-
- Üyelik Tarihi
- 9 Mar 2015
-
- Mesajlar
- 1,008
-
- MFC Puanı
- 28
Bize bir anne geldi. Doktor, dedi, oğlum sık sık yalan söylüyor. Yaşadığını
söylediği hikâyeler uyduruyor. Ailece yalandan nefret ederiz. Çocuğuma yalan
söylediğimizi hiç hatırlamıyorum. Bu durum beni çok üzüyor. Defalarca yalanın
kötü bir şey olduğunu söylediğim halde vaz geçiremedim. Size gelmekten başka
çarem kalmadı.
Anneyi dinledikten, çocuk ve aile hakkında birkaç soru sorduktan sonra konu
anlaşıldı. Tebessüm ederek, Boşuna telaşlanmışsınız, ortada yalan diye bir şey
yok, çocuğunuzun davranışları gayet normal, dedim.
Anne rahatlayacağı yerde iyice telaşlandı:
Nasıl olur, söylediklerinin yalan olduğununu ben biliyorum. Hatta, bir
defasında, sıkıştırdığım zaman Yalan söylemiyorum, sen de vardın, beraber
otobüse bindik, dedi.
Bu son sözler üzerine olay iyice aydınlanmıştı.
Boşuna telaşlanmışsınız, dedim, olay gayet basit. Çocuk size rüyasını anlatmış.
Anneye gerekli açıklamaları yaptıktan ve örnekler verdikten sonra ancak ikna
edebildim. Yalan söylediğinden yakındığı oğlu, üç buçuk yaşındaydı ve ilk
çocuğuydu. Anne olaya yetişkin gözüyle baktığı için yanılıyordu. Ona göre,
olmamış bir olayı olmuş gibi anlatmak ve kendisini olayın kahramanı olarak
göstermek yalancılıktı. Annenin verdiği bilgiye göre, çocuğun yalan söylemesi
için bir sebep yoktu. Anne ve baba çocuklarını seviyor, ona değer veriyor,
yeterince zaman ayırıyorlardı. Aşağıda anlatacağımız gibi, çocuğu yalan
söylemeye iten çeşitli sebepler vardır. Bunların başında güvensizlik duygusu
gelir. Sevildiğinden ve kendisine değer verildiğinden emin olmayan çocuk,
kendisinin merkezinde olduğu hikâyeler uydurarak dikkat çekmek ve güven
kazanmak ister. Ancak, burada yine amacı yalan söylemek değildir. Vakamızdaki
çocuğa gelince, teşhisimize göre, çocuk anneye ve babaya gördüğü rüyaları
anlatmaktadır. Dört yaşına kadar çocuklarda benmerkezci (egosantrik) bir kişilik
hâkimdir. Eşyaya ve olaylara kendi gözleriyle bakarlar. Dünyanın merkezinde
kendileri vardır. Canlı-cansız ayırımı yapamazlar. Kendileri canlı olduğuna
göre, her şey canlıdır. Bindiği oyuncak at ile gerçek at arasında fark yoktur.
Onunla canlıymış gibi konuşur. Bu yaştaki çocuklar, rüya ile gerçek dünya
arasında ayırım yapamazlar. Rüyayı yaşanmış olarak algılarlar. Vakamızda
yalan söylemiyorum, sen de vardın, beraber otobüse bindik, sözlerinden bunu
anlıyoruz. Eğer anne çocuk gelişimi ve psikolojisi hakkında bilgi sahibi olsaydı
bize gelmesine gerek kalmaz, olayı kolayca çözerdi.
Yalan söylemek bir davranış bozukluğudur
Beş yaş ve üzerindeki çocuklarda yalan bir davranış bozukluğu olarak
değerlendirilir. Eğer buna tırnak yemek, altını ıslatmak, kekemelik, tik, inatçılık,
tembellik, saldırganlık, korkaklık, içe kapanıklık gibi bir veya birkaç davranış
bozukluğu da eşlik ediyorsa durum ciddi demektir.
Gelişmiş elektronik cihazlarda, her biri farklı görevler yapan yüzlerce devre
vardır. Bu devrelerden biri arıza yaptığı zaman devreye bağlı bir uyarı sinyali
harekete geçerek kullanıcıyı uyarır. Bilgisayar kullananlar bunu çok iyi bilirler.
Arıza giderilmediği ve çalışmaya devam edildiği taktirde bilgisayar sağlıklı
çalışmadığı gibi, zamanla daha ciddi arızalar ortaya çıkacaktır. Aynen bunun
gibi, çocuklarda ortaya çıkan bir davranış bozukluğu farkedilmez veya ciddiye
alınmazsa zamanla daha ağır bozukluklar buna eşlik edecek, tedavisi güç ruh
sağlığı problemleri ortaya çıkacaktır. Anne babalar, çocuklarında gördükleri bir
davranış bozukluğunu, ruh sağlığının tehlikede olduğunu haber veren bir uyarı
sinyali anlamına geldiğini bilmeli, çocuğu suçlayarak veya baskı kurararak bunu
gidermeye çalışmamalı, Ben nerede yanlış yaptım? sorusuna cevap arayarak
olaya yaklaşmalıdır.
