• Web sitemizin içeriğine ve tüm hizmetlerimize erişim sağlamak için Web sitemize kayıt olmalı ya da giriş yapmalısınız. Web sitemize üye olmak tamamen ücretsizdir.
  • Sohbetokey.com ile canlı okey oynamaya ne dersin? Hem sohbet et, hem mobil okey oyna!
  • Soru mu? Sorun mu? ''Bir Sorum Var?'' sistemimiz aktiftir. Paylaşın beraber çözüm üretelim.

Fatih Sultan Mehmet

diShy

Onursal Üye
Üyelik Tarihi
27 Kas 2009
Konular
32,527
Mesajlar
50,860
MFC Puanı
2,580
En büyük Osmanlı padişahıdır (1432-1481). Sultan Murat II'nin oğludur. Edirne'de dünyaya geldi. Çocuk yaştayken babası hükümdarlığı ona bıraktı (1444). Macarların Osmanlı Devleti'ne karşı sefer açması üzerine Mehmet II tahtı babasına geri vermek istedi, ama Murat II onu tahtta bırakarak ordunun başına geçti ve Varna Savaşı'nda düşmanı yendi. Buna rağmen bir süre sonra Çandarlı Halil Paşa'nın çabasıyla genç padişah tahttan indirilerek Manisa valiliğine geri gönderildi ve hükümdarlık babasına iade edildi (1446).

Sultan Murat çok geçmeden öldü ve 1451 yılında Mehmet II yeniden padişah oldu. Tahtta çok genç bir hükümdarın bulunuşundan cesaret alan batılı devletler ve Bizanslılar padişahtan bazı isteklerde bulundular. Sultan Mehmet II Venedikliler, Macarlar ve Bizanslılara birtakım ödünler vermek zorunda kaldı.

Genç padişahın bu tutumundan yanlış sonuçlar çıkaran batılılar Çanakkale Boğazı'nı kuşattılar. Fakat çok geçmeden yanıldıklarını anladılar. Çünkü Anadolu'ya geçip Karamanoğlu İbrahim Bey ile anlaştıktan sonra Edirne'ye dönen Mehmet II, Karadeniz'den İstanbul'a gelecek gemilerin geçişini denetlemek ve gerekirse önlemek için Anadoluhisarı'nın karşısına Boğaziçi'nde acele, yeni bir hisar yapılmasını emretti. Böylece 1452 yılında Rumelihisarı çok kısa bir süre içinde yapılıp bitti.

İstanbul'un Fethi

Aynı yıl Edirne'de bir divan toplayan Mehmet II, İstanbul'un fethedilmesi konusunu görüştü: Çandarlı Halil Paşa ile yandaşları bu öneriye karşı çıktılarsa da divanın diğer ilerigelenleri padişahı desteklediler, karşı olanlar da çoğunluğun kararına uymak zorunda kaldılar. Böylece kuşatma hazırlıkları başladı: İstanbul surları dışındaki hayvan sürülerine elkondu. İstanbul dolayındaki küçük Bizans kaleleri ele geçirildi. Edirne'de Urban adlı bir Macar ustasına, o devrin en büyük topları döktürüldü. Tarihçiler bu topların sayısını 200 olarak gösterirler. Bunların her birini 40-50 çift öküz ya da 2,000 kadar insan çekerek Edirne'den İstanbul'a taşıdı. Ayrıca Gelibolu'daki 400 gemilik Türk donanması Marmara'ya girdi.

Bizanslılar da savunma hazırlığına girişmişlerdi. Kentin savunması için kale kapıları örülmüş ve Haliç ağzına bir zincir gerilmişti. Aslında mevcudu 8000-9000 kadar olduğu söylenen Bizans ordusunun 3,000 kadarı Latinlerden oluşuyordu ve esas savunma gücü bunlardı. Oysa Bizanslılar Latinleri sevmiyorlardı. Bu nedenle, Bizanslı Rumların «İstanbul'da Latin külahı görmektense Türk sarığı görmek bizim için daha iyidir» dedikleri, söylentiler arasındadır.

