-
- Üyelik Tarihi
- 6 May 2016
-
- Mesajlar
- 6,194
-
- MFC Puanı
- 1,623
Dua Kaç Kısıma Ayrılır
duanın kısımları - duada tevhid - duanın gerekliliği
Dua, toplam olarak iki kısma bölünebilir:
1-Tekvini (Gayrı İhtiyari)
2-Teşri-i (İhtiyari)
1-Dua-yı Tekvini: Yani bütün mevcudatın, tekvini dil ve kendi varlıklarıyla, ihtiyaç ve fakirlikten başka bir şey olmayan şeyi daima varlığın yaratıcısı Allahtan istemek. Şu açıktırki her bir varlık kendi kabiliyetinin kapasitesine göre ihtiyacının giderilmesini istemektedir.
2-Dua-yı Teşri-i: Yani kendi iradesine hakim bir varlığın ihtiyari ve bilinçli olarak, hacetlerini giderebilecek ve zararı giderebilecek veya verme kudretine sahip gücü tanıdıktan sonra, her şeyi ondan istemesidir.
Buna dayalı olarak şimdi burada ele alacağımız konu ihtiyar (irade) ve bilinç üzerine yapılan, dua-yı teşri olacaktır.
Duada Tevhid:
Duada Tevhidden amaçlanan şudur: Bir İnsanın kendi ihtiyaç ve hacetlerini yalnız Allah-u Tealadan istemesidir. Allah insanın yaratıcısı ve insanın faydasına olacakları veya zararını giderecek güce ve kudrete sahiptir.
İhtiyaçlı ve muhtaç insan, kendisinin ihtiyacının giderilmesini hissettiği zaman iki halden birine sahiptir.
1- Gerçekten kendisini ihtiyaçlı ve muhtaç bir durum da hisseden İnsanın, Allahu Tealanın zatından başka hiçbir şeye teveccühü yoktur. Ve yalnız Allahı fayda ve zararın asıl faktörü bilmekte ve ondan başkasına teveccüh etmemektedir. Bu halde etmiş olduğu dua hakidir ve duada tevhidin manasıda budur.
2- Bu konuda şöylede diyebiliriz; Allahu Teala mutlak ihtiyaçsızdır ve ondan başka herşey ihtiyaçlıdır. Kişinin gafleti sebebiyle Allaha teveccühü yoktur, fakat aslında Allahı kendi yaratıcısı ünvanıyla kabul etmektedir. Bu iki durumda eğer, Allaha zorda kalması ve yoksulluk üzerine dua ederse, bu gibi dua hakiki bir dua değildir. Ve duadaki tevhidin manası kesinlikle konunun tam tersidir.
Duanın Gerekliliği:
Acaba aslında dua etmeye ne ihtiyacımız vardır? Ve duaya eğilimin insan için gereği varmıdır?
Öncelikle şunu belirtelimki insan ihtiyacı olan bir varlıktır ve bu ihtiyaçlılık inkar edilecek cinsten değildir. Bir taraftan insan bu ihtiyaçlarını gidermek istiyor. Nasılki insan kemaliyeti istemektedir ve kemale ulaşmak içinde ihtiyaçlarını gidermesi gerekmektedir. Buna dayalı olarak kendiside bütün ihtiyaçlarını gidermeyi başaramıyor. Bunun için duanın ve ihtiyacının giderilme isteğinin kendisinde var olduğunu hissediyor ve bununda onun fıtratında kökleri vardır.
İkinci olarak, Allahdan isteme ve ona dua etmek bir ibadettir. Ve kulların Allaha yakınlaşma sıfatlarından birisidir. Dua etmekten çekinen kimseler, Allahu Tealanın önünde başlarını öne eğip kendi ihtiyaçlarının ondan istemeye yanaşmayanlar, hakikatında Allahın büyüklüğü karşısında kendilerinin bir şahsiyetinin olduğunu söyleyen Mütekebbirlerdir.(Kibirlenen, Büyüklenen) Buda büyük bir günah olup neticesi Kahr-ı İlahi ve Cehennem ateşidir. Bana dua edin, duanızı kabul edeyim. Bana kulluk yapmaya tenezzül etmeyenler aşağılık olarak cehenneme gireceklerdir. (Mumin-60)
Üçüncü olarak, dua istenilen neticeyi beraberinde getirmektedir. Allahın rahmetinin ulaşması içinde istemek gereklidir.
İmam Sadık (as) buyuruyor; Nasılki bulut yağmurun vesilesiyse duada içabetin vesilesidir. Öyleyse eğer bulut olmadan yağmur yağmıyorsa, duada olmazsa insanın istediği netice (maddi ve manevi ihtiyaçlarının giderilmesi) olmayacaktır. (Usul-u Kafi, C:4, S:217)
Dua, eğer şartlarına rivayet edilerek yapılsa, ilahi lütuf ve feyzleride peşinden getirir ve bu feyzlerde duasız mümkün değildir. İmam Sadık (as) rivayetlerinin birinde kendi ashabından bir kişiye buyuruyor: Dua et! Olacakların önceden tayin edildiğini ve bir daha değişmeyeceğini zannetme muhakkak Allah katında bir makam vardır ve bununda dua olmaksızın elde edilmesi olanaksızdır. Bir kul eğerağzını Allaha dua ve isteğe kapatırsa ona hiçbir şey bağışlanmaz. Teslim ol ve işte şunu bilki seslenmeyle acılmayan bir kapının bile açılmasından ümit vardır. (Usul-u Kafi, C:4, S:271)
Bu rivayette İmam Sadık (as) açıkca şunu buyuruyor: Dua, bağışın sebebidir ve eğer Allaha dua ve yakarış olmazsa, ilahi lütuf ve feyzler insanı kapsamıyor.
duanın kısımları - duada tevhid - duanın gerekliliği
Dua, toplam olarak iki kısma bölünebilir:
1-Tekvini (Gayrı İhtiyari)
2-Teşri-i (İhtiyari)
1-Dua-yı Tekvini: Yani bütün mevcudatın, tekvini dil ve kendi varlıklarıyla, ihtiyaç ve fakirlikten başka bir şey olmayan şeyi daima varlığın yaratıcısı Allahtan istemek. Şu açıktırki her bir varlık kendi kabiliyetinin kapasitesine göre ihtiyacının giderilmesini istemektedir.
