-
- Üyelik Tarihi
- 8 Ara 2012
-
- Mesajlar
- 17,522
-
- MFC Puanı
- 3,901
Şiir, Zonguldak Şiirleri, Sunay Akın, Sunay Akın Şiirleri, Fazıl Hüsnü Dağlarca, Fazıl Hüsnü Dağlarca Şiir, Fazıl Hüsnü Dağlarca Zonguldak, Fazıl Hüsnü Dağlarca Zonguldak Şiirleri, Murathan Mungan, Murathan Mungan şiirleri,Murathan Mungan zonguldak, Cem Karaca, Cem Karaca şiirleri, Cem Karaca zonguldak?
Çaylar Kuyusu
Ana, kardeş çocuk bıraktılar geldiler,
Yeryüzünden yüz kırk metre aşağıya indiler
Bir uğultu duyuluyor, neyleyim neyli
Çıkamadılar tam kırk sekiz kişi idiler
.
Yüzbeş işçi indi yeraltına bir postada
Kırksekizi kaldı yeraltında bir postada
İncir Harmanı bölümünde Çaylar Kuyusu
Ağır olur kara gözlü kömürlerin uykusu
Çeker kucağına Ereğliden, Devrekten
Nice uykusuz garipleri bir anda uyutur
Çaylar Kuyusu derler bir derin kuyudur.
Ceyhun Atuf Kansu
Ağıtlara yakın durur Zonguldak
Sabahın köründe açar
Kara ağızlarını ocaklar
Ekmeğimiz derinde
Burnumda canımın kokusu
Ciğerlerimde kömür tozu
Avuçlarım patlar akşamlara dek
Karanlığa kazma sallamaktan
Kendimden kopar biraz da
Madenden kopardığım her parça
Önümde bir çimdik ışık
Arkamda grizu, göçük
Islak tüyleri değer vücuduma
Ölümün ve yalnızlığın
Yüreğimin sesi dağları oyar
Paydosa doğru her fısıltıyla
Haber sorar geride kalanlardan
Gayrı hiç dışarıya çıkmayan arkadaşlar
Bastıkça basar omuzlarıma
Dünyanın ağırlığı
Ağıtlara yakın durur Zonguldak
Kanımı süzer uzak akşamlar
Mehmet Başaran
BU ŞİİR KÖMÜR KOKAR
bu şiir kömür kokar
kapkara buram buram kömürdür
dağlar nehirler göller tren yolları
bir yarım asrın ipe dönmüş insanları
kederleri ümitleri buruk boyunlar ile
bu şiirden geçerler
bu şiirde dağlar sıra sıradır
kırmızı kayaların sırtında kertenkeleler dolaşır
ağaçlar bir karıştır
yaprakların üzerinde tavşanlar oynaşır
toprak rüya görmez toprağın altı paramparçadır
dağlar düşünceli ve vakarlıdır
bir akar su gibi inmiştir üstüne insanların
tepelerinden yaban ördekleri geçer
bulutların hışırtısını duyarsın
dağlar katıp önlerine
binlerce insan elini ayağını kolunu
dağlar insanları
peşin ellerinden ayaklarından
sonra kendilerinden etmiştir
bir asılı çengele benzer insanlar
elleri kocaman yürekleri ufacık
toprağın üstünde kara bir akrep gibidir
çocuklar çöp gibi
kadınların memeleri görünür
gariptirler naçardırlar
arabalar hayvanlar insanlar
bir gün dağların arkasındaki köylerinden
dağları bir pabuç gibi giyip gelmişlerdir.
