• Web sitemizin içeriğine ve tüm hizmetlerimize erişim sağlamak için Web sitemize kayıt olmalı ya da giriş yapmalısınız. Web sitemize üye olmak tamamen ücretsizdir.
  • Sohbetokey.com ile canlı okey oynamaya ne dersin? Hem sohbet et, hem mobil okey oyna!
  • Soru mu? Sorun mu? ''Bir Sorum Var?'' sistemimiz aktiftir. Paylaşın beraber çözüm üretelim.

Dini Sohbet

tufan35

MFC Üyesi
Üyelik Tarihi
14 Ara 2018
Konular
83
Mesajlar
1,149
MFC Puanı
650
Birbirinizle Çekişmeyin
Mahmut Sami Ramazanoğlu (k.s)
Allahu Teâlâ Hazretleri Enfâl Sûresinde “Allah’tan korkun ve birbirinizin arasını düzeltin” buyuruyor. Yani Allah’tan korkun ve Allah’ın gazabına sebep olacak tartışmalardan, anlaşmazlıklardan sakınarak aranızdaki hoşnutsuzlukları giderin. Müminler birbirlerine muhalefet ettikleri takdirde elbette ki, aralarında anlaşmazlık ve mücadele ortaya çıkacak ve birlikteliklik amacı yok olacaktır.
Hak Teâlâ Hazretleri yine Enfâl Sûresinde “Birbirinizle çekişmeyin! Sonra içinize korku düşer ve kuvvetiniz elden gider. Sabredin.” buyurmaktadır.
Allahu Teâlâ mü’minlerin kendi aralarında çekişmelerini ve birbirleriyle ihtilafa düşmelerini yasaklamakta, böyle bir tehlike baş gösterdiğinde ortaya çıkacak iki sonucu da bizlere bildirmektedir:
1- Bu halin başarısızlık, zaaf, soğukluk ve korku meydana getirmesi,
2- Bu yüzden kuvvet ve azametin, kudret ve sebatın elden gitmesi.
Şu halde, ancak kalpler ve gayeler birleştiği zaman başarı ve selamete ulaşılır, dilekler tam anlamıyla gerçekleşir.
İşte bunun içindir ki, Hak Teâlâ Hazretleri insanların günde beş defa mescitlerde bir araya gelmelerini ve haftada bir defa camide toplanmalarını, senede iki defa bayram münasebeti ile bir yerde toplanmalarını ve ömürlerinde bir defa da hac vesilesiyle bütün beldelerden gelip Beytullah’ın etrafında birleşip Arafat’ta hep birlikte vakfeye durmalarını emretmiştir.
Hak Teâlâ Hazretleri yarattıklarını, nezih şeriata tabi olmak, onun kanunlarını ve din kardeşliğinin içerdiği hakikatleri korumak, söz ve kalp birliği ile Muhammed ümmetinin bütün fertlerinin haklarını güven altına almak suretiyle Kendisinin bilinmesi, ubudiyyetin gerçekleşmesi ve rububiyyet haklarının yerine getirilmesi için yaratmıştır.
Birbiriyle yardımlaşmak ve anlaşıp birleşmekteki asıl gaye de budur. Bunun içindir ki Hak Teâlâ Hazretleri mü’minlere “İyilik ve takvada yardımlaşın, fenalık ve düşmanlıkta yardımlaşmayın.” buyurmuştur.
Peygamberimiz (s.a.v) Efendimiz bir hadîs-i şerîflerinde “Birbirinize haset etmeyin, birbirinize helâke sürüklemeyin, birbirinize buğzetmeyin, kardeşçe Allah’a kul olun!” buyurmuştur.
Hak Teâlâ Hazretleri bir âyet-i kerîmesinde “Onlar Rablerinin davetini kabul ederler ve namazı da dosdoğru kılarlar. Onların işleri aralarında danışma iledir. Kendilerine verdiğimiz rızıktan onlar Allah yolunda harcarlar. Onlar, bir zulüm ve saldırıya uğradıkları zaman birbirleriyle yardımlaşırlar.” buyuruyor
alıntı
 

