- Konum
- ๓คשเรเץคђ
-
- Üyelik Tarihi
- 4 Eki 2012
-
- Mesajlar
- 883
-
- MFC Puanı
- 120
Tarihi ve toplumu, üretim ilişkilerindeki konumuna göre ayrılan sınıfların mücadelesiyle açıklayan sosyalistler, buna uygun olarak, yaklaşık iki asırdır her ulustan işçilerin ortak mücadelesini sağlamak için enternasyonal örgütler inşa etmeye çalışıyorlar.
Her dönemde mücadeleci işçilerin dünyayı değiştirmek için fikir ve eylemlerini tartıştıkları bu örgütler, aynı zamanda sınıf mücadelesinin bütün önemli dönemeçlerindeki tartışmaların ve ayrışmaların da merkezi hâline geldi.
İngiltere'deki Sosyalist İşçi Partisi (SWP) üyesi, Socialist Worker (Sosyalist İşçi) gazetesi yazarlarından Dan Swain, işçi sınıfının uluslararası birliğinin sembolü olan örgütlerin, enternasyonallerin tarihini özetliyor...
Venezuela Devlet Başkanı Hugo Chavez, dünyanın farklı yerlerindeki sosyalistleri birleştirmek için Beşinci Enternasyonal'in toplanması çağrısını yaptı.
Uluslararası sosyalist hareketi güçlendirmek için gerçekleştirilen önceki enternasyonaller, tartışmanın ve eylemin yeriydi.
Enternasyonal toplantıları üzerine çalışmak bize çok şey öğretecektir. 28 Eylül 1864'te farklı ülkelerden işçi delegasyonları Uluslararası Emekçiler Birliği'ni oluşturmak için Londra'da toplandı. Bu hareket daha sonra Birinci Enternasyonal olarak bilinecekti.
Emekçilerin, uluslararası benzersiz bir harekette birleşmesi tarihi bir andı. Polonya'daki Rus İmparatorluğu'na karşı çıkan ayaklanmalar, enternasyonalin oluşumunun kıvılcımını yaktı. İngiliz işçiler, Paris'teki işçilere dayanışma çağrısı yaptı. Fransa'dan bir delegasyon Londra'ya gitti. İlk buluşma gerçekleştiğinde, Polonyalı, Alman ve İtalyan işçiler de hazır bulundu.
Enternasyonalin ilk birkaç yılı etkileyici başarılara tanıklık etti. İngiliz işçiler, Paris'te greve giden tunç işçilerine destek verdi ve bu grev zafere ulaştı. Patronların grev kırıcı işçileri kullanarak 1866'da Londra'daki terzilerin ve 1868'de Cenevre'deki inşaat işçilerinin grevlerini kırma teşebbüslerinin durdurulması da önemliydi.
Uluslararası dayanışma için sunulan argümanlar, Avrupa'daki işçilerde güçlü bir yankı buldu. 1869'da Belçika'daki maden sahipleri çalışma koşullarına saldırdı. İşçiler ve aileleri direniş gösterince zalimce bir baskıyla karşılaştılar. Belçikalı askerler birçok işçiyi öldürdü veya yaraladı. Bunun üzerine, Birinci Enternasyonal dayanışma toplantıları düzenledi ve tutuklanan madenciler için yasal temsil sağladı ve işçiler beraat etti.
Enternasyonal yoğun tartışmaların yapıldığı bir yerdi. Marx ve destekçileri tek ses değillerdi. Başta Fransa'dan Pierre-Joseph Proudhon ve Rus Mikhail Bakunin'in temsil ettiği anarşistler başka bir halkaydı.
Diğer bir tanesi Ütopik Sosyalizmdi. Ütopikler, sosyalizme gidecek yolun aydınlanmadan ve eğitimden geçtiğini savunuyordu. Bu düşünceyi savunanlardan Robert Owen, üretimin ve toplumun nasıl farklı bir şekilde örgütlenebileceğini göstermek için kooperatifler ve ideal emekçi toplulukları kurmuştu.
Marx ise, bunların iyi örnekler olduğunu, ama bu yolun sosyalizme ulaşmayacağını, izole topluluklar oluşturmanın asla yeterli olamayacağını savundu. Enternasyonal'deki ilk konuşmasında "Siyasi iktidarı ele geçirmek, işçi sınıfının önemli bir görevi hâline geldi" dedi. Marx'ın en önemli siyasi argümanlarının birçoğu, bu eğilimlerle yapılan tartışmalarda ortaya çıktı.
Enternasyonal'in en büyük mücadelesi, 1871'deki Paris Komünü'ydü. Fransa ve Prusya arasında savaş çıkmış, Fransa'nın yenilgisi hükümetin çökmesine ve yeni Cumhuriyetin ilan edilmesine yol açmıştı.
Paris Komünü
Paris'te işçiler ayaklandı ve komün altında kendi hükümetlerini kurdular. Marx komüne tam destek sundu. Marx'ın bu konudaki analizi, en önemli eserlerinden birisidir.
Marx, Fransa'da İç Savaş adlı eserinde Komün'ü güçlü şekilde savunur ve yöneten sınıfın bir devrimi ezmek için ne kadar ileri gidebileceğini tam olarak gösterir. Bu dönemde sosyalizm uluslararası boyutta kınanırken, Marx da basın tarafından 'Kızıl Doktor' olarak isimlendirildi.
Enternasyonalin içinde de tartışmalar vardı. Devrimci bir durum ile karşılaşıldığında, Enternasyonal'deki bölünmeler de giderek artan bir öneme sahip oldu.