Mehmet II, bütün kışı savaş hazırlıkları ile geçirdi ve 23 mart 1453 günü Edirne'den hareket ederek 5 nisanda Topkapı önüne geldi. Kuşatma 29 mayısa kadar sürdü; karadan ve denizden yapılan saldırılar sonunda Türk ordusu İstanbul'u ele geçirdi.

Bu büyük zafer sonunda «Fatih» unvanını alan genç hükümdar İstanbul'da Rumlara karşı. iyi davrandı. Fetihten sonra büyük bir karışıklığa düşen kentte güvenliği sağlayan Fatih üç gün süren fetih şenlikleri yaptırdı. Bu arada Çandarlı Halil Paşa'yı ve Bizanslıların safında savaşan amcası Orhan'ı da öldürttü.

Fatih, Rumlara patriklerini seçme hakkını tanıdı. Hıristiyanlarla Müslümanlar arasında tam bir anlaşma sağlamak amacıyla yeni patriği yemeğe çağırıp ağırladı, patriklik asasını ve tacını ona eliyle verdi.

Rumların yanı sıra Yahudi ve Ermeni cemaatine de iyi davrandı. Birtakım manastır ve kiliseleri kendi adına ve yanındaki beyler adına camiye çevirdi, ama kiliselerin çoğu gene de Rumların elinde kaldı.

Sırp Sorunu

İstanbul'un fethinden sonra gözü korkan batılı devletler arasında birleşme eğilimi güçlendi. Fatih bunu önlemek için 1454'te Venedik Cumhuriyeti ile bir anlaşma yaparak onlara ticaret serbestliği verdi. Bunun üzerine Cenevizliler de Fatih'le anlaştılar. Fakat Fatih'in asıl amacı Tuna'ya kadar egemen olmak ve Sırp sorununu çözümlemekti.

Belgrat kuşatması da içinde olmak üzere beş yıl süren seferler ve savaşlar sonunda bütün Sırbistan'ı ele geçirdi (1459). Bundan sonra Mora'yı (1460), Bosna'yı (1463) ve Tuna boylarındaki daha birçok yerleri aldı. Karadeniz'e ve Azak Kalesi'ne birlikler gönderdi.

Otlukbeli Savaşı

Fatih Anadolu'yu da güvenlik altına almak istiyordu. Bu amaçla Konya üzerine yürüdü ve Karamanoğlu Beyliği'ne son verdi (1466). Doğuda Akkoyunlular egemendi; Karamanoğulları, Akkoyunlu hükümdarı Uzun Hasan'a sığındılar. Uzun Hasan başka devletlerden de destek görüyordu. Fatih 1473 yılı mart ayında İstanbul'dan ordusuyla hareket etti. İki ordu Fırat boyunda Otlukbeli denen yerde karşılaştı. Savaş Osmanlı ordusunun zaferiyle sonuçlandı. Uzun Hasan kaçtı, ama bir oğlu ve pek çok askeri bu savaşta öldü.

Ve Ölüm

Fatih, Akkoyunluları yendikten sonra Anadolu'nun güneyini de güvenlik altına almak istedi. Bunun için Mısır Memlûk Sultanlığı ile ilişki kurdu. Ancak anlaşmaları kolay olmadı, hattâ zaman zaman sürtüşmeye ve uçlarda savaşlara vardı. Nitekim Memlûk Sultanlığı'nın Osmanlılara bağlı Dulkadiroğulları Beyliği'ni ele geçirmesi üzerine Fatih 1480'de Alâüddevle Bozkurt Bey'i Dulkadirli toprağına gönderdiği gibi kendisi de, hasta olmasına rağmen 29 nisan 1481'de Üsküdar'a geçerek sefere başladı. Ancak Gebze yakınına geldiği sırada hastalığı arttı ve 3 mayıs günü hayata gözlerini kapadı.



(Solda) Fatih'in ünlü portrelerinden biri, İtalyan ressamı Gentille Bellini'nin (1429-1507) eseri, fatih, ünlü İtalyan hümanistlerini davet eder, onlarla sanat ve bilim tartışmaları yapardı. Bunlardan Francesco Berlinghieri «Geographia» adlı eserini Fatih'e sunmuştur.

(Ortada) İtalyan ressamı Ferrara'nın yaptığı Fatih portresi, Topkapı Sarayı Padişah Portreleri Galerisi. İstanbul.