tufan35

MFC Üyesi
Üyelik Tarihi
14 Ara 2018
Konular
83
Mesajlar
1,149
MFC Puanı
650
Dost
Genç adamın biri,
Dermiş babasına her gün;
Benim de dostlarım var, sendeki dost gibi'
Baba, itiraz eder,
Olmaz öyle çok dost, hakikisi
Belki bir, belki ikİ
Fazlasını bulamazsın gerçek, hakiki...
Devam eder durur konuşma...
Aralarında başlar bir tartışma,
Karar verirler bir sınava,
Dostun hakikisini anlamaya...
Bir akşam bir koyun keserler,
Ve koyarlar çuvala.
Baba der ki oğluna,
'Hadi al bu çuvalı, şimdi götür dostuna'.
Çuvaldan kanlar damlamakta,
Sanki öldürmüşler de bir adamı,
Koymuşlar çuvala,
Dıştan böyle sanılmakta.
Delikanlı sırtlar çuvalı,
Gider en iyi bildiği dostuna, çalar kapıyı.
O dost, bakar ki bir çuvala hem de kanlı, Kapar hızla kapıyı
delikanlının suratına, Almaz içeri arkadaşını, Böylece tek tek dolaşır delikanlı,
Kendince tanıdığı, sevdiği dostlarını.
Ne çare, hepsinde de sonuç aynıdır. evlat geriye döner.
Ama içten yıkılır...
Babasına dönerek; haklıymışsın baba ' der.
Dost yokmuş bu dünyada ne sana, ne de bana.
Baba 'hayır Evlat 'der, benim bir dostum var bildiğim.
Hadi, çuvalı alda bir kerede git ona.
Genç adam, çuvalı sırtlar tekrar.
Alnından ter, çuvaldan kanlar damlar...
Gider, baba dostuna. Kabul görür, sevinir.
O dost, delikanlıyı alır hemen içeri.
Geçerler arka bahçeye.
Bir çukur kazarlar birlikte,
Çuvaldaki koyunu gömerler adam diye,
Üzerine de serpiştirirler toprak.
Belli olmasın diye dikerler sarımsak...
Genç adam gelir babasına;
'Baba, işte dost buymuş' diye konuşunca, Babası; 'daha erken, o belli
olmaz daha.
Sen yarın git O'na, çıkart bir kavga,
Atacaksın iki tokat, hiç çekinmeden ona, işte o zaman anlaşılacak,
dostun hakikisi.
Sonra gel olanları anlat bana...'
Genç adam, aynen yapar babasının dediğini, Maksadı anlamaktır dostun
hakikisini, babasının dostuna istemeden basar iki tokadı!
Der ki tokadı yiyen DOST;
'Git de söyle babana, biz satmayız Sarımsak tarlasını Böyle iki tokada'!
Sevilecek biri olmadığın zamanlarda bile Seni Sevmeli...
Sarılacak biri olmadığın zamanlarda bile Sana Sarılmalı...
Dayanılmaz olduğun zamanlarda bile Sana Dayanmalı...
Dost dediğin;
Bütün dünya seni üzdüğünde Sana moral vermeli.
Güzel haberler aldığında seninle dans etmeli, Ve ağladığında, seninle ağlamalı...
Ama hepsinden daha çok;
Dost matematiksel olmali;
Sevinci çarpmalı...
Üzüntüyü bölmeli...
Geçmişi çıkarmalı...
Yarını toplamalıi...
Kalbinin derinliklerindeki ihtiyacı hesaplamalı...
Ve her zaman bütün parçalardan daha büyük olmalı...
İşi bitince seni bir tarafa atmamalı...
 

tufan35

MFC Üyesi
Üyelik Tarihi
14 Ara 2018
Konular
83
Mesajlar
1,149
MFC Puanı
650
BANA ÖĞÜT VERİN


İbrahim bin Edhem anlatıyor:
Bir zaman Beyt–i Makdis‘e gitmek için yola çıktım.
Yolda giderken yedi kişiye rastladım, onlara selâm verdim:
“Selâmünaleyküm, bana öğüt verir misiniz? Allah yardımcınız olsun.“ dedim.

İçlerinden biri bana dedi ki:
“Allah‘tan başka kimseden korkma, O‘nun dışında kimseden bir şey umma ve bekleme.“
Ben onlara:
“Benim ilmimi artıracak bir şeyler söyleyin, Rabbim size merhamet eylesin.“
dedim. İçlerinden biri bana dedi ki:
“Allah‘ı seveni sev, Allah‘ı sevmeyeni sevme.“ Bunun üzerine ben onlara:
“Bana başka öğütler de verin.“ dedim. İçlerinden başka biri:
“Dua et. Yalnız kaldığın zamanlar içten yalvar, yakar, ağla ve titre. Allah‘a karşı zelil ol, ne şartta olursan ol, O‘ndan kork.“ dedi. Ben tekrar onlara:
“Bana öğüt verin.“ dedim. Yine içlerinden biri:
“Allah‘ım, şu bize takılıp kalan ve bizi senden alıkoyan adamla aramızı ayır.“
dedi. Bunu söyledikten sonra, yedisi birden ortadan kayboldu. Onların ne yana gittiklerini anlayamadım ve bir daha da onları görmedim.
İbrahim bin Edhem buyurdu ki:
“Kibirlenmeyin! Mağrur olmayın. Yaptıklarınızla övünmeyin. Üstünüzdekilere değil, altınızdakilere bakınız. Kalpleriniz Allah sevgisiyle dolsun. Bedenleriniz Allah‘a itaatle yoğrulsun. Allah‘tan utanınız. Dilleriniz Allah‘ı ansın. Gözlerinizi harama dikmeyiniz.“
 

tufan35

MFC Üyesi
Üyelik Tarihi
14 Ara 2018
Konular
83
Mesajlar
1,149
MFC Puanı
650
ÖNEMLİ OLAN NE?

Bir gün, Ebu Said Ebü‘l-Hayr Hz.lerine sordular:
- Falanca kimse, keramet olarak su üstünde yürüyor, buna ne dersiniz?
Ebu Said cevaben:
- Bunun kıymeti yoktur. Ördek ve kurbağa da suda yüzer, dedi.
- Filan adam, havada uçuyor, dediler. Ona da:
- Sinek ve çaylak ta havada uçuyor, cevabını verdi.
- Filan kimse, bir anda bir şehirden bir şehire gidiyor, denilince:
- Şeytan da bir solukta, şarktan garba gidiyor. Böyle şeylerin dinimizde önemi yoktur, karşılığını verdi.
- Dinimizde önemli olan nedir öyleyse? diye sorulunca:
- Önemli olan, herkesin arasında bulunmak; hayatın gerektirdiklerini yapmak; fakat bütün bunları yaparken, bir an bile Rabbini unutmamaktır, buyurdu
 

tufan35

MFC Üyesi
Üyelik Tarihi
14 Ara 2018
Konular
83
Mesajlar
1,149
MFC Puanı
650
İMAM GAZALİDEN


