Neler yeni
MEGAForum - Teknoloji Forumu

Forum içeriğine ve tüm hizmetlerimize erişim sağlamak için foruma kayıt olmalı yada giriş yapmalısınız. Forum üye olmak tamamen ücretsizdir.

  • Web sitemizin içeriğine ve tüm hizmetlerimize erişim sağlamak için Web sitemize kayıt olmalı ya da giriş yapmalısınız. Web sitemize üye olmak tamamen ücretsizdir.
  • Sohbetokey.com ile canlı okey oynamaya ne dersin? Hem sohbet et, hem mobil okey oyna!
  • Soru mu? Sorun mu? ''Bir Sorum Var?'' sistemimiz aktiftir. Paylaşın beraber çözüm üretelim.

Dropa Taşları

Almora

MFC Üyesi
Konum
Mersin
  • Üyelik Tarihi
    2 Ağu 2014
  • Mesajlar
    2,877
  • MFC Puanı
    343
Dropa Taşları



Dropa_Stones1.jpg



1938 yılında Çinli Profesör Chi Phu Tei önderliğinde yürütülen arkeolojik keşif gezisinde Baian Kara-Ula Dağındaki mağaralarda bilinmeyen bir ırka ait mezarlar bulunmuştur.

Oldukça kırılgan olan iskeletlerin kafatasları gelişmiş ve vücutlarına göre hayli büyüktü. Önceleri maymunlara ait olduğu düşünülen bu iskeletlerin mezarlarda gömülü olması ekibe ilginç geldi. Mağara duvarlarında güneş, ay ve yıldızlara ait bir çok çizim keşfedildi.

Arkeologlar, tozlu zemine saplı çok sayıda taş diski kazarak açığa çıkardılar. Plakları anımsatan dişlerin ortasında bir delik ve merkezden kenarlara giden spiral ince çizgiler vardı. Sanki taş diskler, günümüz plaklarını ya da CD’lerini anımsatıyordu.

İşin en korkunç yanı, yapılan tetkiklerde diskleri yaşının 10.000-12.000 yıl olduğunun anlaşılmasıydı. Bilim dünyasını sarsacak bu disklerden 716 adet bulundu. 2 cm kalınlığında ve ortalama 25 cm çapındaki bu disklerin aslında uzaylı bir ırkın tarihi kayıtları olduğu 20 yıllık bir çalışma sonunda 1962 senesinde Dr. Tsum Um Nui tarafında ortaya çıkarılacaktır. Çözülen yazılarda anlatılanlar o kadar sansasyoneldi ki, Pekin Akademisi sonuçları yayınlamayı reddetti ve hatta bu buluş hiç olmamış gibi sessiz kalmayı tercih etti.[1]

Profesör Nui, önce irili ufaklı 716 taşı mikroskop altında inceledi. Sonra büyüttüğü kağıtlara kopyaladı. 12.000 yıllık olduğu tespit edilen taşların üzerindeki harfler aradan geçen binlerce yıla rağmen pek bozulmamış ve niteliklerini büyük ölçüde korumuşlardı.

Yazıları çözmeye çalıştıkça sadece edindiği bilgiler değil kafasını meşgul eden sorularda artıyordu. 12.000 yıl önce insanlara taşlara nasıl bu kadar simetrik bir şekil vermişlerdi? Mikroskoplara görülebilecek kadar ufak yazıları nasıl taşların üzerine kazıyabilmişlerdi? Taşlara neden yazı yazmışlardı? Her şeyden önce bu taşlara kim yazı yazmıştı? Profesör, taşların üzerindeki hiyeroglifleri kağıtlara geçirme işlemini tamamlayınca sıra yazıları çözmeye gelmişti. Nui, bir süre sonra çalışmalarının karşılığını almaya başladı. Önce bir kelimenin anlamını çözdü. Yavaş yavaş kurulan cümleler anlam kazanmaya başladı. Profesör, yazıların kendilerine "Dropa" adını veren bir kavim tarafından yazıldığını anladı. Fakat karşılaştıkları anlamsızdı. Yazılar dini bir seremoninin parçası gibiydi.

Disklerin her birinin ortası delikti ve gövdelerine kazınmış sarmal oyuklar vardı. Dışarı doğru dönen bu sarmal oyuklar aslında üzerindeki küçük hiyerogliflerde bir kompozisyon oluşturuyordu. Hiyerogliflerde dünya dışından gelen ve buradaki dağlarda kaza geçiren uzay gemilerinden bahsediyordu. Uzay gemileri kendilerini Dropa diye adlandıran insanlar tarafından kullanılıyordu. Dropa diskleri üzerindeki hiyerogliflerin okunmasının ardından ortadan kayboldu.

Profesör Nui’nin tercümesinden bir pasaj şöyle:

“Dropalılar bulutların arasından inen ışıklı bir küre içinden yeryüzüne indiler. Kadınlar çocuklar ve erkekler olmak üzere bütün Dropalılar çevredeki mağaralara sığındılar. İnsanlar en sonunda Dropalıların işaret dilini çözünce niyetlerinin savaş olmadığını anladılar.”

