KitapAdı : Deli Kadın Hikayeleri
Yazar : Mine Söğüt
Yayın Evi : Yapı Kredi Yayınları
Yayın Tarihi : 2013
Sayfa Sayısı : 176
Tanıtım Bülteninden :
" Girdiği kabın şeklini alan su, geçtiği yolların rengini de çalarmış…"
Mine Söğütten Unutulmayacak Delilik Hikâyeleri
Beş Sevim Apartmanı - Rüya Tabirli Cinperi Yalanları, Kırmızı Zaman, Şahbazın Harikulâde Yılı 1979, Madam Arthur Bey ve Hayatındaki Her Şey gibi romanları ve çeşitli biyografi, monografi, söyleşi kitaplarıyla okurların yakından tanıdığı Mine Söğüt bu defa hikâyeleriyle karşımızda.
"…kendini öldürme fikrini bu kadar çok seven biri kendini de çok seviyor demektir... kendini ve deliliğini" diyen yazar, Deli Kadın Hikâyeleri kitabında, aklın kıyısında gezinen, kadınlıklarını bir lanet gibi sırtlarında taşıyan, hepsi "kaybetmeye" yazgılı, içe işleyen yalnızlıklarıyla kalp burkan hayatları, varoluş kâbuslarını anlatıyor. Kitapta ayrıca, Bahadır Baruterin bu hikâyelerin izlenimleriyle yaptığı on resmi de yer alıyor.
Kalemini zehire, kana, cinnete, ölüme ve hayata aynı lezzetle batıran Mine Söğütten unutulmayacak yirmi bir delilik hikâyesi...
Kitap Yorumlarımız ;Kitabı elinize alıp sayfalarına göz attığınız da öncelikle resimlerden etkilenmemek mümkün değil.Resimler aynı anda birçok duyunuzu harekete geçiriyor.Öyle etkili ki, bir de öyküler ile birlikte ters-yüz edici olup birkaç gece, yüzlerce rüya, yüzlerce yüz görülebilirsiniz. Bizce günde bir öykü iyidir, bilemediniz iki. Üçüncüsü tolere edilemeyebilir…
21 öykü ,21 kadın hepsi yanlız , hepsi ölümün kıyısında , yaşamın ucunda , bazıları çoktan tercihini yapmış bile …
Geleneksel hiyerarşi, dinsel yapı, eril düzenin baskıcı ve dayatmacı zihniyetinin neden olduğu tacizi, tecavüzü, ensesti, ağır kayıpları, tanıklıkları, deliliğe götüren ve intiharın eşiğine getiren durumları öykülerde çoğunlukla sona saklayarak, kendine has bir dille anlatıyor yazar.Okuru mutlu etmek için uğraşmıyor. Mine Söğüt’ün farklı bir dili , farklı bir anlatımı var.
Alıntılar ;Her hikaye oncesi bir resim ve bir şiir karşılıyor sizi…
Şiirlerden bazıları ;
***
geceleri ben ağır, çok ağır bir taşın altında uyurum.
gündüzleri hafif, çok hafif bir yaprağın ucunda yaşarım.
gece beni taş ezer.
gündüz rüzgar devirir.
kanadıkça kanarım.
hayallerimi o yüzden kanla yazarım.
***
kasıklarımda mağara gibi büyük bir yara.
doğurmakla öldürmek arasında uzun ince bir ip.
delirmekle yemek pişirmek arasında kısa kalın bir kalas.
gidip geliyorum.
gidip geliyorum.
***size bir sır vereyim.
hep aynı kadın ölecek.
hep aynı kadın doğuracak.
hep aynı kadın kaçacak.
her şey birdir.
her şey birdir.
her şey birdir.
o kadın... o aynı kadın... külliyen delidir.
***
Size kadınlıkla lanetlenmiş bir varoluş hezeyanı anlatacağım.