(Sağda) Fatih'in tuğrası. Tuğra, hükümdarların imzasıydı; tuğra çizenlere «tuğrakeş» denirdi.



Fatih Sultan Mehmet'in bizzat yönettiği akıl almaz harekât: 21 nisan 1453 gecesi, 67 savaş gemisi kızak üstünde kaydırılarak Dolmabahçe-Kasımpaşa yoluyla Haliç'e indiriliyor. Böylece Bizanslıların, 2 nisan gecesi Kentemarion kulesiyle Galata surları arasına gerdikleri zincir etkisiz kalacak ve bu büyük olay tarihçileri ve yukarıdaki tablonun ressamı gibi sanatçıları etkilemeğe devam edecektir.

Adil Bir Hükümdar

Fatih, güçlü bir padişah olduğu kadar, geniş görüşlü bir düşünür ve aydındı. Edebiyat, din, felsefe, matematik ve astronomi sorunlarıyla ilgilenirdi. Fetih'ten sonra, İstanbul'da 8 kilise ve manastırı medreseye çevirmiş, kendi adına yapılan cami de bir medreseyle bütünlenmiştir.

Çevresine bilginleri toplayan Fatih, onların hazırlayıp kendisine sundukları Türkçe, Arapça, Rumca eserlerden yararlanır, huzurunda tartışmalar düzenlenirdi. Avni takma adıyla yazdığı şiirler başarılıydı. Fatih hoşgörülü bir hükümdardı; dil ve din ayırımı yapmaksızın, devleti Karamani Mehmet Paşa'ya hazırlattığı kanunnameler uyarınca yönetti.

1457'de İstanbul'u başkent yaptı ve devlet hazinesini saklamak üzere Yedikule'yi inşa ettirdi. 1472'de Çinili Köşk, 1478'de Yeni Saray (Topkapı) onun emriyle yapıldı.

Fatih, yeni bir çağ ve yeni bir çığır açan hükümdardır. Kendisinden sonra gelenler, onun yolundan gitseydiler, girişimleri herhalde bir Türk hümanizmi ve rönesansıyla sonuçlanacaktı. Fatih Sultan Mehmet'in zehirlenerek öldürüldüğü söylentilerinin aslı yoktur. Birçok Osmanlı padişahı gibi, o da «damla hastalığı»na yakalanmış ve bu hastalıktan ölmüştür.

Fatih'in bilginleri

Fıkıhta Molla Hüsrev, tefsirde Molla Gürani, Molla Yegân, İstanbul'un ilk kadısı Hızır Çelebi, matematikte Ali Kuşçu ve kelâmda Hocazade, Fatih döneminin önemli bilginleridir. Bunlardan başka bazı İtalyan bilginleri de (Anconalı Criaco v.b.) Fatih'e batı tarihi okuyorlardı. Fatih, Rum bilginleri ile de ilgilenmiştir.

Nitekim ilk İstanbul patriği Gennadios, Hıristiyan dinini anlaması için itikatname'sini Fatih için yazmıştır. Trabzonlu Georgios Amirutzes, Georgios Trapeziontos ona tarih ve astronomi kitapları çevirip sundular. Sonuncusu Fatih'in ölümünde onun için bir de ağıt yazdı.
 

Master

You
Yönetici
Üyelik Tarihi
8 Ara 2012
Konular
4,182
Mesajlar
11,468
MFC Puanı
34,670
Fatih Sultan Mehmet, Fatih Sultan Mehmet kimdir, Fatih Sultan Mehmet kimin oğlu
 

Pamira

Moderatör
İçerik Üreticisi
Üyelik Tarihi
22 May 2019
Konular
2,801
Mesajlar
9,706
MFC Puanı
60,560
Fatih Sultan Mehmet
Osmanlı İmparatorluğu'nun yedinci padişahı, II. Mehmet, Meḥmed-i Sânî veya bilinen ismiyle Fatih Sultan Mehmet, Avrupa'da tanınan adıyla Grand Turco (Büyük Türk) veya Turcarum Imperator (Türk İmparatoru), vefatına kadar 32 sene boyunca hüküm sürmüş ve hüküm süresince 1000 yıllık bir İmparatorluğa son vermiş, orta çağın bitmesi ve yeni çağın başlamasına vesile olmuştur.