Çocuk yalan söylemeyi bizden öğrenir
Amerikada çalıştığım okullarda çocukların yalan söylediklerine ve kopya
çektiklerine hiç rastlamadım. Yine üzülerek ifade edeyim ki, Türkiyede
çalıştığım okullarda en dindar aile çocuklarının bile sıkıştıklarında yalan
söylediklerine ve kopya çektiklerine çok rastladım. Neden Amerikalı çocuk
yalan söylemez de Türk çocuğu yalan söyler? Sorunun cevabı gayet basit: Çocuk
yalanı aileden öğrenmektedir. Belki doğrudan değil, ama dolaylı yoldan çocuğa
yalanı biz öğretiyoruz. Telefona cevap vermeye giden çocuğuna, Beni filanca
sorarsa evde yok dersin, diyen bir baba veya anne dolaylı yoldan çocuğa yalan
söylemeyi öğretmektedir. Yine okul yıllarında nasıl kopya çektiğini, bulduğu
yeni kopya çekme usulleriyle öğretmenini nasıl atlattığını övünerek anlatan bir
baba çocuğunu kopya çekmeye ve kolay yoldan not almaya özendirmektedir.
Bayanlar arasında sık kullanılan beyaz yalan sözünü duymuşsunuzdur.
Kimseye zararı olmayan yalana beyaz yalan denirmiş. Bir kimseye yalan
söylemekle onu aldatmış olmuyor muyuz? Aldatmanın siyahı ve beyazı olur mu?
Çocuk ilgi çekmek için yalan söyler
Yalan söyleyen çocuğun yaşına bakılır. Eğer beş yaşın altında ise, yalan
söylemenin amacı kesinlikle aldatmak değildir. Yeterli sevgi alamayan veya
gördüğü sevgiden emin olmayan, ilgi eksikliği yaşayan çocuklar dikkatleri kendi
üzerlerine çekmek için hikaye uydururlar. Bu çocuklar, azarlanmak ve dayak
yemek pahasına da olsa her çareye baş vururlar. Yaramazlık yapan ve yalan
söyleyen çocukların amacı anne babayı kızdırmak ve çileden çıkarmak değildir.
Ancak, yaramazlık yapmalarına rağmen, yeterli ilgiyi elde edemezler ve
sevildiklerinden emin olamazlarsa saldırgan bir kişilik geliştirmeye başlarlar.
Çocuk güven kazanmak için yalan söyler
Ana okuluna ve ilköğretim okuluna devam eden çocuklarda sık görülen bir yalan
türüdür. Eğer çocuk derslerinde başarılı değilse, okulda ve ailede tembelliği
başa kakılıyor, horlanıyor, aptal yerine konuyorsa; bu çocukta telafisi zor bir
aşağılık duygusu gelişmeye başlar. Kendini değersiz, aptal, işe yaramaz biri
olarak görmeye başlar.
Hiçbir çocuk bilerek tembelliğe ve başarısızlığa razı olmaz. Onu başarısızlığa
iten sebepler vardır. Mesela, hiperaktivite ve dikkat eksikliği bozukluğu olan bir
çocuk, dikkatini uzun süre yoğun tutamayacağı için istese de fazla başarılı
olamaz. Dikkati sık sık başka şeylere kaydığı için sınıfta anlatılanları aklında
tutamaz. Sırasında rahat oturamaz. Öğretmenini ve arkadaşlarını rahatsız edecek
davranışlarda bulunur. Ev ödevlerini gerektiği gibi yapamaz. Tembellik ve
başarısızlık bu çocuğun suçu değildir. Tedavi edilmesi gerekir. Hiperaktif
çocuklar, başarısızlıklarını örtmek ve güven kazanmak için yalan söyler.
Her insan gibi, çocuk da toplum tarafından beğenilmek ve taktir edilmek ister.
Çocuk ilk beğeniyi anne ve babasından bekler. Sevilen, ailede adam yerine
konan, değer verilen ve iyi davranışları taktir edilen, zekası normal bir çocuğun
başarılı olması beklenir ve başarılı da olur. Derslerinde başarısız,
arkadaşlarıyla geçimsiz, davranış bozuklukları olan ve sık yalan söyleyen bir
çocuk bize getirildiği zaman; ilk iş olarak aileyi inceleriz. Beyinde arıza
bırakacak bir hastalık geçirip geçirmediğini, doğumunun normal şartlar altında
gerçekleşip gerçekleşmediğini araştırırız.
Çocuk cezadan kaçmak için yalan söyler
Dürüstlüğü ve doğru sözlülüğü karşısında ceza gören bir çocuk, cezadan kaçmak
için yalan söyleyebilir. Cezalandırma dayaktan ibaret değildir. Dayak en kötü
disiplin aracıdır ve eğitime olumlu bir katkısı yoktur. Günah keçisi gibi devamlı
suçlanan, kendisini savunmasına izin verilmeyen, başkalarıyla kıyaslanan
çocuklar da bir anlamda cezalandırılmış demektir. Eğer sınavdan aldığı düşük
notu söylediğinde azar işitir, Yine mi zayıf aldın, bu notlar ne zaman düzelecek,
ne zaman çalışmaya başlayacaksın? suçlamalarıyla karşılaşırsa; bir sonraki
zayıfını söyleme cesareti gösteremeyecek, yalana baş vuracaktır.
Yalan söyleyen çocuğun kendisine saygısı kalmaz, kendisinden utanır.
Özgüvenden yoksundur. Yeteneklerinin ve sahip olduğu değerlerin farkında
değildir. Kendisini değersiz ve işe yaramaz olarak görür.
Anne babalar, çocuklarının fizik sağlığı ile ilgilendikleri kadar ruh sağlıklarıyla
da ilgilenmelidir. Ruh sağlığı bozulmuş bir çocuğun fiziksel ihtiyaçları
fazlasıyla yerine getirilse bile hastalıklı bir kişilik geliştirecektir. Yüksek
makamlara gelmesi, büyük paralar kazanması onu mutlu etmeye yetmeyecek,
içinde hep ruhsal bir açlık hissedecektir.
Kaynak: Zafer Dergisi