Sizi saçlarının ve ayaklarının ucu arasında olup biten şeylerden ibaret,
doğurmaya mahkum,
çocuklarını kaybetmekle mühürlü,
yalnız, yapayalnız bir kalabalıkta dolaştıracağım.
İçlerine açılan kapıların arkasına saklanmış kadınların,
delirerek bedenlerinden dışarı açtıkları pencerelerden bakacağım.
O pencerelerden tekrar ve tekrar ve tekrar kendimi aşağı atacağım.
***
Pencereden dışarı bakıyorum.
içimde ateşler yakıyorum.
Yaptığım her yemek o ateşte pişiyor.
Doğurduğum her çocuk o ateşte eriyor.
Sevdiğim her erkek o ateşte ölüyor.
Bir bardak su içsem… Söner mi?
İsteklerimi nehre gömsem… Cinayetler biter mi?
Her şey senin yüzünden, diyor babam.
kupkuru bir adam.
İçimde ne ateş var, ne su.
da biliyor, benimse içimde hem ateş var, hem su.
***
Kadın değilim ben,
Doğurmadım, sevişmedim,
O kapıdan geçmedim,
Daha içime çökmedim.
Aslında ben kasıklarımdaki sancı ve
Bacaklarımın arasındaki ıslaklık kadarım.
Ne bir eksik… Ne bir fazla.
Beni rahat bırakın.
Dilediğim kadar sevişeyim, dilediğim yerde öleyim.
***
Sakın bana ismimi sormayın.
Sakın gözlerimin tam içine bakmayın.
Yanımdan geçerken bana dokunmayın.
Varsayın ki burada değil, oradayım.
Oraya siz gelemezsiniz.
Köprüleri yıktılar, gemileri yaktılar, yollar kayboldu?
Ben başkayım.
Ben uçurumlar kadar tehlikeli
Dereler kadar tekinsiz.
Rüzgârlar kadar esriğim.?
Altını çizdiğimiz cümlelerimiz ;
" bu şehir yüzyıllardır erkektir ve kadınları sevmeyi bilmez"
"hiçbir ev kadını kendini mutfakta asmaz. yemeklere yas sıçratmaz."
"çocuğum hayat gerçekten muhteşemdir. şarkılar da muhteşemdir ama hayat onlardan daha muhteşemdir. hayat bu kadar muhteşem olmasaydı çocuğum, o şarkıları melodi melodi ezberleyecek şevki nasıl bulabilirdik, değil mi ya!"
"...onun için asıl tekin olmayan gündüzler...çıplak gözle görünebileceği haller."
"...kendini öldürme fikrini bu kadar çok seven biri kendini de çok seviyor demektir...kendini ve deliliğini."
"çocuklar bazen kendilerinden umulmayacak kadar sabırlı olurlar."
"deliliğin cazibesi ne kadar tehlikelidir bilemezsiniz..."
"İnsan hastahane odasına yerleştikten sonra dış dünyanın gerçeğini bir anda unutur.Sanki orada doğmuş,hep orada yaşamış ve orada ölecekmiş gibi.Hayatın hastalıktan ibaret olduğuna ikna eder insanı hastane zamanları."
"ah doktorcuğum o şarkıyı alırken içimden dikkat et çok güzel bir cümle vardır, o düşmesin."
“…Ve limon çiçekleri muhteşemdir ama gel gör ki meyvesini dilin damağın kamaşmadan yiyemezsin.Aşk da öyledir çocuğum doktorcuğum.Şarkılar gibidir.”
“Demek girdiği kabın şeklini alan su,içine giren şeylerin kokusunu çalarmış.”
“Gençlikte insan canının aslında ne çektiğini bilmeden mahrem düşler görür.Mahrem düşler genç kızları yorgun düşürür.”
“Gelecekle ilgili güzel hayaller kurmak insanı iyileştirir.Geleceği umutsuz insan,çok geçmez,ölür.”