kimi tertemiz gökyüzünü
kimi masmavi denizi
kimi anasının san yüzünü
kimi karısının iki korkunç gözünü
içine yerleştirip çıkmıştır
kursaklarında bir parça kara somunla
iki minare boyu toprağın altında
hepsinin rüyaları başka başkadır
öyle insanlar gördüm ki
ölüm peşlerine düşmeğe korkardı
kılları uzamış hayvanların yanısıra
ya kuyulara iniyorlar
ya kuyulardan çıkıyorlardı
kazmaları kürekleri lâmbalariyle
ya insanlar gibi toprağın üstünde
ya köstebekler gibi toprağın altındaydılar
bir düdük sesinde bütün şehir ayaktaydı
dağlara tepelere doğru bir ayaklanmadır başlıyordu
ikinci düdüğe kadar bütün şehirde tıs yoktu
uyudum uyandım hep aynı seslerdi
anladım insanlar bir vardiya giriyorlar
bir vardiya çıkıyorlardı
anladım en kısa ömür insan oğlunundu
sonra kurtlar böcekler
ve tarla farelerinindi
birtakım insanlar gördüm ki
kelepçeli jandarmalıydı
ya dağların arkasından geliyorlardı
ya dağların arkasına gidiyorlardı
baktım sapsarıydılar
gözleri çıkık boyunları buruktu
sanki hiç yaşamıyordular
bir acaip mahlûklardı
ben boyuna seni düşünüyordum
sen kederimizin yanısıra ayaktaydın
sen kara bir somun gibi yediğimiz şehir
sen ki gecenin aralığından
kapkara ellerini kollarını çıkarmış
nefes alıyordun
boyuna insanlar geçiyordu
sanki hiç bitmiyeceklermiş
sanki hiç tükenmeyeceklermiş gibi
kahrın ve zulmün önünde dimdiktiler
bu şiir kömür kokar
bu şiirde ölüm iki kaş arasıdır
bu şiirde insanlar
birbirinin nefesiyle yaşarlar
birbirlerinin soluğuna kulak verip çalışırlar
bu şiirde insanlar
vatan dışı dünya dışıdır
İlhan Berk
Zonguldak Ağıdı
Bir kömür, bir uzak, bir kara, bir derin,
Ellerin, yer altında yitmiş kocaman ellerin.
Yıllarca çalışırsın, gündeliğin on lira,
Açsın, susar kuyular bağıra bağıra
Ko yamyassı ayakların balçık toprağa girsin,
Kim yürürse öldürürler bilirsin.
Zonguldak ölü iki gecede gecede diri bir,
Zonguldak bir Türkiye, bir aç Türkiye değil midir?
Tanrı yeryüzünündür, bir pay düşmez sana,
Sen yer altındasın, Tanrısızsın, anlasana.
Fazıl Hüsnü Dağlarca
Ay oğul Ay Kemalim
Sen hep samsuna mı çıkarsın ay oğul ay kemalim
hele bir de buralara
çık hele bir
çık hele bir
kemalım!
yol uzak
hane viran
dersen eğer kemalım!
dilediğin yere çık
çık hele bir
çık hele bir
kemalım!
gör ki ne haldedir ey türk gençliğin
gör ki ne haldedir bursada dediklerin
gör ki ne haldedir bu yurdun efendisi
sen hep samsuna mı çıkarsın ay oğul ay kemalım
hele bir de oralara
çık hele bir
çık hele bir
kemalım!
karadeniz derler bir kara derya
abanmış üstüne kozluda çocukların
kömür müdür yürek midir ocaklardaki
ağıt mıdır figan mıdır bacalardaki
zonguldak zonguldak vurur yüreğim
zonguldar dertlerim günde beş öğün
katarlanır albayraklı cenazelerim
kimi ağlar ekmek ekmek, ne bilem
kimi ağlar okul okul, ne bilsin
ne bilsin grizuyu grevi sendikayı, kemalım
ne bilsin yoksul yetim?
sen hep samsuna mı çıkarsın ay oğul ay kemalım
hele bir de kömürlere
çık hele bir
çık hele bir
kemalım!
kimi kurşun sıkar kimi cop sallar
kan akar okulların kapılarında
defteri kan kitabı kan günaydını kan
böyle mi doğmuştu güneş samsundan?
ekmeksizler okul diye meleşir
bir kalemi yedi kardeş üleşir
ölen ölür ölmeyenler ağlaşır
bu muydu beklediğin kurtuluşundan?
sen hep samsuna mı çıkarsın ay oğul ay kemalım
hele bir de okullara
çık hele bir
çık hele bir
kemalım!
pamukta tütünde neler dönüyor
demirden petrolden kimler vuruyor
millet ucun ucun akmış gidiyor
benim bu gidişe aklım ermiyor
vahdettin döküntüsü fetva veriyor
derdim çoktur hangisine yanayım?
hangi bir kurbana ağıt düzeyim
ne yöne gittik ki geldik bu yana
bu kuyudan hangi yöne bakayım?
kemalım kemalım tatlı kemalım
kılıcı belinde atlı kemalım!
sen hep böyle heykelde mi durursun
sen hep böyle nutukta mı durursun?