Anarşistler ve sosyalistler farklı sonuçlar çıkardı. İngiliz sendikalar, Enternasyonal'in Komün'e destek vermesinden dolayı Enternasyonal'den ayrıldı ve Britanyalı temsilciler, genel konseyden istifa etti. Onlar, değişimin parlamento ve sendika faaliyetleriyle gelmesi gerektiğini savunuyordu.
Britanyalıların ayrılmasıyla, Marx ve anarşistler arasındaki bölünmelerin önlenmesi daha da zor oldu. Bu durum, Enternasyonal'in 1872'de tamamen dağılmasına yol açtı.
Enternasyonal Avrupa'da işçileri bir araya getirmişken, reformistler ve devrimciler arasındaki bölünme çok fazlaydı. Bu tablo, uluslararası örgütlerin inşasına ilişkin tartışmalarda hayati bir soru olarak kalıyor.
Daha önce, devrim sorusuna ilişkin ortaya çıkan bölünmelerin Birinci Enternasyonal'in dağılışına nasıl yol açtığını anlatmıştım. Aynı sorun, sınırları aşarak sosyalistleri birleştirmeye yönelik yeni teşebbüsün kaderinde de kati önemdeydi.
Sosyalist Enternasyonal olarak da bilinen İkinci Enternasyonal, 1889'da kuruldu. Organizasyon, dünyanın farklı yerlerden sosyalist grupları bir araya getirdi. Bu grupların en başarılısı Alman Sosyal Demokrat Partisi (SPD) idi. Bu örgütler, işçi sınıfı içinde yoğun olarak kök salmıştı. Devrim ihtiyacından bahsediyor, sendikaların örgütlenmesine dâhil oluyor ve seçimlerde yarışıyorlardı. SPD, işçilerin hayatının her yönüne katılım gösterdi. Sosyalist korolar, sosyalist spor merkezleri oluşturma gibi faaliyetleri bile oldu.
Bugün 1 Mayıs Uluslararası İşçi Günü ve 8 Mart Dünya Kadınlar Günü'nü kutlamamızın sebebi de İkinci Enternasyonal'in yaptığı çağrılardır. 1 Mayıs, sekiz saatlik iş günü için uluslararası kampanyanın parçası olarak başladı. Avrupa'daki işçiler çalışmayı bıraktı ve 1 Mayıs 1890'da gösteri yaptı. Hükümetler, 1 Mayıs'ı ulusal tatil olarak tanımaya zorlandı.
Kapitalizm 19 yy. sonunda ve 20 yy. başında istikrâr dönemine girerken, İkinci Enternasyonal partileri yasal olarak tanındı ve bazı temel reformları kazandı. Bunun sonucunda birçoğu, kapitalizmin işçi sınıfının yararına reforme edilebileceği sonucunu çıkardı. Bu insanların çoğu hâlâ kendilerine Marksist diyor ve devrim fikrine sözde destek veriyor olsa da, pratikte ondan uzaklaşmaya başladılar.
Alman Sosyal Demokrat Partisi SPD'nin önde gelen entelektüellerinden Karl Kautsky, tartışmadaki anahtar figürdü. Parti içinde devrim fikrini kaldırmak isteyen belli bir gruba karşı durdu. Öte yandan, parti konferanslarında onları suçlarken, bir yandan da gündemi belirlemelerine izin vererek onlara yardım etmiş oldu. Bu, solun izole olması anlamına geliyordu.
Rus devrimci Vladimir Lenin, reformistlerin enternasyonalden atılmaları çağrısında bulundu. Lenin, iki farklı akımın aynı örgütte bulunmasının, o örgütü felce uğratacağını düşünmekteydi. Lenin, devrimcilerin ve reformistlerin birlikte çalışması, ama ayrı olarak örgütlenmesi gerektiğini dile getirdi.
Enternasyonaldeki tansiyon, büyük güçler dünyanın çeşitli yerlerini ele geçirirken, sömürgecilik hakkında yapılan bir tartışmada kendisini gösterdi. Enternasyonal'in 1907'deki kongresinde bazı delegeler, sömürgeciliğin bazı özelliklerinin, daha iyiye doğru gidiş için bir güç olabileceğini savundu. Lenin ise sömürgeciliği tümden reddeden bir argüman ortaya koydu. Lenin'in önerisi kabul edildi ama oy farkı çok azdı.
Daha kötüsü, savaş üzerine yapılan tartışmada ortaya çıktı. Sosyalistlerin tümü savaş fikrine karşı çıktı, çünkü savaş kapitalizmin rekabetçi doğasından kaynaklanıyordu. Ancak bunun nasıl yapılacağı konusunda anlaşmazlıklar vardı. Birçok kişi kitle grevlerini ve ayaklanmaları savundu ama bazı Alman delegeler yasal statülerinin bundan etkileneceğinden endişeliydi.
Bir uzlaşma sağlandı. Buna göre, bir savaş çıktığı takdirde, sosyalistlerin görevi "savaşın hızlı bir şekilde durdurulması için müdahale etmek ve bütün güçleriyle savaşın yarattığı ekonomik ve siyasi krizden faydalanarak kitleleri canlandırmak ve bu yolla kapitalist sınıfın iktidarının çöküşünü hızlandırmak"tı.
Ama 1914'te 1.Dünya Savaşı çıktığında böyle olmadı. Alman Sosyal Demokrat Parti vekillerinin çoğu ve Kautsky de savaş lehine oy kullandı. Diğer İkinci Enternasyonal partilerinin çoğu da aynı yolu takip ederek ülkelerinin savaş çabalarını destekledi.
Bu, korkunç bir ihanetti. Lenin ilk başta, gazetelerin sahtekârlık yaptığını varsayarak haberlere inanmayı reddetti. Savaşa karşı duruşta gösterilen başarısızlık Enternasyonal'i parçaladı. Birçok kişinin kafasını karıştırdı ve demoralize etti.
