Neler yeni
MEGAForum - Teknoloji Forumu

Forum içeriğine ve tüm hizmetlerimize erişim sağlamak için foruma kayıt olmalı yada giriş yapmalısınız. Forum üye olmak tamamen ücretsizdir.

  • Web sitemizin içeriğine ve tüm hizmetlerimize erişim sağlamak için Web sitemize kayıt olmalı ya da giriş yapmalısınız. Web sitemize üye olmak tamamen ücretsizdir.
  • Sohbetokey.com ile canlı okey oynamaya ne dersin? Hem sohbet et, hem mobil okey oyna!
  • Soru mu? Sorun mu? ''Bir Sorum Var?'' sistemimiz aktiftir. Paylaşın beraber çözüm üretelim.

Elazığ Harput

Jade

MFC Üyesi
  • Üyelik Tarihi
    30 Kas 2012
  • Mesajlar
    7,562
  • MFC Puanı
    201
Harput.JPG

Resim Hakkında Bilgiler:HARPUT KALESİ (SÜT KALESİ):

Kale Harput'un güneydoğusunda ovaya hakim yalçın kayalar üzerinde bulunmaktadır. Coğrafi durumu bakımından tarih boyunca önemli bir kale olarak bilinmektedir. Kale'nin ön yüzü yaklaşık 75 - 80, güneyi 150 - 200, yanları ise 400 - 450 metre arasında olup, yüksekliği yer, yer değişmektedir. Kalenin asıl yapısı M.Ö. takriben 900. yıla aittir. Urartular devrinde yapıldığı bilinmektedir. Bu kale çeşitli tarihlerde onarımlar görmüş ve önemli ölçüde günümüze kadar gelebilmiştir.

AĞA CAMİ:

Harput'a girişte ana yolun solunda yer alan bu caminin kubbesi çökmüş olup, yalnız zarif minaresi ayaktadır. Minare kare kaideli ve sekizgen gövdelidir. Harput müzesinde bulunan kitabesine göre 1559 yılında Pervane Ağa tarafından yaptırılmıştır. Cami minare dışında onarılarak 1998 yılında tekrar ibadete açılmıştır.

ALACALI CAMİ:

Harput'taki Balakgazi parkı girişinde bulunan bu cami çeşitli tarihlerde onarım görmüş, dolayısıyla muhtelif devirlerin izlerini taşımaktadır. Küçük ebatta, dikdörtgen planlıdır. İçten asimetrik pencereler ve yüksek tavanındaki ahşap işçiliği dikkat çekicidir. Değişik renkler ve motifler kullanılmıştır. Yonca yaprağı şeklindeki giriş kapısı üzerinde merdiven ve minare bulunmaktadır. Minare, şerefeye kadar sıra ile siyah - beyaz taşla, şerefe üstü ise dama şeklinde siyah - beyaz kesme taşlarla örülmüştür. Kapı üzerindeki minare tipi nadir örneklerdendir. İlk inşası Artukoğulları zamanında yapılmıştır.

ULU CAMİ:

Harput'un en önemli ve eski yapısıdır. Dikdörtgen planlı, duvarları moloz taştan, kubbe, kemerler ve minare tuğladan yapılmıştır.

İki kapısı bulunmaktadır. Bugün, Kurşunlu Cami de bulunan minberi ise Türk ahşap sanatının şaheserlerinden biridir.

İki yanı birbirinden ayrı motiflerle süslü olup, kufi yazılar dikkat çekicidir. Artukoğulları dönemine ait olan bu cami 1156 - 1157 yıllarında Fahrettin Karaaslan tarafından yaptırılmıştır. " Bir zamanlar hanların, hamamların, külliyelerin ve yabancı kolejlerin bulunduğu devirlerin kültür merkezi Harput kentinde, tarihe, doğa olaylarına ve tüm güçlüklere rağmen ayakta kalan eserler, devrinin en güzel örnekleridir.

