Neler yeni
MEGAForum - Teknoloji Forumu

Forum içeriğine ve tüm hizmetlerimize erişim sağlamak için foruma kayıt olmalı yada giriş yapmalısınız. Forum üye olmak tamamen ücretsizdir.

  • Web sitemizin içeriğine ve tüm hizmetlerimize erişim sağlamak için Web sitemize kayıt olmalı ya da giriş yapmalısınız. Web sitemize üye olmak tamamen ücretsizdir.
  • Sohbetokey.com ile canlı okey oynamaya ne dersin? Hem sohbet et, hem mobil okey oyna!
  • Soru mu? Sorun mu? ''Bir Sorum Var?'' sistemimiz aktiftir. Paylaşın beraber çözüm üretelim.

Dünya Kadınlar Günü

Jade

MFC Üyesi
  • Üyelik Tarihi
    30 Kas 2012
  • Mesajlar
    7,562
  • MFC Puanı
    201
DÜNYA KADINLAR GÜNÜ (08 Mart)

8 Mart Dünya Kadınlar Günü KUTLU OLSUN!

"Ey kahraman Türk kadını! Sen yerde sürünmeye değil,

omuzlar üzerinde göklere yükselmeye layıksın."

Kemal ATATÜRK

Türkiye'de Feminist Hareketin Tarihçesi
Türkiye de feminist hareketle ilgili gelişmeler konusunda kisa da olsa bir tarihçe verilmesi uygun görülmüştür. Maalesef toplumsal cinsiyet ve kültür arasindaki ilişki, birkaç aydinlanmiş yer dişinda meşru ve bütünleşmiş bir akademik kaygi olmaktan oldukça uzak olduğundan, feminist akademik çalişmalar hala kaçinilmaz olarak siyasaldir. Feminizm, 70 li yillardan itibaren Batida ivmeli bir hareket olarak yeniden etkili olmaya başlamiş ve 1980 lerden sonra Türkiye de de feminist bir hareketten söz edilmeye başlanir olmuştur. Ancak, Türkiye nin son yirmi yilda büyük bir ivme kazanan yüz elli yillik değişme sürecine paralel olarak, 80 lerde yeşeren bu feminist hareketin kökleri neredeyse yüz yillik bir süreci kapsamaktadir.

Ondokuzuncu yüzyil sonlari ve yirminci yüzyil başlarinda, Osmanli toplumunda yaşanan reformlar ve savaşlar gibi sosyo-politik nedenler, kadinlarin kamusal alanlarda varlik göstermelerini sağlamiş, bu durum "kadin haklari" ve kadinlarin statüsüne ilişkin tartişmalara olanak sağlamiştir. Bugün sanilanin aksine, değerlerin sorgulanmasi, hak ve özgürlük taleplerinin gündeme getirilmesi, bunlarin kamuoyunda tartişilarak uygulamaya geçirilmesi açisindan, Osmanli toplumunda, dergileri ve dernekleriyle hayli eylemci bir kadin hareketi yaşanmiştir. Kadinlarin sesini duyurmasi konusunda en etkin rolü basin" oynamiş, 1880 li yillarda ilk kez gazetelerde "kadin köşeleri" açilmiş ve bu dönemde otuza yakin kadin dergisi yayin hayatinda yer almiştir.

1895-1908 yillari arasinda çikan Hanimlara Mahsus Gazete kadinlar için bir bilgi oluşturmayi amaçlamiş", Kadinlar Dünyasi dergisi ise bugünden bakildiğinda feminist olarak adlandirilabilecek düşünceleri işlemiş, bunlari hayata geçirmek için faaliyetlerde bulunmuş ve yine 1872-1907 yillari arasinda Osmanli Devletinde örgütlenen 50 grevin 9 u kadinlarin çaliştiği işkollarinda yapilmiş, 50 kadin işçi dönemin önemli sendikal mücadele örneklerinden biri olan Feshane Grevi nde örgütleyici ve yürütücü olarak faaliyet göstermişlerdir.