sen hep böyle samsuna mı çıkarsın ay oğul ay kemalım
hele bir de ırgat pazarlarına
hele bir de zindanlara
çık hele bir
çık hele bir
kemalım!
yazın gel güzün gel zemheride gel
zemheri soğuk dersen
kemalım
azıcık beride gel
gel de anlasınlar sen kimin kemalısın
ağanın mı beyin mi beyoğlunun mu
tacirin mi tefecinin mi kompradorun mu
yoksa benim gibi emekçinin mi
gel hele bir
gel hele bir
gel de anlasınlar sen kimin kemalısın!
gel de bir gör hele hallerimizi
kimler çalıp çırpar ellerimizi
yunuslu pir sultanlı dillerimizi!
sen hep samsuna mı çıkarsın ay oğul ay kemalım
hele bir de her yere
çık hele bir
çık hele bir
kemalım!
çık ki her yer samsun olsun kemalım
çık ki her yer samsun olsun kemalım!
Hasan Hüseyin Korkmazgil
KÖMÜR
Uzun Mehmetten hediyedir taş kömür,
Uğrunda nice bedenler tüketti ömür.
Helalleşip evinden çıkar madenci,
Ekmeğini taştan çıkarır, dilinde şükür.
Çekilir besmeleler, yayılır ses,
Kuyulardan süzülerek iner kafes.
Çavuşlar çalışanlara verirken emir,
Zehirli gazdır soludukları nefes.
Gözlerde sevinç, alınlarda ter,
Yerin üstünde gün doğar, gün biter;
Alt tarafı karanlık, geceden beter.
Tüneller uzar, bölüm bölüm
Bir ihmal kadar yakındır ölüm.
Grizu yıllardır kanayan yara,
Kömür gibi el, yüz kapkara;
Alınlar ak, helaldir kazanılan para.
Aşağısı ıslak, çizmeler çamur,
Emeğin nuru damlar üstüne.
Dışarıda inceden yağar bir yağmur,
Bir kadın bekler gözleri mahmur;
Kaygılı yüreğinde acepler dumur,
Vardiya servisini bekleyip durur
Karaelmas yıldır yıldır parlar,
Vagonlar hazırda, çıkanları toparlar.
Kışın çıtır çıtır yanarken kömür,
Karalar içerisinde, sadece gözlerinin
Beyazı ışıldayan bir madenci gülümser.
Yüreğinin sıcaklığıyla odamızı ısıtır,
Yataklarımız rahat, koltuklarımız samur;
Farkında bile olmayız çoğu kez.
Bütün şehir tatlı uykusunda uyur,
Maden şehitlerine, gökten iner nur.
Muhittin Alaca
Kömür
yorgun çeliği yalanladığın harflerin
sözün tütmez içinin ham kilidinden
sancıdaş küslük
adaş yemin
tuzaklarla doğar bazı insanlar
kimse kimsenin gecesini anlamak zorunda değil
düşman ve sırdaş cehennemi
birbirine benzeyen erkeklerin
içlerinde tutuşmayan, yanmayan çiğ kömür
birbirlerini silahlandıran ve istisnalardan tanrılar
sen de öylesin
hem görünmeyeni okşar
hem kendiyle dargın
kömür siyah silah
ya da şiir yaptıkları hoyrat hatıralarından
kimse çıkamaz dışarı
kendileriyle yüzleşmemek için
dünyaya karşı açtıkları savaş
yalnızca kendini kavurur ölü kömür
sen de öylesin
Murathan Mungan
Maden Ocağı
Maden ocağının dibinde
Hava yok ışık yok
Maden ocağının dibinde
Besin yok karın yok
Maden ocağının dibinde
Oğlun bile yok
Maden ocağının dibinde
Bir sen varsın direnen
Ayırdılar seni dünyadan
Aldılar elinden
Işığını havanı besinini
Sevdiğin kadını taptığın oğlunu
Aldılar elinden
Ayırdılar seni dünyadan
Cem Karaca
Yanartaş isimli romanından
Açılmış yerin altına
Sayısız kara kanlı kapak
Bu kapaklar üstüne kurulmuş
ZONGULDAK
Mehmet Seyda
Deli kızın türküsü
Güneşli bir günde
Masmavi göreceğiz Karadenizi
Balkayadan Kapuz a kadar,
Karış karış biliriz bu şehri;
EKİ nin çiçekli bahçeleri,
Rıhtıma kömür taşıyan vagonlarıyla;
Paydos saatlerinde yollara dökülen,
Soluk benizli insanlarıyla.