Ey oğul!
1. Sofraya oturmadan önce ellerini yıka.
2. Sağ dizini dikip sol dizinin üzerine otur.
3. Tabağın ortasından değil, kendi önünden ye.
4. Sofrada sağa sola eğilerek yanındakileri rahatsız etme.
5. Ağzında lokma varken konuşma.
6. Ağzındaki lokmayı kimseye gösterme.
7. Etrafına çok bakma.
8. Ekmeği ısırıp yemeğe batırma.
9. Vücudunun rahatını istersen az ye ve az iç.
10. Sofradan kalkınca da az su iç.
11. Cemaat içinde sümkürüp tükürme.
12. Su içerken acele ile bardağı dikerek, hort hort içme. Vücuda zarardır. Yavaş yavaş arada nefes alarak iç.
13. Ayakta su içme. Sıhhate zarardır.
14. Bir kimse su isterken sen de isteme.
15. Terli iken su içme.
16. Gece uyanıp su içmek doğru değildir.
17. Eğer çok susamışsan önce ağzını çalkala, sonra az iç.
Çarşı pazarda şunlara dikkat et
Ey oğul!
1. Çarşı pazarda yürürken kimseye omuz vurma, incitme.
2. Kimse ile alay etme.
3. Meydanda yere sümkürme ve tükürme.
4. Elle çekişip kavga etme.
5. Sattığı şeyi geri getirirlerse al.
6. Yalan söyleme
7. Kimseyi aldatma.
8. Dükkânını erken aç, geç kapa ve kaparken Besmele çek ve "La havle velâ kuvvete illâ billahi"l-aliyyilazîm"i oku.
9. Halkla tatlı konuş.
10. Yenecek birşey alırken sahibinin izni olmadan alıp tatma.
11. Aldığın yiyeceği evine açıktan götürme. "O nedir?" diyene tattır.

Arkadaşlık hukukuna riayet et
Ey oğul!
Bir kimseyle yol arkadaşlığı yaparsan onun ayağınca yürü, hızlı yürüme.
Öteye beriye sapma.
Yol arkadaşını bırakıp da bir tarafa savuşma. Bir işle meşgul olup da bekletme.
Arkadaşlık hakkını ve onun alışkanlıklarını gözet ki, senden hoşnut olsun.
Ondan ayrılacağın vakit helâlleşip veda et ve elini sık.

Hasta ziyaretine git
Ey oğul!
Hastanın halini hatırını sormak görgü kuralıdır.
Hastayı ziyaret ettiğin zaman odasına habersiz girme.
İçeri girerken selâm ver, hastanın sağ yanına oturup elini okşa. "Neren ağrıyor, hastalığın nedir, şimdi nasılsın?" diye sor. "İnşâallah geçer" diye teselli et ve ümitlendir.
Hastanın yanında çok oturma.
İhtiyacı varsa elinden geldiği kadar yardım et.
Eğer hasta ağır ve kendini bilmiyor veya doktor, kimse ile görüşmesini yasaklamışsa odasına girme, ev halkından haber al veya bir adam gönderip sordur:
Hasta ziyareti insanî bir vazife olduğu gibi, sünnettir ve sevabı çoktur.

Cenazeye katıl
Ey oğul!
Akrabandan, dostlarından veya memleketin ileri gelenlerinden biri vefat ederse cenazesine katıl.
Cenaze sahibine, evlat ve akrabasına orada hazır bulunanlara selâm ver.
Vefat eden fakir ise cenaze masraflarına yardım et. Cenazeyi yaya olarak takip, etmek sünnettir. Mazeretin yoksa mezara kadar yaya git.
Cenazeye katılamıyorsan ailesine mektup yazarak başsağlığı bildir.
Cenazede bulunmak ve cenaze namazını kılmak çok büyük sevaptır.
 

tufan35

MFC Üyesi
Üyelik Tarihi
14 Ara 2018
Konular
83
Mesajlar
1,149
MFC Puanı
650
ZAHİRÎ ve BATINÎ HASTALIKLARDAN KURTULUŞ