1908 de başlayan anayasal dönem, kadin hareketinin hiz ve yoğunluk kazandiği yillar olarak özel bir öneme sahip. Ancak kadinlarin bu dönemdeki mücadelesi siyasal değildi. Yapilan mücadele daha ziyade aile yaşaminin düzenlenmesi ve sosyal yaşama katilim yönündeydi. Kadinlar toplumda etkin bir hale geldikten sonra siyasal haklarin alinacaği savunuluyordu. Türk kadini ancak 1920 li yillarda siyasal haklar için örgütlenebildi. Savaşlar her zaman kadinlarin kamusal alanlara girmelerinde önemli bir etken olmuş, paralel bir biçimde, istanbul un işgali ile birlikte, çeşitli siniflardan kadinlar örgütlenerek siyasi faaliyetlere katilmişlar ve Cumhuriyetle birlikte yurttaş olma hakkini elde etmişlerdir. Ancak Cumhuriyet dönemiyle birlikte Osmanli kadinlarinin bu girişimlerinin gözardi edildiği anlaşilmaktadir.

Cumhuriyetin ilk dönemlerinde kadinlarin statü ve toplumsal haklarindaki değişmeler daha çok eski rejimden kopuşun göstergesi olabilecek bir araç olarak erkekler tarafindan belirlenen hukuksal çerçevelerde gerçekleştirilmiş, Kadinlar Halk Firkasi kurma gibikadinlarin yürüttükleri siyasi talepler reddedilmiştir. Öte yandan, kadin tarihine, Cumhuriyet le birlikte başlama meşruluğu kazandirilmiş, hatta 1935 de "Türk Kadinlar Birliği" adli kadin örgütü, Türk kadinlarinin artik erkeklerle eşit haklara sahip olduklari için böyle bir örgüte gereksinimleri kalmadiği gerekçesiyle... kapatilarak tabandaki bağimsiz kadin hareketine son verilmiştir. "Kemalist-ulusçu" ideolojinin kadinlar tarafindan içselleştirilmesi, kadinlarin mücadele olanaklarini ortadan kaldirmiş ve bu sebeple kadinlarin toplum içindeki cinsiyet ilişkilerini sorgulamalari ve değişim için mücadele vermeleri mümkün olamamiştir.

Milli mücadelede ve Cumhuriyetin ilk dönemlerinde milliyetçi hareketlerin aktörleri olan kadinlar ise çok dar biçimde tanimlanmiş rollerinden dişari adim atişlarini vatanseverlik ve kendini ulus için kurban etme adina meşrulaştirmaya çaba göstermişlerdir. Kandiyoti, tayin eder ve kadinlari kendi çikarlarini milliyetçi söylem tarafindan belirlenen terimler çerçevesinde ifade etmeye zorlarlar. Her devletin tanimlanabilir bir "toplumsal cinsiyet rejimi" oluşturduğu ve yeni kurulan Cumhuriyetin de bundan bağimsiz olmadiği söylenebilir. Kandiyoti ye göre Cumhuriyet döneminde kadinlar, etkin olarak katildiklari bir projenin rehineleri haline gelmişlerdir. Nitekim kadinlara yasalar çerçevesinde birçok hakkin verildiği Cumhuriyet dönemi, kadin sorunlarini çözüme kavuşturamamiş, toplum laik bir karakter kazandikça "kadinin toplumsal değersizleştiriminin ortadan kalkacaği iddiasi" gerçekleşememiştir.

1960 lı yillarda, Batıda "Yeni Sol dan birçok erkek, toplumsal cinsiyet konularinin sinif ve irk gibi daha temel baski tarzlari altinda özetlenebileceği gerekçesiyle bunlarin ikincil konular olduğunu" savunurlarken Türkiye deki 1980 öncesi sol hareketlerde de benzer durumlarla karşilaşilmiştir. Kadinlarin nasil davranmalari gerektiği, yine hareketin erkekleri tarafindan belirlenmiş, hareket içindeki kadinlar için "cinsiyet ve bireyliği bastirilmiş" olmayi içeren bacı ifadesi kullanilarak, "devrimci birliği ve dayanişmayi bozma potansiyeli taşiyan "fitne" unsurundan korunmaya çalişilmiştir. Dahasi feminizm 1980 öncesi solunda "bir tehdit olarak algilanmiş" ve kadin hareketi "bir burjuva ideolojisi" olarak değerlendirilmiştir.