KURŞUNLU CAMİ:

Harput'ta eski Hükümet Konağının batısındadır. Osmanlı devri camilerinin en güzel örneklerinden biridir. Kare planlı olup üzeri büyük bir kubbe ile örtülüdür. Kubbe kasnağında dört pencere bulunmaktadır. Ulu camiye ait olan ve burada muhafaza edilen minber 4. Murat tarafından hediye edilmiş olup, ağaç oyma sanatının örneklerinden biridir. Harim kapısı yonca yaprağı şeklindedir. Son cemaat üç kubbelidir. Kubbelerin üzeri kurşunla kaplıdır.

SARAHATUN CAMİ:

Cami, bir külliye halinde inşa edilmesine rağmen günümüzde yalnızca cami mevcuttur. Kare planlı cami dört büyük kemerin taşıdığı kubbe ile örtülüdür. Son cemaat mahalli üç kubbelidir. Minarenin merdiven kısımları koyu renkli, diğer kısımları ise beyaz taştan yapılmıştır. (1897) Minaredeki zarif işçilik dikkat çekicidir. Uzan Hasan'ın annesi Sara Hatun tarafından yaptırıldığı söylenirse de bu devre ait bir belge yoktur. Kıble tarafının solundaki kitabede 1585 yılında Hacı Mustafa tarafından, 1843 yılında da Harput Müftüsü Hacı Ahmet tarafından onarıldığı ve bu günkü duruma getirildiği yazılmaktadır.

ARAP BABA MESCİDİ ve TÜRBESİ:

Arap Baba mescidi kitabesine göre 1279 yılında Selçuklu hükümdarı III. Gıyasettin Keyhüsrev zamanında Yusuf Bin Arap Şah Bin Şaban tarafından yaptırılmıştır. Arap Baba, Harput'ta türbesi bulunan ve aynı isimle anılan bir ziyaretgahtır. Arap Baba'nın çürümemiş cesedinden dolayı Türkiye'de olduğu gibi yurtdışında da yaygındır. Türbe içinde üzeri yeşil kumaşla örtülü camdan bir sanduka içerisinde bulunan Arap Baba, çürümemiş cesedi ve kesik başı ile büyük bir ilgi toplamaktadır. Çürümemiş cesedi görmek isteyen Ziyaretçilere sandukanın örtüsü açılarak gösterilmektedir.

Arap Baba Efsanesi: Arap Baba hakkında pek çok efsane anlatılmıştır. Bunlardan en çok bilineni şöyledir: Harput ve yöresinde bir yıl yağmur yağmaz. Kuraklık ardından kıtlık kapıya dayanır. Halk perişandır. Alacalı mescidin yanındaki bir evde Selvi adlı yaşlı bir kadın rüyasında Arap Baba'nın başı kesilip ta bir dereye atılırsa, yağmur yağacağını görür. Yaşlı kadın önceleri buna pek bir anlam veremez. Ancak aynı rüyayı üç gece üst üste görünce karar verir ve bir gece Arap Baba'nın cesedinin başını gövdesinden ayırır, kesik başı dereye atar.

Gerçektende yağmur yağmaya başlar. Ama ne yağmur… Yağmur değil adeta tufan, dereler coşar her yanı sel basar ve bir türlü dinmek bilmez. Yağmuru dört gözle bekleyen insanlar bu seferde bu felaket karşısında muzdarip olurlar. Selvi kadın rüyasında Arap Baba'nın kesilen başı yerine konulursa, yağmurun duracağını görür. Arar ve bir kesik baş bulur yerine koyar, yağmur durur. Harputlular bu olay üzerine Selvi kadının korkunç bir hastalığa yakalanarak günlerce ızdırap çektiğini ve sonradan öldüğünü söylerler.

