-
- Üyelik Tarihi
- 5 Nis 2013
-
- Mesajlar
- 955
-
- MFC Puanı
- 1
Cüneyd Suavi-Hayatın İçinden kitabından bir kaç hikaye
Dolmuş
Bir acelesi olduğunu, onu görür görmez anlamıştım. Sağanak halinde yağan yağmura aldırış bile etmiyor ve bükülmüş beline rağmen, sağa sola koşuyordu.
Yanına sokularak:
- Hayrola teyzeciğim!. dedi. Bir derdiniz mi var?
Sıcak bir tebessümle:
- Buralara yabancıyım evladım!. dedi. Hastane tarafına giden bir araba arıyorum.
- Biraz beklerseniz, aynı dolmuşa binebiliriz!. dedim. Oraya geldiğimizde size haber veririm.
Teşekkür ederek yanıma yaklaştı ve küçük bir çocuk gibi şemsiyemin altına girdi. Nurlu yüzü yağmur damlacıklarıyla ıslanmış ve yanacıkları pembe pembe olmuştu.
- Torunlarımdan biri menenjit geçirdi, diye devam etti. Ziyaret saati bitmeden dolaşmak istemiştim.
Saatime baktıktan sonra:
- Yirmi dakikanız var!. dedim. Hastane yakın ama, bu havada araba bulunmuyor.
Durağa herkesten önce geldiğimiz için, dolmuşa da rahatça bineceğimizi zannediyordum. Ancak araba yanaştığında, arkamızda duran kişilerin bir anda hücum ettiğini gördüm.
İçeriye doluşan ve arkadaş oldukları anlaşılan adamlara:
- İlk önce biz gelmiştik, dedim. Sırayı bozmaya hakkınız var mı?
Ön koltukta oturanı:
- Hak istiyorsan, Hakkari'ye gideceksin arkadaşım!. dedi. Hem oradaki haklardan K.D.V. de alınmıyormuş.
Bu laf üzerine attıkları kahkahalarla bindikleri araba sarsılmış ve sinirlerim allak bullak olmuştu.
Sakinleşmeye çalışarak:
- Ben biraz daha bekleyebilirim!. dedim. Ama şu yaşlı teyzenin hastaneye yetişmesi gerekiyor.
Şoför lafa karışıp:
- Teyzenin arabaya falan ihtiyacı yok be kardeşim!. dedi. Okuyup üfledi mi, oraya uçuverir.
Tekrar kopan kahkahalarla birlikte araba uzaklaştı. Yaşlı kadına baktım, öylece susuyordu.
Daha sonraki dolmuş, biraz geç geldi. Arka koltuğa yan yana oturduk. Yaşlı kadın, yapacağı ziyaretten ümitsiz görünmesine rağmen şikayet etmiyordu. Üstelik de yol çok kalabalıktı.
Şoför meraklanarak:
- Bu vakitte yol tıkanmazdı!. dedi. Sebebini anlasam iyi olacak.
Arabayı çalışır vaziyette bırakıp ileriye doğru yürüdü ve biraz sonra dönerek:
- Kısmete bak yahu!. diye söylendi. Bizden önce kalkan dolmuşa kamyon çarpmış.
Heyecanla:
- Bir şey olmuş mu? dedim. Yaralı falan var mı?
- Herhalde varmış!. dedi. Şoför dahil beş kişiyi, teyzenin gideceği hastaneye kaldırmışlar.
Göz ucuyla yaşlı kadına baktım.
Solgun dudaklarıyla bir şeyler mırıldanıyor ve sanki onlar için dualar ediyordu.
Şoför, şaşkınlık içinde:
- Kısmet işte!. diye tekrarlıyordu. Koca bir kamyon gelip sana çarpsın. Hem de Hakkari'den gelen bir kamyon...
Boşluk
Delikanlı, alaca karanlıkta yürürken, yumuşak bir şeye çarptığını fark etti. Hemen eğilip baktı.
Aman Allah'ım!.. Ayaklarının arasında, yuvasından ustalıkla sökülmüş bir kalp duruyordu.Tıpkı resimlerdeki gibi diri ve kanlıydı. Onu büyülenmişcesine avuçlarına aldığında, dehşetinden çıldıracak gibi oldu.
Kalp tıp tıp atıyordu ve sıcacıktı.