Öte yandan, bunu aşan ve savaşa karşı çıkanlar, hakiki bir devrimci uluslararası hareketin belkemiğini oluşturacaktı. Leon Troçki, 1914 yılında "İkinci Enternasyonal'in boşa gitmediğini, önemli bir kültürel işi başardığını, dünyanın daha önce görmediği bir şekilde ezilen bir sınıfın eğitimini ve toplanmasını sağladığını" yazacaktı:
"Proletarya her şeye yeni baştan başlamak zorunda değil. Tamamlanan dönem, arkasında fikirlerden oluşan zengin bir cephane bıraktı."
İkinci Enternasyonal'in partileri Birinci Dünya Savaşı'nı desteklemek için oy kullandığında, birçok sosyalist ne yapılması gerektiği konusunda kararsız kalmıştı.
Ancak savaşın dehşetinden, dünya üzerindeki milyonlara ilham veren bir umut ışığı doğmuştu. Rusya'da gerçekleşen 1917 Ekim'indeki devrim, işçileri iktidara taşımıştı. Bolşevik Parti, iktidarın fabrika ve halk temelli işçi konseylerinin, yani sovyetlerin eline geçmesiyle bir işçi devletinin oluşturulmasını savunmuştu.
Savaşa zaten karşı olan Bolşevikler, devrimden sonra Rusya'yı savaştan çekmişti. Bolşevik lider Vladimir Lenin, devrimcilerin ve reformistlerin ayrı olarak örgütlenmesi gerektiğini savunuyordu. Devrimin başarısı, bunun ne kadar önemli olduğunu ortaya koydu. Bu, Avrupa'da komünist partilerin kurulmasına ilham kaynağı oldu.
1919'da bu örgütler Üçüncü Enternasyonal olarak bilinen Komünist Enternasyonal'de birleştiler. Bu, büyük sosyal patlamaların yaşandığı bir zamanda gerçekleşmişti. Avrupa'nın her yerinde kitlesel grevler vardı. Rusya'dakine benzer sovyetler, Berlin, Viyana ve Budapeşte'de de kuruldu.
Rusya'daki sosyalistler, diğer ülkelere yayılmaması durumunda, devrimin yenileceğini biliyordu. Avrupa'daki en büyük işçi sınıfına sahip olan Almanya, en önemli ülkeydi. Lenin 1918'de "Alman devrimi gerçekleşmezse başarılı olamayacağımız mutlak bir gerçek" demişti. Ama Almanya'daki komünist parti yeniydi ve görece küçüktü. Sosyal Demokrat Parti'den henüz yeni ayrılmıştı.
Devrim Almanya için 1919 ile 1923 arasında gerçek bir olasılıktı. Fakat Komünist Parti'nin liderleri, yenilgilerine yol açan taktik hatalar yaptılar. Yenileceği belli olan güvenilmez ayaklanmalarla işçilerin inancını boşa çıkardılar. Bunun sonucu olarak, diğer zamanlarda liderliği alma konusunda çok ürkek kaldılar.
Alman devriminin yenilgisi, Rusya'nın izole olmasına yol açtı. Lenin'in 1924 yılında ölümü ve iç savaşın Rusya'ya verdiği büyük zarar, büyüyen bürokrasinin gücü elinde topladığı ortamı yarattı.
Bürokrasinin başına geçen Joseph Stalin, 'tek ülkede sosyalizm'in mümkün olduğunu öne sürdü. Bu, Lenin'in savunduğunun tam tersi bir görüştü.
Enternasyonal giderek Rusya'nın bir aracı haline geldi. Komünist partilere, Moskova'nın bütün isteklerine uyma direktifi verildi. Bu durum, stratejide tuhaf sapmalara yol açtı.
Başta, Enternasyonal'in üyelerine hiçbir biçimde sosyal demokratlarla birlikte çalışmamaları söylendi. Hatta, sosyal demokratlar 'sosyal faşiştler' olarak isimlendirildi. Bu, tam bir felaketti. Nazilere karşı birlik ihtiyacı duyulurken, sol bölünmüştü.
Sonra, birden enternasyonalde bir kayma oldu ve komünistlere herkesle ittifak yapmaları söylendi. Bu 'Halk Cephesi' taktiği, komünistlerin Avrupa'daki hükümetlere katılmalarına ve grevlerin kırılmasında rol almalarına dahi neden oldu.
Sürgün edilmiş Rus devrimci Leon Troçki, Enternasyonal'in "Sovyet dış politikasının hizmetinde, her an her türlü zigzaga hazır, itaatkâr bir araca" dönüştüğünü belirtmişti.
Troçki, buna karşı tutarlı olarak 'birleşik cephe'yi savundu. Bu, Üçüncü Enternasyonal'in 1922 kongresinde öne sürülen bir stratejiydi. Bu fikre göre, Komünist partiler, işçileri etkilemek için sosyal demokrat partilerle birlikte çalışmanın yollarını aramalıydı.
1922 yılında kabul edilen birleşik cephe politikasına göre, Enternasyonal'in rolü "çalışan kitleleri sadece ajitasyon ve propagandayla etkilemeyi amaçlayan küçük komünist gruplar kurmak değil, çalışan kitlelerin mücadelesine doğrudan katılmak"tı.
Üçüncü Enternasyonal, milyonlarca işçiyi dünya devrimine bağlı bir çatı altında toplamıştı. Milyonlara, daha iyi bir dünya için mücadele şevki sağladı. Birçok aktivist ve militan nesli eğitti ve birçok mücadelede kilit rol oynadı.