1980 lerden önceTürkiye deki değişimler toplumsal cinsiyet ilişkilerinin en canalici kisimlarina, örneğin cinselliğe ilişkin çifte standarda ve kadinlarin rolünün tanimlanmasi gibi konulara neredeyse hiç dokunmamiştir. Bu anlamda Türkiyeli kadinlarin "kurtulmuş" fakat "özgürleşememiş" olduğunu söylemek gerekir; çünkü kadinlarin durumlarini değiştirme yolunda belirgin bir siyasal eylemliliğe girdikleri söylenemez.
1980 li yillarla birlikte, mahrem kabul edilen, adi konmamiş birçok alan kamuoyunun gündemini oluşturmaya başlamiş, cinsellik israrli bir biçimde söze dökülmüş ve özel hayat denen alan ilk kez bir kamu meselesi olarak, kuşatici ve kişkirtici bir söz düzeni içinde tarif" edilmiştir.

Kadinlar yine bu dönemde "kendilerine ait bir dil geliştirmeyi" denemişler, ama kadinlik denen bölge de en çok bu dönemde bir söz siyasetinin kuşatmasi altina" girmiş, keşfedilip adlandirilmaya çalişilmiştir. İyi eğitim görmüş ve feminist literatüre ulaşabilmiş kadinlarin girişimleriyle feminist bir hareketin Türkiye ye de ulaşmasi yine bu dönemde gerçekleşmiştir (Demir, H., 24-5). Bundan sonra kadin sorunu, Somut, Gösteri, Yapit, Yeni Gündem gibi dergilerde daha siklikla işlenmeye başlamiş6, 1984 de feminist bir yayinevi olan "Kadin Çevresi" kurulmuş, daha sonra sosyalist bir çizgi izleyen Feminist (1987), Kaktüs (1988) gibi feminist yayin organlari çikmaya başlamiştir. Bu girişimleri pratik mücadeleler izlemiş, kadinlar "Dayağa karşi dayanişma" (1987), "Sarkintiliğa son" gibi bir takim eylemler yürütmeye başlamişlar, Kadin Kültür Evi (1989), Kadin Dayanişma Derneği (1989) gibi kurumlaşmalar gerçekleşmiştir.

Kadin hareketinin büyük ölçüde sol çevreler içinde gelişim kaydetmesinden bir süre sonra sağci çevreler de kadin konusunu gündemine almaya başlamiş, 1986 da dönemin Başbakan eşi Semra Özal tarafindan "Türk Kadinini Güçlendirme ve Tanitma Vakfi" kurulmuştur. Görüldüğü gibi 1980 li yillar, hem teorik hem de pratik anlamda feminist hareketin büyük bir ivme kazandiği, kadin konusunun hem resmi hem de sivil yapilarda giderek daha fazla gündem belirlemeye başladiği bir dönem olmuştur. Türkiye de, yine bu dönemde sosyalist, liberal, radikal ve islamci feministlerden söz edilir olmuştur.