“Onun omuzlarında iki melek.İkisinin de gözleri kapalı.Uyuyorlar mı , ölmüşlermi belli değil.Küsmüşler mi ? Ona sormak lazım.Ama günahından kurtulmak isteyen birine,omuzlarında taşıdığı,gözleri kapalı ve belki de ölü ve belki de çoktan ceset iki meleği hatırlatmanın zamanı değil.Gidenleri görmüş,dönmeyecekleri sabırla beklemiş birine,yaptıklarından pişman birine,omuzundaki zavallı meleklerden bahsedemeyecek kadar üzgünüm bende.”
“Kalpler tepelerden kıyılara yuvarlanır ama kıyılardan tepelere tırmanamaz mı demiştin ?”
“Ve ikimiz aynı anda,ayrı ayrı,birbirimize hiç söylemeden,yukarıdaki hayatın aşağıdaki hayattan daha aşağıda ve aşağıdaki hayatın yukarıdaki hayattan daha yukarıda olduğuna şaşsak.Babamı…babamın doğup büyüdüğü bu dünyayı anlamaya çalışsak.Yukarıdan aşağıya,bir kez olsun,onun gözleriye baksak.”
“Mezarlar!Mezarlar insanların geçmişidir.Ziyaret etseler de , etmeseler de.Geçmişimizi göme göme..İnciler sahte.Mezarlar boş.Sanır mısın ki,ölünü gömdüğün o mezar,emaneti sonsuza kadar saklar.Aç bak.Bütün mezarlar bomboş.Kara delik dedikleri,öyle sandıkları gibi,fezada değil toprağın içinde.Toprağın ta dibinde bir sürü kara delik var ve sen geçmişin olan ölülerini toprağa emanet ettiğini sanırken,aslında küçücük ve derin çok derin,uçsuz bucaksız kara deliklerden içeri atıyorsun.Ara bak bakalım mezarlardan birine,herhangi birinde,ölünü,herhangi bir ölünü koyduğun gibi bulabilecekmisin?”
Yazar : Mine Söğüt
Yayın Evi : Yapı Kredi Yayınları
Yayın Tarihi : 2013
Sayfa Sayısı : 176
Tanıtım Bülteninden :
" Girdiği kabın şeklini alan su, geçtiği yolların rengini de çalarmış…"
Mine Söğütten Unutulmayacak Delilik Hikâyeleri
Beş Sevim Apartmanı - Rüya Tabirli Cinperi Yalanları, Kırmızı Zaman, Şahbazın Harikulâde Yılı 1979, Madam Arthur Bey ve Hayatındaki Her Şey gibi romanları ve çeşitli biyografi, monografi, söyleşi kitaplarıyla okurların yakından tanıdığı Mine Söğüt bu defa hikâyeleriyle karşımızda.
"…kendini öldürme fikrini bu kadar çok seven biri kendini de çok seviyor demektir... kendini ve deliliğini" diyen yazar, Deli Kadın Hikâyeleri kitabında, aklın kıyısında gezinen, kadınlıklarını bir lanet gibi sırtlarında taşıyan, hepsi "kaybetmeye" yazgılı, içe işleyen yalnızlıklarıyla kalp burkan hayatları, varoluş kâbuslarını anlatıyor. Kitapta ayrıca, Bahadır Baruterin bu hikâyelerin izlenimleriyle yaptığı on resmi de yer alıyor.
Kalemini zehire, kana, cinnete, ölüme ve hayata aynı lezzetle batıran Mine Söğütten unutulmayacak yirmi bir delilik hikâyesi...
