Neler yeni
MEGAForum - Teknoloji Forumu

Forum içeriğine ve tüm hizmetlerimize erişim sağlamak için foruma kayıt olmalı yada giriş yapmalısınız. Forum üye olmak tamamen ücretsizdir.

  • Web sitemizin içeriğine ve tüm hizmetlerimize erişim sağlamak için Web sitemize kayıt olmalı ya da giriş yapmalısınız. Web sitemize üye olmak tamamen ücretsizdir.
  • Sohbetokey.com ile canlı okey oynamaya ne dersin? Hem sohbet et, hem mobil okey oyna!
  • Soru mu? Sorun mu? ''Bir Sorum Var?'' sistemimiz aktiftir. Paylaşın beraber çözüm üretelim.

Cumhuriyet Döneminde Türk Gençliği

Jade

MFC Üyesi
  • Üyelik Tarihi
    30 Kas 2012
  • Mesajlar
    7,562
  • MFC Puanı
    201
Kurtuluş Savaşı'nın zaferle sona ermesinin ardından, yurt içinde çok daha önemli bir mücadele başladı: Bağımsızlığını kazanan bu yeni devleti güçlendirmek ve yükseltmek. Bu dönemde kültürel, ekonomik ve toplumsal pek çok reformun aciliyetle yapılması ve bu reformların toplum tarafından kabul görmesinin sağlanması gerekiyordu. Atatürk bu dönemde genç nesil üzerinde önemle durmuş, gençliğin eğitimi ve bilinçlendirilmesi öncelikli konular arasında olmuştur. Cumhuriyet'in ilk yılları, başta Atatürk olmak üzere, devlet adamları ve aydınlar için "gençliğin Cumhuriyet'in koruyucuları" olduğu anlayışının hakim olduğu yıllardır. Cumhuriyet gençlere emanet edilmiş ve bu konuda gençliğe büyük ümit bağlanmıştır. Atatürk bu büyük hedefini ise şu şekilde tarif etmişti:
Benim için bir tek hedef vardır. Cumhuriyet hedefi. Bu hedefe varmak için, belirli yoldan yürüyen arkadaşların başarılı olması için, tutulan doğru yolda, namuslu yolda çok çalışmak ve etkin olmak gerekir.

