s3rdar
MFC Üyesi
- Konum
- Bodrum Muğla
-
- Üyelik Tarihi
- 10 Ara 2012
-
- Mesajlar
- 768
-
- MFC Puanı
- 54
Edirnenin fethi, 1362 yılında Edirnenin Hacı İlbey komutasındaki Osmanlı ordusu tarafından Bizans Devletinden alınmasıdır.
Öncesi
Osmanlı fethinden önce küçük bir şehir olan ve günümüzde Kaleiçi denilen sınırla çevrili bölgeden ibaret olan Edirne, Balkanlara geçip orada tutunmak ve hakimiyet kurmak için stratejik önemi haiz olan bir şehirdi. Bizans İmparatorluğuna bağlı idi.
Süleyman Paşadan sonra Rumelinin ikinci fatihi diyebileceğimiz Sultan I. Murad, bu şehrin askeri önemini anlamıştı. Bunun için de Edirneyi fethetmeyi kendisine hedef olarak seçmişti.
Osmanlı akınları sonucu Bizans Devletinin zayıflaması, garnizonlarını idare edememesi, merkezden kopuk eyalet sorununu getirmişti. Bu gelişmelerin sonucu, 1345te Edirnede, dönemin Bizans yönetimine karşı büyük bir ayaklanma başlamış ve şehrin savunma gücü azalmıştı. I. Muratın Edirne yolu üstündeki Çorlu ve Lüleburgazı;Evrenos Beyin Malkara, Keşan ve İpsalayı, Hacı İlbeyin de Dedeağaç limanını ve Dimetokayı ele geçirmelerinden sonra Osmanlı Devleti ile Edirne arasında engel kalmamıştı.
Savaş
Bizansın daha önce geri almış olduğu Malkara, Keşan ve İpsala, Gazi Evrenos Bey tarafından tekrar zapt edilip Osmanlı idaresine katıldı. Hacı İlbeyi ise Enez Körfezi üzerinde ve Meriçin batısında bulunan Dedeağaç (Megri-Makri) kasaba ve limanını aldı. Buradan da Kuzeye doğru Meriçi takibe etmek suretiyle Didimatihon denilen Dimetokayı zapt etmişti.
Evrenos ve Hacı İlbeyi, yukarıda belirtilen yerleri elde ettikleri sırada bütün komutanların davetiyle Lüleburgaz mevkiinde toplanan bir harp meclisinde, verilen karar üzerine beylerbeyi Lala Şahin Paşa büyük bir kuvvetle Edirne üzerine sevk edildi. Bulgarların, Rumlara yardım etmeleri ihtimaline karşı sağ koldan Karadeniz sahiline doğru ilerleyen bir kişim kuvvetler, Kırklarelini işgal; Seren ve Drama taraflarında bulunan Sırplarında müdahale edebilecekleri düşünülerek sol kola memur edilmiş olan Evrenos kuvvetleri de Dimetokanın batısına doğru sevk edilerek savunma tertibatı alındı. Nihayet Babaeski ile Pınarhisar arasında Sazlıdere mevkiine kadar gelmiş olan Rum ve Bulgar kuvvetleri ile yapılan kesin bir meydan muharebesi sonunda düşman bozuldu. Bunun sonucunda da Edirne zaptedildi. Edirnede bulunan Rum komutan ise Meriç nehrinin kabarmasından istifade ile bir gece, maiyetinin bir kısmi ile bir kayığa atlayıp Eneze kadar inerek oradan da Sırp ülkesine kaçmaya muvaffak oldu.
Sonuçları
Sultan Murad, Edirnedeki işleri yoluna koyduktan sonra Beylerbeyi Lala Şahin Paçayı burada bırakarak kendisi Dimetokaya gitti. Bir müddet için orasını kendisine karargah yaptı. Orada bir cami ile kendisine bir saray yaptırdı.