FATİH AHMET BABA TÜRBESİ:

Harput'un 2 km. kuzeydoğusunda bulunan ve etrafındaki bahçelerin mesire yeri olarak kullanıldığı ziyaretgah, her zaman ziyaretçiler tarafından büyük ilgi görmektedir. Kaya üzerine inşa edilmiş türbenin yanında mescidi vardır. Türbe altıgen planlı, üst kısmı sonradan yapılmış olup, içinde büyük bir sanduka bulunmaktadır.

ANKUZU BABA TÜRBESİ:

Harput yakınlarında bulunan Ankuzu Baba'nın hayatı hakkında destani birtakım rivayetler vardır. Onun VIII. Ve IX. Yüzyıllarda Arap, Bizans mücadeleleri sırasında bölgenin fethi için savaştığı tahmin edilmektedir. Türbesi Harput'a 5 km. uzaklıkta olan Ankuzu Baba kayalığında bulunmaktadır.

MANSUR BABA TÜRBESİ:

Harput'ta kaleye giden yolun solunda, Sarahatun Caminin kuzeyinde bulunmaktadır. Sekizgen planlı, kaide kısmı kesme taştan yapılmıştır. İki katlı anıtsal bir yapıdır. Yapının Artukoğulları devrine ait olma ihtimali kuvvetlidir. Türbede Mansur Baba, eşi, oğlu ve kızına ait olduğu sanılan dört sanduka bulunmaktadır.

AHİ MUSA MESCİDİ ve TÜRBESİ:

Yıkılmış ve harap durumdayken yeniden yaptırılarak ziyarete açılan bu mescidi Ahi Musa Hervi (Herdi) namına bir zat yaptırmıştır ki kendisi Emirüşşehir bi Harputi namıyla anılan meşhur bir mücahit ve Fatih'in neslinden gelmiştir. Türbede üç mezar bulunmaktadır. Mezarlardan birisi Esseyyid Hasan'a üçüncüsü de Seyyid Ahmed'e ait olduğu rivayet edilmektedir.

HARPUT SÜRYANİ KADİM MERYEM ANA KİLİSESİ:

Tarihi Harput şehrinde M.S. 179 yılında yapılan Meryem Ana Kilisesi, Harput kalesinin doğusunda bulunmaktadır. Zemini ile arka duvarını Harput kalesinin üzerine yapıldığı kaya teşkil etmektedir. Kilise 150 m2 büyüklüğünde taştan yapılmıştır. 1999 yılında bakımı yapılarak kilisenin zemini taşla döşenip, iç ve dış aydınlatması sağlanarak ibadet ve ziyarete açılmıştır.

BELEK GAZİ ANITI:

1964 yılında Elazığlı heykeltıraş Nurettin Orhan tarafından yapılmıştır. Balakgazi parkı içerisinde bulunan bu anıt Oğuzların Kayı boylarından ve Sultan Alparslan'ın kumandanlarından olan Artuk Bey'in torunu (Behram Bey'in oğlu) Belek Gazi'ye aittir.

ÇUBUK BEY ANITI:

Harput'taki Ulu Cami avlusunda bulunan anıt Elazığ Belediyesi Tarafından heykeltıraş Nurettin Orhan'a yaptırılmıştır. Harput'un ilk Türk hakimi Çubuk Bey'i kompoze etmesi nedeniyle bu anıt, Harput'u ziyaret edenler tarafından ilgi ile izlenmektedir.

HOCA HASAN HAMAMI:

Günümüze kadar gelmiş olan klasik Osmanlı tipi hamamlarımızdan biridir. Soyunma, ılıklık ve yıkanma yerlerinden meydana gelmiştir. İki giriş kapısı bulunmaktadır. Doğu kapısının kubbeli oluşu dikkat çekicidir. Soyunma yeri kare planlı ve üzeri kubbe ile örtülüdür. Tamamen yıkılmış olan ılıklıktan yıkanma yerine geçilir. Yıkanma yeri dört eyvanlı, ortası büyük kubbeli ve köşelerindeki halvetlerden meydana gelmiştir. Ağa Cami'nin doğusunda bulunmaktadır.