II. Mehmet 30 Mart 1432 tarihinde Edirne- Osmanlı İmparatorluğu’nda dünyaya geldi.

İki yaşına kadar Edirne’de kaldıktan sonra küçük ağabeyi Alâeddin ile birlikte, büyük ağabeyi Ahmed’in sancak beyi olduğu Amasya’ya gitti.

Ağabeyi Ahmed vefat ettikten sonra, şehzade Mehmet burada sancak beyi oldu. Diğer ağabeyi de Saruhan sancak beyi oldu.

Eğitimi için çeşitli hocalar görevlendirildi. Haylaz bir çocuk olduğu için eğitimi kolay olmadı.

Babası, heybetli ve otoriter bir alim olan Molla Gürani’yi “Eti senin kemiği benim” kabilinden görevlendirdi. Molla Gürani, şehzade Mehmet’e dersini dikkate almayan bir öğrencinin hocası tarafından dövülmesi gerektiği ile ilgili bir metni inceletince, şehzade olayı anlamış ve bundan sonra haylazlık yapmadan eğitimine devam etmiştir.

Klasik medrese eğitiminin yanı sıra Saruhan sarayında İtalyan hümanisti Anconalı Ciriaco ve diğer İtalyanlar, şehzadenin Avrupa tarihi ve Antik Yunan filozoflarının hayatlarıyla ilgili kitaplar okumasına önayak oldu. II. Mehmet’in Arapça, Farsça, Latince, Yunanca ve İtalyanca bilmesi, bu dönemdeki münasebetlerine dayandırılmaktadır.

BİRİNCİ PADİŞAHLIK DÖNEMİ

İki ağabeyinin de erken yaşta vefatı üzerine, şehzade Mehmet genç yaşta tahtın varisi oldu.

Sultan Murat, Hristiyan ordusunun 25 Aralık’ta İzladi'de durdurulmasının ardından başlayan müzakereler sırasında Mehmet’i Manisa’dan Edirne’ye getirtti.

II. Murad'ın 1444 senesinde doğuda ve batıda barışı sağladığını düşünerek tahttan çekilmesi Edirne’de bir otorite boşluğu meydana getirdi ve devleti buhrana sürükledi. Dış siyasette ihtiyatlı davranmayı tercih eden Sadrazam Çandarlı Halil Paşa ile şehzade Mehmet’in etrafında toplanmış olan Şahabeddin, Zağanos, Turahan paşalar arasında rekabet başladı. Bu rekabet 1444-1453 yılları arasında Osmanlı Devleti’nde yaşanan başlıca politik gelişmelerin belirleyici unsurlarından biridir.

Ağustos başında Kral Ladislas, Osmanlılarla yapılan barışı geçersiz sayıp yeni bir Haçlı Seferine çıkacağını ilan ettikten sonra başkent Edirne'de panik hali başladı ve halkın bir kısmı şehri terk etti. Bizans’a bağlı İstanbul’da Rumların himayesinde olan ve Osmanlı tahtında hak iddia eden Orhan Çelebi de bu dönemde Çatalca yakınlarında İnceğiz’e ve Dobruca’ya geçerek bir isyan girişiminde bulundu. Bu girişim Şahabeddin Paşa tarafından önlendi ve Orhan Çelebi İstanbul’a kaçtı.

Sultan Murat 1446 senesinin Mayıs ayında Sadrazam Halil Paşa’nın çağrısıyla bir kere daha Edirne’ye tahtına döndü. Bunun sebebi Mehmet’in İstanbul’a saldırma planları yapıyor olmasıydı. Halil Paşa kendi gücünü zayıflatacağı düşüncesiyle bu saldırıya karşı gelirken Mehmet’in yandaşı olan Zağanos ve Şahabeddin Paşalar bu planı destekliyordu. Sonunda Halil Paşa bir yeniçeri isyanı düzenleyerek Mehmet ve yandaşlarını iktidardan uzaklaştırdı. Sultan Murat’ın yeniden tahta geçmesi üzerine Mehmet, Manisa’ya çekildi, Zağanos Paşa da Balıkesir’e sürgüne gönderildi.