2-Dua-yı Teşri-i: Yani kendi iradesine hakim bir varlığın ihtiyari ve bilinçli olarak, hacetlerini giderebilecek ve zararı giderebilecek veya verme kudretine sahip gücü tanıdıktan sonra, her şeyi ondan istemesidir.
Buna dayalı olarak şimdi burada ele alacağımız konu ihtiyar (irade) ve bilinç üzerine yapılan, dua-yı teşri olacaktır.
Duada Tevhid:
Duada Tevhidden amaçlanan şudur: Bir İnsanın kendi ihtiyaç ve hacetlerini yalnız Allah-u Tealadan istemesidir. Allah insanın yaratıcısı ve insanın faydasına olacakları veya zararını giderecek güce ve kudrete sahiptir.
İhtiyaçlı ve muhtaç insan, kendisinin ihtiyacının giderilmesini hissettiği zaman iki halden birine sahiptir.
1- Gerçekten kendisini ihtiyaçlı ve muhtaç bir durum da hisseden İnsanın, Allahu Tealanın zatından başka hiçbir şeye teveccühü yoktur. Ve yalnız Allahı fayda ve zararın asıl faktörü bilmekte ve ondan başkasına teveccüh etmemektedir. Bu halde etmiş olduğu dua hakidir ve duada tevhidin manasıda budur.
2- Bu konuda şöylede diyebiliriz; Allahu Teala mutlak ihtiyaçsızdır ve ondan başka herşey ihtiyaçlıdır. Kişinin gafleti sebebiyle Allaha teveccühü yoktur, fakat aslında Allahı kendi yaratıcısı ünvanıyla kabul etmektedir. Bu iki durumda eğer, Allaha zorda kalması ve yoksulluk üzerine dua ederse, bu gibi dua hakiki bir dua değildir. Ve duadaki tevhidin manası kesinlikle konunun tam tersidir.
Duanın Gerekliliği:
Acaba aslında dua etmeye ne ihtiyacımız vardır? Ve duaya eğilimin insan için gereği varmıdır?
Öncelikle şunu belirtelimki insan ihtiyacı olan bir varlıktır ve bu ihtiyaçlılık inkar edilecek cinsten değildir. Bir taraftan insan bu ihtiyaçlarını gidermek istiyor. Nasılki insan kemaliyeti istemektedir ve kemale ulaşmak içinde ihtiyaçlarını gidermesi gerekmektedir. Buna dayalı olarak kendiside bütün ihtiyaçlarını gidermeyi başaramıyor. Bunun için duanın ve ihtiyacının giderilme isteğinin kendisinde var olduğunu hissediyor ve bununda onun fıtratında kökleri vardır.
İkinci olarak, Allahdan isteme ve ona dua etmek bir ibadettir. Ve kulların Allaha yakınlaşma sıfatlarından birisidir. Dua etmekten çekinen kimseler, Allahu Tealanın önünde başlarını öne eğip kendi ihtiyaçlarının ondan istemeye yanaşmayanlar, hakikatında Allahın büyüklüğü karşısında kendilerinin bir şahsiyetinin olduğunu söyleyen Mütekebbirlerdir.(Kibirlenen, Büyüklenen) Buda büyük bir günah olup neticesi Kahr-ı İlahi ve Cehennem ateşidir. Bana dua edin, duanızı kabul edeyim. Bana kulluk yapmaya tenezzül etmeyenler aşağılık olarak cehenneme gireceklerdir. (Mumin-60)
Üçüncü olarak, dua istenilen neticeyi beraberinde getirmektedir. Allahın rahmetinin ulaşması içinde istemek gereklidir.
İmam Sadık (as) buyuruyor; Nasılki bulut yağmurun vesilesiyse duada içabetin vesilesidir. Öyleyse eğer bulut olmadan yağmur yağmıyorsa, duada olmazsa insanın istediği netice (maddi ve manevi ihtiyaçlarının giderilmesi) olmayacaktır. (Usul-u Kafi, C:4, S:217)
Dua, eğer şartlarına rivayet edilerek yapılsa, ilahi lütuf ve feyzleride peşinden getirir ve bu feyzlerde duasız mümkün değildir. İmam Sadık (as) rivayetlerinin birinde kendi ashabından bir kişiye buyuruyor: Dua et! Olacakların önceden tayin edildiğini ve bir daha değişmeyeceğini zannetme muhakkak Allah katında bir makam vardır ve bununda dua olmaksızın elde edilmesi olanaksızdır. Bir kul eğerağzını Allaha dua ve isteğe kapatırsa ona hiçbir şey bağışlanmaz. Teslim ol ve işte şunu bilki seslenmeyle acılmayan bir kapının bile açılmasından ümit vardır. (Usul-u Kafi, C:4, S:271)
Bu rivayette İmam Sadık (as) açıkca şunu buyuruyor: Dua, bağışın sebebidir ve eğer Allaha dua ve yakarış olmazsa, ilahi lütuf ve feyzler insanı kapsamıyor.