BUZLUK MAĞARASI:

Buzluk mağaraları tarihi Harput beldesinin kuzeydoğusunda Elazığ'a 11 km. uzaklıktadır. Buzluk mağaralarının, jeormofolojik yapısı nedeniyle burada gerçekleşen klimatolojik şartlar ve hava sirkülasyonu özelliğinden dolayı yaz ayları içinde doğal olarak tabakalar sarkıt ve dikitler halinde hatta bazı kısımlarında bal peteğini andıran buz tabakaları oluşmaktadır. Kış aylarında ise tam tersine sıcak hava oluşur. Mağaranın tarihinin Harput'un tarihi kadar eski olduğu, Harput'un ilk sahipleri olan Urartular dönemine kadar uzandığı salnamelerden bilinmektedir.

CEMŞİT BEY HAMAMI:

Sarahatun Cami, bitişiğinde klasik tipte bir Osmanlı yapısıdır. Soyunma yeri kare planlı, üzeri kubbe ile örtülü olup, iki kapısı mevcuttur. Hamamda yıkanma yeri ve halvetler bulunmaktadır. Bu yapı Yavuz Sultan Selim'in Sipahi beylerinden olan Cemşit Bey tarafından yaptırılmıştır. Bugün hizmet verebilecek durumdadır.

HARPUT DABAKHANE SUYU:

Elazığ'a 5 km. uzaklıkta bulunan Harput'ta kalenin kuzeyindeki dere içerisinde yer alan ve turistik bir görünüm arz eden Dabakhanede üç kurna mevcut olup kurnalar biri birileriyle bağlantılıdır. Kurnaların içerisindeki sular sürekli yenilenmektedir. Sıcaklığı 5oc olan su renksiz, kokusuz, berrak, içme suyu kriterlerine uygun olup, iletkenliği 410 mg ve PH 7.9'dur. İçerisinde sodyum, potasyum, karbonat, sülfat, klorür, iyodür, amonyak, nitrat ve nitrit bulunur. Dabakhane suyunun, mide, bağırsak, karaciğer, hastalıkları ile ruhi depresyonlara iyi geldiği bilinmektedir.

Mevcut tarihi kaynaklara göre Harput’un en eski sakinleri M.Ö. 2000 yıllarından itibaren Doğu Anadolu’ya yerleşen Hurrilerdir. Hurrilerden sonra bölgenin, Hitit hakimiyeti altına girdiğini görmekteyiz. Çok uzun sürmeyen Hitit hakimiyetinden sonra M.Ö. 9. Asırdan itibaren Doğu Anadolu’da devlet kuran Urartular Harput’ta uzun süre hüküm sürmüştür. Bugün bile tarihi heybetiyle ayakta duran Harput Kalesi Urartu devrinin izlerini taşımaktadır. Kale’de kaya içine oyulmuş merdivenler, tünel ve hücrelerle su yolu bulunduğu tespit edilmiştir. M.Ö. 9. Asırdan beri bu kalesiyle müstahkem mevkii olarak bilinen Harput, en az 4000 yıllık bir maziye sahip bulunmaktadır.

Harput isminin ilk hecesi olan Har, taş (kaya) anlamına, son hecesi olan put (berd) ise kale anlamına gelmektedir. Günümüz Türkçe si ile Taş Kale anlamını taşımaktadır.

Harput’un; M.S. 1. asırdan 3. asra kadar, zaman zaman Romalıların siyasi ve askeri nüfuzunda kaldığını görmekteyiz. Ancak Romalıları Anadolu’dan çıkarmak için uzun ve çetin mücadeleler yapan Pontus Kralı Mithradates devrinde ve ondan sonraki zamanlarda el değiştirdiği de bilinmektedir. Bununla beraber, Miladi 3. asırda, İmparator Dioclatianus zamanından itibaren Harput bölgesi tamamen Roma İmparatorluğuna bağlanmıştır.