İKİNCİ PADİŞAHLIK DÖNEMİ

Sultan Murat, 3 Şubat 1451 tarihinde hayatını kaybetti. II. Mehmet, babasının vefat haberini Sadrazam Halil Paşa’nın özel ulakla Manisa’ya gönderdiği mektupla aldı.

19 Şubat 1451 tarihinde Edirne’de ikinci kez tahta çıktı.

Sultan Mehmet’in ilk hedefi Tuna’nın güney tarafındaki Balkan toprakları ile Fırat'ın batısındaki Anadolu topraklarını alarak büyük dedesi Yıldırım Bayezid’in oluşturmaya çalıştığı merkeziyetçi imparatorluğu kurmaktı. Ancak Bayezid'in aksine bunu yapmak için önce İstanbul’u alması gerektiği kanaatindeydi.

Sultan Mehmet’in genç yaşı ve tecrübesizliği diğer devletler tarafından tehtid olarak algılanmamıştı. Bu görüş sadece Hristiyanlar için değil, Anadolu’daki beylikler için de böyleydi. Tahta geçmesinin ardından Karamanlılar yerel beylikleri yeniden diriltmek üzere ayaklandılar ve Seydişehir ile Akşehir’i ele geçirdiler. Bunun üzerine 1451’in yazında II. Mehmet Anadolu'ya geçti ve kısa sürede bu isyanı bastırdı.



İSTANBUL'UN FETHİ



" لَتُـفْتَحَنَّ الْقُسْطَنْطِينِيَّةُ فَـلَنِعْمَ الْأَمِيرُ أَمِيرُهَا، وَ لَنِعْمَ الْجَيْشُ ذَلِكَ الْجَيْشُ"

“İstanbul mutlaka fethedilecektir. Onu fetheden komutan ne güzel komutan, o ordu ne güzel ordudur.” (s.a.v.)

Sultan Mehmet, İstanbul kuşatmasının hazırlıklarına 1451 senesinin sonlarına doğru başladı.

Evvela, Boğaz’ın Anadolu yakasında büyük dedesi Sultan Bayezid’in yaptırmış olduğu Anadolu Hisarı'nın karşısına o dönemde “Boğazkesen” denilen Rumeli Hisarı’nın inşa emrini verdi.

Hisar’ın haberini alan İmparator Konstantinos, Sultan Mehmet’e hisarın yapımı için kendisinden izin alması gerektiğini bildirmek için elçiler gönderdi. Ancak Sultan Mehmet elçileri kabul etmedi. İmparator en son 1452 senesinin Haziran ayında barış görüşmeleri için bir kere daha elçilerini gönderdi. Ancak Sultan Mehmet elçileri yine reddetti.

Bunun anlamı savaştı.

Rumeli Hisarı 1452 senesinin Ağustos ayında tamamlandıktan sonra boğazın kontrolü Osmanlıların eline geçmiş oldu.

1452 senesinin sonlarına doğru, ödeme yapmayı reddeden bir Venedik gemisi batırılmış, kaptanı ve tayfası tutuklanmıştı. Söz konusu toplar “Erdelli Urban” adında bir top dökümcüsü tarafından yapılmıştı. Sultan Mehmet kendisinden İstanbul’un surlarını yıkabilecek güçte bir top yapıp yapamayacağını sorduğunda, "Ne İstanbul ne de Babil’in surlarının karşı koyabileceği bir top yapabileceğini" söylemişti.

Bu gelişmeler karşısında yenilme korkusu yaşayan İmparator Konstantinos, Papa ve İtalyan şehirlerinden umutsuzca yardım talebinde bulundu ama bunlar sonuçsuz kaldı. Yalnızca Cenova 1452 senesinin Kasım ayında yardım göndermeye karar verdi ve Giovanni Giustiniani komutasında 700 asker taşıyan Ceneviz kadırgaları, 26 Ocak 1453 tarihinde İstanbul’a vardı.

Sultan Mehmet yalnızca karadan kuşatmanın yeterli olmayacağını düşünerek bir donanma hazırlatmıştı. Bu donanma bahar aylarında boğazın Marmara girişine vardı.