Kitap Yorumlarımız ;Kitabı elinize alıp sayfalarına göz attığınız da öncelikle resimlerden etkilenmemek mümkün değil.Resimler aynı anda birçok duyunuzu harekete geçiriyor.Öyle etkili ki, bir de öyküler ile birlikte ters-yüz edici olup birkaç gece, yüzlerce rüya, yüzlerce yüz görülebilirsiniz. Bizce günde bir öykü iyidir, bilemediniz iki. Üçüncüsü tolere edilemeyebilir…
21 öykü ,21 kadın hepsi yanlız , hepsi ölümün kıyısında , yaşamın ucunda , bazıları çoktan tercihini yapmış bile …
Geleneksel hiyerarşi, dinsel yapı, eril düzenin baskıcı ve dayatmacı zihniyetinin neden olduğu tacizi, tecavüzü, ensesti, ağır kayıpları, tanıklıkları, deliliğe götüren ve intiharın eşiğine getiren durumları öykülerde çoğunlukla sona saklayarak, kendine has bir dille anlatıyor yazar.Okuru mutlu etmek için uğraşmıyor. Mine Söğüt’ün farklı bir dili , farklı bir anlatımı var.
Alıntılar ;Her hikaye oncesi bir resim ve bir şiir karşılıyor sizi…
Şiirlerden bazıları ;
***
geceleri ben ağır, çok ağır bir taşın altında uyurum.
gündüzleri hafif, çok hafif bir yaprağın ucunda yaşarım.
gece beni taş ezer.
gündüz rüzgar devirir.
kanadıkça kanarım.
hayallerimi o yüzden kanla yazarım.
***
kasıklarımda mağara gibi büyük bir yara.
doğurmakla öldürmek arasında uzun ince bir ip.
delirmekle yemek pişirmek arasında kısa kalın bir kalas.
gidip geliyorum.
gidip geliyorum.
***size bir sır vereyim.
hep aynı kadın ölecek.
hep aynı kadın doğuracak.
hep aynı kadın kaçacak.
her şey birdir.
her şey birdir.
her şey birdir.
o kadın... o aynı kadın... külliyen delidir.
***
Size kadınlıkla lanetlenmiş bir varoluş hezeyanı anlatacağım.
Sizi saçlarının ve ayaklarının ucu arasında olup biten şeylerden ibaret,
doğurmaya mahkum,
çocuklarını kaybetmekle mühürlü,
yalnız, yapayalnız bir kalabalıkta dolaştıracağım.
İçlerine açılan kapıların arkasına saklanmış kadınların,
delirerek bedenlerinden dışarı açtıkları pencerelerden bakacağım.
O pencerelerden tekrar ve tekrar ve tekrar kendimi aşağı atacağım.
***
Pencereden dışarı bakıyorum.
içimde ateşler yakıyorum.
Yaptığım her yemek o ateşte pişiyor.
Doğurduğum her çocuk o ateşte eriyor.
Sevdiğim her erkek o ateşte ölüyor.
Bir bardak su içsem… Söner mi?
İsteklerimi nehre gömsem… Cinayetler biter mi?
Her şey senin yüzünden, diyor babam.
kupkuru bir adam.
İçimde ne ateş var, ne su.
da biliyor, benimse içimde hem ateş var, hem su.
***
Kadın değilim ben,
Doğurmadım, sevişmedim,
O kapıdan geçmedim,
Daha içime çökmedim.
Aslında ben kasıklarımdaki sancı ve
Bacaklarımın arasındaki ıslaklık kadarım.
Ne bir eksik… Ne bir fazla.
Beni rahat bırakın.
Dilediğim kadar sevişeyim, dilediğim yerde öleyim.
***
Sakın bana ismimi sormayın.
Sakın gözlerimin tam içine bakmayın.
Yanımdan geçerken bana dokunmayın.
Varsayın ki burada değil, oradayım.
Oraya siz gelemezsiniz.
Köprüleri yıktılar, gemileri yaktılar, yollar kayboldu?
Ben başkayım.
Ben uçurumlar kadar tehlikeli
Dereler kadar tekinsiz.
Rüzgârlar kadar esriğim.?
