Osmanlı ceddimizden engelli yaklaşımı konusunda alacak çok ders var. Öncelikle insan olarak yaklaşmış onlara, derin bir sevgi, şefkat ve hamiyet duygusuyla kucaklamış, engellileri ve engelli hayatı kolaylaştıracak sayısız vakıflar kurmuş (Sivasta ve Siirtte bile engelli vakıfları var).
Ayrıca Osmanlı görme engellileri medreselerde hafız yapmış ve iaşesini devlet karşılamış. Bu alan görme engelliler için bir meslek alanı olmuş. Camilere müezzin tayin edilmişler, mevlithan olmuşlar, kimseye muhtaç olmadan nafakalarını kazanmışlar.
Evliya Çelebinin kaydından anladığımıza göre, 1500-1700lerde Osmanlı mahkemelerinde hizmet veren sağırlar varmış. Dilsizler eğitimi için 1889 yılında Sultanahmetteki Hamidiye Ticaret Mektebi bünyesinde özel bir bölüm açılmış.
İlk İşitme Engelliler Okulu, yine Sultan II. Abdülhamid tarafından, 1902de Yıldız Sağırlar Okulu adıyla kurulmuş. Bu okulda, günümüz Türk İşaret Dilinin alt yapısını oluşturan Osmanlı İşaret Dili, öğretmenler tarafından okullarda sözel dille beraber kullanılıyormuş. Tıpkı yazılı dilde olduğu gibi, bu okulda kullanılan işaret alfabesi de şu anda kullanılan alfabeden farklıymış.
Fatih zamanından beri, Osmanlı saraylarında ve daha sonra Babıâlide (hükümette) görevli bizebanlar (dilsiz anlamına gelen Farsça bir kelime) var. Gizli konuşmaların dinlenilmemesi, birtakım sırların dışarı sızmaması için düşünülmüş bir devlet kurumu Önceleri yalnızca saraylarda padişahların hizmetinde görevlendirilirken, giderek sadrazamların ve öteki üst düzey yöneticilerin gizli oturumlarında hizmet etmeye de başladılar. Bu Osmanlı Devletinin yıkılışına kadar sürdü.
Bedensel engellilere yönelik yardım çalışmaları ise Selçuklulara dayanıyor. Selçuklular devrinde bir yardım kurumu olarak faaliyet gösteren Ahilik Teşkilatının sakatlara da hizmet götürdüğünü çeşitli kaynaklardan öğreniyoruz. Sarayda ve saray dışında cücelere yer verilmişti. Bunlar daha ziyade fiziksel güç gerektirmeyen işlere bakarlardı.
Meselâ hâfız-ül-kütüplük, yani kütüphâne müdürlüğü yaparlardı.
Matematiğe kabiliyeti olanları Pars Kethüdâlığına yükselerek ülkedeki hastanelerin muhasebesini tutarlardı. Cüceler arasında hoş sohbeti, tatlı dili, genel kültürü ile padişahın nedimi demek olan musâhipliğe kadar bile yükselenler olmuştur.
Türkiyede engellilere yönelik ilk rehabilitasyon çalışmalarının Bursada başladığını görüyoruz. Savaş sakatlarına protez sağlamak amacıyla 1918 yılında Bursada bir atölye açılmıştır. Ayrıca, Osmanlı asırlarında ruhsal ve zihinsel engellilerin tedavisine büyük önem verildiğini ve tedavileri için her türlü imkânın seferber edildiğini de biliyoruz.
Avrupada akıl hastalarının içlerinde şeytan var denilerek yakıldığı dönemlerde, Osmanlıda ruhsal ve zihinsel engelliler, bimarhanelerde (akıl hastanesi) müzik ve su sesiyle tedavi ediliyordu. Bimarhane kelimesinin zaman içerisinde anlam kaymasına uğrayıp tımarhaneye dönüştüğünü de kaydedelim.
İmparatorluğun en parlak devrinde Mimar Sinan tarafından İstanbulda inşa edilen Haseki Hastanesi (15381550), Süleymaniye Külliyesindeki Şifahane ile Tıp Medresesi (15501557) ve Atik Valide Hastanesi (15831587) ünlü Osmanlı hastanelerinden bazıları olarak hâlâ hizmet veriyor.
Yavuz Bahadiroğlu