- Konum
- İstanbul
-
- Üyelik Tarihi
- 27 Tem 2013
-
- Mesajlar
- 813
-
- MFC Puanı
- 14
Bize tepeden bakmayan, aksine bizimle aynı basamağa çömelmiş veya aynı pencerenin pervazına yaslanmış bir hikâyecinin zihnimize bir anı, bir mekânı, bir kişiyi bırakıvermesi Derken beklenmedik bir anda o kişinin, o mekânın, o anın gölgesini görür gibi ya da kokusunu alır gibi olmamız az şey midir!
Bazen hayatın bir düğümünü çocuk oyuncağıymış gibi çözüveren, bazen bizim kadar sorularla dolu ve bizim kadar yanıtlardan uzak olan ya da aklımıza gelmemiş soruları soran, sorduran Kimi zaman bizimle kol kola yürüyüp bize nefes aldıran, kimi zaman değme maratoncuya taş çıkartarak bizi soluksuz bırakan Bazen bildiğimiz, çalıştığımız, bazen de yabancısı olduğumuz yerden anlatan Anlattığı bazı hikâyelerin bedelini ödemiş, bazılarının bedelini ise bize ödetmeye yemin etmiş bir hikâyeci az şey midir!
Ensemizde boza pişiren hayat
Kaç gündür aklımdan çıkmayan, benimle her yere gelen Faro bana bu satırları yazdıran. Alper Atalanın Martında, daha ilk hikâyede rastlaştığım, hikâyecinin bilmediğim yerden anlattığı Faro. Öyküler olmasa, ensemizde boza pişiren hayata nasıl katlanırdık dedirten Faro! Alper Atalana denk gelsem bir köşede, Abicim ya, sen de mizah yazarı olacaksın, damardan saldın hüznü ilk hikâyeden. Ayıp ya ama ayıp! diyeceğim Faro! Daha ilk sahnede anlatıcının kapısına dayanması gibi zihnime dayandı ya; ben son sahneyi geride bırakalı, kitabın kapağını kapatalı epey oldu, ama o hâlâ daha içimin zillerini çalıyor ya, aşk olsun Faroya! Faronun ne güvercinleri ne başka bir şeysi umrumda. Onun için bisikletler neyse, benim için de Faro öyle bir kıymette şu andan sonra.
Koskoca bir dünya Mart; kalabalık bir kişiler ve yaşamlar geçidi yapıyor Alper Atalan hikâyelerinde. Bir tutam mutluluk. Bir tutam tutku. Bir tutam geyik. Bir tutam aşk. Bir tutam hayal. Bir tutam kararsızlık. Bir tutam bahtsızlık. Bir tutam pişmanlık. Bir tutam kabulleniş. Bir tutam ayrılık. Bir tutam hayal. Bir tutam acı gerçek anlatıyor bize. İsteyen cici bir çocuk gibi baştan sona çevirir sayfalarını öyle okur bu kardeş öyküleri, isteyen fal tutar gibi canının çektiği hikâyeden.
Borçlu kalan okur
Belki sizin kapınızın zilini çalan Deli Suzan olacak; hani şu hayatı bir müzayedeye dönüşmüş Suzan. Gülseniz mi, ağlasanız mı bilemezsiniz o zaman. Kertenkele Koray da olabilir tabii kapınızdaki. Hayatta şık pozisyonlar almış, ama nihayetinde o mu hayata kök salmış, hayat mı ona meselesini, başarının ne olup ne olmadığını falan tartışır durursunuz Koray olursa. Komşunun oğlu klarnetçi Doğukan, hani şu birden klarneti ağzınıza tutan, sizi kursa yazdıran, o da olabilir O zaman biraz umursamaz, yüreği hafif olursunuz, ne mutlu size! Tekirdağında rakı fabrikasının tam karşısında evi olan Raşit Abi olursa kapınızı çalan, biraz kahkahalı biraz buruk olursunuz kesin Bir de falcı kız var ki, bırakın adını anmayı düşüncesinden bile korkarsınız. Tövbe, dersiniz, o çalacaksa kimse çalmasın kapımı daha iyi
Faronun ustası, giriş kattaki bisikletçi Orhan abi, İnsan sevdiği işi yapar. İşine sarıl. Gün gelir, işin seni insan yapar, diyor ya anlatıcıya. Alper Atalan da sevdiği bir işi yapmış Martta belli. Hikâyelerden belli. O yüzden mi acaba; insan borçlu gibi kapatıyor Martın kapağını!
MART
Alper Atalan,
İletişim Yayınları
2013, 133 sayfa, 12,5 TL.