Yanımıza bir kişi gelmişti. Ne yazık ki o güzelim vücudunu harap etmiş, dünyası yıkılmış, Allah'ın rahmetinden bile ümidini kesecek hale gelmişti. Çakı gibi delikanlı, içtiği içkiden dolayı beli bükülmüş, göz çukurları açılmış, dili sarkmış, ağzının suyunu tutmaktan aciz kalmış; felçli bir kimse gibi dizlerinde derman kalmamıştı.
Bu ne hal diye sorduğumda;
"Sorma, içki beni bu hale soktu. Yuvamı dağıttı ve beni de böyle perişan etti. Benim için kurtuluş imkanı var mı?..
Ver elini... Ya Rabbi ben pişmanım diyeceğim." demişti.
İşte bu gencin hali öbür dünyadaki halinin görüntüsü, azabı da cehennem azabından bir parça olduğu anlaşılmaktadır.
Bu dünyada vücud şehrini helak eden kişinin bu halinin görülmesi, öbür dünyada (cehennemde) ki halini görüyormuşsun gibi gözler önüne serilmesidir.
İnsanın düzenini, rahatını, huzurunu bozan bütün kötülükler ki; zina, kumar, kötü ahlak içki ve haset, gıybet, buğz, kibir vs. hastalıklara müptela olan kimse de aynen içki içen kişinin durumu gibi öbür dünyadaki halini ortaya koyar.
Hal böyle olunca o kişiye düşen, güzel bir nasuh tövbesi, Allah ve Resulü'nün emirlerine ittiba, yasaklarından kaçınmak ve sonraki hayatında, önceki yaşantısına dönmemesi için arkadaş çevresini değiştirmek ve Sadatdan ayrılmamasıyla o vücudu sıhhate kavuşturup rahat ve huzur bulmaktır.
O zaman da, öbür dünyadaki huzuru ve rahatı, daha bu dünyadayken cennet nimetlerine kavuştuğunu görür gibi olursun...
Yani manevi durumu iyi olsun, kötü olsun hali, batınından zahirine akseder açıkça görünür.
Bizler de kendimizin helakına sebebiyet vermemek için nefsimizi heva ve hevesinden alıkoyup, aklın yardımıyla o nefsi Allah ve Resulüne yönelterek, Allah'ın gazabından muhafaza edip; rahmet ve bereketine nail olmaya çalışmalıyız.
Bu can bize emanettir. Allah'ın bir fabrikasıdır. Bu canı Allah'ın istediği gibi emir ve yasaklarına göre düzenlemez, nefse her istediğini verir, heva ve hevesine göre hareket ettirirsek, tıpkı o sarhoşun vücudunu harab etmesi gibi, bu canı helak ederek azaba müstehak etmiş oluruz. Allah muhafaza buyursun. (Amin)
Nasıl ki bir mühendis bir fabrika yapar ve o fabrikadan ancak o mühendis anlar; çalışmasını kontrolünü, bakımını, düzen ve tertibini sağlar.
Fâbrika mühendisinin talimatı doğrultusunda, belirtilen kural ve kaidelere göre çalıştırılırsa, fabrikanın çalışması, üretimi ve sahibine yapacağı katkıyı göz ardı etmezsek, ne büyük bir servete ve kazanca sahip olacağı açıktır.
O fabrikanın düzen ve tertibi o talimata göre olmaz da; rastgele düğmelere dokunma ve sağa sola çevirme, ihtiyaç olmaksızın, sık sık yıkama-yağlama yapmak şeklinde yapıldığı taktirde de makinalar arıza yapacak ve bir süre sonra üretim duracaktır. Neticede sahibinin de iflasına sebebiyet verecektir. Böylelikle hem fabrika hem de sahibi helak olacaktır...
Evet; bu dünyada kendini helak eden kimsenin, öbür dünyada da helak olacağı ve neticede zarara uğrayanlardan olacağında da hiç şüphe yoktur.
Kötü ve utanç verici bir olaya şahit oldum; bir adam -ismi bizde mahfuz- çok kumar oynuyordu, sonunda bütün servetini harcayıp bitirdi. Hatta hırslanıp ailesi üzerine de kumar oynamıştı. Bundan daha kötü akibet olur mu?
Allah'u Zülcelal ayet-i kerimede:
"Allah yolunda harcayın, kendinizi, kendi ellerinizle tehlikeye atmayın. Ve güzel hareket ediniz. Çünkü Allah güzellik ve iyilik edenleri sever" (Bakara:195) buyurmuştur.
Bera İbn-i Azib ve Ubeyde tüs-Selemi (rhm) bu ayetin tefsirinde; "Elleriyle tehlikeye atmak" tan maksadın, "günah işlemek ve ümidi kesmek" olduğunu rivayet etmişlerdir.

Ey müminler! Bunlara dikkat edin ve her hususta ihsan ile, iyilikle muamelede bulunun.Yaptığınızı güzel yapın. Sizden asıl istenen şey hasenattır, hayırlı işlerdir. Çünkü Allah'u Zülcelal muhsinleri, iyilik ve hayırlı işler yapanları sever.
Bunun için harcamayı ve masrafı da en güzel şekilde yapın ve herhagi bir fenalığı en güzel bir şekilde ortadan kaldırın. Bu ayet, hadis ve misallerde olduğu gibi Allah'u Zülcelal'in yasak ettiği şeyleri yapan kimse, iki dünyada da hüsrana uğrayacaktır.
O halde:

Ey nefsim! Hangisini istersin? Helak olmayı mı, yoksa ebedi saadeti mi? Malını, canını, zamanını ve her şeyini, ebedi bir saadet karşılığında Allah'a satıp dünya ve ahirette huzur ve rahatı mı istersin? Yoksa her şeyini nefis, şeytan, heva ve hevesin doğrultusunda tüketip, kendini de tükettiğin için her iki dünyada da rezil olmayı mı? Elbette huzur ve saadeti istersin"
"Öyleyse elinde olan fırsatları iyi değerlendirmeye ve salih ameller yapmaya çalışmalısın. Unutmamalısın ki geçici olan bu dünya hayatını ahiret için feda eden hüsrana uğramayacaktır."
 

