ehli hadis ve ehli rey ,ehli hadis ve ehli rey nedir?
Ehl sahip ve taraftar anlamlarına geldiğinden Ehl-i Hadis hadis ehli, taraftarı, hadisçi; Ehl-i
rey de, rey (yani ictihad) taraftan, yanlışı demek olur.Fıkıh literatüründe ise, insanların
problemlerini halledip, dini hükümlerini bildirmede ictihada ve şahsi görüşe başvurmaktan sakınıp, bunda
daha çok hadislerle yetinme yolunu tercih eden Islam alimlerine Ehl-i Hadis; Hadisi kabul etmekle
beraber, insanların problemlerini çözmede daha çok şahsi görüş ve içtihadlarını kullanan Islam
alimlerine de Ehl-i rey tabiri kullanıla gelmiştir. Fıkıh tarihinde Hicaz Mektebi genellikle ehli
hadisin temsilcileri, Irak Mektebi de ehl-i reyin temsilcileri olarak görülmüş, birincilerin imamı
olarak Imam Malik, ikincilerin imamı olarak da Imam Ebu Hanife kabul edilmiştir. Bu genel bir bakış
açısıdır. Yoksa, az sonra göreceğimiz gibi, Malik, rey ve ictihad kullandığı gibi, Ebu Hanifede hadis
kullanmıştır. Ayrıca bu mektepleşme onlarla kalmamış, daha sonralara doğru devam etmiştir.Ama bu ayrılma
tabiidir. Çünkü insanların karekterleri ile de alakalıdır ve tâ sahabeye dayanır. Mesela Muaz bin
Cebel, Kitap ve sünnetle halledemeyeceği problemleri ictihadıyla (Reyi ile) çözeceğini söylediginde
Resulullahtan takdir görmüştür.Hz. Ömer, Ebu Musa el-Eşarıye: Kitap ve Sünnette bulunmayan
meselelerde gönlüne (vicdanına ve reyine) kulak ver ve onları benzerlerine kıyasla diye emir vererek
reyin kullanılma yeri ve konularında susmayı ve görüş beyan etmeyi tercih edenler de vardır. Bu, işaret
ettiğimiz gibi, biraz da kişilerin mizacıyla, mesuliyet ve görev yüklenip yüklenmemeleriyle alakalıdır.
Mesuliyet yokken görüş beyan etmekten sakınan birisi, mesuliyet yüklenince buna mecbur kalabilir.
Aslında reysiz bir hadisçiliğin ve hadissiz bir reyciliğin olması da düşünülemez. Çünkü Rey (ictihad)
geniş anlamıyla hem nassı anlamayı, hem kıyas yapmayı, hem de nasların öyle ya da böyle delaleti olmayan
yeni problemlere şeriatın ruhuna uygun hükümler istinbat etmeyi içine alır. Buna göre ehli hadis de
reyin en azından iki ucuyla alâkalı demektir. Kala kala bir ucu kalmış olur ki, işte ehli reyi, ehli
hadisten ayıranda reyin o bir ucunda ehli hadise göre daha cesur olmaları ve onu öbürlerinden daha çok
kullanmış olmalarıdır.Vakıa Irak Mektebi olarak bilinen ehl-i rey hadisi diğerlerinden daha az
kullanmışlardır. Ama bunun makul sebepleri vardır:1. O bölgede her ne hikmetse Ibn Mesud gibi reye
çokça başvuran sahabe üstadlık etmiş ve oradaki fıkıhçılar bu cesareti onlardan almışlardır.2. Irak
bölgesi tabii olarak, sünnet malzemesi konusunda Hicaz bölgesinden fakirdir. Çünkü sünnetin nâkilleri
olan sahabe ve tabiinin çoğu Hicaz bölgesindedir. Ama buna rağmen Iraklılar da problemlerini halletmek
ve hadislerin bıraktığı boşluğu ictihadla (rey) doldurmak zorunda idiler.3. Irak, sapık mezheplerin ve
batıl dinlerin çokça bulunduğu ve herkesin kendi görüşünü destekleyen hadisler uydurduğu karışık bir
bölgedir. Bu yüzden orada hadis çok ince eleklerden geçirilerek alınmış ve bu arada belki de gerçekten
Resulullahın sözleri olan hadisler dahi, kesin kanaat oluşmadığı için terkedilmiştir. Yoksa sabit
sünnetle amel etmekte her iki mektep de ittifak halindedir. Kaldı ki, Imam Malik de pek çok hadisi bazı
sabit kurallara ve kesin esaslara uymadıkları için kabul etmemiştir.4. Irak bölgesinin örfi ve yaşayış
biçimi farklı idi. Hüküm vermede örfe de itibar etme gereğiorada ictihadın çoğalmasına sebeb oldu.5.