1990 li yillara gelindiğinde kadin hareketinin akademik gelişimine katkida bulunacak önemli iki kuruluş olan Kadin Eserleri Kütüphanesi ve Bilgi Merkezi (Nisan, 1990) ve istanbul Üniversitesi bünyesinde "Kadin Araştirmalari Merkezi" (Kasim 1990) kurulmuştur. Ayni dönemde bir yandan da "Mor Çati" gibi kadin siğinma evleri kurulmaya başlanmiştir. Türkiye de bugün bir çok üniversitenin bünyesinde, feminist akademik
çalişmalar yürütmek amaciyla kurulmuş "Kadin Araştirmalari Merkezleri" bulunmaktadir. Adım adım gerçekleşen bu girişimler, Türkiye de feminist bir siyasetin gelişimini sağlamiş, daha çok kadinlari ilgilendirdiği ve siyasi olmadiği düşünülen özel alanin siyasi platforma taşinmasina olanak sağlamiştir. Çünkü "özel olan siyasidir" sloganini benimseyen feministlere göre kişisel ve mahrem olarak tanimlanarak siyaset dişinda tutulan ezilme ilişkisi hiç de kişisel değildi. Feministlerin bu yaklaşimi, "kamusal alanin özel alandan kesin biçimde ayrilmasini" varsayan "burjuva kamu modeli" ve bu modelin kadinlari kamusal alandan dişlayarak özel alanin mahrem kabul edilen merkezine yerleştirme eğiliminin ciddi biçimde
sorgulanmasina yol açmiştir. 1980 sonrasi feminizmi, yalnizca eşit haklar için mücadeleye girişmekle kalmamiş, ayni zamanda kendi kendini tanimlama ve ataerkil sisteme meydan okuma görevini de üstlenmiştir.

1990'lara gelindiğinde, 1980'li yillarda oluşturulan grup ve yayinlarin çoğu sona ermiş, ancak "bir düzeyde popülerleşen, yayginlaşan ve ifadesini kitle örgütlerinin kadin komisyonlari ve popüler kadin dergilerinde bulan feminist bir yayilmadan söz etmek mümkün" olmuştur.

Yaşanan bu değişimlerden bir süre sonra kadin konusu devlet yapisinda da yerini almiş ve 1991 yilinda Kadin ve Aile Bakanliği kurulmuş, yasal düzlemde bazi kazanimlar söz konusu olmuştur. Mesela tecavüze uğrayan kadinin ****** olmasi durumunda cezanin indirimini öngören TCK nin 438. maddesi 1990 da kaldirilmiş ve kadinin çalişmasini kocasinin iznine bağlayan 159 sayili medeni kanun hükmü iptal edilmiştir. Halen, yasal düzlemde kadinlarin lehine sayilabilecek önemli değişiklikler yapilmaktadir. Bugün Türkiye de "antagonist ilişkiler içinde bulunan çeşitli gruplarin birbirlerine karşi verdikleri kavgalarin odak noktasinda yine kadinlar yer almakta ve her grup kendi kimliğini, yeniden üretiminin başlica ajani olarak gördüğü kadinlarina giydirdiği kostümle ortaya koymaya çalişmaktadir. Diğer bir ifadeyle, toplumsal cinsiyetin gün geçtikçe politikleştiğine tanik olmaktayiz.

Yuval-Davis ve Anthias kadinlarin ve kadinlarin cinselliğinin denetiminin ulusal ve etnik süreçlerin merkezinde yer aldiğini inandirici bir biçimde öne sürerler. Kadinlar, etnik ulusal gruplar arasindaki farklarin yeniden üretiminde önemli bir rol oynarlar, kültürü taşirlar ve ulusal farklarin ayricalikli belirleyicisidirler; ayrica ulusun anneleri (resmi önceliklere uygun biçimde ideolojik olarak tanimlanan bir görev) olma yükünü de taşirlar. Ulus un talepleri bu yüzden tıpkı soy, aşiret ya da akrabalarla ilgili temel sadakat bağlari kadar zorlayici olabilir; fark, bu tür taleplerin tek tek erkekler tarafindan değil, devlet tarafindan ve devletin yasal yönetim aygitinca dayatilmasidir.

Günümüzde kadin sorunu, hem devlet hem de sivil toplum örgütlerinin önemli konularindan birini oluşturmaktadir. Kadin konusuyla ilgili tartişmalarda basin yayin organlari önemli bir role sahiptirler. Kadin sorunu, pek çok yönüyle, farkli biçimlerde "Pazartesi", "Kim", "Kadinca" gibi çeşitli kadin dergilerinin ve kadin derneklerinin bünyesinde işlenmesinin yanısıra, farkli ideolojik eğilimleri temsil eden gazete, televizyon, radyo gibi basin yayin organlarinin gündeminde önemli bir yer teşkil etmektedir.

LEYLA ŞİMŞEK
"Günümüz Basınında Kadınlar" kitabından
 
Üst Alt