• Web sitemizin içeriğine ve tüm hizmetlerimize erişim sağlamak için Web sitemize kayıt olmalı ya da giriş yapmalısınız. Web sitemize üye olmak tamamen ücretsizdir.
  • Sohbetokey.com ile canlı okey oynamaya ne dersin? Hem sohbet et, hem mobil okey oyna!
  • Soru mu? Sorun mu? ''Bir Sorum Var?'' sistemimiz aktiftir. Paylaşın beraber çözüm üretelim.

Denizli Efsanesi-Üstün Taş Altın Ataş Olsun Deniz!

keroLayn

Emektar Üye
Üyelik Tarihi
5 Nis 2013
Konular
756
Mesajlar
3,640
MFC Puanı
9,160
Asırlar önce bir sınırı bugünkü Laodikya'ya, bir sınırı Çardak'taki Hambat Ovası'na, bir ucu Nazilli Dağları'na dayanan Çürüksu Ovası'nın bulunduğu yerde büyük bir iç deniz vardı.
Kıyısındaki balıkçılar, salları ve küçük kayıklarıyla bu denize açılır, günler boyunca avlanırlardı.
Denizin Laodikya tarafındaki kıyısında da bir ana oğul yaşardı. Babasını bir savaşta kaybeden zayıf, çelimsiz çocuk, sabah erkenden salıyla denize çıkar, yakaladığı balıkları Hierapolis'teki saraya, tüccarlara, din adamlarına götürür, evinin geçimini sağlardı.
O sabah da gökyüzündeki bulutlara, sulardaki hafif dalgalara aldırmadan ava çıktı. Laodikya'dakilere 'Akşama size balık getireceğim, beni bekleyin' diye söz vermişti. Bilirdi ki bu sözü yerine getiremezse bir daha kendisinden balık almazlardı.
Yağmurun hafiften çilediği, dalgaların köpürmeye başladığı bir kış gününde yine denize yöneldi.

Kuru bir ağaç dalına tutunarak arkasından el sallayan anacığı, "Geç kalma oğul. Bir sofraya yetecek kadar balık yakaladığında hemen dön. Unutma denize hiçbir zaman güven olmaz, denize hiçbir zaman kafa tutulmaz" dedi.
Öğleye doğru hava iyice kapandı. Çanak şeklindeki ovayı ve denizi çevreleyen yüce dağların başını kara bulutlar sardı. Ardından gökyüzü patladı. Aralıksız yağan sağanakla birlikte karaya, suya, taşlara, asırlık ceviz, çınar ağaçlarının dallarına yıldırım üstüne yıldırım düştü. Gökyüzündeki şimşekler Smyrna'yı, Milet'i, Afrodisias'ı da aydınlatıyordu. Işık dalgaları, kara günlerin habercisi gibiydi.
Deniz de kudurdu. Fırtına, küçük oğulun salını aldı suyun üzerine çarptı. Ters yüz olan salıyla birlikte balıkçı genç denizin derinliklerini boyladı.
Anacığı dolunayda şafağa kadar yol gözledi. Kıyıya vuran dalgalardan bir umut, bir medet umdu. Gün ışırken hava duruldu, deniz sakinledi ama ortalıkta ne sal vardı ne de oğulcuk. Sanki akşam deniz delirmemiş, gökyüzü patlamamıştı.
Yaşlı ana dizlerini dövdü, haykırdı, beddua etti:

Üstün dağ taş altın ataş olasın deniz
Ataşla taş arasında kalasın deniz
Senin yüreğin benim gibi yansın
Dumanın çıksın, suyun kaynasın!


Ana ahı bu, tutmaz mı?..
Koca deniz birden çalkalandı. Oluşan kocaman dalgalar bir o yana bir bu yana devrildi. Dağlara, kıyıya, ormanlardaki ağaçlara vurdu. Sonra da birden yerin dibine çekiliverdi...
Altı ateş oldu, üstü taş! Derinliklerden kaynar sular fışkırdı, buhar gökyüzünü kapladı.

Bugün Sarayköy yakınlarındaki Tekke hamamlarında, üç yüz metre derinlikten gelen termal suyla jeotermal enerji elde edilen Kızıldere'deki, Buharkent'teki, Gölemezli'deki kaplıcalarda fışkıran sıcak sular, işte o ana ahıyla çekilen denizin derinliklerindeki ateşin kaynattığı sulardır. Bir anacığın gönül iniltilerini günümüze taşıdığı için kaynardır, yakıcıdır. Kaplıcaların kara çamurları da iç denizin dibindeki balçığın yeryüzüne vurmasıdır. Hierapolis antik kentinden kaynayıp bembeyaz traverten tabakalarıyla Pamukkale'yi oluşturan su da aynı sudur.
O yıllardan sonra Laodikya veya Ladik diye bilinen şehre işte bu yok olan iç deniz nedeniyle 'tonguzlu' tengizli' denmiş, o sözcük de günümüze Denizli olarak gelmiştir..
 

keroLayn

Emektar Üye
Üyelik Tarihi
5 Nis 2013
Konular
756
Mesajlar
3,640
MFC Puanı
9,160
s3rdar buldum konuyu dalga geçmeyi bırak artık :hih:
 
Üst