Ehl-i dünyanın asıl hedef ve maksadı bizzat dünya olduğundan ellerine geçmediği için şikâyetleri olsa da, ehl-i imanın imtihanı çok dehşetli oluyor; bazısı ondan küsse de, dünya onların yakasını bırakmıyor.
Başta Peygamberler (as) bâhusus Ahirzaman peygamberi (asm) Hz. Ali, Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin en nihayet Bediüzzaman... Evliyalar, sıddıklar ve selef-i salîhin Dünyaya bakmadıkları gibi gelen dertlere de aldırış etmediler. Ahirzaman insanı ise, hem ehl-i imân olup hem de Dünya gibi maşuku olduğundan Arafta kalıp gâh ahirete gâh Dünyaya... Karargâh tesbiti zor.
Bu sebeple; Süfyana biat etmeyen âlimlerin idamı göze almaları hâlâ yürekleri dağlarken Dünya yüzünden biat edenler tarihin kara levhalarında acı hatıra bıraktılar.
Bediüzzamanın onca tekliflere sırtını dönüp tren garından Van mağaralarına doğru seyahat ederken, geride bıraktıkları maalesef dine sahip çıkamadıkları gibi onun eteğinden de çektiler.
Ancak bazı kahramanlar da var ki, her türlü sıkıntıya rağmen vessebit akdemena sabit kadem olup, tecrid etmek isteyenlerin inadına Bediüzzamana ve dâvâsına sahip çıkarak, öyle çukurlara düşmediler.
Onun gitgide büyüyen dâvâsını durdurmak için nice plânlar kurup, talebelerini ondan soğutmak, vazgeçirmek veya meşgul edip Nurların yazılmasına o zor (açlık, yokluk ve korku) şartlarında mâni olmaya çalıştılar. Binde bir, belki ikiyi geçici olarak oyaladılarsa da muvaffak olamadılar.
Yine bir kısmı da var ki gönül adamı iken ortaya çıkan âni şartlar ve yokluk gereği Dünyaya bakmışlar ve beşeriyet muktezası olarak sehiv ve hatalarının neticesinde şefkat, kimide zecr tokatları yemişler.
O zor seneler sadâkat ve metanetle akıp gitmiş, bazı arızalar ve siyasî mülâhazalarla ayrılmalar olmuşsa da ekseriyet itibarıyla canla başla (içtimaî meseleler hariç) dâvâya sadık kaldılar.
Gerek 12 Eylül İhtilâli, gerekse 28 Şubat süreçlerindeki derin planlarla, (biraz dünyevî biraz siyasî saiklerle) kopmalar hizmeti derinden sarsmış ise de ayrılan parçalar, kendi içinde ciddî hizmetlere imza attılar. Risaleleri 50-60 dile tercüme edip, Dünyanın bir çok yerinde dershane açarak Nurları...
Kongreler, sempozyumlar, paneller ve Üstadı anma toplantılarıyla herkes kendi penceresinden Bediüzzamanı Dünyaya tanıttı.
Geçtiğimiz asır padişahlıktan Meşrûtiyete; harbler ve mütarekelerle geçen bir devirle ömr-i Osmaniyeden Cumhuriyete; Müslümanları idamlara, zindanlara ve zehirlere götüren 27 senelik cebr-i keyfî-i küfrî rejiminden yeter söz milletindir diyen Demokratlara; ihtilâllere, muhtıralara ve bin yıl sürecek 28 Şubatlarla çok zor geçen 20. asırdan milenyum denen 21. asra..
MİLENYUM DÜNYASI
Siyaset toplumu yönetme sanatıdır. Dolayısıyla toplum yapılanmasında etken midir denilse evet.. 1950ye kadar seküler bir siyasetin dinsizliğe alet edilmesi, dayatma ile dinden kaçışlar ve 40 vefiyattan bir ikinin kurtulmasına ve 1950den sonraki din lehindeki 50 yıla bakıldığında (her ne kadar har-gür içinde geçmişse de) ekseriyetle Demokratların siyaset sahnesindeki varlığındandır.
Zira Demokratlar hürriyet zemini müheyya ettiklerinden, lâik kesimin ekmeğine yağ sürse de dindarlar kendi işiyle meşgul olduğundan, dâvâsını anlatacak ve yaşayacak imkân ve fırsatın at başı olması cemaatlere avantaj sağladı ki zındıkanın Demokratlara düşman olmasının aslî sebebidir. İşte bizim siyasete bakışımız ve ilk günden beri demokrasi nöbetlerimiz bu yüzdendir. (Ah bunu bir anlayabilseler)
21. asra girerken bir asrın depoladığı sosyo-ekonomik taleplerin Dünyalığı zirveye taşıması, refah seviyesinin 10 bin dolarlardan 20-30 bin dolarlara fırlaması teknolojide çılgın patlamaları getirdi ki, görenek belâsıyla ihtiyaç dörtten yüze, belki bine çıktı. Bu ise din, dâvâ ve gaye-i hayali geri plâna itti. Siyaseti de dindarlara teslim ederek dâvâ tamamlanmıştı. Artık zenginleşme zamanıydı. İhaleler, rant, partide yer kapma birinci öncelikti.
Zulüm, mağduriyet, tehcirden bana ne, varsa yoksa lüküs hayat.
Lüküs hayat, lüküs hayat bak keyfine yan gel de yat
Derse gitmek, kitap okumak, dâvâya sahip çıkmak, o, geçmiş asırda kaldı.
Şükür ki bir taife o vazifeyi görüyor; Ümmetimden bir taife Allahın emri gelinceye kadar (yani kıyâmetin kopmasına kadar) hak üzerinde galip olacaktır1
Yoksa kıyamet hiç uzakta değil...
