Canan Roman Özet - Peyami Safa Canan - Canan Kitap Konusu - Canan Kitap Özet - Peyami Safa Kitapları
KİTABIN ADI: Canan
KİTABIN YAZARI: Peyami SAFA
KİTABIN KONUSU:
Romanda; o zamanki Batıya hayran olma modasına uyan ve sonunda gerçeği kabullenip kendi özüne dönen, bir zamanlar aşkın gözünü kör ettiği Lâmis ve onu her yönde kullanan, bütün iyi niyetinden faydalanan Canan karakterleri dikkat çekmekte ve romanın hazzını bu iki karakter vermektedir.
KİTABIN ÖZETİ:
Bir Çerkez kızı olan Canan, küçük yaşta esirciler tarafından satın alınır ve saraya satılır. Sarayda güzelliği ile dikkatleri üzerine çeken Canan, daha sonra, zengin bir aile olan Şakir Beylere verilir. Burada, evin diğer çocuklarıyla beraber farklı bir muameleye tâbi tutulmadan büyütülür, gelinlik çağına gelince de Kâzım Bey adında bir binbaşıyla evlendirilir. Binbaşıyla beraber Edirneye giden Canan, kocasıyla anlaşamayınca, tekrar İstanbula döner.
Dönüşü takip eden günlerde, Şakir Beyin şirketinde çalışan Lâmis ile tanışan Canan, kısa sürede onu kendine bağlar. Aradaki ilişkinin aşka dönüşmesi üzerine, Lâmis beş seneden beri evli bulunduğu Bediadan ayrılarak Canan ile evlenir. Lâmisin Bediadan ayrılmasında Cananın cazibesi kadar, Lâmisin Bedia da dâhil olmak üzere yalı çevresine duyduğu nefretin payı da vardır. Çünkü o, Vaniköydeki yalının yeknesak dekoru içinde sürdürülen hayat tarzını sevmemekte, beğenmemektedir.
Lâmis ile Canan evlendikten sonra Kalamışda bir evde otururlar. Ancak oturdukları ev, köşke kıyasla hayli sönük bir yerdir. Canan, evliliklerinin ilk günlerinden itibaren bu evi mesele yapar ve Lâmise birtakım şikâyetlerde bulunur. Lâmisden umduğunu bulamayan, onun aylık maaşla isteklerini karşılayamayacağını anlayan Canan, başka erkeklerle ilişki kurmaya başlar. Lâmis karısıyla ilgili bazı sözler duysa da, bunların dedikodudan ibaret olduğuna inanır, pek önem vermez.
Evlilikleri böyle devam ederken, bir gün, Cananın annesi olduğunu iddia eden yaşlı bir kadın çıkagelir. Ancak Canan, onu reddeder ve evden kovmak ister. Lâmis kadına acıdığı için evde alıkoyar. Evde düzenlenen alışılmış toplantıların birinde, Cananı bir erkekle gören kadın, olayı Lâmise anlatır. Bunun üzerine karısından şüphelenen Lâmis, daha sonra arkadaşı Selim ile onun gizli konuşmalarını duyar. Olayı izleyen günlerde Selim Canan ile olan ilişkisini itiraf eder. Hatta onun sadece kendisi ile değil, birçok erkekle ilişkisi olduğunu söyler. Bu durum Lâmis ile Canan arasında kavgaya sebep olur. Kavga esnasında araya giren, ancak kızı tarafından bir kez daha reddedilen kadın, bunun üzerine kızı Canana saldırır; onu öldürerek evden kaçar.
Lâmis, Cananın ihanetinden ve ölümünden sonra yalıya döner. Yalının eskiye oranla daha viran olması bile, Lâmis için bir anlam ifade etmez. Nitekim O, en büyük günahları işledikten sonra bir mabet kapısına koşan insan gibi yalıya döner. Çünkü yalı, Kadıköy-Kalamış çevresinin sahteliğine karşı, kaybolmayan güzelliklerin, saadet ve huzurun mekânıdır.
KİTABIN ANA FİKRİ:
Tutkuların baskısıyla bir takım vaatler ve geçici hevesler peşinde koşarak, bu uğurda bazı kutsal değerleri zedelemeyi göze alanlar, sonuçta hüsran ve pişmanlıktan başka bir şey elde edemezler.
KİTAPTAKİ OLAYLARIN VE ŞAHISLARIN DEĞERLENDİRİLMESİ:
LÂMİS: Hislerine ve tutkularına yenilerek, gerçekler yerine hayal âlemi ile mutluluk arayan, iyi niyet ile gerçek bir aşkı arayan, ama sonunda hayallerden uzaklaşarak gerçekleri görebilen bir kişidir. İlk başlarda bulunduğu şartlardan tiksinerek Batılı tarzı yaşamaya özense de, sonunda batının aldatıcılığını görerek güzelliği bulunduğu ortamda aramıştır.