İlk saldırı 6 Nisan sabahı başladı. Kuşatma, aralıklı çatışmalarla 53 gün sürdü.

İmparator Konstantinos, Giustinani ile birlikte Romanus kapısını savunuyordu.

20 Nisan günü Papa’nın gönderdiği üç Ceneviz gemisi ile Sicilya’dan gelen bir Rum yük gemisi şehrin açıklarında göründü. Marmara denizinde yapılan savaşın sonunda akşam saatlerinde dört gemi Haliç’e girmeyi başarmıştı.

Bu gelişmeler üzerine bir şekilde Haliç’e inmesi gerektiğini anlayan Sultan Mehmet, gemileri karadan yürütmeye karar verdi.

22 Nisan sabahında bugünkü Dolmabahçe’den Kasımpaşa’ya uzanan güzergaha kalaslar döşenerek 70 kadar gemi silindirler üstünde Haliç’e indirildi. Böylece Haliç’in kontrolü Osmanlıların eline geçti.

Kuşatmanın yedinci haftasına gelindiğinde, Osmanlılar kesin bir galibiyet elde edemeyince, İmparatora tekrar teslim ol çağrısı yapıldı. İmparatorun bu çağrıya olumsuz cevap vermesi üzerine Sultan Mehmet, ayın 29’unda karadan ve denizden büyük bir saldırı yapacağını duyurdu.

Son saldırı hazırlıklarını Zağanos Paşa düzenlemişti. Osmanlı ordusu 29 Mayıs’ın ilk saatlerinde başlattıkları son taarruzu üç dalga halinde gerçekleştirdiler.

İlk iki saat boyunca başıbozuklar surlara saldırdılar, ardından Anadolu birlikleri onların yerini aldı. Son olarak öldürücü darbeyi vurmak üzere yeniçeriler devreye girdi. Bu sırada yaralanan Giustiniani'nin savaş alanından ayrılması şehri savunanların arasında büyük moral bozukluğuna neden oldu. Nihayet sabah saatlerinde Osmanlı askerleri "Kerkoporta" adlı kapıdan içeri girmeyi başardılar ve kapının üzerindeki burca Osmanlı sancağını diktiler.

Sultan Mehmet fethin ilk günü öğleden sonra şehre girdi. Ayasofya’ya giderek namaz kıldı ve Fatih Sultan Mehmet olarak “min-baʿd (bundan sonra) tahtım İstanbul'dur” diye buyurdu.

İstanbul fethedildikten sonra bölgedeki sivil halk din ve vicdan hürriyeti kapsamında tamamen serbest bırakıldı.



BOSNA’NIN FETHİ

Bosna Kralının, anlaşmalara riayet etmeyerek vergi ödemeyi bırakması üzerine Sultan Fatih, Bosna’nın fethedilmesi emrini verdi.

1463 senesinde Üsküp’ten harekete geçen Fatih, Sadrazam Mahmud Paşa ve Turahanoğlu Ömer Bey ile bir sefer düzenledi. Bosna Kralı Osmanlı hâkimiyetini yeniden tanıdı.

Osmanlı ordusu İstanbul'a döndükten sonra aynı sene, Macar kralı Bosna’ya girdi. Bunun üzerine Bosna’ya ikinci bir sefer düzenlendi.

İkinci kez düzenlenen seferle Osmanlılar, Yayçe dışındaki bütün kale ve şehirleri yeniden ele geçirdiler. Bosna seferleri esnasında Hersek Kralı Stefan da ülkesinin bir kısım toprağının Osmanlılara doğrudan bağlanması şartıyla tahtında bırakılmıştı.

Fatih, Bosna'yı Osmanlı topraklarına kattığı zaman "Bogomil" mezhebindeki Bosnalılara çok iyi davranmıştı. Hem Katolik hem de Ortodoksların kendi kiliselerine almak için baskı yaptıkları Bogomiller bu sebeple Osmanlı yönetimine sıcak bakmışlar ve kendilerine sağlanan din ve vicdan hürriyetinden etkilenerek zamanla Müslüman olmuşlardı. Bu Müslüman Bosnalılara "Boşnak" denilmektedir.



