Türk cemiyetinin temeli Aile idi. Aile daha çok anne, baba ve çocuklardan meydana geliyordu. Evlenen kız veya erkek, ailesinden kendi hissesine düşenleri alarak ayrı ev kurardı. Aileden sonraki en büyük sosyal birlik Uruk (sülale) idi. Uruk veya soylar topluluğuna ise Boy denirdi. Boyların kendilerine ait, toprakları, başlarında boy beyleri bulunur, boy beyleriniyse aile ve uruk temsilcileri seçerdi.
Boylar birleşerek siyasi bir birlik haline gelirse buna Budun denirdi. Budunun başına geçen kimseye Han adı verilirdi. Birden fazla budun bir merkezden idare edilirse buna İl denilmekteydi ki, bugünkü Devlet teriminin karşılığıdır.
Türklerin en belirgin özelliklerinden biri kuvvetli bir teşkilatçılık kabiliyetine sahip olmalarıdır. Yaşadıkları hayat da onları hürriyete, istiklale alıştırdığı için hiçbir zaman devletsiz olmamışlardır. Gerçekten Türklerin 2500 yıllık tarihlerinde devletsiz kaldıkları, yani istiklallerini kaybettikleri bir devre rastlanmaz. Dünyada daima bir veya birkaç Türk devleti bulunmuştur. Türklerde istiklale verilen değer bazı tarihi kayıtlarda görülmektedir. M.Ö. 58de cereyan eden bir hadise dolayısıyla Çin yıllığı, Hun devlet meclisinde yapılan şu konuşmayı nakleder:
Bizim için tabiiyet yüz kızartıcıdır. Atalarımızdan toprakla birlikte devr aldığımız istiklalimizi Çin ile uzlaşmak bahasına feda edemeyiz. Mücadele edecek savaşçılarımız hala mevcutken devletimizi korumalıyız.
Orhun kitabelerindeyse istiklal elden gittikten sonra durum için: Beğ olmağa layık oğlun kul, hatun olmaya layık kızın cariye olduğundan yakınan Bilge Kağan Türk devlet ve istiklalinin devamlılığına inancını şu sözlerle ifade etmiştir:
Yukarıda gök çökmedikçe, aşağıda yer delinmedikçe Türk budununun ilini, töresini kim bozabilir.
Türk devletinin başında bulunan kimselere Tanhu, Kağan, Han, Yabgu, İlteber gibi çeşitli isimler verilmiştir. Bunların hükümdarlık alemetleri taht, otağ, tuğ, davul, sorguç gibi şeylerdi. Hükümdar tuğunun tepesinde altından bir kurt başı bulunurdu. Hükümdar yaratanın inayet ve yardımına mazhar olduğu sürece halkına iyi bakar, onu zenginlik ve adalet içinde yaşatırdı. Bunu başaramayan kağandan yaratanın, kutu, yani siyasi iktidarı geri aldığı düşünülür ve ona karşı isyan etmek meşru sayılırdı. Hükümdarlar devlet işlerinde daima büyük beylerden meydana gelen bir meclise danışırlar, onların razı olmadıkları işi pek yapmazlardı. Danışma meclislerinde herkes sözünü açıkça söyler hükümdarı dahi istediği gibi tenkit edebilirdi. Çünkü meclis üyeleri, asıl kuvvetlerini temsil ettikleri zümrelerden alırlardı. Hükümdarın idare selahiyeti bazı şartlarla tahdit edilmiştir. Bunların başında halkı doyurmak, giydirmek, toplamak, çoğaltmak ve huzura kavuşturmak gelir. Kutadgu Biligte: Halkın hükümdardan isteklerini a) İktisadi istikrar, b) Adil kanun, c) Asayiş olarak sıraladıktan sonra; Ey hükümdar sen halkın bu haklarını öde, sonra kendi hakkını iste. denilmektedir.
Hükümdarların eşlerine Katun (Hatun) denirdi. Türk kağanları çoğunlukla Çinli veya diğer yabancı prenseslerle evleniyorlardı. Ancak bunlar daha çok siyasi sebeplere dayanıyordu. Ancak oğulları hükümdar olacağı için ilk eşlerini Türk kızlarından seçmeye dikkat ederlerdi. Hatunlar zaman zaman devlet işlerine karışırlar, hatta kendi başlarına hükümdar bile olabilirlerdi. Ancak onların devlet işlerine karışmaları daima şikayet konusu olmuş ve çoğunlukla kötü sonuçlar vermiştir.