Reyi fazla kullanıp bunda maharet kazanmak Iraklıları Farazi fıkıh denen bir uygulamaya götürdü ve
olmamış meseleleri de olması ihtimaline binaen hükme bağladıklarından rey ürünü görüşler çogaldı.
Görüleceği üzere ortaya çıkan sonuç sudur:Ehli rey ve ehli hadis, hadis yerine reyi kabul edenler çok
ya da daha az kullanabilenler demektir. Keza ehli hadis de reyi kabul etmeyenler demek değildir. Ehli
Rey sünnetle halledemedikleri konuları kıyası hafi ya da istihsanla halletme yoluna giderken, ehli hadis
de istislah ve Medine ehlinin örfiyle halletmeye çalışmışlardır. Isimleri değişik olsa da bu metodlar
netice itibari ile reydir ve aynı kapıya çıkarlar. Zaten ehli hadisin önderleri olan meşhur yedi Medine
fakihinin beşi reycilikleriyle tanınırlar.Bilahere Ebu Hanifenin talebeleri olan Imameyn daha çok hadis
mütalaa imkanına sahip olmuşlar ve hadisi malzeme olarak daha çok kullanmışlardır. Bu arada ehli hadis
de -hadisler sabit, olaylar çoğalmakta olduğu için- reyi daha çok kullanır olmuşlardır. Imam Şafii de
her iki mektepten etkilendigi için bir bakıma bu iki eğilimin bileşkesi olmuş ve her iki malzemeyi de
eşit derecede kullanmıştır.
Ehl sahip ve taraftar anlamlarına geldiğinden Ehl-i Hadis hadis ehli, taraftarı, hadisçi; Ehl-i
rey de, rey (yani ictihad) taraftan, yanlışı demek olur.Fıkıh literatüründe ise, insanların
problemlerini halledip, dini hükümlerini bildirmede ictihada ve şahsi görüşe başvurmaktan sakınıp, bunda
daha çok hadislerle yetinme yolunu tercih eden Islam alimlerine Ehl-i Hadis; Hadisi kabul etmekle
beraber, insanların problemlerini çözmede daha çok şahsi görüş ve içtihadlarını kullanan Islam
alimlerine de Ehl-i rey tabiri kullanıla gelmiştir. Fıkıh tarihinde Hicaz Mektebi genellikle ehli
hadisin temsilcileri, Irak Mektebi de ehl-i reyin temsilcileri olarak görülmüş, birincilerin imamı
olarak Imam Malik, ikincilerin imamı olarak da Imam Ebu Hanife kabul edilmiştir. Bu genel bir bakış
açısıdır. Yoksa, az sonra göreceğimiz gibi, Malik, rey ve ictihad kullandığı gibi, Ebu Hanifede hadis
kullanmıştır. Ayrıca bu mektepleşme onlarla kalmamış, daha sonralara doğru devam etmiştir.Ama bu ayrılma
tabiidir. Çünkü insanların karekterleri ile de alakalıdır ve tâ sahabeye dayanır. Mesela Muaz bin
Cebel, Kitap ve sünnetle halledemeyeceği problemleri ictihadıyla (Reyi ile) çözeceğini söylediginde
Resulullahtan takdir görmüştür.Hz. Ömer, Ebu Musa el-Eşarıye: Kitap ve Sünnette bulunmayan
meselelerde gönlüne (vicdanına ve reyine) kulak ver ve onları benzerlerine kıyasla diye emir vererek
reyin kullanılma yeri ve konularında susmayı ve görüş beyan etmeyi tercih edenler de vardır. Bu, işaret
ettiğimiz gibi, biraz da kişilerin mizacıyla, mesuliyet ve görev yüklenip yüklenmemeleriyle alakalıdır.