tufan35

MFC Üyesi
Üyelik Tarihi
14 Ara 2018
Konular
83
Mesajlar
1,149
MFC Puanı
650
Dostluk GüL'ü ..Uzatın Elinize Korkmayın...
Güller, laleler, karanfiller bütün çiçekler solar. Çelik ve demir kırılır. Ama gerçek dostluk ne solar, ne kırılır...
Nietzsche
Bir gün evinizden çıkıp bir gül bahçesine girin, dokunun ellerinizle bir güle. Ama koparmayın sakın, yalnızca dokunun ve okşayın . Sevin, sadece sevin ve sevgisini tutup koyun gönlünüze.
Dalında duran bir gülün nasıl buram buram hasret, aşk en önemlisi de dostluk koktuğunu göreceksiniz.
Güllerin üzerindeki çiy damlalarına bakın! sevinç ve hasret gözyaşlarıdır onlar, dostluk gözyaşlarıdır. Sevdiği için dökülmüştür, dostu için. Sevgiyle okşadığınızda bakın nasıl özlemle yanar elleriniz, yüreğiniz nasıl da aşkla çarpar, sevgiyle tutuşur. Onu koparmaya varmaz eliniz. Kalbiniz titrer.
Dokunun bir güle, koparmayın; sadece dokunun. Ne kadar katı olursanız olun, katı yüreğinizin nasıl yumuşadığını göreceksiniz. Sevginin, dostluğun sıcaklığı kalbinize nasıl dolduğunu hissedeceksiniz.
Ve o an başınızı kaldırıp uçsuz, bucaksız gökyüzüne bakın, göğün mavisindeki ferahlığa. O an belki, sevdalı bir kuş gelip konacak saçlarınıza, ürpererek ve ürkerek gözlerinize bakacak. Avuçlarınızın içine alıp kalp atışlarını dinleyin. Salın sonra gökyüzündeki özgürlüğe ve derin bir nefes alın. Havada özgürce kanat çırpınışının güzelliğini doldurun içinize. Dostluğun, vefanın, sevginin, özgürlüğün eşsiz güzelliğini yaşayın.
Gül verenin elinde gül kokusu kalır der bir Çin atasözü. Bende gül koklayanın yüreğinde gül kokusu kalır diyorum. Bir gül ancak bir dostun elinden verilince, iç bayıltıcı güzelliğini algılar ve anlarız. Buram buram kokladığımızda dostluğun ağırlığını hissederiz.
Vefalı bir dostumuzu kaybettiğimizde yada ondan ayrıldığımızda nasıl da sancır yüreğimiz, gecelerce uykusuz kalır gözyaşı dökeriz. Sevgimizin, dostluğumuzun ölçüsünü ancak o zaman anlarız, ama ne yazık ki, bazen iş işten geçmiş olur. Çünkü geç kalmışızdır.
Bilir misiniz? nice köklü dostluklar, ayrılık tokatını beklermiş, anlaşılmak için?. İnsan bazen dostluğun önemini, değerini ve bir dostunu ne kadar çok sevdiğini ancak iş işten geçince anlar.
Balıklar engin denizde suyun kıymetini ancak ondan uzak kalınca farkına varır ab-ı hayatın ne olduğunun.
Dostluklar öylesine güzel, öylesine derin, anlamlı, incelikli, içtenlikli ki; bir güneş kadar sıcak, toprak gibi vefalı, su gibi temizdir.
Vefanın, dilin, duygunun, yüreğin el ele, yüz yüze, iç içe girdiği, gönül gönüle birleştiği, bir gül bahçesinin güneşlenmesidir dostluk. Fırtınalarda, boranda yüreğimizin ısınmasıdır. İşte o nedenle, her şeye rağmen sizinde bir dostluk gülünüz olsun yüreğinizde...
Her şeye rağmen, yaşamak şey güzel yine de. Önemli olan kimseyi düşürmeden, düşmeden, tutunabilmemiz hayatın bir yerlerine. İnsanların biribirini seviyor olması, dostluk kurması ne güzel. Ne güzel karların yağması, karların erimesi, uçuşması kelebeklerin, açması çiçeklerin her bahar ne güzel. Yüreğimizin çarpması sevgiyle, dostlukla, annelerin sevgisi, çocukların gülmesi ne güzel...
Siz de bir güle dokunun ve sadece koklayın göreceksiniz ki, dostluklar, sevgiler ne kadar önemli ve değerlidir.
Dostluk öyle bir şey ki, hep tazelenmek ister. Hatırlanmak ister. Dost olun sizde, şu üç beş günlük ömrünüzde kimseye kötülük etmeyi düşünmeyin. Size kötülük etseler bile. Vicdanı rahat, yüreği temiz olun. Dostluğun aydınlığını, sıcaklığını ve lezzetini tadın. İliklerinize dek hissederek yaşayın.
"Dostlarınızla öyle yaşayın ki,düşman olduğunuzda, söyleyecek şeyleri olmasın.
Düşmanlarınızla öyle yaşayın ki, dost olduğunuzda, yüzü kızarmasın."
Yeri geldiğinde sararıp solun, düşen bir kuru yaprak olun, ama asla soldurmayın, sarartmayın dostluk gülünüzü...
Gülleri dikenleriyle yargılayacağımıza, dikenler içinde böyle bir güzellik bulduğumuz için şükretmeliyiz!..
Unutmayın, hayata hiçbir şeyiniz olmasa dahi, yüreğinizi ısıtacak hep bir dostluk gülünüz olsun...

Dost Kalın...Dostlukla kalın...
 

tufan35

MFC Üyesi
Üyelik Tarihi
14 Ara 2018
Konular
83
Mesajlar
1,149
MFC Puanı
650
Zİna Etmek İsteyen GenÇ............


Asr-ı saadette Peygamberimiz (AS) Ashabıyla beraber bulunuyordu Bir genç çıkageldi ve çok saygısızca:
— Ya Resulallah! Ben felanca kadın ile arkadaş olmak olmak istiyorum, onunla zina yapmak istiyorum dedi
Ashab-ı Kiram, bu durumdan çok öfkelendiler İçlerinden gazaba gelerek genci dövmek ve huzuru Resulullah'dan çıkarmak isteyenler oldu Bazıları bağırıştılar Çünkü genç çok hayasız konuşmuştu
Sevgili Peygamberimiz (SAV) bırakın o genci buyurdu Resulullah, genci yanına çağırdı, dizinin dibine oturttu Gencin dizlerini kendi mübarek dizine değdirecek bir şekilde oturttu ve:
— Ey genç, birinin annenle bu kötü işi yapmasını ister misin? Bu çirkin hareket hoşuna gider mi? diye sordu Genç hiddetle:
— Hayır Ya Resulallah, diye cevab verdi Resulallah:
— Öyle ise o çirkin işi yapacağın kimsenin evlatları da bundan hoşlanmazlar Sonra:
— Peki, bu çirkin işi senin kız kardeşinle yapmak isteseler, sever misin? diye sorduklarında genç :
— Hayır, asla! diyerek hiddetleniyordu Şu halde insanlardan hiç kimse bu işi sevmez buyurdu
Sonra HzPeygamber (AS) mübarek elini bu gencin göğsüne koyarak şöyle dua etti:
— Allah'ım! Sen bu gencin kalbini temiz kıl Namusu ve şerefini muhafaza eyle ve günahlarını da bağışla, buyurdu
 