CANAN: Kadıköy-Kalamış çevresinin seçkin bir kadınıdır. Yaratılışı itibarı ile mağrur ve ihtiraslı, aynı zamanda süs ve mücevher düşkünü güzel bir kadındır. Köşke gelen hemen hemen her erkek ona kavuşmak, en azından onunla ilişki kurmak istemektedir. Cânân, paranın vaadettiği saltanatlara sahip olmak emeliyle bu istekleri reddetmek istemez.
BEDİA: Aslen muhafazakâr bir kadındır. Namusuna ve ailesine düşkündür. Süs ve mücevherden hoşlanmamaktadır.
ŞAKİR BEY: Açık görüşlü, rahat bir şekilde kendini, duygu ve düşüncelerini ifade edebilen, geniş bir düşünür, birazcık da çokbilmiş, kendi hayat felsefesini her zaman önde tutan birisidir.
SELİM: Entelektüel kimliği ile diğer kahramanlarla olan ilişkisi açısından sözcü olmaya en uygun kişidir. Her ne kadar Lâmise bazı gerçekleri gösterse de, gösterme usulündeki tutarsızlığı ve dengesizliği ile olumsuz bir kişiliğe sahiptir.
KİTAP HAKKINDAKİ ŞAHSİ GÖRÜŞLER:
İnsanların hayatlarında vazgeçmemeleri gereken değerler vardır. Şayet insan tutkularının, arzularının esiri olursa, bu değerleri ayaklar altına alacak seviyeye bile gelebilir. Namus gibi Birkaç kuruş para, lüks yaşam, insana her şeyi unutturur. Romanda anlatılan olayı, günümüzde sık sık magazin dergilerinde görebiliyoruz. Yazar yaklaşık bir asır önceyi anlatıyor ama sanki değişen bir şey yok. Değişen tek şey günümüz toplumunun o zamana göre bu olayları NORMAL karşılayabilmesidir.
Peyami Safa bu romanında; insanların para uğruna neler yapabileceklerini, neleri göz ardı edebileceklerini, iffetlerinden vazgeçme seviyesine kadar gelebileceklerini gözler önüne sermektedir. Romanda Birinci Dünya Savaşı zamanından bahsedilse de, olayların, günümüzde karşımıza çıkan olaylardan farklı olmaması, üzerinde önemle durulup düşünülmesi gereken noktadır.
KİTABIN ADI: Canan
KİTABIN YAZARI: Peyami SAFA
KİTABIN KONUSU:
Romanda; o zamanki Batıya hayran olma modasına uyan ve sonunda gerçeği kabullenip kendi özüne dönen, bir zamanlar aşkın gözünü kör ettiği Lâmis ve onu her yönde kullanan, bütün iyi niyetinden faydalanan Canan karakterleri dikkat çekmekte ve romanın hazzını bu iki karakter vermektedir.
KİTABIN ÖZETİ:
Bir Çerkez kızı olan Canan, küçük yaşta esirciler tarafından satın alınır ve saraya satılır. Sarayda güzelliği ile dikkatleri üzerine çeken Canan, daha sonra, zengin bir aile olan Şakir Beylere verilir. Burada, evin diğer çocuklarıyla beraber farklı bir muameleye tâbi tutulmadan büyütülür, gelinlik çağına gelince de Kâzım Bey adında bir binbaşıyla evlendirilir. Binbaşıyla beraber Edirneye giden Canan, kocasıyla anlaşamayınca, tekrar İstanbula döner.
Dönüşü takip eden günlerde, Şakir Beyin şirketinde çalışan Lâmis ile tanışan Canan, kısa sürede onu kendine bağlar. Aradaki ilişkinin aşka dönüşmesi üzerine, Lâmis beş seneden beri evli bulunduğu Bediadan ayrılarak Canan ile evlenir. Lâmisin Bediadan ayrılmasında Cananın cazibesi kadar, Lâmisin Bedia da dâhil olmak üzere yalı çevresine duyduğu nefretin payı da vardır. Çünkü o, Vaniköydeki yalının yeknesak dekoru içinde sürdürülen hayat tarzını sevmemekte, beğenmemektedir.
Lâmis ile Canan evlendikten sonra Kalamışda bir evde otururlar. Ancak oturdukları ev, köşke kıyasla hayli sönük bir yerdir. Canan, evliliklerinin ilk günlerinden itibaren bu evi mesele yapar ve Lâmise birtakım şikâyetlerde bulunur. Lâmisden umduğunu bulamayan, onun aylık maaşla isteklerini karşılayamayacağını anlayan Canan, başka erkeklerle ilişki kurmaya başlar. Lâmis karısıyla ilgili bazı sözler duysa da, bunların dedikodudan ibaret olduğuna inanır, pek önem vermez.
