- Konum
- dünya diyorlar..
-
- Üyelik Tarihi
- 7 Nis 2009
-
- Mesajlar
- 60
-
- MFC Puanı
- -3
İnsanlar övülme ve kötülenme karşısında dört dereceye ayrılır :
Birinci derece: Avam derecesidir ki, övülmeye sevinir teşekkür ederler; kötülenmeye ise kızarlar ve karşılığını vermeye çalışırlar. Bu, derecelerin en aşağısıdır.
İkinci derece: Âbidler derecesidir ki, bunlar övülmeye sevinirler, kötülenmeye kızarlar.
Fakat muamelelerinde kızgınlıklarını belli etmezler. Kendilerini övenlerle kötüleyenleri görünüşte bir tutarlar. Fakat kalplerinde birini dost, diğerini de düşman bilirler.
Üçüncü derece: Müttakiler derecesidir ki, bunlar övenlerle kötüle yenleri hem kalplerinde, hem dillerinde bir tutarlar. Kötülenmekten kalpleri kızmaz ve kin tutmaz. Öveni, kötüleyene tercih etmez ve üstün görmez. Zira onların kalbi ne övme ne de kötülenmekle ilgilenmez. Bu, çok büyük bir derecedir. Bazı âbidler, bazen bu dereceye ulaştıklarını sanırlar, fakat yanılırlar. Zira bu dereceye ulaşmanın işareti, onu kötüle-yenin yanında fazla oturması onu övenden daha ağır gelmemektir; eğer kötüleyen ziyaretine geç gelse, ona gönlünün arzusu, övene olan arzusundan aşağı olmamaktır; kötüleyeni inciten kimseye, öveni inciten kimseye kızdığı gibi kızmak, öveni incitene daha çok kızmamaktır ve öven bir hata işlerse, onun hatası kalbine kötüleyenin hatasından daha hafif gelmemektir. Bu, çok zor şeydir.
Bazen âbid kendi kendine gurur verip der ki, beni kötüleyene kızmam, çünkü beni kötülemesi günah işlediği içindir. Bu, sadece lânetli şeytanın âbidi aldatmasıdır. Zira büyük günah işleyen, başkalarını kötüleyen çok kimseler vardır ki, kalbinde onlara böyle kızmaz. O halde bundan anlaşılır ki, bu kızgınlık nefs-i emmârenin kızgınlığıdır, dinin muhafazası için olan kızgınlık değildir. Bu incelikleri bilmeyen cahil âbid, çok kere çektiği zahmetler boşa gider.
Dördüncü derece: Sıddıkların derecesidir ki, onlar öveni düşman,kötüleyeni de çok dost bilirler. Zira ondan üç şey faydalanırlar:
Birincisi; kendi kusurunu ondan duymuş olurlar.
İkincisi; kötüleyen sevaplarını onlara hediye etmiş olur.
Üçüncüsü; onları kusurdan ve kusura benzeyen şeylerden arınmaya teşvik etmiş olur.
Hadiste: Resûlüllah:
“Nafile oruç tutanların vay haline! Gece namazı kılanların vay haline! Aba ve hırka giyen zahidlerin vay haline!“ buyurdu.
“Ya Resûlallah, kimler bu fiilleri yapsın, bunlar kimlerden kabul edilir“ dediler. Buyurdu:
“Bunları yapacak kimsenin, kalbinin dünyadan kesilmesi; kendisini öveni düşman, kötüleyeni dost bilmesi gerekir“ denilmektedir.
Eğer bu hadis sahih ise, durum çok zordur. Zira bu dereceye erişmek çok zordur. Hatta görünüşte öven ile kötüleyeni bir tutup kalbinde ayırmak olan ikinci dereceye erişmek de zordur. Zira kişi umumiyetle bir husus vuku bulunca, muhakkak övenler ve kendisine tabi olanlar tarafını tutar. Dördüncü dereceye ulaşmak da, ancak nefsini yeninceye kadar onunla düşmanlık yapmak, kendi kusurunu duyduğu zaman, düşmanının kusurunu duyduğu zaman, sevindiği gibi sevinmek ve kendisini kötüleyen kimsenin akıl ve idrakine inanmakla mümkün olur. Bu hal, nadir vaki olur. Hatta bir kimse, bütün ömrü boyunca öven ile kötüleyeni bir görmeye çalışıp uğraşsa, yine bu mertebeyi kolay kolay elde edemez.
Bil ki, övülme ve kötülenmenin birbirinden ayrı tutulmasının takva ehli yanında tehlikeli olmasının sebebi şudur ki, övülme insanın kalbinde çok arzu edilir, istenir. Şöyle ki, insan övülmek için ne hileler yapar. Bazen övülmek için ibadete riya da katar. Günah işlemekle buna kavuşacağını bilse, günah da işler.
Resûlüllah‘ın hadis-i şerifte: “Nafile oruç tutanların, namaz kılanların vay haline!“ buyurması, umumiyetle övülmek arzusunun riya ile yapılan ibadete sebep olduğu içindir. Zira insafın gönlünde kök salmış övülmek arzusu sökülmedikçe, insan çabuk günaha düşer. Gerçi kötülenmeyi sevmemek, övülmeyi sevmek bir günaha sebep olmazsa haram değildir. Fakat günaha sebep olmaması hayli uzak bir ihtimaldir. İnsanların günahlarının çoğu övülmek ve kötülenmekten doğar. Dünya insanlarının aklı ve fikri öyle bir dereceye gelmiştir ki, ne yaparlarsa, insanların görmesini isterler. İnsana bu hal hakim olunca, Müslümanlara yakışmayan işlere sebep olur. Haram olan bu derecedir. Ama riya yoluyla değil belki insanların kalbini kebâirden gözetip hatırlarını hoş etmek için iltifat etmek haram değildir.