Mesuliyet yokken görüş beyan etmekten sakınan birisi, mesuliyet yüklenince buna mecbur kalabilir.
Aslında reysiz bir hadisçiliğin ve hadissiz bir reyciliğin olması da düşünülemez. Çünkü Rey (ictihad)
geniş anlamıyla hem nassı anlamayı, hem kıyas yapmayı, hem de nasların öyle ya da böyle delaleti olmayan
yeni problemlere şeriatın ruhuna uygun hükümler istinbat etmeyi içine alır. Buna göre ehli hadis de
reyin en azından iki ucuyla alâkalı demektir. Kala kala bir ucu kalmış olur ki, işte ehli reyi, ehli
hadisten ayıranda reyin o bir ucunda ehli hadise göre daha cesur olmaları ve onu öbürlerinden daha çok
kullanmış olmalarıdır.Vakıa Irak Mektebi olarak bilinen ehl-i rey hadisi diğerlerinden daha az
kullanmışlardır. Ama bunun makul sebepleri vardır:1. O bölgede her ne hikmetse Ibn Mesud gibi reye
çokça başvuran sahabe üstadlık etmiş ve oradaki fıkıhçılar bu cesareti onlardan almışlardır.2. Irak
bölgesi tabii olarak, sünnet malzemesi konusunda Hicaz bölgesinden fakirdir. Çünkü sünnetin nâkilleri
olan sahabe ve tabiinin çoğu Hicaz bölgesindedir. Ama buna rağmen Iraklılar da problemlerini halletmek
ve hadislerin bıraktığı boşluğu ictihadla (rey) doldurmak zorunda idiler.3. Irak, sapık mezheplerin ve
batıl dinlerin çokça bulunduğu ve herkesin kendi görüşünü destekleyen hadisler uydurduğu karışık bir
bölgedir. Bu yüzden orada hadis çok ince eleklerden geçirilerek alınmış ve bu arada belki de gerçekten
Resulullahın sözleri olan hadisler dahi, kesin kanaat oluşmadığı için terkedilmiştir. Yoksa sabit
sünnetle amel etmekte her iki mektep de ittifak halindedir. Kaldı ki, Imam Malik de pek çok hadisi bazı
sabit kurallara ve kesin esaslara uymadıkları için kabul etmemiştir.4. Irak bölgesinin örfi ve yaşayış
biçimi farklı idi. Hüküm vermede örfe de itibar etme gereğiorada ictihadın çoğalmasına sebeb oldu.5.
Reyi fazla kullanıp bunda maharet kazanmak Iraklıları Farazi fıkıh denen bir uygulamaya götürdü ve
olmamış meseleleri de olması ihtimaline binaen hükme bağladıklarından rey ürünü görüşler çogaldı.
Görüleceği üzere ortaya çıkan sonuç sudur:Ehli rey ve ehli hadis, hadis yerine reyi kabul edenler çok
ya da daha az kullanabilenler demektir. Keza ehli hadis de reyi kabul etmeyenler demek değildir. Ehli
Rey sünnetle halledemedikleri konuları kıyası hafi ya da istihsanla halletme yoluna giderken, ehli hadis
de istislah ve Medine ehlinin örfiyle halletmeye çalışmışlardır. Isimleri değişik olsa da bu metodlar
netice itibari ile reydir ve aynı kapıya çıkarlar. Zaten ehli hadisin önderleri olan meşhur yedi Medine
fakihinin beşi reycilikleriyle tanınırlar.Bilahere Ebu Hanifenin talebeleri olan Imameyn daha çok hadis
mütalaa imkanına sahip olmuşlar ve hadisi malzeme olarak daha çok kullanmışlardır. Bu arada ehli hadis
de -hadisler sabit, olaylar çoğalmakta olduğu için- reyi daha çok kullanır olmuşlardır. Imam Şafii de
her iki mektepten etkilendigi için bir bakıma bu iki eğilimin bileşkesi olmuş ve her iki malzemeyi de
eşit derecede kullanmıştır.