Enternasyonal'in erken dönem mücadeleleri, bugün bizim için hâlâ çok sayıda önemli dersi barındırıyor; ancak onun kaderi, Rusya'nınkine çok yakından bağlıydı.
Stalin, Enternasyonal'de örgütlenen işçileri, onların kendi ulusal liderliklerinin yaptığı gibi aldattı ve onları her emre itaat eden uysal kitleler hâline getirdi.
Rus devriminin liderlerinden Leon Troçki, Stalin'in Sovyetler Birliği ve Üçüncü Enternasyonal'deki artan etkisine karşı çıktı. Bunun sonucunda Rusya'dan sürüldü. 1938'de Dördüncü Enternasyonal'i kurmak için kendisini destekleyenlerin küçük bir kısmını bir araya getirdi.
Diğer enternasyonallerin kurucu kongreleriyle, dördüncüsü arasındaki zıtlık açıktı. Dördüncü Enternasyonal'de 11 örgütü temsil eden sadece 21 delege vardı. Temsil edilen en büyük örgüt ABD'dendi ve 2 bin 500 üyesi vardı. Bu, önceki enternasyonaller gibi kitlesel bir oluşum değildi.
Troçki, dünyanın sıra dışı durumunun yeni bir oluşumu gerektirdiğine inanıyordu. Büyük Buhran faşizmin yükselişini beslerken, Stalin işçilerin karşı mücadelesini engelliyordu.
Dördüncü Enternasyonal, kapitalizmin bir iç krize sürüklendiği tespitini yaptı. Kapitalizm içinde reformlar için mücadele etmek artık mümkün değildi. Seçim ya devrim ya da faşist diktatörlük olacaktı.
Eski Komünist partiler, Stalinist bürokrasinin araçlarına dönüşmüş ve artık devrime karşı bir tavır almışlardı. Başlangıçta ne kadar zayıf olsalar da, yeni devrimci örgütler oluşturmak gerekliydi.
İki yıl sonra, Troçki, Stalinist bir ajan tarafından öldürüldü. Ne yazık ki, Dördüncü Enternasyonal'in geri kalan liderliği, şartlar değiştiğinde bile bu perspektife tutundu.
Savaşın ardından, kapitalizm, çökmek bir yana, istikrârlı bir büyüme ve zenginlik periyoduna girdi. Bu şartlar altında reformist ve komünist partiler de hızlı bir şekilde büyüdü. Birçok reform kazanıldı.
Troçki, savaşın Sovyetler Birliği'ndeki bürokrasiyi yıkacağı öngörüsünde bulunmuştu. Ancak bunun tersine, Sovyetler Birliği'nin etkisi büyüdü ve Stalin pozisyonunu sağlamlaştırdı.
Ancak 1946'da, Dördüncü Enternasyonal'deki önde gelen figürlerden olan James Cannon, Troçki'nin hâlâ haklı olduğunu söyledi. Cannon, "Biz, sadece dikkatsizce savaşın bittiğini düşünen bazı insanlarla aynı fikirde değiliz" demişti. Bu, Troçki'nin sözlerine bağlı kalmak adına, gerçeğin sıradışı bir şekilde reddiydi !
Dejenere işçi devleti
Dördüncü Enternasyonal, Sovyetler Birliği'nin ve onun 1940'ların sonlarında Doğu Avrupa'da oluşturduğu rejimlerin doğasını tartışmış, Sovyetler Birliği'ni 'dejenere bir işçi devleti' olarak tanımlamıştı. Bu teoriye göre, Sovyetler Birliği, gerçek bir sosyalist devrimin bozulmuş hâliydi.
Doğu Avrupa'daki uydu devletler ise 'deforme işçi devletleri' idi. Yani doğuştan sorunluydular.
Bu, ortaya büyük bir problem çıkarmıştı. Karl Marx'a göre, sosyalizm, işçi sınıfının kendisi tarafından getirilmeliydi. Ama Doğu Avrupa'daki rejimler, bu ülkelerdeki işçiler tarafından değil, Stalin'in orduları tarafından getirilmişti. Bu devletlerin herhangi bir şekilde işçi devletleri olduğunu savunmak, Marksizm'in temel prensibini hiçe saymaktı. Bunlar, işçilerin hiçbir söz hakkının bulunmadığı 'işçi devletleri' idi.
Buna karşı, Filistinli Marksist ve İngiliz Sosyalist İşçi Partisi'nin (SWP) kurucularından Tony Cliff, Sovyetlerin ve onun Doğu Avrupa'daki yansımalarının, işçilerin hiçbir kontrole sahip olmadığı devlet kapitalisti rejimler olduğunu ileri sürmüştü.
1968 yılının Mayıs ayında başlayan devrimci hareketler, Troçki'nin fikirlerinin etkisinin artmasına ve onun mirasının yükselişe geçmesini bekleyen örgütlerin büyümesine bir fırsat tanıdı. Ama aynı dönemde 'resmi' Dördüncü Enternasyonal hiziplere ayrılmıştı. Cliff, SWP'nin öncülü olan 'Enternasyonal Sosyalistler'i oluşturmak için ayrılmıştı.
Ne yazık ki, Troçki'nin 30 yıllık fikirlerine dogmatik bağlılık, birçok kişinin bu fırsatları heba etmesine neden oldu. Deforme işçi devletleri argümanının mantığına göre, sosyalizm işçi sınıfı dışındaki güçler tarafından da getirilebilirdi. Öğrenciler, köylüler ve gerilla orduları gibi.
Dördüncü Enternasyonal'in bazı parçaları gerçek Marksist geleneğe yakın kaldı.