Altını çizdiğimiz cümlelerimiz ;
" bu şehir yüzyıllardır erkektir ve kadınları sevmeyi bilmez"
"hiçbir ev kadını kendini mutfakta asmaz. yemeklere yas sıçratmaz."
"çocuğum hayat gerçekten muhteşemdir. şarkılar da muhteşemdir ama hayat onlardan daha muhteşemdir. hayat bu kadar muhteşem olmasaydı çocuğum, o şarkıları melodi melodi ezberleyecek şevki nasıl bulabilirdik, değil mi ya!"
"...onun için asıl tekin olmayan gündüzler...çıplak gözle görünebileceği haller."
"...kendini öldürme fikrini bu kadar çok seven biri kendini de çok seviyor demektir...kendini ve deliliğini."
"çocuklar bazen kendilerinden umulmayacak kadar sabırlı olurlar."
"deliliğin cazibesi ne kadar tehlikelidir bilemezsiniz..."
"İnsan hastahane odasına yerleştikten sonra dış dünyanın gerçeğini bir anda unutur.Sanki orada doğmuş,hep orada yaşamış ve orada ölecekmiş gibi.Hayatın hastalıktan ibaret olduğuna ikna eder insanı hastane zamanları."
"ah doktorcuğum o şarkıyı alırken içimden dikkat et çok güzel bir cümle vardır, o düşmesin."
“…Ve limon çiçekleri muhteşemdir ama gel gör ki meyvesini dilin damağın kamaşmadan yiyemezsin.Aşk da öyledir çocuğum doktorcuğum.Şarkılar gibidir.”
“Demek girdiği kabın şeklini alan su,içine giren şeylerin kokusunu çalarmış.”
“Gençlikte insan canının aslında ne çektiğini bilmeden mahrem düşler görür.Mahrem düşler genç kızları yorgun düşürür.”
“Gelecekle ilgili güzel hayaller kurmak insanı iyileştirir.Geleceği umutsuz insan,çok geçmez,ölür.”
“Onun omuzlarında iki melek.İkisinin de gözleri kapalı.Uyuyorlar mı , ölmüşlermi belli değil.Küsmüşler mi ? Ona sormak lazım.Ama günahından kurtulmak isteyen birine,omuzlarında taşıdığı,gözleri kapalı ve belki de ölü ve belki de çoktan ceset iki meleği hatırlatmanın zamanı değil.Gidenleri görmüş,dönmeyecekleri sabırla beklemiş birine,yaptıklarından pişman birine,omuzundaki zavallı meleklerden bahsedemeyecek kadar üzgünüm bende.”
“Kalpler tepelerden kıyılara yuvarlanır ama kıyılardan tepelere tırmanamaz mı demiştin ?”
“Ve ikimiz aynı anda,ayrı ayrı,birbirimize hiç söylemeden,yukarıdaki hayatın aşağıdaki hayattan daha aşağıda ve aşağıdaki hayatın yukarıdaki hayattan daha yukarıda olduğuna şaşsak.Babamı…babamın doğup büyüdüğü bu dünyayı anlamaya çalışsak.Yukarıdan aşağıya,bir kez olsun,onun gözleriye baksak.”
“Mezarlar!Mezarlar insanların geçmişidir.Ziyaret etseler de , etmeseler de.Geçmişimizi göme göme..İnciler sahte.Mezarlar boş.Sanır mısın ki,ölünü gömdüğün o mezar,emaneti sonsuza kadar saklar.Aç bak.Bütün mezarlar bomboş.Kara delik dedikleri,öyle sandıkları gibi,fezada değil toprağın içinde.Toprağın ta dibinde bir sürü kara delik var ve sen geçmişin olan ölülerini toprağa emanet ettiğini sanırken,aslında küçücük ve derin çok derin,uçsuz bucaksız kara deliklerden içeri atıyorsun.Ara bak bakalım mezarlardan birine,herhangi birinde,ölünü,herhangi bir ölünü koyduğun gibi bulabilecekmisin?”