Bunlar, Fatih gibi müstesna bir insan yetiştirememe psikolojisinin getirdiği batıl saplantılardır. Fatih Sultan Mehmed, Türklerin şanlı bir boyuna mensup hükümdar bir babadan ve yine soylu bir Türk beyinin kızından dünyaya gelmiştir. Müslüman olarak doğmuş, Müslüman olarak yetişmiş ve Müslüman olarak ölmüştür. Müslümanlığı samimi ve dindar bir müslümanlıktır. Asla mutaassıp değildir. İtikadı düzgündür. Saraya kadar sokulan Hurufîleri cezalandırarak, dinin sâfiyetini korumakta büyük hizmeti geçmiştir. Zamanın en üstün âlimlerinden ders almış; adeta bir İslâm bilgini seviyesine yükselmiştir. Yalnızca dinî hususlarda değil, fendeki mahareti de herkesin malumudur. Havan topunu bulan Fatihtir. İstanbul Üniversitesinin kurucusudur. Hazırlattığı anayasa ve kanunlar ile devlet teşkilatını geliştirmiştir. Anadolu birliğini kurup, yaptığı fetihlerle devleti imparatorluk hâline getirmiştir. Avnî mahlasıyla yazdığı şiirler pek güzeldir.
Ülkeyi donattığı hayır eserleri, âlimlere hürmeti ve hatta menkıbeleşen hayatı, tertemiz şahsiyetine kâfi delil teşkil eder. Hazret-i Peygamberin "Kostantiniyye (İstanbul) elbet bir gün fethedilecektir. Onu fetheden kumandan ne iyi kumandandır. Onun askeri ne iyi askerdir" sözüyle methettiği mükemmel bir insandır. Önce olduğu gibi, İslâm tarihinde de İstanbulun fethine çokları teşebbüs etmiş; ama muvaffak olamamıştır. Bu bakımdan Fatih, daha 21 yaşında iken bütün İslâm dünyasında fevkalade bir itibar kazanmıştır. Bugün bile Müslümanlar arasında kendisini tanımayan ve minnetle anmayan yoktur. Fatih, İslâm ve Türk tarihinin, hatta insanlığın bir iftihar vesilesidir.
İTALYANIN ÜMİDİ
Bizans ve Pontus taçlarını da ele geçirerek bir bakıma Doğu Roma İmparatoru sıfatını kazanan Sultan Fatih, İstanbulun fethiyle yetinmedi. Hazret-i Peygamberin "Ümmetim Kayserin (Sezarın) şehrini (Romayı) almadıkça, kıyamet kopmaz" sözünü de gerçekleştirmek üzere Romanın fethine girişti. Böylece Türkler Avrupanın kalbine yerleşecek; Viyana ve sair beldelerin fethi de kolaylaşacaktı. Bu sayede bütün Avrupa Osmanlıların önünde dize gelmiş olacaktı. İtalyanın fethi, İslâmiyetin de Avrupada süratle yayılmasının önünü açacaktı. Belki de tarihin çığırı değişecekti.
Osmanlı ordusu, 1480 yılı Ağustosunda "çizmenin topuğu" Otrantoyu fethederek İtalya yarımadasına ayak bastı. O zamanlar İtalya irili ufaklı devletçiklere bölünmüştü. Bunların içinde en güçlüleri Venedik ve Papalık idi. İtalyanın en zengin devletlerinden Floransa, Güney İtalyayı elinde tutan Napoli ile bunun müttefiki olan Aragon krallıklarıyla harb hâlindeydi ve iyice sıkışmıştı. Osmanlı Devleti ise Venediki yıkmak için açıktan Floransayı destekliyor; hatta burada daimî bir Osmanlı elçisi bulunduruyordu. Fatihin İstanbulu fethinden sonra, 1455te Floransalılara Osmanlı ülkesinde rahatça ticaret yapma imkanı tanınmıştı. Bu arada Pera, yani Beyoğlunda Floransadan gönderilen bir konsolos faaliyetteydi. Her yıl iki-üç kadırga, ticaret maksadıyla bu ülkeden İstanbul limanına gelirdi.
Floransa, zenginlik ve refahını, kendisine büyük ticarî imtiyazlar veren Fatih sayesinde sağlamıştır. Fatihin İtalyaya çıkışı da Floransanın işine yaramış; hatta Floransa dukası Lorenzo di Medici, Fatihin resmini taşıyan madalyonlar kestirtmişti. Lorenzo, Fatihin Güney İtalyayı fethedeceğini hesaplayarak kendisinin de ileride buna tâbi olacağını; böylece İtalya birliğinin kurulacağını hesaplamıştır. Şurası bir gerçektir ki, İtalyanların çoğu, İtalyanın Türkler tarafından fethini, en az Türkler kadar arzulamıştır.
VENEDİK TELAŞLI
İtalyanlar, İtalyada Osmanlı hâkimiyetini, İspanyol kökenli bir hânedanın hüküm sürdüğü Napoli krallığına tercih etmekteydi. Fatih ise, İtalya ile yakından ilgileniyor; İtalyan devletleri arasındaki ihtilafları ise yakından izliyordu. İstanbuldaki İtalyan diplomatlar, sultanın ileride İtalyayı fethetmeyi planladığını ülkelerine bildiriyordu. Venedik, Osmanlıların Güney İtalyadaki fetihlerini resmen tanımıştı. Nitekim buralar vaktiyle zaten Doğu Roma (Bizans) İmparatorluğuna aitti. Bu da Venedikin Fatihi aynı zamanda Doğu Roma İmparatoru tanıdığını göstermektedir. Venedik tarafından Fatihin şerefine basılan üç taçlı madalyonlarda bu husus açıkça görülmektedir. Öte yandan Floransa ile Osmanlı Devleti arasında mükemmel bir münasebet kurulması, Venedik ile bu ülkenin arasını iyice açmıştır.
Sultan Fatih, 1481 yılında muhtemelen Mısır üzerine bir sefere çıktı. Ancak zaten öteden beri gut hastalığından muzdarip padişah, daha seferin başında vefat etti. Bu seferin ardından padişahın İtalya üzerine yürüyeceğini düşünen Venedik, çok endişelendi. Venedik, Papalıkın da tahrikiyle, Türklerin yarımadaya çıkmasını kendi hakimiyetleri açısından tehlikeli gördü ve engellemeye çalıştımıştır. Bu sebeple Fatihin, saraya kadar sokulan Venedik casusları tarafından zehirlendiğini söyleyenler vardır.
Bu ölüm derhal Osmanlı ülkesindeki İtalyan diplomatlar tarafından "La Grande Aquila e Morta! (Büyük Kartal öldü)" cümlesiyle Venedik ve kısa bir zaman sonra da Romada bulunan Papaya kurye gönderilerek bildirilmiş; İtalyada günlerce toplar atılıp, şenlikler yapılmıştır. Fatihin vefatıyla, Floransalıların ümitleri ve İtalyanın birleşmesini hayal edenlerin hayalleri dört asır için suya düşmüştür. Bu zaman zarfında İspanyollar, Avusturyalılar ve Fransızlar tarafından işgale uğrayan İtalya, birliğini ancak 1860 yılında sağlayabilmiştir. Kanuni Sultan Süleyman, Romanın fethini kuzeyden, Viyana üzerinden gerçekleştirmeye çalışmışsa da, muvaffak olamamıştır.
ForumHatti YÖNETİMİ !