Troçki'nin takipçilerinin daha sonra karşılaştıkları zorluklar her ne olursa olsun, Troçki'nin Stalin'in Üçüncü Enternasyonal'deki çürümüş politikasından kopuşu, devrimci enternasyonalizm ateşinin canlı kalmasını sağladı.
Bugün ilham almamız gereken de bu gelenektir.
Her dönemde mücadeleci işçilerin dünyayı değiştirmek için fikir ve eylemlerini tartıştıkları bu örgütler, aynı zamanda sınıf mücadelesinin bütün önemli dönemeçlerindeki tartışmaların ve ayrışmaların da merkezi hâline geldi.
İngiltere'deki Sosyalist İşçi Partisi (SWP) üyesi, Socialist Worker (Sosyalist İşçi) gazetesi yazarlarından Dan Swain, işçi sınıfının uluslararası birliğinin sembolü olan örgütlerin, enternasyonallerin tarihini özetliyor...
Venezuela Devlet Başkanı Hugo Chavez, dünyanın farklı yerlerindeki sosyalistleri birleştirmek için Beşinci Enternasyonal'in toplanması çağrısını yaptı.
Uluslararası sosyalist hareketi güçlendirmek için gerçekleştirilen önceki enternasyonaller, tartışmanın ve eylemin yeriydi.
Enternasyonal toplantıları üzerine çalışmak bize çok şey öğretecektir. 28 Eylül 1864'te farklı ülkelerden işçi delegasyonları Uluslararası Emekçiler Birliği'ni oluşturmak için Londra'da toplandı. Bu hareket daha sonra Birinci Enternasyonal olarak bilinecekti.
Emekçilerin, uluslararası benzersiz bir harekette birleşmesi tarihi bir andı. Polonya'daki Rus İmparatorluğu'na karşı çıkan ayaklanmalar, enternasyonalin oluşumunun kıvılcımını yaktı. İngiliz işçiler, Paris'teki işçilere dayanışma çağrısı yaptı. Fransa'dan bir delegasyon Londra'ya gitti. İlk buluşma gerçekleştiğinde, Polonyalı, Alman ve İtalyan işçiler de hazır bulundu.
Enternasyonalin ilk birkaç yılı etkileyici başarılara tanıklık etti. İngiliz işçiler, Paris'te greve giden tunç işçilerine destek verdi ve bu grev zafere ulaştı. Patronların grev kırıcı işçileri kullanarak 1866'da Londra'daki terzilerin ve 1868'de Cenevre'deki inşaat işçilerinin grevlerini kırma teşebbüslerinin durdurulması da önemliydi.
Uluslararası dayanışma için sunulan argümanlar, Avrupa'daki işçilerde güçlü bir yankı buldu. 1869'da Belçika'daki maden sahipleri çalışma koşullarına saldırdı. İşçiler ve aileleri direniş gösterince zalimce bir baskıyla karşılaştılar. Belçikalı askerler birçok işçiyi öldürdü veya yaraladı. Bunun üzerine, Birinci Enternasyonal dayanışma toplantıları düzenledi ve tutuklanan madenciler için yasal temsil sağladı ve işçiler beraat etti.
Enternasyonal yoğun tartışmaların yapıldığı bir yerdi. Marx ve destekçileri tek ses değillerdi. Başta Fransa'dan Pierre-Joseph Proudhon ve Rus Mikhail Bakunin'in temsil ettiği anarşistler başka bir halkaydı.
Diğer bir tanesi Ütopik Sosyalizmdi. Ütopikler, sosyalizme gidecek yolun aydınlanmadan ve eğitimden geçtiğini savunuyordu. Bu düşünceyi savunanlardan Robert Owen, üretimin ve toplumun nasıl farklı bir şekilde örgütlenebileceğini göstermek için kooperatifler ve ideal emekçi toplulukları kurmuştu.
Marx ise, bunların iyi örnekler olduğunu, ama bu yolun sosyalizme ulaşmayacağını, izole topluluklar oluşturmanın asla yeterli olamayacağını savundu. Enternasyonal'deki ilk konuşmasında "Siyasi iktidarı ele geçirmek, işçi sınıfının önemli bir görevi hâline geldi" dedi. Marx'ın en önemli siyasi argümanlarının birçoğu, bu eğilimlerle yapılan tartışmalarda ortaya çıktı.
Enternasyonal'in en büyük mücadelesi, 1871'deki Paris Komünü'ydü. Fransa ve Prusya arasında savaş çıkmış, Fransa'nın yenilgisi hükümetin çökmesine ve yeni Cumhuriyetin ilan edilmesine yol açmıştı.
Paris Komünü
Paris'te işçiler ayaklandı ve komün altında kendi hükümetlerini kurdular. Marx komüne tam destek sundu. Marx'ın bu konudaki analizi, en önemli eserlerinden birisidir.
Marx, Fransa'da İç Savaş adlı eserinde Komün'ü güçlü şekilde savunur ve yöneten sınıfın bir devrimi ezmek için ne kadar ileri gidebileceğini tam olarak gösterir. Bu dönemde sosyalizm uluslararası boyutta kınanırken, Marx da basın tarafından 'Kızıl Doktor' olarak isimlendirildi.
Enternasyonalin içinde de tartışmalar vardı. Devrimci bir durum ile karşılaşıldığında, Enternasyonal'deki bölünmeler de giderek artan bir öneme sahip oldu.
Anarşistler ve sosyalistler farklı sonuçlar çıkardı. İngiliz sendikalar, Enternasyonal'in Komün'e destek vermesinden dolayı Enternasyonal'den ayrıldı ve Britanyalı temsilciler, genel konseyden istifa etti. Onlar, değişimin parlamento ve sendika faaliyetleriyle gelmesi gerektiğini savunuyordu.