İlerleyen paragraflarda da Dropalıların uzay mekiklerini çalıştıramadıkları için evlerine dönemedikleri ve bu nedenle dünyada tutsak kaldıkları anlaşılıyordu. Günümüzde disklerin ortaya çıkarıldığı yerde kendilerine Dropa ve Han ismini veren iki ilkel kabile yaşıyor. Antropologlar bu kabilelerin ırkının Çin ya da Tibet Kökenine dayanmadığını söylüyor. Her iki kabilede pigmeler kadar kısa boylu. Boyları 130 ila 140 cm arasında değişiyor. Ten renkleri sarı ve kafatası tıpkı 1938 yılında bulunan iskelet kalıntıları gibi vücut orantılarına göre çok büyük. Vücutlarındaki tüyler, çok seyrek ve hiçbir Asya ırkında rastlanmayan iri mavi gözlere sahipler.

Dropa taşlarının gerçekliğine inanan araştırmacılar, bazı Çin halk hikayelerinde Dropalıların konu edildiğini iddia ediyorlar. Bu hikayelerin yeryüzüne bulutların arasından inen sarı tenli ve çirkinlikleri nedeniyle yerel halk tarafından dışlanan garip canlıları konu ettiği söyleniyor.[2]

Antropologlar her iki kabileyi diğer bilinen ırklara kategorize edemediler; onlar ne Çinli idi, ne Moğol ne de Tibetli. Onlar, 1938’de Baian Kara Ula mağaralarında bulunan iskelet kalıntıları ile ilişkili, ince bedenli sarı – tenli ve olağan olmayan şekilde geniş kafalıdır. Çok eski bir Çin masalı bulutlardan Dünyaya inen ve çirkinlikleri nedeniyle herkes tarafından avlanan küçük, sarı – derili insanların hikayesini anlatır.[3]

Taş diskler, uzak bir gezegenden gelerek Dünyada mahsur kalan ve kendilerine Dropa adını verdikleri dünya-dışı bir ırkın vakanüvisleriydi. Gemiler, Baian Kara-Ula dağlarına düşen Dropalı gezginler, mağaralara sığınarak buralarda yaşamlarını sürdürmeye başlamışlardı.
Oldukça uysal ve barışçı olan Dropalar, yerli Ham kavimleri tarafında yanlış anlaşılarak düşman kabul edilmiş ve Ham insanları Dropaları avlayıp öldürmeye başlayacaklardır. Zamanla Ham kavmi ile Dropa arasında iletişim kurulacak ve bu anlamsız savaş sona erecektir.

Olay, Batı basınında ilk olarak 1968 senesinde Sputnik Dergisine bir makale yazan Rus dil uzmanı Dr. Viatcheslav Zaitsev sayesinde duyulacaktır. Taşları inceleme fırsatı bulan Dr. Zaitsev bunların yüksek konsantrasyonda kobart ve ender bulunan bir kısım metaller içerdiğini anlayacaktır. Osilograf testinde taşların salınım ritmi dünyadaki hiç bir nesneye benzemediği tespit edilecektir.

Ayrıca kemikler üzerinde yapılan tetkiklerde dünyada yaşayan hiç bir ırkla akrabalık bağı kurulamamıştır. Daha sonra Daniken ve Kolosimo gibi Antik astronot Teorisyenlerinin savlarına malzeme olacak olan bu keşif unutulup gidecektir. İnternetin yaygınlaşmasıyla yeniden gündeme gelen keşif hakkında Stupnik Dergisindek makale içeriği sakız gibi tekrarlanıp duracaktır.

Ta ki 1974’te, Avusturyalı mühendis Ernst Wegerer’in Xian’daki Banpo Müzesine bu disklerden ikisini getirdiği açıklanana kadar yeni bir bilgi bulunmayacaktır. Wegerer disklerin 4 adet fotoğrafını çekmiştir.Müze yetkilileri diskleri teşhir etmeyi reddetmiş ve gelen araştırmacılara da kaybolduğunu ya da tahrip olduğunu söylemişlerdir.

İçinde çok sayıda Türkçe internet sitelerinin bazı yazılarında söylediği gibi bu “tarihin en büyük örtbas olayı” mıydı. Yoksa farklı bir şeyler mi vardı?