Sultan Murad, bununla yetinmeyerek faaliyetlerine devam etti. Lala Şahini kuzeyde Filibe ve Zara taraflarına sevk ettiği gibi Evrenos Beyi de Batı Trakyanın fethine (Gümülcüne) memur etti. Lala Şahin Pasa pirinç ziraatıyla meşhur olan Filibe (Plovdiv)i muhasara etti. Bu kuşatmaya dayanamayacağını anlayan kale muhafızı teslim olarak ailesiyle birlikte Sırbistana gitti. Evrenos Bey de Gümülcüne ile o havalide bazı yerleri aldı. Edirneden sonra Filibenin de alınmasıyla Bizans, Bulgar ve Makedonyadaki Sırpların birbirleri ile olan irtibatları kesilmiş oluyordu. Böylece Bizans, tamamıyla Osmanlılarca çevrilmiş bulunuyordu.
Doğu Trakyada yayılmakta olan Müslüman Türklerin bu yayılmasını önlemek için 1361 Temmuzunda İmparator Beşinci Ioannes ile Venedikliler arasında bir antlaşma yapılmışsa da bir fayda temin edilemedi. Çünkü Osmanlılar, mütemadiyen Anadoludan göçmen naklederek sahilleri de sıkı sıkıya ellerinde tuttuklarından ayrıca yerli halka karsı çok merhametli ve âdilane bir idare tarzı uyguladıklarından içerde de herhangi bir isyan hareketine rastlanmıyordu. Bundan dolayı Bizans ile Venedikliler arasındaki ittifaktan bir netice elde edilemedi. Bunun üzerine imparator 1364te Osmanlı Devleti ile anlaşarak mevcuda vaziyeti kabule mecbur olmuştu. Böylece Bizanslılar açısından Osmanlıların eline geçmiş bulunan yerlerin tekrar alınması ümidi de ortadan kalkmıştı. Çünkü İmparator, Osmanlıların aldıkları yerleri ne kendisinin ne de Sırpların geri almak için bir teşebbüste bulunmayacaklarını garanti ediyordu.
Edirne ve Doğu Trakyanın fethi, Osmanlıların Avrupada kesin olarak yerleştiklerini gösteren bir hadisedir. Bu, Anadolu Müslüman Türk tarihi için olduğu kadar Balkanlar ve buna bağlı olarak Avrupa için de bir dönüm noktası olmuştur. Zira Osmanlılar sayesinde Avrupa, dinî müsamaha, insana saygı ve hukuka riayet gibi kavramlarla karşılaştı ki, bunları daha önce pek bildiği ve uyguladığı söylenemez.
Öncesi
Osmanlı fethinden önce küçük bir şehir olan ve günümüzde Kaleiçi denilen sınırla çevrili bölgeden ibaret olan Edirne, Balkanlara geçip orada tutunmak ve hakimiyet kurmak için stratejik önemi haiz olan bir şehirdi. Bizans İmparatorluğuna bağlı idi.
Süleyman Paşadan sonra Rumelinin ikinci fatihi diyebileceğimiz Sultan I. Murad, bu şehrin askeri önemini anlamıştı. Bunun için de Edirneyi fethetmeyi kendisine hedef olarak seçmişti.
Osmanlı akınları sonucu Bizans Devletinin zayıflaması, garnizonlarını idare edememesi, merkezden kopuk eyalet sorununu getirmişti. Bu gelişmelerin sonucu, 1345te Edirnede, dönemin Bizans yönetimine karşı büyük bir ayaklanma başlamış ve şehrin savunma gücü azalmıştı. I. Muratın Edirne yolu üstündeki Çorlu ve Lüleburgazı;Evrenos Beyin Malkara, Keşan ve İpsalayı, Hacı İlbeyin de Dedeağaç limanını ve Dimetokayı ele geçirmelerinden sonra Osmanlı Devleti ile Edirne arasında engel kalmamıştı.
Savaş
Bizansın daha önce geri almış olduğu Malkara, Keşan ve İpsala, Gazi Evrenos Bey tarafından tekrar zapt edilip Osmanlı idaresine katıldı. Hacı İlbeyi ise Enez Körfezi üzerinde ve Meriçin batısında bulunan Dedeağaç (Megri-Makri) kasaba ve limanını aldı. Buradan da Kuzeye doğru Meriçi takibe etmek suretiyle Didimatihon denilen Dimetokayı zapt etmişti.