tufan35

MFC Üyesi
Üyelik Tarihi
14 Ara 2018
Konular
83
Mesajlar
1,149
MFC Puanı
650
vicdanının Sesini Dinlemeyen Gaflete Düşer
Gaflet hali, bir kişinin, Cenab-ı Allah'ın ve ahiretin varlığından habersiz olması ya da haberi olduğu halde bu bilginin gerektirdiği bilinç ve sorumluluğu, davranış şeklini göstermeyerek, kayıtsız ve umursuz bir tutum içinde bulunmasıdır. Gaflet hali, kimi zaman iman eden bir kimse için kısa süreli, geçici bir unutkanlık ya da dalgınlık şeklinde olabildiği gibi kimi zaman da Allah (cc)'a iman etmeyen ya da O (cc)'na ortak koşanlarda olduğu gibi tüm yaşamlarını ve yaşamlarının her ayrıntısını kaplayacak derecede derin olabilir. Bu tehlikeden korunmanın en önemli yollarından biri ise kişinin vicdanının sesine kayıtsız şartsız uymasıdır.
Vicdan, insanı Allah (cc)'ın ilhamıyla sürekli doğru olana yönelten bir yol göstericidir. Kuran'da nefsin tarifinin yapıldığı ayetler şöyledir:
Nefse ve ona 'bir düzen içinde biçim verene', Sonra ona fücurunu (sınır tanımaz günah ve kötülüğünü) ve ondan sakınmayı ilham edene (andolsun). Onu arındırıp-temizleyen gerçekten felah bulmuştur. Ve onu (isyanla, günahla, bozulmalarla) örtüp-saran da elbette yıkıma uğramıştır. (Şems Suresi, 7-10)
"Fücur", nefsin istek ve tutkularını haram ya da gayrimeşru yollardan da olsa gerçekleştirmeyi istemesidir. Allah (cc) fücura karşı insanı sürekli ilhamıyla uyarmaktadır. Bu ilhamı ise insan, vicdanın sesi olarak algılar. Bu sese daimi olarak tabi olunması, insanı kötülüklerden ve günahlardan temizleyip arındırır, sonsuz kurtuluş ve mutluluk yurduna götürür. Bu sesi dinlemeyen insan, nefsinin sınırsız arzularına her ne şekilde olursa olsun ulaşmaya çalışır, böylece önce derin bir gaflete girer, sonra da büyük bir azaba doğru ilerler. Gaflet içindeki insanların, vicdanlarının sesine rağmen inkarda direnmeleri Kuran'da şöyle bildirilmektedir:
Vicdanları kabul ettiği halde, zulüm ve büyüklenme dolayısıyla bunları inkar ettiler... (Neml Suresi, 14)
Vicdanın sesi nefsin sınırsız arzularına karşı insanı sürekli uyarır ve insanı doğru yola davet eder. Gafil insan ise bu uyarıyı -nefsinin istekleriyle çakıştığı için- rahatını bozacak ve huzurunu kaçıracak endişesiyle dikkate almaz. Bu nedenle gafil kişi, vicdanından gelen bu sesi, onun Allah (cc)'ın -doğru yola, sonsuz mutluluğa çağıran- bir ilhamı olduğunu göz ardı ederek sürekli susturmaya çalışır.
Vicdanın sesini dinlememekten dolayı düşülen bu gaflet hali ise, nefsin isyanla, günahla, bozulmalarla daha da kötü hale gelerek fücurun (sınır tanımaz günah ve kötülüğün) artmasına sebep olur. Gafil insan artık öyle derin bir şuursuzluk içindedir ki hayatını fücurla sürdürmek ister:
Ancak insan, önündeki (sonsuz geleceği)ni de 'fücurla sürdürmek ister.' "Kıyamet günü ne zamanmış" diye sorar. Ama göz 'kamaşıp da kaydığı,'Ay karardığı, Güneş ve Ay birleştirildiği zaman; insan o gün: "Kaçış nereye?" der. Hayır, sığınacak herhangi bir yer yok.O gün, 'sonunda varılıp karar kılınacak yer (müstakar)' yalnızca Rabbinin Katıdır. (Kıyamet Suresi, 5-12)
İman edenler ise gaflete düşmekten sakınıp korunur, bunun için de vicdanlarına muhalif olan hiçbir davranışta bulunmazlar
 

tufan35

MFC Üyesi
Üyelik Tarihi
14 Ara 2018
Konular
83
Mesajlar
1,149
MFC Puanı
650
Ferkedilmeyen Güzellikler


Hindistan’daki bir sucu boynuna astığı uzun sopanın uçlarına astığı iki büyük kovayla su taşırmış. Kovalardan biri çatlakmış. Sağlam olan kova her seferinde ırmaktan patronun evine ulaşan uzun yolu dolu olarak tamamlarken çatlak kova, içine konan suyun sadece yarısını eve ulaştırabilirmiş. Bu durum iki yıl boyunca her gün devam etmiş. Sucu her seferinde patronunun evine sadece 1,5 kova su götürebilirmiş.