Siyah akar Zonguldağın deresi
Yüz karası değil, kömür karası
Böyle kazanılır ekmek parası?
Orhan Veli Kanık
Kömür
Yine bir kömür
kütürdedi sobada
kayıp bir madencinin
kalbi rastgeldi
atıverdi sıcak odada
Sunay Akın
Ana, kardeş çocuk bıraktılar geldiler,
Yeryüzünden yüz kırk metre aşağıya indiler
Bir uğultu duyuluyor, neyleyim neyli
Çıkamadılar tam kırk sekiz kişi idiler
.
Yüzbeş işçi indi yeraltına bir postada
Kırksekizi kaldı yeraltında bir postada
İncir Harmanı bölümünde Çaylar Kuyusu
Ağır olur kara gözlü kömürlerin uykusu
Çeker kucağına Ereğliden, Devrekten
Nice uykusuz garipleri bir anda uyutur
Çaylar Kuyusu derler bir derin kuyudur.
Ceyhun Atuf Kansu
Ağıtlara yakın durur Zonguldak
Sabahın köründe açar
Kara ağızlarını ocaklar
Ekmeğimiz derinde
Burnumda canımın kokusu
Ciğerlerimde kömür tozu
Avuçlarım patlar akşamlara dek
Karanlığa kazma sallamaktan
Kendimden kopar biraz da
Madenden kopardığım her parça
Önümde bir çimdik ışık
Arkamda grizu, göçük
Islak tüyleri değer vücuduma
Ölümün ve yalnızlığın
Yüreğimin sesi dağları oyar
Paydosa doğru her fısıltıyla
Haber sorar geride kalanlardan
Gayrı hiç dışarıya çıkmayan arkadaşlar
Bastıkça basar omuzlarıma
Dünyanın ağırlığı
Ağıtlara yakın durur Zonguldak
Kanımı süzer uzak akşamlar
Mehmet Başaran
BU ŞİİR KÖMÜR KOKAR
bu şiir kömür kokar
kapkara buram buram kömürdür
dağlar nehirler göller tren yolları
bir yarım asrın ipe dönmüş insanları
kederleri ümitleri buruk boyunlar ile
bu şiirden geçerler
bu şiirde dağlar sıra sıradır
kırmızı kayaların sırtında kertenkeleler dolaşır
ağaçlar bir karıştır
yaprakların üzerinde tavşanlar oynaşır
toprak rüya görmez toprağın altı paramparçadır
dağlar düşünceli ve vakarlıdır
bir akar su gibi inmiştir üstüne insanların
tepelerinden yaban ördekleri geçer
bulutların hışırtısını duyarsın
dağlar katıp önlerine
binlerce insan elini ayağını kolunu
dağlar insanları
peşin ellerinden ayaklarından
sonra kendilerinden etmiştir
bir asılı çengele benzer insanlar
elleri kocaman yürekleri ufacık
toprağın üstünde kara bir akrep gibidir
çocuklar çöp gibi
kadınların memeleri görünür
gariptirler naçardırlar
arabalar hayvanlar insanlar
bir gün dağların arkasındaki köylerinden
dağları bir pabuç gibi giyip gelmişlerdir.
kimi tertemiz gökyüzünü
kimi masmavi denizi
kimi anasının san yüzünü
kimi karısının iki korkunç gözünü
içine yerleştirip çıkmıştır
kursaklarında bir parça kara somunla
iki minare boyu toprağın altında
hepsinin rüyaları başka başkadır
öyle insanlar gördüm ki
ölüm peşlerine düşmeğe korkardı
kılları uzamış hayvanların yanısıra
ya kuyulara iniyorlar
ya kuyulardan çıkıyorlardı
kazmaları kürekleri lâmbalariyle
ya insanlar gibi toprağın üstünde
ya köstebekler gibi toprağın altındaydılar
bir düdük sesinde bütün şehir ayaktaydı
dağlara tepelere doğru bir ayaklanmadır başlıyordu
ikinci düdüğe kadar bütün şehirde tıs yoktu
uyudum uyandım hep aynı seslerdi
anladım insanlar bir vardiya giriyorlar
bir vardiya çıkıyorlardı
anladım en kısa ömür insan oğlunundu
sonra kurtlar böcekler
ve tarla farelerinindi
birtakım insanlar gördüm ki
kelepçeli jandarmalıydı
ya dağların arkasından geliyorlardı
ya dağların arkasına gidiyorlardı
baktım sapsarıydılar
gözleri çıkık boyunları buruktu
sanki hiç yaşamıyordular
bir acaip mahlûklardı
ben boyuna seni düşünüyordum
sen kederimizin yanısıra ayaktaydın
sen kara bir somun gibi yediğimiz şehir
sen ki gecenin aralığından
kapkara ellerini kollarını çıkarmış
nefes alıyordun
boyuna insanlar geçiyordu
sanki hiç bitmiyeceklermiş
sanki hiç tükenmeyeceklermiş gibi
kahrın ve zulmün önünde dimdiktiler
bu şiir kömür kokar
bu şiirde ölüm iki kaş arasıdır
bu şiirde insanlar
birbirinin nefesiyle yaşarlar
birbirlerinin soluğuna kulak verip çalışırlar
bu şiirde insanlar
vatan dışı dünya dışıdır
İlhan Berk
Zonguldak Ağıdı
Bir kömür, bir uzak, bir kara, bir derin,
Ellerin, yer altında yitmiş kocaman ellerin.