Britanyalıların ayrılmasıyla, Marx ve anarşistler arasındaki bölünmelerin önlenmesi daha da zor oldu. Bu durum, Enternasyonal'in 1872'de tamamen dağılmasına yol açtı.
Enternasyonal Avrupa'da işçileri bir araya getirmişken, reformistler ve devrimciler arasındaki bölünme çok fazlaydı. Bu tablo, uluslararası örgütlerin inşasına ilişkin tartışmalarda hayati bir soru olarak kalıyor.
Daha önce, devrim sorusuna ilişkin ortaya çıkan bölünmelerin Birinci Enternasyonal'in dağılışına nasıl yol açtığını anlatmıştım. Aynı sorun, sınırları aşarak sosyalistleri birleştirmeye yönelik yeni teşebbüsün kaderinde de kati önemdeydi.
Sosyalist Enternasyonal olarak da bilinen İkinci Enternasyonal, 1889'da kuruldu. Organizasyon, dünyanın farklı yerlerden sosyalist grupları bir araya getirdi. Bu grupların en başarılısı Alman Sosyal Demokrat Partisi (SPD) idi. Bu örgütler, işçi sınıfı içinde yoğun olarak kök salmıştı. Devrim ihtiyacından bahsediyor, sendikaların örgütlenmesine dâhil oluyor ve seçimlerde yarışıyorlardı. SPD, işçilerin hayatının her yönüne katılım gösterdi. Sosyalist korolar, sosyalist spor merkezleri oluşturma gibi faaliyetleri bile oldu.
Bugün 1 Mayıs Uluslararası İşçi Günü ve 8 Mart Dünya Kadınlar Günü'nü kutlamamızın sebebi de İkinci Enternasyonal'in yaptığı çağrılardır. 1 Mayıs, sekiz saatlik iş günü için uluslararası kampanyanın parçası olarak başladı. Avrupa'daki işçiler çalışmayı bıraktı ve 1 Mayıs 1890'da gösteri yaptı. Hükümetler, 1 Mayıs'ı ulusal tatil olarak tanımaya zorlandı.
Kapitalizm 19 yy. sonunda ve 20 yy. başında istikrâr dönemine girerken, İkinci Enternasyonal partileri yasal olarak tanındı ve bazı temel reformları kazandı. Bunun sonucunda birçoğu, kapitalizmin işçi sınıfının yararına reforme edilebileceği sonucunu çıkardı. Bu insanların çoğu hâlâ kendilerine Marksist diyor ve devrim fikrine sözde destek veriyor olsa da, pratikte ondan uzaklaşmaya başladılar.
Alman Sosyal Demokrat Partisi SPD'nin önde gelen entelektüellerinden Karl Kautsky, tartışmadaki anahtar figürdü. Parti içinde devrim fikrini kaldırmak isteyen belli bir gruba karşı durdu. Öte yandan, parti konferanslarında onları suçlarken, bir yandan da gündemi belirlemelerine izin vererek onlara yardım etmiş oldu. Bu, solun izole olması anlamına geliyordu.
Rus devrimci Vladimir Lenin, reformistlerin enternasyonalden atılmaları çağrısında bulundu. Lenin, iki farklı akımın aynı örgütte bulunmasının, o örgütü felce uğratacağını düşünmekteydi. Lenin, devrimcilerin ve reformistlerin birlikte çalışması, ama ayrı olarak örgütlenmesi gerektiğini dile getirdi.
Enternasyonaldeki tansiyon, büyük güçler dünyanın çeşitli yerlerini ele geçirirken, sömürgecilik hakkında yapılan bir tartışmada kendisini gösterdi. Enternasyonal'in 1907'deki kongresinde bazı delegeler, sömürgeciliğin bazı özelliklerinin, daha iyiye doğru gidiş için bir güç olabileceğini savundu. Lenin ise sömürgeciliği tümden reddeden bir argüman ortaya koydu. Lenin'in önerisi kabul edildi ama oy farkı çok azdı.
Daha kötüsü, savaş üzerine yapılan tartışmada ortaya çıktı. Sosyalistlerin tümü savaş fikrine karşı çıktı, çünkü savaş kapitalizmin rekabetçi doğasından kaynaklanıyordu. Ancak bunun nasıl yapılacağı konusunda anlaşmazlıklar vardı. Birçok kişi kitle grevlerini ve ayaklanmaları savundu ama bazı Alman delegeler yasal statülerinin bundan etkileneceğinden endişeliydi.
Bir uzlaşma sağlandı. Buna göre, bir savaş çıktığı takdirde, sosyalistlerin görevi "savaşın hızlı bir şekilde durdurulması için müdahale etmek ve bütün güçleriyle savaşın yarattığı ekonomik ve siyasi krizden faydalanarak kitleleri canlandırmak ve bu yolla kapitalist sınıfın iktidarının çöküşünü hızlandırmak"tı.
Ama 1914'te 1.Dünya Savaşı çıktığında böyle olmadı. Alman Sosyal Demokrat Parti vekillerinin çoğu ve Kautsky de savaş lehine oy kullandı. Diğer İkinci Enternasyonal partilerinin çoğu da aynı yolu takip ederek ülkelerinin savaş çabalarını destekledi.
Bu, korkunç bir ihanetti. Lenin ilk başta, gazetelerin sahtekârlık yaptığını varsayarak haberlere inanmayı reddetti. Savaşa karşı duruşta gösterilen başarısızlık Enternasyonal'i parçaladı. Birçok kişinin kafasını karıştırdı ve demoralize etti.