*Alıntıdır.
Birinci derece: Avam derecesidir ki, övülmeye sevinir teşekkür ederler; kötülenmeye ise kızarlar ve karşılığını vermeye çalışırlar. Bu, derecelerin en aşağısıdır.
İkinci derece: Âbidler derecesidir ki, bunlar övülmeye sevinirler, kötülenmeye kızarlar.
Fakat muamelelerinde kızgınlıklarını belli etmezler. Kendilerini övenlerle kötüleyenleri görünüşte bir tutarlar. Fakat kalplerinde birini dost, diğerini de düşman bilirler.
Üçüncü derece: Müttakiler derecesidir ki, bunlar övenlerle kötüle yenleri hem kalplerinde, hem dillerinde bir tutarlar. Kötülenmekten kalpleri kızmaz ve kin tutmaz. Öveni, kötüleyene tercih etmez ve üstün görmez. Zira onların kalbi ne övme ne de kötülenmekle ilgilenmez. Bu, çok büyük bir derecedir. Bazı âbidler, bazen bu dereceye ulaştıklarını sanırlar, fakat yanılırlar. Zira bu dereceye ulaşmanın işareti, onu kötüle-yenin yanında fazla oturması onu övenden daha ağır gelmemektir; eğer kötüleyen ziyaretine geç gelse, ona gönlünün arzusu, övene olan arzusundan aşağı olmamaktır; kötüleyeni inciten kimseye, öveni inciten kimseye kızdığı gibi kızmak, öveni incitene daha çok kızmamaktır ve öven bir hata işlerse, onun hatası kalbine kötüleyenin hatasından daha hafif gelmemektir. Bu, çok zor şeydir.
Bazen âbid kendi kendine gurur verip der ki, beni kötüleyene kızmam, çünkü beni kötülemesi günah işlediği içindir. Bu, sadece lânetli şeytanın âbidi aldatmasıdır. Zira büyük günah işleyen, başkalarını kötüleyen çok kimseler vardır ki, kalbinde onlara böyle kızmaz. O halde bundan anlaşılır ki, bu kızgınlık nefs-i emmârenin kızgınlığıdır, dinin muhafazası için olan kızgınlık değildir. Bu incelikleri bilmeyen cahil âbid, çok kere çektiği zahmetler boşa gider.
Dördüncü derece: Sıddıkların derecesidir ki, onlar öveni düşman,kötüleyeni de çok dost bilirler. Zira ondan üç şey faydalanırlar:
Birincisi; kendi kusurunu ondan duymuş olurlar.
İkincisi; kötüleyen sevaplarını onlara hediye etmiş olur.
Üçüncüsü; onları kusurdan ve kusura benzeyen şeylerden arınmaya teşvik etmiş olur.
Hadiste: Resûlüllah:
“Nafile oruç tutanların vay haline! Gece namazı kılanların vay haline! Aba ve hırka giyen zahidlerin vay haline!“ buyurdu.
“Ya Resûlallah, kimler bu fiilleri yapsın, bunlar kimlerden kabul edilir“ dediler. Buyurdu:
“Bunları yapacak kimsenin, kalbinin dünyadan kesilmesi; kendisini öveni düşman, kötüleyeni dost bilmesi gerekir“ denilmektedir.
Eğer bu hadis sahih ise, durum çok zordur. Zira bu dereceye erişmek çok zordur. Hatta görünüşte öven ile kötüleyeni bir tutup kalbinde ayırmak olan ikinci dereceye erişmek de zordur. Zira kişi umumiyetle bir husus vuku bulunca, muhakkak övenler ve kendisine tabi olanlar tarafını tutar. Dördüncü dereceye ulaşmak da, ancak nefsini yeninceye kadar onunla düşmanlık yapmak, kendi kusurunu duyduğu zaman, düşmanının kusurunu duyduğu zaman, sevindiği gibi sevinmek ve kendisini kötüleyen kimsenin akıl ve idrakine inanmakla mümkün olur. Bu hal, nadir vaki olur. Hatta bir kimse, bütün ömrü boyunca öven ile kötüleyeni bir görmeye çalışıp uğraşsa, yine bu mertebeyi kolay kolay elde edemez.
Bil ki, övülme ve kötülenmenin birbirinden ayrı tutulmasının takva ehli yanında tehlikeli olmasının sebebi şudur ki, övülme insanın kalbinde çok arzu edilir, istenir. Şöyle ki, insan övülmek için ne hileler yapar. Bazen övülmek için ibadete riya da katar. Günah işlemekle buna kavuşacağını bilse, günah da işler.
Resûlüllah‘ın hadis-i şerifte: “Nafile oruç tutanların, namaz kılanların vay haline!“ buyurması, umumiyetle övülmek arzusunun riya ile yapılan ibadete sebep olduğu içindir. Zira insafın gönlünde kök salmış övülmek arzusu sökülmedikçe, insan çabuk günaha düşer. Gerçi kötülenmeyi sevmemek, övülmeyi sevmek bir günaha sebep olmazsa haram değildir. Fakat günaha sebep olmaması hayli uzak bir ihtimaldir. İnsanların günahlarının çoğu övülmek ve kötülenmekten doğar. Dünya insanlarının aklı ve fikri öyle bir dereceye gelmiştir ki, ne yaparlarsa, insanların görmesini isterler. İnsana bu hal hakim olunca, Müslümanlara yakışmayan işlere sebep olur. Haram olan bu derecedir. Ama riya yoluyla değil belki insanların kalbini kebâirden gözetip hatırlarını hoş etmek için iltifat etmek haram değildir.
*Alıntıdır.