1962’de Alman "Das Vegetarische Universum" (Vejeteryan Kainat) isimli derginde Çin ve Tibet arasındaki bölgede bulunan uzaylılara ait disklerden bahsetmiştir. Makalenin yazarı Reinhardt Wegemann şunları söylüyordu:

“Tibetle Çin sınırları arasından bulunan Baian Kara Ula Dağlarındaki bölgede çok sayıda mağara vardır. 25 yıl önce burada üzerlerinde garip hiyeroglifler yazılı tabletler bulundu. Binlerce yıl önce sert kayadan tabletler üzerine henüz bilinmeyen bir metotla bu yazılar kazınmıştır”

1964’te aynı içerikli yazı, bu kez Alman UFO dergisi UFO-Nachrichten’de yayınlanacaktır.Böylece Dropa efsanesi Batı basında meşhur olacaktır. Almanca makale, bu kez Rus Dergisi Neman’da yayınlacak ve efsanenin anavatanı 1968’de öğrenecektir! Böylece aynı içerikli yazı sadece ırkın adı Dzopa, Dhzopa, Dzohpa, Dhropa, Dropa şeklinde değiştirilerek yayınlanmaya ve başkaca ülkelerin medyasında da duyulmaya başlanacaktır.

Bu haberle ilgili ilk şüpheler ise, 1973’te ünlü “Flying Saucer Review” dergisi direktörü Gordon Creighton tarafından sorgulanmaya başlanacaktır. Gordon Creighton, yaptığı araştırmada 1938’de, öncesinde ve sonrasında Baian Kara Ula Dağlarında keşif yapıldığına dair hiç bir kayıt bulamayacaktır.Ayrıca Prof. Chi Pu Tei isminda hiç bir Çinli profesör olmadığını açığa çıkaracaktır.Tsum Um Nui ya da onun raporuna ulaşmaya çalışacaksa da başarılı olamayacaktır. 1979’da Sungod in Exile isimli kitabında David Agamon tarafında yazılan keşfe ilişkin yazı ve resimlerin de birer aldatmaca olduğu Fortean Times isimli meşhur İngiliz dergisi tarafında ortaya çıkarılacaktır.

Kısacası Dropa Efsanesi tamamen hayal-ürünü olabilir. Yukarıda anlatılan olayların olduğuna dair kaynağı belli olmayan bir kaç asparagas dergi makalesi ve ne olduğu belli olmayan bir kaç disk resmi dışında hiç bir ciddi ve bilimsel kayıt bulunmamaktadır. Olayda bahsi geçen isimlerde şahıslar bulunmamakta, ortada da maddi hiç bir delil bulunmadığı gibi inandırıcılıkta uzak bir şehir efsanesi dışında tek sayfa yazı da yoktur. Olayı açığa çıkaran iki profesör düşünün ki, tek bir bilimsel çalışmada adı geçmeden bu ünvanı kazanmış olsunlar ve hiç bir üniversitede çalışmıyor olsunlar…[1]

1995’te, Çin’den dikkate değer bir haber bildirildi: Baian-Kara-Ula dağlarının doğu sınırında uzanan Sichuan eyaletinde, daha önce etnolojik olarak sınıflandırılmamış olan bir kabilenin 120 insanı keşfedildi. Bu yeni kabilenin en önemli özelliği insanlarının boyudur: 1,15 metreden uzun değil, en küçüğü sadece 63 cm! Bu keşif, ataları gerçekten bir zamanlar uzaydan gelmiş olan Dropa insanlarının varlığının ilk sağlam kanıtı olabilir.[3]

Öyküde mantık hataları da çoktur. Örneğin; Uzay gemisi ile dağa düşen uzaylılar neden koca koca taşları oysunlar. Böylesi ileri bir teknoloji sahibi ırk niye daha kolay bir yol seçmemiştir? Kendilerine düşman bir dünyaya neden kayıt bıraksınlar?

Birçok eski medeniyetin yazısı çözülemezken bu yazı nasıl okunabilmiştir. Eski yazıların çözümünde Rosetta Taşı denilen bir metot kullanılır. Bu metotta okunamayan yazı okunabilen yazılarla karşılaştırılır. Uzaylı dilini içeren bu yazılar hangi okunabilmiş dünya-dışı yazılarla karşılaştırılmıştır?

Diskler, kemikler nerededir? Saklandıkları kabul edilse de mağaralar hala yerinde duruyor. Niçin gidilip yeri bulgular aranmamıştır. Taşlar ortada yokken Rus Dr. Zaitsev nasıl tetkik yapabilmiştir? Niçin kaynaklarda 23 cm’lik Kaşar Peyniri Tekeri çapında olduğu yazılan diskler resimlerde Değirmen Tekeri iriliğindedirler? İnternette dolaşan Dropalılara ait fotoğrafı 12.000 yıl önce hangi medya fotoğrafçısı çekmişti (Bu doğru ise taşlarda daha önemli bir örtbas var demektir) En iyisi Dropaları Gardropa kaldırmak ve gerçek bir öykü gibi ballandıra ballandıra anlatmaktan vazgeçmek.[1]



Kaynaklar

[1] https://saklisite.wordpress.com/2011/05/27/bilim-tarihinin-en-buyuk-ort-bas-olayi-dropa-taslari/
[2] http://www.ufoloji.net/ufo-forum/1367/uzayl-lar-n-bize-b-rakt-klar-dropa-ta-lar
[3] http://www.kuantumnedir.com/konu-onikibin-12-000-yillik-ortbas-dropa-disk%E2%80%99leri-194.html

 
Üst Alt