Yıllarca çalışırsın, gündeliğin on lira,
Açsın, susar kuyular bağıra bağıra
Ko yamyassı ayakların balçık toprağa girsin,
Kim yürürse öldürürler bilirsin.
Zonguldak ölü iki gecede gecede diri bir,
Zonguldak bir Türkiye, bir aç Türkiye değil midir?
Tanrı yeryüzünündür, bir pay düşmez sana,
Sen yer altındasın, Tanrısızsın, anlasana.
Fazıl Hüsnü Dağlarca
Ay oğul Ay Kemalim
Sen hep samsuna mı çıkarsın ay oğul ay kemalim
hele bir de buralara
çık hele bir
çık hele bir
kemalım!
yol uzak
hane viran
dersen eğer kemalım!
dilediğin yere çık
çık hele bir
çık hele bir
kemalım!
gör ki ne haldedir ey türk gençliğin
gör ki ne haldedir bursada dediklerin
gör ki ne haldedir bu yurdun efendisi
sen hep samsuna mı çıkarsın ay oğul ay kemalım
hele bir de oralara
çık hele bir
çık hele bir
kemalım!
karadeniz derler bir kara derya
abanmış üstüne kozluda çocukların
kömür müdür yürek midir ocaklardaki
ağıt mıdır figan mıdır bacalardaki
zonguldak zonguldak vurur yüreğim
zonguldar dertlerim günde beş öğün
katarlanır albayraklı cenazelerim
kimi ağlar ekmek ekmek, ne bilem
kimi ağlar okul okul, ne bilsin
ne bilsin grizuyu grevi sendikayı, kemalım
ne bilsin yoksul yetim?
sen hep samsuna mı çıkarsın ay oğul ay kemalım
hele bir de kömürlere
çık hele bir
çık hele bir
kemalım!
kimi kurşun sıkar kimi cop sallar
kan akar okulların kapılarında
defteri kan kitabı kan günaydını kan
böyle mi doğmuştu güneş samsundan?
ekmeksizler okul diye meleşir
bir kalemi yedi kardeş üleşir
ölen ölür ölmeyenler ağlaşır
bu muydu beklediğin kurtuluşundan?
sen hep samsuna mı çıkarsın ay oğul ay kemalım
hele bir de okullara
çık hele bir
çık hele bir
kemalım!
pamukta tütünde neler dönüyor
demirden petrolden kimler vuruyor
millet ucun ucun akmış gidiyor
benim bu gidişe aklım ermiyor
vahdettin döküntüsü fetva veriyor
derdim çoktur hangisine yanayım?
hangi bir kurbana ağıt düzeyim
ne yöne gittik ki geldik bu yana
bu kuyudan hangi yöne bakayım?
kemalım kemalım tatlı kemalım
kılıcı belinde atlı kemalım!
sen hep böyle heykelde mi durursun
sen hep böyle nutukta mı durursun?
sen hep böyle samsuna mı çıkarsın ay oğul ay kemalım
hele bir de ırgat pazarlarına
hele bir de zindanlara
çık hele bir
çık hele bir
kemalım!
yazın gel güzün gel zemheride gel
zemheri soğuk dersen
kemalım
azıcık beride gel
gel de anlasınlar sen kimin kemalısın
ağanın mı beyin mi beyoğlunun mu
tacirin mi tefecinin mi kompradorun mu
yoksa benim gibi emekçinin mi
gel hele bir
gel hele bir
gel de anlasınlar sen kimin kemalısın!
gel de bir gör hele hallerimizi
kimler çalıp çırpar ellerimizi
yunuslu pir sultanlı dillerimizi!
sen hep samsuna mı çıkarsın ay oğul ay kemalım
hele bir de her yere
çık hele bir
çık hele bir
kemalım!