Atatürk, Kurtuluş Savaşı sırasında kazanılan başarıların, Türkiye'nin geleceğinin çok aydınlık olacağının en önemli işaretleri olduğuna inanıyordu:
Sizin gibi gençlere malik bulundukça, bu vatan ve milletin, şimdiye kadar elde etmeyi başardığı zaferlerin üstüne çok daha büyük zaferler elde edeceğinden şüphe etmiyorum.
Bağımsızlık mücadelesi ile elde edilen zafer, uzun yıllardır devam eden savaşlardan, ekonomik, politik ve sosyal alanlarda yaşanan büyük çöküşten çok önemli dersler alınmasını sağlamıştı. Bu dersler, hem Cumhuriyet ilkelerinin değerinin ve öneminin kavranmasını sağlayacak, hem ülkemizi bir daha benzer bir duruma düşmekten koruyacak, hem de yine benzeri olaylarla karşılaşılması durumunda bu sıkıntıların nasıl aşılacağını bizlere gösterecek önemli derslerdir. Atatürk de, özellikle gençlerin, Kurtuluş Savaşı boyunca kazanılan tarihi tecrübeleri çok iyi değerlendirmeleri gerektiğine dikkat çekmiştir. Atatürk'e göre, bu tecrübeler gençleri olgunlaştırmış ve onları, sorumluluklarının önemini kavrayabilecekleri bir konuma getirmişti:
Gençlerimiz ve aydınlarımız ne için yürüdüklerini ve ne yapacaklarını öncelikle kendi düşüncelerinde iyice kararlaştırmalı, onları halk tarafından iyice benimsenip kabul edilebilir bir hâle getirmeli, onları ancak ondan sonra ortaya atmalıdır. Ben çok ümitliyim ki, gençlerimiz bunu yapacak derecede yetişkindir. Biliyorum ki ihtiyarlarımız gibi gençlerimizin de tecrübeleri vardır. Zira milletimizin yakın senelere ait gördüğü acı dersler, yakın yılların en yoğun olaylar ile dolu oluşu, devrimizin gençlerini eski devirlerin ihtiyarları kadar ve belki onlardan fazla olayın şahidi, dolayısıyla gençliğimizi ihtiyarlar kadar tecrübe sahibi yaptı. Herhangi bir gencimiz yaşadığı devrin belki üç katı oranında olaya şahit olduğu için her gencimiz üç misli yaş sahibi sayılabilir, onları da ihtiyarlar gibi tecrübeli kabul edebiliriz. Gençliğimizin sahip oldukları bu tecrübelerden istifade ederek çalışkan, memlekete faydalı ve büyük imanla donatılmış olarak vazifelerini hakkıyla yerine getireceklerine eminim. Biz her şeyi gençliğe bırakacağız... Geleceğin ümidi, ışıklı çiçekleri onlardır. Bütün ümidim gençliktedir.
Cumhuriyet'in övüncü olan Türk gençliği, Türklük bilincinin doruğa ulaştığı Atatürk döneminde, dinamik, çalışkan, bilimi kendine yol gösterici tanımış, çağdaş, her şeyini ulusuna adamış, ulusunu uygarlık seviyesinin üstüne çıkarmayı kendisine ülkü edinmiş bir gençlikti. Ulusun gerçek gücünü ve enerjik cevherini temsil ediyordu. Nitekim ilerleyen yıllarda Türk gençliği Atatürk'ün bu güvenini boşa çıkarmamış, yıkılmış ve harap olmuş vatan topraklarından, ilerlemiş ülkeler seviyesine ulaşmak için gücünün son noktasına kadar çalışan bir güç haline gelmiştir. Özellikle de Cumhuriyet'in kuruluşundan Atatürk'ün aramızdan ayrıldığı 1938 yılına kadar geçen süre Türk Milleti'nin çağdaş bir ülke olma amacıyla büyük reformlara imza attığı, dinamik bir dönem olmuştur. Atatürk'ün Türk gençliğine hitap ettiği bazı konuşmaları şu şekildedir:
Gençler için vatanî işlerde ölmek söz konusu olabilir. Lâkin korkmak asla! (1919)
Gelecek için hazırlanan vatan evlâtlarına, hiçbir güçlük karşısında yılmayarak tam bir sabır ve metanetle çalışmalarını ve öğrenim gören çocuklarımızın ana ve babalarına da yavrularının öğreniminin tamamlanması için hiçbir fedakârlıktan çekinmemelerini tavsiye ederim. Gençler cesaretimizi takviye ve idame eden sizlersiniz. Siz, almakta olduğunuz terbiye ve irfan ile insanlık ve medeniyetin, vatan sevgisinin, fikir hürriyetinin en kıymetli timsali olacaksınız. Yükselen yeni nesil, istikbal sizsiniz. Cumhuriyet'i biz kurduk, onu yükseltecek ve yaşatacak sizsiniz.
Atatürk gösterdiği yola uydukları takdirde, gelecek nesilleri güzel günlerin beklediğine de değinerek gençleri bu yolda kararlı adımlarla ilerlemeye teşvik etmiştir. Asla şüphe yoktur ki Cumhuriyet'in gelecek evlâtları bizden daha çok rahata kavuşmuş ve bahtiyar olacaklardır. (1927)
Atatürk'ün Türk gençliğine inancını ve güvenini gösteren bir önemli olay da Hatay davası sırasında gerçekleşmiştir:
Fransız komiseri Ponçet Ankara'yı ziyareti sırasında, Ankara Palas'a uğrayan Atatürk ile karşılaşır. Atatürk Ponçet'yi masasına davet eder. Günün önemli sorunu Hatay meselesidir. Fransız Hükümeti zorluklar çıkarmakta, bu sorunun barış içinde çözülmesine engel olmaya çalışmaktadır. Atatürk masasında bulunan Ponçet'ye şu şekilde hitap eder:
-Hatay işi benim şahsi davamdır ve Beni üzüyorsunuz. Korkarım ki beni, meseleyi başka türlü halle mecbur bırakacaksınız.
Atatürk bu sözleri yüksek sesle Türkçe söylüyor ve çevresindeki insanlar da onu dinliyordu. Atatürk'ün Fransa'nın Suriye komiseri Ponçet'ye karşı "beni üzüyorsunuz" sözü salonda çok geniş bir etki oluşturdu. Orada bulunan bir genç ayağa kalkarak, oldukça yüksek bir sesle şöyle dedi:
- Atatürk üzülme, arkanda biz varız!
Atatürk yerinde başını sesin geldiği tarafa doğru çevirdi. Kaşları kalkmış, çehresi sevgi ile dolu olarak gence şöyle cevap verdi:
- Biliyorum çocuğum, onu bildiğim için ki böyle konuşuyorum.
Bu örnekten de Atatürk'ün arkasında gençlerden oluşan büyük bir kuvvet olduğunu bildiğini anlarız.

