Romalılardan önce İtalya’ya hâkim olan Etrüsklerin nereden geldiği bilinmez. Bu kavmin Türk asıllı olduğunu savunanların argümanları oldukça güçlüdür. İşgalden çok inşaat yapma
çevreyi düzenleme
ticaret
sanat ve gemicilik gibi konulara yatkın olan bu halk İtalya’nın kıyılarından alabildiğince istifade etmişti. Oldukça ileri bir toplum olan Etrüskler araba yarışlarıyla
tiyatroyla
müzikle
edebiyatla uğraşmışlardı. Kendilerine has bir sanat üslupları vardı. Bunlar toprağı işlemede
üzümcülükte
ticaretin emniyet içinde sürdürülmesi ve insan hakları konusunda Yunanlılardan bile ileri idiler. Bir alfabe sahibi de olan Etrüskler Batı’nın ikinci kültür kaynağı durumundaydılar. Ancak şu anda bu medenî halktan fazla iz kalmamıştır. Roma İmparatorluğu
Büyük İskender’in dünya hâkimiyeti düşüncesinin mirasını devraldığında Helen kültürü yeni siyasî birliğin temelini oluşturdu. Yunan ve Roma’nın düşüncesi birbirine karışıp bir sentez oluşturdu ve bu sentez daha sonra İsrail’in kültürüyle kaynaştı. Ancak Grek-Latin birliği ortaçağın ilk dönemine kadar ayakta kalamadı. Grekler de
Romalılar da Hıristiyanlaştılar
fakat gelişmeleri tamamen farklı yollardan oldu. Batı’da Roma yeni bir Latin kültürü içinde papaların hâkimiyeti altında imparatorluk devrinin mirasını devraldı. Doğuda ise “yeni Roma” olarak adlandırılan ve birçok açıdan da Roma devlet ve hukuk anlayışının varisi olan Konstantinopel varoluş temelini Helen mirasında buldu. Muazzam kültürel zenginliklerine rağmen Yunanlılar hiçbir zaman Romalıların sahip olduğu siyâsî güce ulaşamadılar. Kültürlerini verdikleri halklara dillerini de empoze etmeyi başaramadılar. Oysa Romalılar Galya’daki
İber yarımadasındaki ve Kuzey Afrika’daki halkları asimile etmişlerdi. Romalıların bu başarısı yalnızca M.S. 7’nci yüzyılda Arapların şaşırtıcı bir hızla gerçekleştirdiği fetihler sırasında Suriye
Mısır ve Kuzey Afrika halklarına hem dinlerini hem de dillerini vermeleriyle kıyaslanabilir.
M.Ö 3’üncü yüzyılda egemenliğini bütün İtalya’ya yayan şehir devleti Roma M.Ö. 2’nci yüzyılda dünya egemenliğini sağlamaya başladı. M.Ö. 146 yılında bütün Yunanistan Romalıların eline geçti. Artık Roma Akdeniz’de Yunan ve Yahudi gücünün mirasçısı olmuştu. Bundan sonraki yüzyılda Yunan ve Sâmi dünyasının kültürü Romalıların hayatına iyice nüfuz etti . Roma
Yunanistan’ı ve Helenleştirilmiş Sâmi Ortadoğu’yu siyasî olarak ezerken kendisi de bu iki eski uygarlığın evrenselliği tarafından kültürel olarak fethedildi. Bu arada Yunan bilimi ve düşüncesi stoacı şekliyle Roma’ya ulaştı. Stoacılar ilk baştan itibaren kozmopolit bir düşünce yapısına sahiptiler. Stoacı felsefe şehir devleti fikrini terkedip bütün insanların vatandaş olarak kabul edildiği bir dünya devleti fikrine yönelmişti. Romalılar Yunan bilimini ve dilini alıp zamanla hem tipik Romalı hem de evrensel olan bir karakter geliştirdiler. (Kohn
64)
Evrensellik ya da insanlığın birliği düşüncesi Roma İmparatorluğu’nun ilk yüzyılında hâkim felsefeydi (Kohn
66) Romalı hukuk bilginleri akla ve eşitliğe dayanan bir doğal hukuk geliştirdiler. “ Bütün özgür insanlar” hukuk karşısında eşitti. İmparatorların ve senatörlerin ille de Roma ve İtalya kökenli olması gerekmiyordu
imparatorluğun herhangi bir yerinde doğmuş olabilirlerdi. (Kohn
67)
Roma İmparatorluğu’nun yıkılma ve parçalanma sebebi stoa felsefesinin eksik uygulanmasında aranmaktadır. İmparatorluk iki açıdan eşitlik temeline dayanan bir dünya devleti idealini gerçekleştiremedi. Birincisi
sınırlarındaki Barbarları uygarlaştıramadı ve bunlar da sürekli Roma topraklarına akın ettiler. İkincisi
İmparatorluk içindeki kitleleri de gerçekten uygarlaştıramadı ve bir bütün haline getiremedi. (Kohn
68)
