireyleriyle çatışmadır. Kısaca aile ‘git’ dese, ergen çocuk genellikle ‘gitme’ anlar. Ayrıca arkadaş grubunun tesiri de büyüktür. Yetişkinlerden çok, arkadaşlarının ve karşı cinsin beğenisi genci yönlendirir. Oysa 6-7 yaşlarda çocuklar kendilerini yetişkinlere beğendirmeye ve başkalarının takdirini kazanmaya çok önem verirler. Bu, bir öğretmen, bir hoca, bir komşu veya bir akraba olabilir. Bu hassas dönem iyi değerlendirilmelidir. Bu, şu demektir: Başkalarının çocukları sizden, sizin çocuklarınız başkalarından daha istekle ve daha kolay öğrenirler.
Şimdi değerli anne-babalar, halalar-teyzeler, dayılar-amcalar… Bir öğretmen olmaya hazır mısınız? Hani, iş başa düştü derler ya!. Mükemmel olmanız gerekmez, bilmeniz yeter.
Çocuklarımız her yaz tatilinde, sıcakta, sabahtan öğleye kadar camilerde hapsolmasınlar. Onlara bir saat ayırmak yeter de artar bile. Ayrıca, uzun bir kış döneminde, yazın öğrenilenler unutuluyor. Sonra yaz geldiğinde sil baştan yapılıyor. Böylece 4-5 yaz süren çaba çoğunlukla amacına ulaşamıyor. Öğrenmenin yazı-kışı da olmaz. Haftada 1 saat bile çocuklara yeterli olabilir. Yeter ki sık sık tekrar yapmak ihmal edilmesin. Ve en iyi öğretim metodunun şefkat ve sabır olduğu unutulmasın.
 
Üst Alt