Eğitimin Önemi
Gençlik bir milletin varlığının devamını sağlayan çok önemli bir güçtür. Ancak bu gücün gereği gibi kullanılabilmesi ve millete fayda sağlayabilmesi için gençlerin iyi bir eğitim almaları, bilinçlendirilmeleri ve iyi yönlendirilmeleri gereklidir. Aksinin o ülke için nasıl gelişmelere neden olabileceğinin örnekleri yakın geçmişimizde yaşanmıştır. Yeterince bilinçlenmemiş, milli ve manevi değerlerden uzaklaşmış gençlerin tehlikeli ideolojilerin etkisinde kalmaları, ülkenin güvenliğini ve bütünlüğünü tehdit eden bir unsur haline gelmiştir. Bu nedenledir ki Atatürk gençliğin iyi yetiştirilmesini ve bilinçlendirilmesi gerektiğini sıkça tekrarlamıştır. Doğru bilgilerle ve müspet fikirlerle aydınlatıldığında gençliğin Türk Milleti'nin yükselişinde önemli bir rol oynayacağını hatırlatmıştır:

Gençliği kesinlikle ideal sahibi ve ülkeyle ilgili olarak yetiştirmek herkesin, hepimizin, her devlet adamının başta gelen görevidir. Gençliği yetiştiriniz. Onlara bilim ve kültürün pozitif düşüncelerini veriniz. Geleceğin aydınlığına onlarla kavuşacaksınız. Hür fikirler uygulamaya konulduğu vakit Türk Milleti yükselecektir.
Atatürk aynı zamanda Türk gençliğinin öncelikli olarak kendi benliğine, milli geleneklerine, ulusun birlik ve bütünlüğüne zarar verebilecek düşman unsurları tanıması ve bunlarla mücadele yöntemlerini öğrenmesi gerektiğine de dikkat çekmiştir: Yetişecek çocuklarımıza ve gençlerimize, görecekleri öğretimin sınırları ne olursa olsun, en evvel ve en esaslı olarak Türkiye'nin istiklâline, kendi benliğine, millî geleneklerine düşman olan unsurlarla mücadele etmek lüzumu öğretilmelidir. Çocuklarımız ve gençlerimiz yetiştirilirken onlara özellikle varlığıyla, haklarıyla, birlik ve bütünlüğüyle çelişen tüm yabancı öğelerle mücadele zorunluluğu, milli görüşleri derinlemesine bilerek her karşı görüş önünde şiddetle ve özveriyle savunma zorunluluğu telkin edilmelidir. Yeni kuşakların ruh gücüne bu nitelik ve yeteneklerin aşılanması önemlidir. Hayatlarını sürekli ve müthiş bir mücadele biçiminde belirleyen milletlerin felsefesi, bağımsız olmak ve mutlu kalmak isteyen her millet için bu nitelikleri çok şiddetli olarak gerektirmektedir. (16.7.1921 Maarif Kongresi ni açış konuşmasından)