Evrenos ve Hacı İlbeyi, yukarıda belirtilen yerleri elde ettikleri sırada bütün komutanların davetiyle Lüleburgaz mevkiinde toplanan bir harp meclisinde, verilen karar üzerine beylerbeyi Lala Şahin Paşa büyük bir kuvvetle Edirne üzerine sevk edildi. Bulgarların, Rumlara yardım etmeleri ihtimaline karşı sağ koldan Karadeniz sahiline doğru ilerleyen bir kişim kuvvetler, Kırklarelini işgal; Seren ve Drama taraflarında bulunan Sırplarında müdahale edebilecekleri düşünülerek sol kola memur edilmiş olan Evrenos kuvvetleri de Dimetokanın batısına doğru sevk edilerek savunma tertibatı alındı. Nihayet Babaeski ile Pınarhisar arasında Sazlıdere mevkiine kadar gelmiş olan Rum ve Bulgar kuvvetleri ile yapılan kesin bir meydan muharebesi sonunda düşman bozuldu. Bunun sonucunda da Edirne zaptedildi. Edirnede bulunan Rum komutan ise Meriç nehrinin kabarmasından istifade ile bir gece, maiyetinin bir kısmi ile bir kayığa atlayıp Eneze kadar inerek oradan da Sırp ülkesine kaçmaya muvaffak oldu.
Sonuçları
Sultan Murad, Edirnedeki işleri yoluna koyduktan sonra Beylerbeyi Lala Şahin Paçayı burada bırakarak kendisi Dimetokaya gitti. Bir müddet için orasını kendisine karargah yaptı. Orada bir cami ile kendisine bir saray yaptırdı.
Sultan Murad, bununla yetinmeyerek faaliyetlerine devam etti. Lala Şahini kuzeyde Filibe ve Zara taraflarına sevk ettiği gibi Evrenos Beyi de Batı Trakyanın fethine (Gümülcüne) memur etti. Lala Şahin Pasa pirinç ziraatıyla meşhur olan Filibe (Plovdiv)i muhasara etti. Bu kuşatmaya dayanamayacağını anlayan kale muhafızı teslim olarak ailesiyle birlikte Sırbistana gitti. Evrenos Bey de Gümülcüne ile o havalide bazı yerleri aldı. Edirneden sonra Filibenin de alınmasıyla Bizans, Bulgar ve Makedonyadaki Sırpların birbirleri ile olan irtibatları kesilmiş oluyordu. Böylece Bizans, tamamıyla Osmanlılarca çevrilmiş bulunuyordu.
Doğu Trakyada yayılmakta olan Müslüman Türklerin bu yayılmasını önlemek için 1361 Temmuzunda İmparator Beşinci Ioannes ile Venedikliler arasında bir antlaşma yapılmışsa da bir fayda temin edilemedi. Çünkü Osmanlılar, mütemadiyen Anadoludan göçmen naklederek sahilleri de sıkı sıkıya ellerinde tuttuklarından ayrıca yerli halka karsı çok merhametli ve âdilane bir idare tarzı uyguladıklarından içerde de herhangi bir isyan hareketine rastlanmıyordu. Bundan dolayı Bizans ile Venedikliler arasındaki ittifaktan bir netice elde edilemedi. Bunun üzerine imparator 1364te Osmanlı Devleti ile anlaşarak mevcuda vaziyeti kabule mecbur olmuştu. Böylece Bizanslılar açısından Osmanlıların eline geçmiş bulunan yerlerin tekrar alınması ümidi de ortadan kalkmıştı. Çünkü İmparator, Osmanlıların aldıkları yerleri ne kendisinin ne de Sırpların geri almak için bir teşebbüste bulunmayacaklarını garanti ediyordu.
Edirne ve Doğu Trakyanın fethi, Osmanlıların Avrupada kesin olarak yerleştiklerini gösteren bir hadisedir. Bu, Anadolu Müslüman Türk tarihi için olduğu kadar Balkanlar ve buna bağlı olarak Avrupa için de bir dönüm noktası olmuştur. Zira Osmanlılar sayesinde Avrupa, dinî müsamaha, insana saygı ve hukuka riayet gibi kavramlarla karşılaştı ki, bunları daha önce pek bildiği ve uyguladığı söylenemez.