BLooD
MFC Üyesi
-
- Üyelik Tarihi
- 31 Eki 2021
-
- Mesajlar
- 196
-
- MFC Puanı
- 3,040
Mısır sümer gibi uygarlıkların bunu neden, nasıl ve ne amaçla keşfetmiş ve figürlerinde neden kullanmış olabilirler?
Epifiz bezi (pineal bez) omurgalıların çoğunda bulunan, melatonin üreterek günlük ve mevsimsel döngülere adaptasyonu sağlayan, beynin ortalarında bulunan ve çifti olmayan bir endokrin bezidir.
Omurgalılarda, pineal bezin düzenlediği sirkadyen ritim beslenme ve üreme için gece-gündüz döngüsü geliştiren ilk canlılardan itibaren vardır.
Dünyanın güneş ve kendi etrafında dönmesi sebebiyle yaşayan bütün canlılar bu döngülere uyum sağlayacak şekilde evrimleşmiştir. Prostistler göz lekesi denen bir bölgeye yoğunlaşan ışıklar sayesinde ışığa yönelirler; farklı bir koldan oluşan bitkiler farklı şekillerde, ışığı kullanma ve ışığın konumuna göre hareket etme özelliklerine sahiptirler.
Asıl takip edeceğimiz kısm olan hayvanlarda göz noktasına sahip olan tek hücreli kolonilerden köken alan Prekambriyen döneminde yaşayan hayvanlar ilkel ışık reseptörlerine sahiptiler ve Kambriyen döneminde (545 - 540 milyon yıl önce) gerçek fotoreseptörleri olan karmaşık gözler ortaya çıktı.
Hayvanların çoğu Sefalizasyondan sonra ortaya çıktığı için bilateral simetriye sahiptirler, yani kafanın iki yanında gözlere sahiptirler.
Epifiz bezi ilkin omurgalılarda kafatasından iki gözün ortasında ayrı bir oyuktan beliren parietal göz ve pineal organ olarak ortaya çıkmıştır. Erken tetrapodlar da kafatasından çıkan bir göze sahipti, daha sonra ortaya çıkan kuşlar ve memelilerin erişkin dönemlerinde tamamen ortadan kalkar. Sadece beynin içerisinde gözden gelen sinyallerle melatonin salgılayan bir bez halinde bulunur.
Shiva ve diğer Hindu tanrıları genellikle alnındaki değişmez bir üçüncü gözle tasvir edilir. Bu göz, daha yüksek varoluş ve yüksek alemlerini görme yeteneği olarak bir farkındalığı veya aydın olmayı temsil eder. Birçok kişi bu üçüncü gözü epifiz bezi olarak yorumlamaktadır. Shiva’nın yılanlara sarılı, korkunç saçları, pineal bezle bir çam kozalağına çarpıcı bir şekilde benzediği görülür. Hinduizmde çakralar denen uydurma ve bilim dışı ögeler de üçüncü gözle ilişkilendirilir. Antik Mısır’da da Hinduizmdekine benzer üçüncü göz figürleri ve ayrıca tanrıları betimleyen pineal bezle ilişkilendirilen göz figürleri vardır.
René Descartes epifiz bezinin diğer yapılar gibi eşi olmadığı için çok özel olduğunu düşünüyordu. Descartes epifiz bezi için “ruhun ana koltuğu” ve “düşüncelerin oluştuğu yer” demiştir.
Sonuç olarak bu bilim dışı ögelerin tamamen yanlış olduğu, evrimsel biyoloji, evrimsel psikoloji ve sinirbilim ve beyin görüntüleme çalışmaları sayesinde bilinmektedir.
Epifiz bezi (pineal bez) omurgalıların çoğunda bulunan, melatonin üreterek günlük ve mevsimsel döngülere adaptasyonu sağlayan, beynin ortalarında bulunan ve çifti olmayan bir endokrin bezidir.
Omurgalılarda, pineal bezin düzenlediği sirkadyen ritim beslenme ve üreme için gece-gündüz döngüsü geliştiren ilk canlılardan itibaren vardır.
Dünyanın güneş ve kendi etrafında dönmesi sebebiyle yaşayan bütün canlılar bu döngülere uyum sağlayacak şekilde evrimleşmiştir. Prostistler göz lekesi denen bir bölgeye yoğunlaşan ışıklar sayesinde ışığa yönelirler; farklı bir koldan oluşan bitkiler farklı şekillerde, ışığı kullanma ve ışığın konumuna göre hareket etme özelliklerine sahiptirler.
Asıl takip edeceğimiz kısm olan hayvanlarda göz noktasına sahip olan tek hücreli kolonilerden köken alan Prekambriyen döneminde yaşayan hayvanlar ilkel ışık reseptörlerine sahiptiler ve Kambriyen döneminde (545 - 540 milyon yıl önce) gerçek fotoreseptörleri olan karmaşık gözler ortaya çıktı.
Hayvanların çoğu Sefalizasyondan sonra ortaya çıktığı için bilateral simetriye sahiptirler, yani kafanın iki yanında gözlere sahiptirler.
Epifiz bezi ilkin omurgalılarda kafatasından iki gözün ortasında ayrı bir oyuktan beliren parietal göz ve pineal organ olarak ortaya çıkmıştır. Erken tetrapodlar da kafatasından çıkan bir göze sahipti, daha sonra ortaya çıkan kuşlar ve memelilerin erişkin dönemlerinde tamamen ortadan kalkar. Sadece beynin içerisinde gözden gelen sinyallerle melatonin salgılayan bir bez halinde bulunur.
Shiva ve diğer Hindu tanrıları genellikle alnındaki değişmez bir üçüncü gözle tasvir edilir. Bu göz, daha yüksek varoluş ve yüksek alemlerini görme yeteneği olarak bir farkındalığı veya aydın olmayı temsil eder. Birçok kişi bu üçüncü gözü epifiz bezi olarak yorumlamaktadır. Shiva’nın yılanlara sarılı, korkunç saçları, pineal bezle bir çam kozalağına çarpıcı bir şekilde benzediği görülür. Hinduizmde çakralar denen uydurma ve bilim dışı ögeler de üçüncü gözle ilişkilendirilir. Antik Mısır’da da Hinduizmdekine benzer üçüncü göz figürleri ve ayrıca tanrıları betimleyen pineal bezle ilişkilendirilen göz figürleri vardır.
René Descartes epifiz bezinin diğer yapılar gibi eşi olmadığı için çok özel olduğunu düşünüyordu. Descartes epifiz bezi için “ruhun ana koltuğu” ve “düşüncelerin oluştuğu yer” demiştir.
Sonuç olarak bu bilim dışı ögelerin tamamen yanlış olduğu, evrimsel biyoloji, evrimsel psikoloji ve sinirbilim ve beyin görüntüleme çalışmaları sayesinde bilinmektedir.