Fatih Sultan Mehmet’in Bosna Fransiskanları’nın özgürlüğü ile ilgili fermanı:

"Ben, Sultan II. Mehmet Han,

Bundan böyle bütün Dünya'ya ilân ediyorum ki,

Bosna Fransiskanları bu ferman ile benim korumam altındadır. Ve emrediyorum ki:

Kimse bu insanlara veya kiliselerine zarar vermeyecek!

Devletimde barış içinde yaşayacaklar. Göçmen haline gelmiş bu insanlar, güvende ve özgür olacaklar.

Devletim sınırları içerisinde olan manastırlarına geri dönebilirler.

Devletimden hiçbir önemli kimse, vezirler, kâtipler veya hizmetkârlar onların izzetlerini kıracak ya da onlara zarar verecek bir şey yapmayacaklar!

Kimse onlara hakaret etmeyecek, tehlikeye atmayacak ya da kendilerine veya mallarına veya kiliselerine saldırmayacak!

Ayrıca, bu insanların kendi memleketlerinden getirdikleri şeyler ve kimseler de aynı haklara sahiptir...

Bu fermanı buyurarak, gökleri ve yeri yaratan Allah’ın ve onun Resûlünün ve ondan önceki 124,000 peygamberlerin adına kılıcım üzerine yemin ederim ki; hiçbir vatandaşım bu fermanın aksine hareket etmeyecek!"

Fatih Sultan Mehmet'in tarihteki en önemli yanlarından birisi de eğitime verdiği önem olmuştur. Üniversite anlamında Osmanlı tarihinde ve dünya tarihinde bilinen en eski eğitim kurumlarından olan Sahn-ı Semân’ı kurmuştur. Sahn-ı Semân İstanbul’un ilk Türk yükseköğretim kurumudur. Sahn-ı Seman medreseleri Fatih Külliyesi içindeki en yüksek düzeyli medreselerdi. Sahn-ı Semân’ın eğitim müfredatının hazırlayıcılarından biri çağın önemli bilim adamı Ali Kuşçu’dur. Medreselerde Ali Kuşçu tarafından düzenlenen bir okutma planının olduğu, hatta bunun “Kânûnnâme” şeklinde yapıldığı bilinmektedir.

VEFATI

Fatih Sultan Mehmed, 1481 yılında yeni bir sefere çıktı. Sefer sırasında çadırındayken, ani bir şekilde hastalandı. Hastalığının gut olduğu sanılsa da, kahir ekseriyet zehirlendiği görüşünde hemfikirdir.

Fatih Sultan Mehmed, 3 Mayıs 1481 tarihinde 49 yaşında vefat etti.

ENTELEKTÜEL KİŞİLİĞİ ve EĞİTİMİ

Birçok tarihçi tarafından bir “Rönesans hükümdarı” olarak tanımlanan Fatih Sultan Mehmet, çocukluğundan itibaren yoğun bir İslâmî ve ilmî eğitim aldı. Kendisinden önceki altı padişah gibi o da askeri konularda bilgi ve tekniğe sahipti.

İtalya ve İtalyan kültürünü tanıyan bir doğu hükümdarıydı.

Sürekli yanında bulundurduğu Rum tarihçi Kritvulos, Fatih’in anadili dışında Arapça, Farsça, İbranice, Keldanice, Slavca, İtalyanca, Yunanca ve Latince bildiğini ifade etmektedir.

Fatih'in, özellikle İstanbul'un fethinden sonra binlerce ciltlik kitaptan oluşan zengin bir kütüphanesi vardı. Antik tarihe oldukça meraklıydı. Pulutarque'nin Geographia isimli eserini Yunanca'dan Türkçeye çevirerek coğrafi bilimlere olan ilgisini göstermiştir.

Fatih'in sarayında Yunanca ve İtalyanca bilen iki katip bulunuyor ve padişaha eskiçağ tarihiyle ilgili bilgiler veriyordu.

Ayrıca Homeros'un meşhur İlyada Destanı'nın aslını, Antik Yunanistan'daki düşünürlerin ve Romalı tarihçilerin eserlerini, papaların, imparatorların, Fransa krallarının, Büyük İskender'in, Lombardların vekayinamelerini okumuştu.
 
Üst