20.Ocak.1946
Missoula, Montana, Amerika
Yönetmen, Ressam
Amerikalı yönetmen ve ressam. Eraserhead ,The Elephant Man, Blue Velvet, Wild At Heart, Lost Highway ve Mulholland Drive gibi kara film klasiklerinin usta yönetmenidir. Neredeyse her biri kült mertebesine yükselen filmlerinde, gerçeklikle hayal arasında gidip gelen takıntılı ve kırılgan karakterler dikkat çekmiştir. Stanley Kubrick, Eraserheadin en iyi Lynch filmlerinden biri olduğunu söylemiştir.
Biyografi
20 Ocak 1946da Amerikada dünyaya geldi. Çocukluğu, bilim adamı olan babasının araştırmaları sebebiyle, eyaletler arası yolculuklarla geçti. Öğrencilik yıllarında izciliğe merak sardı ve onbeşinci doğum gününde başkanlık töreni açılışı için John F. Kennedyye izci olarak eşlik etti.
Virginiada eğitim gördüğü kolejden mezun olduktan sonra sanat yapmayı amaçladığı için Washington DCdeki Corcoran School Of Artta ders almaya başladı. Ardından Bostona gitti ve School of the Museum of Fine Artsa bir yıllığına kaydoldu. Sanatçı arkadaşı Jack Fiskle birlikte, Alman expresyonist ressam Oskar Kokoschkadan çok etkileniyorlardı ve onunla çalışmak için Almanyaya gittiler. Orda 3 yıl kalmayı planladığı halde, Lynch 15 gün sonra Amerikaya geri döndü.
1966 yılında, Philadelphiaya yerleşti. Pennsylvania Academy of Fine Artsta eğitim görmeye başlayan Lynch, okulda grafik ve resim üzerine çalışmalarını ilerletti. Endüstriyel Senfoniler adını verdiği kompleks stilde mozaik çalışmaları oldu. Bu dönemde sinemayla da ilgileniyordu ve ilk kısa filmi olan Six Figures Getting Sicki 1966da çekti. Film, Akademinin yıllık yarışmasını kazandı. Bu umut verici gelişmeden sonra H. Barton Wasserman, çekimlerini kendi evinde gerçekleştireceği filmin donanımı için Lynchi görevlendirdi ve 1968te Lynch ikinci filmini çekmiş oldu: The Alphabet
1970te Lynch, grafik ve resim çalışmalarından tamamen uzaklaşıp, sinema üzerine odaklanmaya başladı. Amerikan Film Endüstrisinden yeni filmi The Grandmother için aldığı 5000 dolarlık bursun hakkını verdi. The Grandmother, Lynchin alamet-i farikalarını yansıtan motifleri içeriyordu ve bu yönüyle yönetmenin sinematografisinde önemli yere sahip oldu.
1971te Los Angelesa taşınan Lynch, AFI Konservatuar ında çalışmaya başladı ve aldığı 10 bin dolarlık bursla ilk uzun metrajlı filmi Eraserheadi 1977de tamamladı. Film fazlasıyla esrarengiz bir atmosfer yaratıyordu ve yönetmen bu filmini Benim Philadelphia hikayemşeklinde tanımladı. Zira Philadelphiada karşılaştığı tehlikeli ve korku dolu olayların yansımasını içerdiğini belirtmişti. Ayrıca baba olmakla ilgili duyduğu kaygı ve korkuları da Eraserheadde anlattı. Film kısa sürede kült oldu.
1980de The Elephant Mani çeken Lynch, bu filmiyle toplam 7 dalda oskara aday gösterildi. Film büyük bir gişe başarısı kazandı ve yönetmenin dünyaca tanınmasını sağladı.
1984te Frank Herbertin bilimkurgu romanı The Duneu sinemaya uyarladı. Filmin başarısından sonra 1986da Blue Velvet filmi geldi. Film en iyi film dalında oskara aday oldu ve o yıl oskar alan Woody Allen, ödülü hak eden filmin Blue Velvet olduğunu açıkladı.
1990da onu Cannes Film Festivalinde büyük ödül Altın Palmiyenin sahibi yapan filmi Wild At Hearttan sonra, TV için hazırladığı dizi Twin Peaksi çekmeye başladı. Dizi birçok ülkede yayınlandı ve çok sevildi. 1997de çektiği Lost Highwaye kadar TV için diziler çekmeye devam etti. Film, sinema eleştirmenlerinden büyük ilgi gördü, konusu, işlenişi ve müzikleriyle uzun süre konuşuldu. Fenomen haline gelen Lost Highwayden sonra 1999da The Straight Storyi çeken yönetmen, 2001de yine çok konuşulan filmi Mulholland Drive için kamera arkasına geçti. Filmi, online dizileri Rabbits, Dumbland ve kısa filmi Darkened Room takip etti.
2003te Lynch favori müzik grubu Rammsteinin belgeselini hazırladı.
Sinema sanatının belki de en karmaşık figürlerinden, kara filmlerin ustası, yoldan çıkmış karakterlerle dolu filmlerin yönetmeni David Lynch,Venedik Film Festivali jürisi tarafından Ömür Boyu Başarı Ödülüne layık görülmüştür. Yönetmen en son başrollerini Laura Dern ve "Jeremy Ironsın paylaştıkları Inland Empireı çekmiştir.
Kendi Ağzından
"Herşeyin ne anlama geldiğini ya da nasıl yorumlanacağını bilmemek daha iyidir, çünkü aksi takdirde olayları kendi akışına bırakmaya korkarsınız. Psikoloji, gizemi ve büyü niteliğini yok eder. Anlamlardan konuşmak beni çok rahatsız ediyor. Çünkü anlam çok kişisel birşeydir ve herkese göre değişir..."
"Gizemi ve bilinmeyeni severim; neler olup bittiğini bilemediğim için karanlık ortamları da Dış görünüşün altında bir şeyler saklı olduğu fikrinden hoşlanıyorum ve sanırım insanlar bilmedikleri bir şeyi veya daha önce hiç bulunmadıkları bir yeri seyretmeyi seviyorlar."