Öte yandan, bunu aşan ve savaşa karşı çıkanlar, hakiki bir devrimci uluslararası hareketin belkemiğini oluşturacaktı. Leon Troçki, 1914 yılında "İkinci Enternasyonal'in boşa gitmediğini, önemli bir kültürel işi başardığını, dünyanın daha önce görmediği bir şekilde ezilen bir sınıfın eğitimini ve toplanmasını sağladığını" yazacaktı:
"Proletarya her şeye yeni baştan başlamak zorunda değil. Tamamlanan dönem, arkasında fikirlerden oluşan zengin bir cephane bıraktı."
İkinci Enternasyonal'in partileri Birinci Dünya Savaşı'nı desteklemek için oy kullandığında, birçok sosyalist ne yapılması gerektiği konusunda kararsız kalmıştı.
Ancak savaşın dehşetinden, dünya üzerindeki milyonlara ilham veren bir umut ışığı doğmuştu. Rusya'da gerçekleşen 1917 Ekim'indeki devrim, işçileri iktidara taşımıştı. Bolşevik Parti, iktidarın fabrika ve halk temelli işçi konseylerinin, yani sovyetlerin eline geçmesiyle bir işçi devletinin oluşturulmasını savunmuştu.
Savaşa zaten karşı olan Bolşevikler, devrimden sonra Rusya'yı savaştan çekmişti. Bolşevik lider Vladimir Lenin, devrimcilerin ve reformistlerin ayrı olarak örgütlenmesi gerektiğini savunuyordu. Devrimin başarısı, bunun ne kadar önemli olduğunu ortaya koydu. Bu, Avrupa'da komünist partilerin kurulmasına ilham kaynağı oldu.
1919'da bu örgütler Üçüncü Enternasyonal olarak bilinen Komünist Enternasyonal'de birleştiler. Bu, büyük sosyal patlamaların yaşandığı bir zamanda gerçekleşmişti. Avrupa'nın her yerinde kitlesel grevler vardı. Rusya'dakine benzer sovyetler, Berlin, Viyana ve Budapeşte'de de kuruldu.
Rusya'daki sosyalistler, diğer ülkelere yayılmaması durumunda, devrimin yenileceğini biliyordu. Avrupa'daki en büyük işçi sınıfına sahip olan Almanya, en önemli ülkeydi. Lenin 1918'de "Alman devrimi gerçekleşmezse başarılı olamayacağımız mutlak bir gerçek" demişti. Ama Almanya'daki komünist parti yeniydi ve görece küçüktü. Sosyal Demokrat Parti'den henüz yeni ayrılmıştı.
Devrim Almanya için 1919 ile 1923 arasında gerçek bir olasılıktı. Fakat Komünist Parti'nin liderleri, yenilgilerine yol açan taktik hatalar yaptılar. Yenileceği belli olan güvenilmez ayaklanmalarla işçilerin inancını boşa çıkardılar. Bunun sonucu olarak, diğer zamanlarda liderliği alma konusunda çok ürkek kaldılar.
Alman devriminin yenilgisi, Rusya'nın izole olmasına yol açtı. Lenin'in 1924 yılında ölümü ve iç savaşın Rusya'ya verdiği büyük zarar, büyüyen bürokrasinin gücü elinde topladığı ortamı yarattı.
Bürokrasinin başına geçen Joseph Stalin, 'tek ülkede sosyalizm'in mümkün olduğunu öne sürdü. Bu, Lenin'in savunduğunun tam tersi bir görüştü.
Enternasyonal giderek Rusya'nın bir aracı haline geldi. Komünist partilere, Moskova'nın bütün isteklerine uyma direktifi verildi. Bu durum, stratejide tuhaf sapmalara yol açtı.
Başta, Enternasyonal'in üyelerine hiçbir biçimde sosyal demokratlarla birlikte çalışmamaları söylendi. Hatta, sosyal demokratlar 'sosyal faşiştler' olarak isimlendirildi. Bu, tam bir felaketti. Nazilere karşı birlik ihtiyacı duyulurken, sol bölünmüştü.
Sonra, birden enternasyonalde bir kayma oldu ve komünistlere herkesle ittifak yapmaları söylendi. Bu 'Halk Cephesi' taktiği, komünistlerin Avrupa'daki hükümetlere katılmalarına ve grevlerin kırılmasında rol almalarına dahi neden oldu.
Sürgün edilmiş Rus devrimci Leon Troçki, Enternasyonal'in "Sovyet dış politikasının hizmetinde, her an her türlü zigzaga hazır, itaatkâr bir araca" dönüştüğünü belirtmişti.
Troçki, buna karşı tutarlı olarak 'birleşik cephe'yi savundu. Bu, Üçüncü Enternasyonal'in 1922 kongresinde öne sürülen bir stratejiydi. Bu fikre göre, Komünist partiler, işçileri etkilemek için sosyal demokrat partilerle birlikte çalışmanın yollarını aramalıydı.
1922 yılında kabul edilen birleşik cephe politikasına göre, Enternasyonal'in rolü "çalışan kitleleri sadece ajitasyon ve propagandayla etkilemeyi amaçlayan küçük komünist gruplar kurmak değil, çalışan kitlelerin mücadelesine doğrudan katılmak"tı.
Üçüncü Enternasyonal, milyonlarca işçiyi dünya devrimine bağlı bir çatı altında toplamıştı. Milyonlara, daha iyi bir dünya için mücadele şevki sağladı. Birçok aktivist ve militan nesli eğitti ve birçok mücadelede kilit rol oynadı.
Enternasyonal'in erken dönem mücadeleleri, bugün bizim için hâlâ çok sayıda önemli dersi barındırıyor; ancak onun kaderi, Rusya'nınkine çok yakından bağlıydı.