Sağlam kova başarısından gurur duyarken, zavallı çatlak kova görevinin sadece yarısını yerine getiriyor olmaktan dolayı utanç duyuyormuş. İki yılın sonunda bir gün çatlak kova ırmağın kıyısında sucuya seslenmiş.

“Kendimden utanıyorum ve senden özür dilemek istiyorum.”

“Neden?” Diye sormuş sucu.

“Niye utanç duyuyorsun?”

Kova cevap vermiş: “Çünkü iki yıldır çatlağımdan su sızdığı için taşıma görevimin sadece yarısını yerine getirebiliyorum. Benim kusurumdan dolayı sen bu kadar çalışmana rağmen emeklerinin tam karşılığını alamıyorsun.”

Sucu şöyle demiş: “ Patronun evine dönerken yolun kenarındaki çiçekleri fark etmeni istiyorum.” Gerçekten de tepeyi tırmanırken çatlak kova patikanın bir yanındaki yabani çiçekleri ısıtan güneşi görmüş. Fakat yolun sonunda yine suyunun yarısını kaybettiği için kendini kötü hissetmiş ve yine sucudan özür dilemiş.

Sucu kovaya sormuş: “Yolun sadece senin tarafında çiçekler olduğunu ve diğer kovanın tarafında hiç çiçek olmadığını fark ettin mi?...Bunun sebebi benim senin kusurunu bilmem ve ondan yararlanmamdır. Yolun senin tarafına çiçek tohumları ektim ve her gün biz ırmaktan dönerken sen onları suladın. İki yıldır ben bu güzel çiçekleri toplayıp onlarla patronumun sofrasını süsleyebildim. Sen böyle olmasaydın, o evinde bu güzellikleri yaşayamayacaktı.”

Hepimizin kendimize özgü kusurları vardır. Kusurlarımızda gerçek gücünüzü bulduğunuzu bilirseniz eğer, sizde güzelliklere sahip olabilirsiniz.
 

RuHuMDaKiöKüZ

MFC Üyesi
Üyelik Tarihi
1 Ağu 2020
Konular
26
Mesajlar
760
MFC Puanı
9,550
Gerçekten güzel bir kıssa idi. paylaşımınız için teşekkürler.
 

tufan35

MFC Üyesi
Üyelik Tarihi
14 Ara 2018
Konular
83
Mesajlar
1,149
MFC Puanı
650
ÖFKE**

Baldan tatlı olan öfkenin neticesi zahirden acıdır...
Öfkeleneceksiniz ama öfkelerinizin dizginlerini
elinizden bırakmayacaksınız.

Siz öfkenizin değil, öfkeniz sizin uşağınız olacak...
İçinizde kıyametler kopacak.
Kalbiniz dışarı fırlamak için feryat edecek.
Bunlar olmadan siz tam bir insan olamazsınız.

Ama..
bunları kontrol edemezseniz
yine tam bir insan olamazsınız.

Öfkeye direnmek,
bileme taşına yanağını uzatmış bıçak gibi
sizi keskinleştirir.

Öfke anında kendine hakim olan insan kazanır.
Her şeyden önce kendini kazanır.

Ateşe dayanmayan toprak, tuğla olamaz.

Öfke kör eder,
sağırlaştırır,
lisanı bozar.
Suça hazır hale getirir,
gönülleri yıkar,

diğer insanlarla aranızdaki köprüleri havaya uçurur.

Öfkeniz çalışmak için işe yarasın.
Sizi amacınıza ulaştırmak için koştursun.

Size yeni yollar,
yeni zeminler aratsın.....

Sizi kırbaçlasın öfkeniz,

başkalarını değil!............

Öfkesini saklayamayan adam
başkalarınca bilinmemesi gereken bütün
sırlarını ortaya döker.

Harp planlarını düşman ordusuna gönderen bir komutan gibidir
öfkesini bertaraf edemeyen adamâ¦

Öfke, neler olup bitebileceğini asla
kestiremeyeceğiniz,
neler olup bittiğini de asla
hatırlayamayacağınız
bir yolculuktur.


Böyle bir yolculuğa cüret etmeyiniz..
çünkü akıl işi değildir...

Evet,

öfke gelir yüz sararır..

öfke gider yüz kararır!

Resulü sallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

"Öfke şeytandandır.
Şeytan ise ateşten yaratılmıştır.
Ateşi söndüren de sudur.
Onun için, biriniz öfkelenince hemen abdest alsın!"

Ebu Vail radıyallahu anh. Ebu Davud
 

tufan35

MFC Üyesi
Üyelik Tarihi
14 Ara 2018
Konular
83
Mesajlar
1,149
MFC Puanı
650
FARKINDA OLMALI İNSAN