Gençlerin bu şekilde bilinçlendirilmesi için ise, yalnızca gençlere değil, elbette toplumun pek çok kesimine önemli görevler düşmektedir. Genç nesil bilgisizlik veya yanlış bilgilendirmeler nedeniyle, diğer insanlara kıyasla daha kolay yönlendirilebilmektedir. Gençlerin yanlış yönlendirmelerden korunabilmelerinde ve kendilerinden beklenilen sorumlulukları tam olarak yerine getirebilmelerinde alacakları temel eğitim belirleyici rol oynamaktadır. Bu nedenle, gençlerin vatan ve millet sevgisini özümseyebilecekleri, tarih bilincine sahip olabilecekleri, kültürel mirasımızın değerini kavrayabilecekleri, devlete hizmet anlayışlarını geliştirebilecekleri, en önemlisi zararlı ideolojilerin telkinlerinden korunabilecekleri bir eğitim imkanına sahip olmaları gereklidir. Gençlerin bu bilinci almaları sağlanmadan onlardan beklenti içerisinde olmak doğru olmaz. İşte Atatürk'ün yaptığı budur. Atatürk gençlere çok güvendiğini, onları ülkemizin geleceğinin güvencesi olarak gördüğünü söylerken, öncelikle gençlerin doğru şekilde bilinçlendirilmeleri gerektiğini vurgulamıştır. Atatürk bu eğitim ve bilinçlendirilmenin sonucunda ortaya çıkacak olan 'irfan ve kültür ordusu'nun milletin geleceğini şekillendirecek kadar üstün bir güce kavuşacağını söylemiştir:
Memleketimizi, toplumumuzu gerçek hedefe, mutluluğa eriştirmek için iki orduya ihtiyaç vardır. Biri vatanın hayatını kurtaran asker ordusu, diğeri milletin geleceğini yoğuran kültür ordusu... Bir millet irfan ordusuna sahip olmadıkça, muharebe meydanlarında ne kadar parlak zaferler elde ederse etsin, o zaferlerin kalıcı sonuçlar vermesi ancak irfan ordusuna bağlıdır.

Atatürk eğitim ile cahilliğin yok edilmesinin, bir milleti esaretten hürriyete kavuşturan önemli bir güç olduğunu hatırlatarak gençlerimizin iyi bir eğitim almalarının ne derece hayati bir önem taşıdığına dikkat çekmiştir:Eğitimdir ki, bir milleti ya hür, bağımsız, şanlı yüksek bir toplum halinde yaşatır ya da bir milleti esaret ve sefalete terk eder. Milli Eğitim programımızın, Milli Eğitim siyasetimizin temel taşı, cahilliğin yok edilmesidir. Bir ulusun yüksek medeniyet seviyesine ulaşmasında, iyi yetişmiş, bilgili, kültürlü insan unsurunun önemi son derece büyüktür. Bu sebeple sağlam, üstün kaliteli ve milli kültürümüzün esaslarıyla çağdaş medeniyetin ileri teknolojisini birleştiren bir öğretim sistemiyle gençlerimizin yetiştirilmesi şarttır. Genç bir nüfusa sahip olmak Türkiye Cumhuriyeti için büyük bir kuvvet ve güçtür. Ancak bu gençlerin doğru yönlendirilmesi, dış ve bölücü güçlerin, ülke aleyhine faaliyet gösteren ideolojilerin ve grupların etkisi altında kalmalarının engellenmesi gerekir.

İşte Atatürk'ün, kültür devriminin üzerinde durmasının ve eğitime öncelik vermesinin nedeni budur.
Hedefe yalnız çocukları yetiştirmekle ulaşamayız! Çocuklar geleceğindir. Çocuklar geleceği yapacak adamlardır. Fakat geleceği yapacak olan bu çocukları yetiştirecek analar, babalar, kardeşler hepsi şimdiden az çok aydınlatılmalıdır ki, yetiştirecekleri çocukları bu millet ve memlekete hizmet edebilecek, yararlı ve faydalı olabilecek şekilde yetiştirsinler! Hiç olmazsa yetiştirmek lüzumuna inansınlar! Okullardan başka; gazeteler, küçük dergiler köylere kadar yayınlanıp dağıtılmalıdır. Bizim köylümüz ne gazete ne dergi v.s. okumaz. Bilenler bilmeyenleri toplayıp, okutmayı, onlara okumayı anlatmayı bir vazife bilmelidir. 1923
Atatürk'ün eğitimin önemine dikkat çektiği sözlerinden diğer bir tanesi ise şu şekildedir:
İnsanlar sadece maddi değil, özellikle bu maddi kuvvetin içerdiği manevi kuvvetin etkisiyle yapıcıdırlar. Milletler de böyledir. Manevi kuvvet özellikle bilim ve inançla yüksek bir biçimde gelişir. Öyleyse hükümetin en verimli ve en önemli görevi eğitim işleridir. Bu yolda başarılı olmak için öyle bir program izlemek zorundayız ki, o program milletin bugünkü haline, toplumsal ve hayati ihtiyaçlarına, çevre koşullarına, çağın gereklerine uyum sağlasın, onlara uygun olsun. Bunun için çok büyük ama hayali ve karışık fikirlerden uzak durup gerçeğe derinliklerini görerek bakmak, dokunmak gerekir.
 
Üst Alt