Stalin, Enternasyonal'de örgütlenen işçileri, onların kendi ulusal liderliklerinin yaptığı gibi aldattı ve onları her emre itaat eden uysal kitleler hâline getirdi.
Rus devriminin liderlerinden Leon Troçki, Stalin'in Sovyetler Birliği ve Üçüncü Enternasyonal'deki artan etkisine karşı çıktı. Bunun sonucunda Rusya'dan sürüldü. 1938'de Dördüncü Enternasyonal'i kurmak için kendisini destekleyenlerin küçük bir kısmını bir araya getirdi.
Diğer enternasyonallerin kurucu kongreleriyle, dördüncüsü arasındaki zıtlık açıktı. Dördüncü Enternasyonal'de 11 örgütü temsil eden sadece 21 delege vardı. Temsil edilen en büyük örgüt ABD'dendi ve 2 bin 500 üyesi vardı. Bu, önceki enternasyonaller gibi kitlesel bir oluşum değildi.
Troçki, dünyanın sıra dışı durumunun yeni bir oluşumu gerektirdiğine inanıyordu. Büyük Buhran faşizmin yükselişini beslerken, Stalin işçilerin karşı mücadelesini engelliyordu.
Dördüncü Enternasyonal, kapitalizmin bir iç krize sürüklendiği tespitini yaptı. Kapitalizm içinde reformlar için mücadele etmek artık mümkün değildi. Seçim ya devrim ya da faşist diktatörlük olacaktı.
Eski Komünist partiler, Stalinist bürokrasinin araçlarına dönüşmüş ve artık devrime karşı bir tavır almışlardı. Başlangıçta ne kadar zayıf olsalar da, yeni devrimci örgütler oluşturmak gerekliydi.
İki yıl sonra, Troçki, Stalinist bir ajan tarafından öldürüldü. Ne yazık ki, Dördüncü Enternasyonal'in geri kalan liderliği, şartlar değiştiğinde bile bu perspektife tutundu.
Savaşın ardından, kapitalizm, çökmek bir yana, istikrârlı bir büyüme ve zenginlik periyoduna girdi. Bu şartlar altında reformist ve komünist partiler de hızlı bir şekilde büyüdü. Birçok reform kazanıldı.
Troçki, savaşın Sovyetler Birliği'ndeki bürokrasiyi yıkacağı öngörüsünde bulunmuştu. Ancak bunun tersine, Sovyetler Birliği'nin etkisi büyüdü ve Stalin pozisyonunu sağlamlaştırdı.
Ancak 1946'da, Dördüncü Enternasyonal'deki önde gelen figürlerden olan James Cannon, Troçki'nin hâlâ haklı olduğunu söyledi. Cannon, "Biz, sadece dikkatsizce savaşın bittiğini düşünen bazı insanlarla aynı fikirde değiliz" demişti. Bu, Troçki'nin sözlerine bağlı kalmak adına, gerçeğin sıradışı bir şekilde reddiydi !
Dejenere işçi devleti
Dördüncü Enternasyonal, Sovyetler Birliği'nin ve onun 1940'ların sonlarında Doğu Avrupa'da oluşturduğu rejimlerin doğasını tartışmış, Sovyetler Birliği'ni 'dejenere bir işçi devleti' olarak tanımlamıştı. Bu teoriye göre, Sovyetler Birliği, gerçek bir sosyalist devrimin bozulmuş hâliydi.
Doğu Avrupa'daki uydu devletler ise 'deforme işçi devletleri' idi. Yani doğuştan sorunluydular.
Bu, ortaya büyük bir problem çıkarmıştı. Karl Marx'a göre, sosyalizm, işçi sınıfının kendisi tarafından getirilmeliydi. Ama Doğu Avrupa'daki rejimler, bu ülkelerdeki işçiler tarafından değil, Stalin'in orduları tarafından getirilmişti. Bu devletlerin herhangi bir şekilde işçi devletleri olduğunu savunmak, Marksizm'in temel prensibini hiçe saymaktı. Bunlar, işçilerin hiçbir söz hakkının bulunmadığı 'işçi devletleri' idi.
Buna karşı, Filistinli Marksist ve İngiliz Sosyalist İşçi Partisi'nin (SWP) kurucularından Tony Cliff, Sovyetlerin ve onun Doğu Avrupa'daki yansımalarının, işçilerin hiçbir kontrole sahip olmadığı devlet kapitalisti rejimler olduğunu ileri sürmüştü.
1968 yılının Mayıs ayında başlayan devrimci hareketler, Troçki'nin fikirlerinin etkisinin artmasına ve onun mirasının yükselişe geçmesini bekleyen örgütlerin büyümesine bir fırsat tanıdı. Ama aynı dönemde 'resmi' Dördüncü Enternasyonal hiziplere ayrılmıştı. Cliff, SWP'nin öncülü olan 'Enternasyonal Sosyalistler'i oluşturmak için ayrılmıştı.
Ne yazık ki, Troçki'nin 30 yıllık fikirlerine dogmatik bağlılık, birçok kişinin bu fırsatları heba etmesine neden oldu. Deforme işçi devletleri argümanının mantığına göre, sosyalizm işçi sınıfı dışındaki güçler tarafından da getirilebilirdi. Öğrenciler, köylüler ve gerilla orduları gibi.
Dördüncü Enternasyonal'in bazı parçaları gerçek Marksist geleneğe yakın kaldı.
Troçki'nin takipçilerinin daha sonra karşılaştıkları zorluklar her ne olursa olsun, Troçki'nin Stalin'in Üçüncü Enternasyonal'deki çürümüş politikasından kopuşu, devrimci enternasyonalizm ateşinin canlı kalmasını sağladı.
Bugün ilham almamız gereken de bu gelenektir.