Delikanlı, sanki ellerine yapışıp bir başka uzvu haline geliveren kalpten kurtulmak istiyor, fakat ne olduğunu kestiremediği duygular tarafından engellendiğini hissediyordu. Bir müddet sonra sakinleştiğinde, onun sahibini bulmak için en yakındaki evin kapısını çaldı ve zincir aralığından bakan genç kıza:
- Bu kalp sizin mi? diye sordu.Biraz önce yol üzerinde buldum.
Kız, mahçup bir ifadeyle:
- Ben kalbimi, üç ay önce rastladığım bir vefasıza kaptırdım, dedi. Yandaki eve sorun, onların olabilir.
Kızın gösterdiği ev, göz kamaştırıcı bir villaydı. Kapıyı açan hizmetkar, onu üst kataçıkartıp evin beyine götürdü.
Delikanlı, yumuşak halıların üzerine damlayan kanları ayağıyla örtmeye çalışırken:
- Bu kalp sizin mi acaba? diye sordu. Hala atıyor da...
Beyefendi, ışıl ışıl parıldayan kristal kadehinden höpürtülü bir yudum çekerek:
- Ben kalbimi dünyaya sattım canikom!. diye sırıttı. Komşu evde bir mezcup var, o bilir sahibini...
Delikanlı, soğumaya yüz tutan ve atışları gittikçe yavaşlayan kalbi bitişik kulubedeki ihtiyara koşturarak:
- Bu kalpsizin mi? diye sordu. Çabuk olun, nerdeyse duracak.
Yaşlı adam, okumakta olduğu Kur'an'ı yavaşça kapatırken:
- Ben kalbimi, her şeyimle Allah'a verdim evlat, diye gülümsedi. Elindekinin sahibini, neden gidip anne ve babana sormuyorsun?
- Her ikisi de yaşlanıp bunadı, diye üfüldendi genç. Bir bebek gibi ilgi görmek istediklerinden, üç gün önce kavga edip onları terk etmiştim.
İhtiyar adam, büyük bir üzüntüyle:
- Terk ettin ha!.. diye mırıldandı. Terk ettin demek.
Delikanlı,söylenenlere karşı kayıtsız görünüyordu. Oysa ki yaşlı adam, beklediği cevabı çoktan almıştı. Delikanlıya doğru emin adımlarla ilerledi ve iki eliyle kavradığı gömleğini bir hamlede yırtarak açıverdi.
Delikanlının göğsünde, avuçlarında tuttuğu kalp büyüklüğünde kanlı bir boşluk vardı...
Dolmuş
Bir acelesi olduğunu, onu görür görmez anlamıştım. Sağanak halinde yağan yağmura aldırış bile etmiyor ve bükülmüş beline rağmen, sağa sola koşuyordu.
Yanına sokularak:
- Hayrola teyzeciğim!. dedi. Bir derdiniz mi var?
Sıcak bir tebessümle:
- Buralara yabancıyım evladım!. dedi. Hastane tarafına giden bir araba arıyorum.
- Biraz beklerseniz, aynı dolmuşa binebiliriz!. dedim. Oraya geldiğimizde size haber veririm.
Teşekkür ederek yanıma yaklaştı ve küçük bir çocuk gibi şemsiyemin altına girdi. Nurlu yüzü yağmur damlacıklarıyla ıslanmış ve yanacıkları pembe pembe olmuştu.
- Torunlarımdan biri menenjit geçirdi, diye devam etti. Ziyaret saati bitmeden dolaşmak istemiştim.
Saatime baktıktan sonra:
- Yirmi dakikanız var!. dedim. Hastane yakın ama, bu havada araba bulunmuyor.
Durağa herkesten önce geldiğimiz için, dolmuşa da rahatça bineceğimizi zannediyordum. Ancak araba yanaştığında, arkamızda duran kişilerin bir anda hücum ettiğini gördüm.
İçeriye doluşan ve arkadaş oldukları anlaşılan adamlara:
- İlk önce biz gelmiştik, dedim. Sırayı bozmaya hakkınız var mı?
Ön koltukta oturanı:
- Hak istiyorsan, Hakkari'ye gideceksin arkadaşım!. dedi. Hem oradaki haklardan K.D.V. de alınmıyormuş.
Bu laf üzerine attıkları kahkahalarla bindikleri araba sarsılmış ve sinirlerim allak bullak olmuştu.
Sakinleşmeye çalışarak:
- Ben biraz daha bekleyebilirim!. dedim. Ama şu yaşlı teyzenin hastaneye yetişmesi gerekiyor.
Şoför lafa karışıp:
- Teyzenin arabaya falan ihtiyacı yok be kardeşim!. dedi. Okuyup üfledi mi, oraya uçuverir.