Dipnot: 1. Ebu Dâvud, Fiten 1, 4252.
Başta Peygamberler (as) bâhusus Ahirzaman peygamberi (asm) Hz. Ali, Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin en nihayet Bediüzzaman... Evliyalar, sıddıklar ve selef-i salîhin Dünyaya bakmadıkları gibi gelen dertlere de aldırış etmediler. Ahirzaman insanı ise, hem ehl-i imân olup hem de Dünya gibi maşuku olduğundan Arafta kalıp gâh ahirete gâh Dünyaya... Karargâh tesbiti zor.
Bu sebeple; Süfyana biat etmeyen âlimlerin idamı göze almaları hâlâ yürekleri dağlarken Dünya yüzünden biat edenler tarihin kara levhalarında acı hatıra bıraktılar.
Bediüzzamanın onca tekliflere sırtını dönüp tren garından Van mağaralarına doğru seyahat ederken, geride bıraktıkları maalesef dine sahip çıkamadıkları gibi onun eteğinden de çektiler.
Ancak bazı kahramanlar da var ki, her türlü sıkıntıya rağmen vessebit akdemena sabit kadem olup, tecrid etmek isteyenlerin inadına Bediüzzamana ve dâvâsına sahip çıkarak, öyle çukurlara düşmediler.
Onun gitgide büyüyen dâvâsını durdurmak için nice plânlar kurup, talebelerini ondan soğutmak, vazgeçirmek veya meşgul edip Nurların yazılmasına o zor (açlık, yokluk ve korku) şartlarında mâni olmaya çalıştılar. Binde bir, belki ikiyi geçici olarak oyaladılarsa da muvaffak olamadılar.
Yine bir kısmı da var ki gönül adamı iken ortaya çıkan âni şartlar ve yokluk gereği Dünyaya bakmışlar ve beşeriyet muktezası olarak sehiv ve hatalarının neticesinde şefkat, kimide zecr tokatları yemişler.
O zor seneler sadâkat ve metanetle akıp gitmiş, bazı arızalar ve siyasî mülâhazalarla ayrılmalar olmuşsa da ekseriyet itibarıyla canla başla (içtimaî meseleler hariç) dâvâya sadık kaldılar.
Gerek 12 Eylül İhtilâli, gerekse 28 Şubat süreçlerindeki derin planlarla, (biraz dünyevî biraz siyasî saiklerle) kopmalar hizmeti derinden sarsmış ise de ayrılan parçalar, kendi içinde ciddî hizmetlere imza attılar. Risaleleri 50-60 dile tercüme edip, Dünyanın bir çok yerinde dershane açarak Nurları...
Kongreler, sempozyumlar, paneller ve Üstadı anma toplantılarıyla herkes kendi penceresinden Bediüzzamanı Dünyaya tanıttı.
Geçtiğimiz asır padişahlıktan Meşrûtiyete; harbler ve mütarekelerle geçen bir devirle ömr-i Osmaniyeden Cumhuriyete; Müslümanları idamlara, zindanlara ve zehirlere götüren 27 senelik cebr-i keyfî-i küfrî rejiminden yeter söz milletindir diyen Demokratlara; ihtilâllere, muhtıralara ve bin yıl sürecek 28 Şubatlarla çok zor geçen 20. asırdan milenyum denen 21. asra..
MİLENYUM DÜNYASI
Siyaset toplumu yönetme sanatıdır. Dolayısıyla toplum yapılanmasında etken midir denilse evet.. 1950ye kadar seküler bir siyasetin dinsizliğe alet edilmesi, dayatma ile dinden kaçışlar ve 40 vefiyattan bir ikinin kurtulmasına ve 1950den sonraki din lehindeki 50 yıla bakıldığında (her ne kadar har-gür içinde geçmişse de) ekseriyetle Demokratların siyaset sahnesindeki varlığındandır.
Zira Demokratlar hürriyet zemini müheyya ettiklerinden, lâik kesimin ekmeğine yağ sürse de dindarlar kendi işiyle meşgul olduğundan, dâvâsını anlatacak ve yaşayacak imkân ve fırsatın at başı olması cemaatlere avantaj sağladı ki zındıkanın Demokratlara düşman olmasının aslî sebebidir. İşte bizim siyasete bakışımız ve ilk günden beri demokrasi nöbetlerimiz bu yüzdendir. (Ah bunu bir anlayabilseler)
21. asra girerken bir asrın depoladığı sosyo-ekonomik taleplerin Dünyalığı zirveye taşıması, refah seviyesinin 10 bin dolarlardan 20-30 bin dolarlara fırlaması teknolojide çılgın patlamaları getirdi ki, görenek belâsıyla ihtiyaç dörtten yüze, belki bine çıktı. Bu ise din, dâvâ ve gaye-i hayali geri plâna itti. Siyaseti de dindarlara teslim ederek dâvâ tamamlanmıştı. Artık zenginleşme zamanıydı. İhaleler, rant, partide yer kapma birinci öncelikti.
Zulüm, mağduriyet, tehcirden bana ne, varsa yoksa lüküs hayat.
Lüküs hayat, lüküs hayat bak keyfine yan gel de yat
Derse gitmek, kitap okumak, dâvâya sahip çıkmak, o, geçmiş asırda kaldı.
Şükür ki bir taife o vazifeyi görüyor; Ümmetimden bir taife Allahın emri gelinceye kadar (yani kıyâmetin kopmasına kadar) hak üzerinde galip olacaktır1
Yoksa kıyamet hiç uzakta değil...
Dipnot: 1. Ebu Dâvud, Fiten 1, 4252.