Boylar birleşerek siyasi bir birlik haline gelirse buna Budun denirdi. Budunun başına geçen kimseye Han adı verilirdi. Birden fazla budun bir merkezden idare edilirse buna İl denilmekteydi ki, bugünkü Devlet teriminin karşılığıdır.
Türklerin en belirgin özelliklerinden biri kuvvetli bir teşkilatçılık kabiliyetine sahip olmalarıdır. Yaşadıkları hayat da onları hürriyete, istiklale alıştırdığı için hiçbir zaman devletsiz olmamışlardır. Gerçekten Türklerin 2500 yıllık tarihlerinde devletsiz kaldıkları, yani istiklallerini kaybettikleri bir devre rastlanmaz. Dünyada daima bir veya birkaç Türk devleti bulunmuştur. Türklerde istiklale verilen değer bazı tarihi kayıtlarda görülmektedir. M.Ö. 58de cereyan eden bir hadise dolayısıyla Çin yıllığı, Hun devlet meclisinde yapılan şu konuşmayı nakleder:
Bizim için tabiiyet yüz kızartıcıdır. Atalarımızdan toprakla birlikte devr aldığımız istiklalimizi Çin ile uzlaşmak bahasına feda edemeyiz. Mücadele edecek savaşçılarımız hala mevcutken devletimizi korumalıyız.
Orhun kitabelerindeyse istiklal elden gittikten sonra durum için: Beğ olmağa layık oğlun kul, hatun olmaya layık kızın cariye olduğundan yakınan Bilge Kağan Türk devlet ve istiklalinin devamlılığına inancını şu sözlerle ifade etmiştir:
Yukarıda gök çökmedikçe, aşağıda yer delinmedikçe Türk budununun ilini, töresini kim bozabilir.
Türk devletinin başında bulunan kimselere Tanhu, Kağan, Han, Yabgu, İlteber gibi çeşitli isimler verilmiştir. Bunların hükümdarlık alemetleri taht, otağ, tuğ, davul, sorguç gibi şeylerdi. Hükümdar tuğunun tepesinde altından bir kurt başı bulunurdu. Hükümdar yaratanın inayet ve yardımına mazhar olduğu sürece halkına iyi bakar, onu zenginlik ve adalet içinde yaşatırdı. Bunu başaramayan kağandan yaratanın, kutu, yani siyasi iktidarı geri aldığı düşünülür ve ona karşı isyan etmek meşru sayılırdı. Hükümdarlar devlet işlerinde daima büyük beylerden meydana gelen bir meclise danışırlar, onların razı olmadıkları işi pek yapmazlardı. Danışma meclislerinde herkes sözünü açıkça söyler hükümdarı dahi istediği gibi tenkit edebilirdi. Çünkü meclis üyeleri, asıl kuvvetlerini temsil ettikleri zümrelerden alırlardı. Hükümdarın idare selahiyeti bazı şartlarla tahdit edilmiştir. Bunların başında halkı doyurmak, giydirmek, toplamak, çoğaltmak ve huzura kavuşturmak gelir. Kutadgu Biligte: Halkın hükümdardan isteklerini a) İktisadi istikrar, b) Adil kanun, c) Asayiş olarak sıraladıktan sonra; Ey hükümdar sen halkın bu haklarını öde, sonra kendi hakkını iste. denilmektedir.
Hükümdarların eşlerine Katun (Hatun) denirdi. Türk kağanları çoğunlukla Çinli veya diğer yabancı prenseslerle evleniyorlardı. Ancak bunlar daha çok siyasi sebeplere dayanıyordu. Ancak oğulları hükümdar olacağı için ilk eşlerini Türk kızlarından seçmeye dikkat ederlerdi. Hatunlar zaman zaman devlet işlerine karışırlar, hatta kendi başlarına hükümdar bile olabilirlerdi. Ancak onların devlet işlerine karışmaları daima şikayet konusu olmuş ve çoğunlukla kötü sonuçlar vermiştir.