Daha sonra Sasanilerle, Bizanslılar arasında devam eden harplerde daima ihtilaf hududu olarak görülen ve kimi zaman Sasanilerin, kimi zaman Bizanslıların hakimiyetine girerek el değiştiren Harput’ta Bizans hakimiyetinin ilk devresi 7. asrın ortalarına rastlar. Ancak Hz. Ömer zamanında Suriye ve Irak’ı ele geçiren Arapların 7. asrın ortalarına doğru Harput ve çevresini de zapt ettiklerini görüyoruz. Bu şekilde başlayan Arap hakimiyeti, 10. asrın ortalarına kadar devam etmiştir.

Harput’ta, Romalılar devrinde olduğu gibi, Araplar devrinde de etkin bir ize rastlanmamıştır. Bölge, daha çok Bizans ve Arap siyasi ve askeri gücünün gövde gösterilerine sahne olmuştur.

Harput’un Bizanslıların hakimiyetine ikinci defa geçişi 10. asra rastlar. Bizanslıların İslam alemine karşı giriştikleri büyük seferlerin ilk hedefi daima Harput olmuştur. Nitekim, ilk taarruzda Bizanslılar Harput’u ele geçirmişler ve burada bir vilayet teşkilatı kurarak kaleleri tahkim etmişlerdir.

Bizans tarihinde Harput, bugünkü söyleyişe çok yakın olarak “Harpote” diye geçmektedir. Aslında Harput bölgesi de “Mesopotamia” olarak adlandırılmaktadır. Harput’ta Bizans hakimiyeti aşağı yukarı 11. asrın sonuna kadar devam etmiştir.

Harput’un Türklerin Eline Geçişi :

Harput ve çevresi, 26 Ağustos 1071 Malazgirt muharebesinden sonra 1085 yılında Türklerin eline geçmiştir. Bu ise Selçuklular devrine rastlamaktadır.

Harput’un ilk Türk hakimi Çubuk Bey’dir. Çubuk Bey, burada diğer Selçuk ümerası gibi Selçuklu Sultanına bağlı olmak şartıyla bir hükümet kurmuştur. Kendisine oğlu Mehmet Bey, halef olduğu içindir ki, Harput tarihinde bu devire “Çubukoğulları Devri” denir. Çubukoğulları ve onlarla birlikte gelen Türkmenlerin Harput halkının ecdadını teşkil ettiğine şüphe kalmamıştır.

Harput’un Türkler tarafından alınmasına kadar sadece müstahkem bir kale hüviyetinde kalan bu yer, Türklerle beraber büyüyen bir şehir haline gelmiştir. Çubukoğulları devrinden sonra Harput’ta “Artukoğulları Devri” başlar. 12. asrın ilk yıllarında başlayan bu devir, 1234 yılına kadar devam etmiştir.

Artukoğullarının, Türkmenleriyle beraber Doğu Anadolu’ya gelip yerleşmelerinden sonra bir kol da Harput’a gelmiştir. Bunlara bu sebeple “Harput Artukluları” denmektedir.

Artukoğulları devrinde; adı hala Harput ve Elazığ’da anılan Belek (Balak) Gazi’nin Harput’un yetiştirdiği en ünlü Türk Fatihi olduğu bilinmektedir. (1965 yılında Harput Turizm Derneği tarafından Belek Gazi’nin, at üstünde güzel bir heykeli yaptırılmıştır.) Onun en önemli hizmeti, Haçlı seferleri sırasında görülmüştür. Selahattin Eyyubi ile mukayese edenler bile olmuştur. (Tarihçiler son araştırmalar ışığında Balak Gazi’nin asıl isminin “Belek Gazi” olduğunu ifade etmektedirler.)

Balakgazi’den sonra 1185 yılına kadar Harput’ta yine Artukoğullarından gelen Prensler, hüküm sürmüşlerdir. Bunlardan Fahrettin Karaaslan’ında Harput tarihinde unutulmaz yeri ve eserleri vardır. 1148-1174 yılları arasında Harput’ta hüküm sürmüş ve burada bulunan Ulu Camiyi yaptırmıştır.