Kendisinin, hayatın olayların, gidişatın farkında olmalı.
Farkı fark etmeli, fark ettiğini de fark ettirmemeli bazen…
Bir damlacık sudan nasıl yaratıldığını fark etmeli.
Anne karnına sığarken dünyaya neden sığmadığını
ve en sonunda bir metre karelik yere nasıl sığmak zorunda kalacağını fark etmeli.
Şu çok geniş görünen dünyanın, ahirete nispetle anne karnı gibi olduğunu fark etmeli.
Henüz bebekken Dünya benim dercesine avuçlarının sımsıkı kapalı olduğunu,
ölürken de aynı avuçların "her şeyi bırakıp gidiyorum işte!" dercesine apaçık kaldığını fark etmeli.
Ve kefenin cebinin bulunmadığını fark etmeli.
Baskın yeteneğini fark etmeli sonra.
Azraillin her an sürpriz yapabileceğini,
nasıl yaşarsa öyle öleceğini fark etmeli insan
ve ölmeden evvel ölebilmeli. ?
Hayvanların yolda kaldırımda çöplükte
ama kendisinin güzel hazırlanmış mükellef bir sofrada yemek yediğini fark etmeli.
Eşref-i mahlûkat (yaratılmışların en güzeli) olduğunu fark etmeli
ve ona göre yaşamalı.
Gülün hemen dibindeki dikeni dikenin hemen yanı başındaki gülü fark etmeli.
Evinde 4 kedi 2 köpek beslediği halde
çocuk sahibi olmaktan korkmanın mantıksızlığını fark etmeli.
Eşine "seni çok seviyorum!" demenin mutluluk yolundaki müthiş gücünü fark etmeli.
Dolabında asılı 25 gömleğinin sadece üçünü giydiğini
ama arka sokaktaki komşusunun o beğenilmeyen gömleklere muhtaç olduğunu fark etmeli.
Zenginliğin ve bereketin sofradayken önünde biriken ekmek kırıntılarını yemekte gizlendiğini fark etmeli.
Annesinden doğarken tertemiz teslim aldığı gırtlağını
60-70 yıl sonra sigara yüzünden
Azrail’e soba borusu gibi teslim etmenin emanete hıyanet sayılacağını fark etmeli.
63 yıllık ömründe
hiç karnı doymayan bir peygamber’in ümmeti olarak aşırı beslenme yüzünden sarkan göbeğini fark etmeli.
 

tufan35

MFC Üyesi
Üyelik Tarihi
14 Ara 2018
Konular
83
Mesajlar
1,149
MFC Puanı
650
Dine hizmet arınmak için fırsattır!..

Günümüzde, sırf rıza-yı İlahîyi tahsil maksadıyla, Nâm-ı Celîl-i İlâhî'yi yüceltmeye çalışmak, Allah Teâlâ'ya ve Resûl-i Ekrem'e karşı alâkanın ifadesidir.



Evet, özellikle bu asırda, Kur'an'a sahip çıkanlar arasında yürümek, bir yönüyle surî ve nazarî dahi olsa Hak maiyyetinin (Hak'la beraber olmanın) alâmetidir ve günah kirlerinden sıyrılmak için de çok önemli bir vesiledir. Bir insan, fâcir de olsa, Hakk'a hizmet yolunda bulunuyorsa, ona hâlâ temizlenme ve Cennet'e ehil hale gelme fırsatı veriliyor demektir. Günahlar, o maiyyet-i İlahiyeyi ve maiyyet-i Nebeviyeyi vicdanın derinliklerinde duymaya mani olabilir; fakat, "i'lâ-yı kelimetullah" hizmetinde yer alan herkesin Cenâb-ı Hak'la ve Resûlullah'la -bir ölçüde- beraber olduğu muhakkaktır. Şayet, insan Mevlâ'nın hoşnutluğunu hedefler ve sâlihlerle kol kola yürümesini sürdürürse, zamanla günahlarının engelleyiciliğinden kurtulacak ve o kudsî maiyyeti vicdan mekanizmasıyla da sezip duyacaktır.

Hadis kitaplarında, Allah'a ve Resûlü'ne karşı şahsî alâkanın dahi çok büyük kıymet ifade ettiğine dair şöyle bir hâdise nakledilmektedir: Henüz içki, şıra ve şerbeti birbirinden tefrik edemeyen ve bağımlılıktan kurtulamayan bir sahabî, zaman zaman sarhoş olacak kadar mahmurlaşmakta ve her defasında da Resûl-i Ekrem tarafından te'dib edilmektedir. O sahabî, bir gün yine aynı suçtan dolayı Resûlullah'ın huzuruna getirilir. Cemaatten birisi, "Allah'ım şu adama lânet et! Bu kaçıncı defadır aynı günah yüzünden tecziye ediliyor ama bir türlü ıslah olmuyor." diye bedduada bulunur. Bu sözü işiten Şefkat Peygamberi (aleyhissalâtu vesselâm) "Ona lânet etmeyin. Allah'a yemin ederim, o, Allah'ı ve Resûlü'nü gönülden sevmektedir!" der; "Allah'ım, ona rahmet et ve onun taksiratını bağışla!" diye dua etmelerini emir buyurur.

Demek ki Allah'ı ve Resûlü'nü sevme, bir ölçüde onlarla beraber olmayı netice verecek ve mü'minlerin hayır dualarını almaya yetecek kadar değerlidir. Böyle şahsî ve küçük bir alâkaya bu kadar teveccüh gösterildiği nazar-ı itibara alınınca, i'lâ-yı kelimetullahın insana neler kazandıracağı hakkında bir değerlendirme yapılabilir. Zira ruha mal olan sevgi meltemiyle cihana açılma ve Allah'ın adının kalblere nakşedilmesi için çalışma, o ferdî ve basit alâkanın kat kat üstündeki bir sadâkat ve muhabbetin remzidir. Dolayısıyla, bu yoldaki bir insanın mazhar kılınacağı teveccüh, sadece cüz'î planda sevgi besleyen birisine lutfedilenden çok daha fazla olacaktır. Bu itibarla, i'lâ-yı kelimetullah çok önemlidir; onun uğrunda mücahede eden bir insan ister muharebede şehit olsun isterse de yolun herhangi bir durağında kanatlanıp ötelere uçsun, mutlaka arınmış olarak Cenâb-ı Hakk'a kavuşacak ve O'nun sürpriz

nimetlerine ulaşacaktır.
 
Üst