Antik dönemin son safhasındaki evrenselcilik (Universalizm) fikri günümüzde birçok konunun anlaşılması açısından çok önemlidir. Çünkü milliyetçilik devri kendisinden önceki dönemden ayrılırken “ortaçağ evrenselciliği” çağını takip etmişti. Batı’nın Hıristiyan toplumları o devirde yabancı ve rakip olarak gördükleri başka kültür dünyalarıyla karşı karşıya bulunuyordu: öncelikle rakip olarak Doğu Kilisesi ve İslâm dünyası görülüyordu. Bunları kendi inançlarına çevirmeyi ya da ortadan kaldırmayı esas misyonları olarak kabul ediyorlardı. Dolayısıyla bunlara karşı kendilerini çeşitli ortak özelliklerle bir birlik oluşturan bir tür millet olarak görüyorlardı. Araştırmacı Eugen Lemberg milliyetçiliğin karşıtı olarak kabul edilen gerçek anlamda bir evrenselciliği eski bir çağda aramak gerektiğini savunuyor. (Lemberg
33) Bu da Hazreti İsa’nın doğduğu 1’inci yüzyıldı. O yüzyılda Roma zamanın bütün kültür dünyasını düzenliyordu. Aynı çağda Çin ya da Hint kültür dünyaları Batılıların tanıdığı dünyaya dahil değildi ve imparatorluğun sınırları ötesindeki Barbar boyları da ya hiç dikkate alınmıyordu ya da sadece Roma’yla olan ilişkileri ölçüsünde önemliydiler. O çağda gerçekten yerkürenin birliği düşüncesi egemendi . Büyük İskender’in bütün insanlar için geçerli bir düzen yaratma ideali Roma tarafından da benimsenmişti. Yunanlı filozof ve tarihçi Plutarch (M.S. 45-125) İskender’in insanları Yunanlılar ve Barbarlar diye değil iyiler ve kötüler diye ayırdığını anlatır ve överdi . (Lemberg
34)
Birlik içinde bir dünya fikri daha o çağlarda ortaya çıkmıştı. Bütün insanların aslında birbirinin aynı olduğu
çünkü hepsini aynı Tanrı’nın yarattığı felsefesinden yola çıkılıyordu. Bu yüzden insanların aynı hukuk ve yasalar altında yaşamaları ve bir tek hükümdar tarafından yönetilmeleri gerektiğine inanılıyordu.
Kaynaklar:
-Kohn
Hans: Die Idee des Nationalismus: Ursprung und Geschichte bis zur Französischen Revolution. Çev: Günther Nast-Kölb. Frankfurt / M. : S. Fischer
1962
-Lemberg
Eugen: Geschichte des Nationalismus in Europa. Stuttgart: Schwab
1950
M.Ö 3’üncü yüzyılda egemenliğini bütün İtalya’ya yayan şehir devleti Roma M.Ö. 2’nci yüzyılda dünya egemenliğini sağlamaya başladı. M.Ö. 146 yılında bütün Yunanistan Romalıların eline geçti. Artık Roma Akdeniz’de Yunan ve Yahudi gücünün mirasçısı olmuştu. Bundan sonraki yüzyılda Yunan ve Sâmi dünyasının kültürü Romalıların hayatına iyice nüfuz etti . Roma
Evrensellik ya da insanlığın birliği düşüncesi Roma İmparatorluğu’nun ilk yüzyılında hâkim felsefeydi (Kohn
Roma İmparatorluğu’nun yıkılma ve parçalanma sebebi stoa felsefesinin eksik uygulanmasında aranmaktadır. İmparatorluk iki açıdan eşitlik temeline dayanan bir dünya devleti idealini gerçekleştiremedi. Birincisi
Antik dönemin son safhasındaki evrenselcilik (Universalizm) fikri günümüzde birçok konunun anlaşılması açısından çok önemlidir. Çünkü milliyetçilik devri kendisinden önceki dönemden ayrılırken “ortaçağ evrenselciliği” çağını takip etmişti. Batı’nın Hıristiyan toplumları o devirde yabancı ve rakip olarak gördükleri başka kültür dünyalarıyla karşı karşıya bulunuyordu: öncelikle rakip olarak Doğu Kilisesi ve İslâm dünyası görülüyordu. Bunları kendi inançlarına çevirmeyi ya da ortadan kaldırmayı esas misyonları olarak kabul ediyorlardı. Dolayısıyla bunlara karşı kendilerini çeşitli ortak özelliklerle bir birlik oluşturan bir tür millet olarak görüyorlardı. Araştırmacı Eugen Lemberg milliyetçiliğin karşıtı olarak kabul edilen gerçek anlamda bir evrenselciliği eski bir çağda aramak gerektiğini savunuyor. (Lemberg
Birlik içinde bir dünya fikri daha o çağlarda ortaya çıkmıştı. Bütün insanların aslında birbirinin aynı olduğu
Kaynaklar:
-Kohn
-Lemberg