1234 yılında Harput’ta Artuk Hanedanının hakimiyeti son bulur ve Harput Selçuklu Hanedanına ilhak olunur. Selçuklular devrinde Harput, bir Subaşı tarafından idare edilmiş ve bu devirde “ Arap Baba Camii ”ve bitişiğindeki türbe hariç önemli bir eser bırakılmamıştır.

Anadolu Selçuklularının bölgedeki hakimiyeti sona erince, 14. asırda Harput’ta bir müddet İlhanlıların daha sonra da Dulkadiroğullarının hüküm sürdüklerini görüyoruz. Dulkadiroğulları devrinden sonra da Harput, 1465 de Uzun Hasan tarafından zapt edilmiş ve 40 yıl kadar Akkoyunluların idaresinde kalmıştır.

Akkoyunlulardan sonra 1507 yılında Harput, Şah İsmail’in idaresine geçmiştir. 1516 yılında Çaldıran muharebesinden sonra Osmanlı ordusu tarafından fethedilmiştir.

Osmanlı İdaresine geçen Harput, başlangıçta Diyarbakır Eyaletine bağlı bir sancak halinde teşkilatlandırılmıştır. 1530 tarihli bir kayda göre Harput’ta o zaman 14 Müslüman, 4 ermeni mahallesi vardı. 19. Asrın sonlarında Harput’ta 2670 ev, 843 dükkan, 10 cami, 10 medrese, 8 kütüphane ve kilise, 12 han ve çeşitli büyüklükte 90 hamam bulunduğu Kamus-ül-a’lam’da belirtilmektedir.

Yukarıda tarihi devirlerinden kısaca bahsettiğimiz Harput, birbirine benzeyen sebeplerle tarihe karışan birçok eski Türk şehirleri gibi nihayet terk edilmiş ve yerini bugünkü Elazığ’a bırakmıştır. Bugünkü Elazığ, II. Mahmut zamanında, 1834 yılında şark vilayetlerinde ıslahata ve devlet otoritesini yeniden kurmaya memur edilen Reşit Mehmet Paşa zamanında halk arasında “ Mezra ” denilen şimdiki yerinde kurulmaya başlanmıştır.

Aynı yıl içinde (1834) hastane, kışla ve cephane binaları yapılmış Vilayet Merkezi Harput’tan buraya nakledilmiştir. Bu nakilde Harput’un artık bir hudut şehri olmaktan çıkması, gelişmeye elverişli olmaması, ana yollara sapa kalması, bilhassa kış mevsiminde ulaşım güçlüğü ve mezranın güzel bir şehir kurulmasına elverişli bulunması rol oynamıştır.

Yeni kurulan şehir önceleri eyalet ve bilahare vilayet merkezi olmuş, bir ara Diyarbakır vilayetine bağlı bir Sancak haline getirilmiştir. 1875’de Müstakil Mutasarrıflık, 1879’da da tekrar vilayet olmuştur. Osmanlı devletinin son yıllarında Malatya ve Dersim Sancakları da buraya bağlanmış 1921’de bu iki sancakta Elazığ’dan ayrılmıştır.

Sultan Abdulaziz’in tahta çıkışının 5. yılında Hacı Ahmed İzzet Paşa devrinde buraya tayin edilen Vali İsmail paşanın teklifi ile 1867 yılında “Mamurat ul -Aziz” adı verilmiştir. Fakat telaffuzu güç olduğundan halk arasında kısaca “ELAZİZ” olarak söylene gelmiştir.

Atatürk’ün 1937 yılında şehre teşrifleri sırasında Atatürk’ün teklifi ile “Azık İli” anlamına gelen “ELAZIK” adı verilmiş, bu isim daha sonra “ELAZIĞ” a dönüşmüştür.
 
Üst Alt