çık ki her yer samsun olsun kemalım
çık ki her yer samsun olsun kemalım!
Hasan Hüseyin Korkmazgil
KÖMÜR
Uzun Mehmetten hediyedir taş kömür,
Uğrunda nice bedenler tüketti ömür.
Helalleşip evinden çıkar madenci,
Ekmeğini taştan çıkarır, dilinde şükür.
Çekilir besmeleler, yayılır ses,
Kuyulardan süzülerek iner kafes.
Çavuşlar çalışanlara verirken emir,
Zehirli gazdır soludukları nefes.
Gözlerde sevinç, alınlarda ter,
Yerin üstünde gün doğar, gün biter;
Alt tarafı karanlık, geceden beter.
Tüneller uzar, bölüm bölüm
Bir ihmal kadar yakındır ölüm.
Grizu yıllardır kanayan yara,
Kömür gibi el, yüz kapkara;
Alınlar ak, helaldir kazanılan para.
Aşağısı ıslak, çizmeler çamur,
Emeğin nuru damlar üstüne.
Dışarıda inceden yağar bir yağmur,
Bir kadın bekler gözleri mahmur;
Kaygılı yüreğinde acepler dumur,
Vardiya servisini bekleyip durur
Karaelmas yıldır yıldır parlar,
Vagonlar hazırda, çıkanları toparlar.
Kışın çıtır çıtır yanarken kömür,
Karalar içerisinde, sadece gözlerinin
Beyazı ışıldayan bir madenci gülümser.
Yüreğinin sıcaklığıyla odamızı ısıtır,
Yataklarımız rahat, koltuklarımız samur;
Farkında bile olmayız çoğu kez.
Bütün şehir tatlı uykusunda uyur,
Maden şehitlerine, gökten iner nur.
Muhittin Alaca
Kömür
yorgun çeliği yalanladığın harflerin
sözün tütmez içinin ham kilidinden
sancıdaş küslük
adaş yemin
tuzaklarla doğar bazı insanlar
kimse kimsenin gecesini anlamak zorunda değil
düşman ve sırdaş cehennemi
birbirine benzeyen erkeklerin
içlerinde tutuşmayan, yanmayan çiğ kömür
birbirlerini silahlandıran ve istisnalardan tanrılar
sen de öylesin
hem görünmeyeni okşar
hem kendiyle dargın
kömür siyah silah
ya da şiir yaptıkları hoyrat hatıralarından
kimse çıkamaz dışarı
kendileriyle yüzleşmemek için
dünyaya karşı açtıkları savaş
yalnızca kendini kavurur ölü kömür
sen de öylesin
Murathan Mungan
Maden Ocağı
Maden ocağının dibinde
Hava yok ışık yok
Maden ocağının dibinde
Besin yok karın yok
Maden ocağının dibinde
Oğlun bile yok
Maden ocağının dibinde
Bir sen varsın direnen
Ayırdılar seni dünyadan
Aldılar elinden
Işığını havanı besinini
Sevdiğin kadını taptığın oğlunu
Aldılar elinden
Ayırdılar seni dünyadan
Cem Karaca
Yanartaş isimli romanından
Açılmış yerin altına
Sayısız kara kanlı kapak
Bu kapaklar üstüne kurulmuş
ZONGULDAK
Mehmet Seyda
Deli kızın türküsü
Güneşli bir günde
Masmavi göreceğiz Karadenizi
Balkayadan Kapuz a kadar,
Karış karış biliriz bu şehri;
EKİ nin çiçekli bahçeleri,
Rıhtıma kömür taşıyan vagonlarıyla;
Paydos saatlerinde yollara dökülen,
Soluk benizli insanlarıyla.
Siyah akar Zonguldağın deresi
Yüz karası değil, kömür karası
Böyle kazanılır ekmek parası?
Orhan Veli Kanık
Kömür
Yine bir kömür
kütürdedi sobada
kayıp bir madencinin
kalbi rastgeldi
atıverdi sıcak odada
Sunay Akın