Evlilikleri böyle devam ederken, bir gün, Cananın annesi olduğunu iddia eden yaşlı bir kadın çıkagelir. Ancak Canan, onu reddeder ve evden kovmak ister. Lâmis kadına acıdığı için evde alıkoyar. Evde düzenlenen alışılmış toplantıların birinde, Cananı bir erkekle gören kadın, olayı Lâmise anlatır. Bunun üzerine karısından şüphelenen Lâmis, daha sonra arkadaşı Selim ile onun gizli konuşmalarını duyar. Olayı izleyen günlerde Selim Canan ile olan ilişkisini itiraf eder. Hatta onun sadece kendisi ile değil, birçok erkekle ilişkisi olduğunu söyler. Bu durum Lâmis ile Canan arasında kavgaya sebep olur. Kavga esnasında araya giren, ancak kızı tarafından bir kez daha reddedilen kadın, bunun üzerine kızı Canana saldırır; onu öldürerek evden kaçar.
Lâmis, Cananın ihanetinden ve ölümünden sonra yalıya döner. Yalının eskiye oranla daha viran olması bile, Lâmis için bir anlam ifade etmez. Nitekim O, en büyük günahları işledikten sonra bir mabet kapısına koşan insan gibi yalıya döner. Çünkü yalı, Kadıköy-Kalamış çevresinin sahteliğine karşı, kaybolmayan güzelliklerin, saadet ve huzurun mekânıdır.
KİTABIN ANA FİKRİ:
Tutkuların baskısıyla bir takım vaatler ve geçici hevesler peşinde koşarak, bu uğurda bazı kutsal değerleri zedelemeyi göze alanlar, sonuçta hüsran ve pişmanlıktan başka bir şey elde edemezler.
KİTAPTAKİ OLAYLARIN VE ŞAHISLARIN DEĞERLENDİRİLMESİ:
LÂMİS: Hislerine ve tutkularına yenilerek, gerçekler yerine hayal âlemi ile mutluluk arayan, iyi niyet ile gerçek bir aşkı arayan, ama sonunda hayallerden uzaklaşarak gerçekleri görebilen bir kişidir. İlk başlarda bulunduğu şartlardan tiksinerek Batılı tarzı yaşamaya özense de, sonunda batının aldatıcılığını görerek güzelliği bulunduğu ortamda aramıştır.
CANAN: Kadıköy-Kalamış çevresinin seçkin bir kadınıdır. Yaratılışı itibarı ile mağrur ve ihtiraslı, aynı zamanda süs ve mücevher düşkünü güzel bir kadındır. Köşke gelen hemen hemen her erkek ona kavuşmak, en azından onunla ilişki kurmak istemektedir. Cânân, paranın vaadettiği saltanatlara sahip olmak emeliyle bu istekleri reddetmek istemez.
BEDİA: Aslen muhafazakâr bir kadındır. Namusuna ve ailesine düşkündür. Süs ve mücevherden hoşlanmamaktadır.
ŞAKİR BEY: Açık görüşlü, rahat bir şekilde kendini, duygu ve düşüncelerini ifade edebilen, geniş bir düşünür, birazcık da çokbilmiş, kendi hayat felsefesini her zaman önde tutan birisidir.
SELİM: Entelektüel kimliği ile diğer kahramanlarla olan ilişkisi açısından sözcü olmaya en uygun kişidir. Her ne kadar Lâmise bazı gerçekleri gösterse de, gösterme usulündeki tutarsızlığı ve dengesizliği ile olumsuz bir kişiliğe sahiptir.
KİTAP HAKKINDAKİ ŞAHSİ GÖRÜŞLER:
İnsanların hayatlarında vazgeçmemeleri gereken değerler vardır. Şayet insan tutkularının, arzularının esiri olursa, bu değerleri ayaklar altına alacak seviyeye bile gelebilir. Namus gibi Birkaç kuruş para, lüks yaşam, insana her şeyi unutturur. Romanda anlatılan olayı, günümüzde sık sık magazin dergilerinde görebiliyoruz. Yazar yaklaşık bir asır önceyi anlatıyor ama sanki değişen bir şey yok. Değişen tek şey günümüz toplumunun o zamana göre bu olayları NORMAL karşılayabilmesidir.
Peyami Safa bu romanında; insanların para uğruna neler yapabileceklerini, neleri göz ardı edebileceklerini, iffetlerinden vazgeçme seviyesine kadar gelebileceklerini gözler önüne sermektedir. Romanda Birinci Dünya Savaşı zamanından bahsedilse de, olayların, günümüzde karşımıza çıkan olaylardan farklı olmaması, üzerinde önemle durulup düşünülmesi gereken noktadır.