Tekrar kopan kahkahalarla birlikte araba uzaklaştı. Yaşlı kadına baktım, öylece susuyordu.
Daha sonraki dolmuş, biraz geç geldi. Arka koltuğa yan yana oturduk. Yaşlı kadın, yapacağı ziyaretten ümitsiz görünmesine rağmen şikayet etmiyordu. Üstelik de yol çok kalabalıktı.
Şoför meraklanarak:
- Bu vakitte yol tıkanmazdı!. dedi. Sebebini anlasam iyi olacak.
Arabayı çalışır vaziyette bırakıp ileriye doğru yürüdü ve biraz sonra dönerek:
- Kısmete bak yahu!. diye söylendi. Bizden önce kalkan dolmuşa kamyon çarpmış.
Heyecanla:
- Bir şey olmuş mu? dedim. Yaralı falan var mı?
- Herhalde varmış!. dedi. Şoför dahil beş kişiyi, teyzenin gideceği hastaneye kaldırmışlar.
Göz ucuyla yaşlı kadına baktım.
Solgun dudaklarıyla bir şeyler mırıldanıyor ve sanki onlar için dualar ediyordu.
Şoför, şaşkınlık içinde:
- Kısmet işte!. diye tekrarlıyordu. Koca bir kamyon gelip sana çarpsın. Hem de Hakkari'den gelen bir kamyon...
Boşluk
Delikanlı, alaca karanlıkta yürürken, yumuşak bir şeye çarptığını fark etti. Hemen eğilip baktı.
Aman Allah'ım!.. Ayaklarının arasında, yuvasından ustalıkla sökülmüş bir kalp duruyordu.Tıpkı resimlerdeki gibi diri ve kanlıydı. Onu büyülenmişcesine avuçlarına aldığında, dehşetinden çıldıracak gibi oldu.
Kalp tıp tıp atıyordu ve sıcacıktı.
Delikanlı, sanki ellerine yapışıp bir başka uzvu haline geliveren kalpten kurtulmak istiyor, fakat ne olduğunu kestiremediği duygular tarafından engellendiğini hissediyordu. Bir müddet sonra sakinleştiğinde, onun sahibini bulmak için en yakındaki evin kapısını çaldı ve zincir aralığından bakan genç kıza:
- Bu kalp sizin mi? diye sordu.Biraz önce yol üzerinde buldum.
Kız, mahçup bir ifadeyle:
- Ben kalbimi, üç ay önce rastladığım bir vefasıza kaptırdım, dedi. Yandaki eve sorun, onların olabilir.
Kızın gösterdiği ev, göz kamaştırıcı bir villaydı. Kapıyı açan hizmetkar, onu üst kataçıkartıp evin beyine götürdü.
Delikanlı, yumuşak halıların üzerine damlayan kanları ayağıyla örtmeye çalışırken:
- Bu kalp sizin mi acaba? diye sordu. Hala atıyor da...
Beyefendi, ışıl ışıl parıldayan kristal kadehinden höpürtülü bir yudum çekerek:
- Ben kalbimi dünyaya sattım canikom!. diye sırıttı. Komşu evde bir mezcup var, o bilir sahibini...
Delikanlı, soğumaya yüz tutan ve atışları gittikçe yavaşlayan kalbi bitişik kulubedeki ihtiyara koşturarak:
- Bu kalpsizin mi? diye sordu. Çabuk olun, nerdeyse duracak.
Yaşlı adam, okumakta olduğu Kur'an'ı yavaşça kapatırken:
- Ben kalbimi, her şeyimle Allah'a verdim evlat, diye gülümsedi. Elindekinin sahibini, neden gidip anne ve babana sormuyorsun?
- Her ikisi de yaşlanıp bunadı, diye üfüldendi genç. Bir bebek gibi ilgi görmek istediklerinden, üç gün önce kavga edip onları terk etmiştim.
İhtiyar adam, büyük bir üzüntüyle:
- Terk ettin ha!.. diye mırıldandı. Terk ettin demek.
Delikanlı,söylenenlere karşı kayıtsız görünüyordu. Oysa ki yaşlı adam, beklediği cevabı çoktan almıştı. Delikanlıya doğru emin adımlarla ilerledi ve iki eliyle kavradığı gömleğini bir hamlede yırtarak açıverdi.
Delikanlının göğsünde, avuçlarında tuttuğu kalp büyüklüğünde kanlı bir boşluk vardı...