Birinci Dünya Savaşında Türk ordusu topraklarımızın dışında Makedonya,Galiçya,Romanya cephelerinde kendi topraklarımızda Kafkas, Kanal,Filistin-Suriye,Hicaz Yemen,Irak ve Çanakkale cephelerinde savaştı. Çanakkale cephesi coğrafi özelliği gereği diğer bütün cephelerden farklı olarak çok dar bir sahada geçiyordu.Her milleten kalabalık bir asker topluluğu topraklarımızı işgal etmek için Çanakkale de yer almıştı.Düşman siperleriyle bizim siperlerimiz arasındaki mesafe çok azdı ,askerlerimiz düşmanları,düşman askerlerimizi görüyor,konuşuyordu.Bu sebeple Türk askerinin insancıl yönünü ,merhametini anlatan ile birçok olay hikaye ortaya çıktı.Menkıbeler söylenir oldu.Türküler yakıldı.Bunlardan biride Hey onbeşli,onbeşli diye başlayan Tokat türküsüydü.Cephelerde ki Türk askeri sayısı azalmış sıra yaşı küçük olan gençlerimize gelmişti. 1315 doğumlular (1899 ) 16 yaşında cepheye sürüldü.
Diğer cephelerimizin derinliği çok fazla olduğu için Çanakkale de olduğu gibi yüz yüze konuşmak,siperlere yiyecek atmak,yaralıları taşımak gibi bir durum olmadı olamazdı.
Savunma planını hazırlayan Almanlar, Çanakkale cephesine çekecekleri İtilaf askeri ne kadar fazla olursa ,Alman cephelerinin o derece rahat olacağını düşünerek, işgal güçlerinin karaya çıkması ve çakılıp kalması planını uyguladılar.Bu düşünce yanlıştı.Osmanlı askeri yöneticileri karaya asker çıkartılmasına izin verilmemesi gerektiğini söyledilerse ,Alman komutana düşüncelerini kabul ettiremediler.
Çanakkale savaşının bütün şiddetiyle devam ettiği günlerde Osmanlı Harbiye Nezareti Çanakkale savaşını kamuoyuna en güzel bir şekilde yansıtılması kararı aldı ve dönemin en büyük edebiyatçılarını, şairlerini, ressamlarını,yazarlarını Çanakkale Cephesine davet etti.Davete aralarında Ziya GÖKALP,Abdülhak HAMİD,Ahmet REFİK(Altınay),Süleyman NAZİF,Falih RIFKI (Atay),Mehmet EMİN (Yurdakul),Cenap SEHABETTİN,Mithat CEMAL (Kuntay),İbrahim ALAEDDİN (Gövsa),nın bulunduğu on sekiz kişiden oluşan heyet, cephede askerlerimizle konuştu, moral verdi, halkımızın güven duygularını,selam ve sevgilerini iletti.
Heyet Istanbula dönüşte eserlerini verdi.Çanakkale Savaşının ilk sanat örnekleri oluştu. On sekiz sanatçının Çanakkale yadiğarı eserleri ne yazık ki toplu olarak yayımlanmadı.
Harbiye Nezareti 1915 yılının Kasım ayında Harp mecmuası adıyla bir dergi yayımlamaya başladı.Dergi Türk askerinin yurdun dört bir yanında gösterdiği olagan üstü fedakarlık,yiğitlik destanları ve başarıları gelecek nesillere belge ve fotograflarla bıraktı.Savaşın gidişatı,cephelerin durumu hakkında bilgi verdi.Herkesin yurt savunmasına koşması,fedakarca mücadele etmesi yönünde bir milli heyecan ve ruh oluşturdu. Harp Mecmuası Çanakkale Savaşının 90.yılı armağanı olarak günümüz Türkçesine çevrilerek yayımlandı. (Ali Fuat BİLKAN,Ömer ÇAKIR)
Birinci dünya savaşının bitimiyle birlikte boğazların kontrolü İtilaf güçlerine bırakıldı.İstiklal savaşımızın kazanıldığı Türk ordusunun Çanakkale ye yöneldiği ortamda, Çanakkale boğazının stratejik noktalarında İngiliz ,Fransız askerleri bulunuyordu.İngilizler Türk ordusunun geçişine izin vermeyeceklerini açıklasalar da Gazi kararlılıkla çatışma göze alarak askerlerimize işgal güçlerinin üzerine gitme emrini verdi.İşgalciler Türk ordusuna ateş açmaya cesaret edemedi.
Boğazlardaki yabancıların kontrol ve söz hakkı Montrö boğazlar sözleşmesinin yapıldığı 1936 yılına kadar yabancılarda kaldı. Asker bulunduruyorlardı. İşgalciler bu kontrol yetkililerinden istifade ile Çanakkale de vicdan sahibi insanımızın haklı olarak itiraz ve isyan ettiği büyük anıtlarını yaptılar, şehitlikler tesis ettiler. Yoksa aklı başında hiç Türk yöneticisi işgalcilerin kendi topraklarımızda devasa denilecek anıtlar yapmasına izin vermezdi.
Çanakkale savaşının yıldönümleri 1936 ya kadar doğru dürüst kutlanmadı. Kutlamaların şeklide değişikti.Istanbuldan tören için kalkan gemiye binenler gemi Çanakkale ye geldiğinde karaya bile çıkmaz gemiden mevlüd okurlardı.
Gülcemal vapuruyla savaş yerlerine uzaktan bakıp hasretli ahlar çekerken,İngilizler karaya çıkarak kendi mezarlarını ziyaret ederlerdi.
1933 yılında Istanbuldan lise ve üniversiteli kızlı erkekli bir gurup Türk genci Nihal Atsız ve arkadaşları, Çanakkale savaşının geçtiği bütün tabyaları siperleri yaya olarak dolaşacakları bir gezi planı hazırladı. Siperleri,tabyaları geziyorlar ,akşam olunca siperlere kıvrılıp yatıyorlardı. Atalarının,şehitlerimizin ruhlarını yüreklerinde hissederek dolaştılar . On gün boyunca adım adım Çanakkaleyi ,şehitliklerimizi ziyaret ettiler.Bomba sırtında, Çimenlikte, Kemalyerinde,Kerevizderede verilen mücadeleyi hatırladılar,dualar ettiler ve Şehitliklerimizin bakımsız durumunu, diktiğimiz mütevazı anıtların perişan halini gördüler. Nasıl olurda bu işgalciler Çanakkalemize böyle büyük anıtlar dikebilirler diye isyan ettiler. Çanakkaleye yürüyüşü bir askerlik dersi olarak,milli din bilerek,ölülerimize karşı kutlu bir borç tanıyarak yaptık dediler.(Nihal Atsız) Istanbula döndüklerinde Çanakkale ye büyük bir anıt dikilmesinin şehitlerimize vicdan borcumuz olduğunu basın yoluyla haykırdılar.Dikilecek anıt için harçlıklarından biriktirdikleri paraları vereceklerini belirttiler. Türk milleti verilen mesaja sahip çıktı .Ülke genelinde Çanakkale anıtı dikilmesi kampanyası başlatıldı ve Çanakkale anıtı dikildi.
Son yirmi yılda Çanakkale anma toplantıları farklılık kazandı.
Çanakkale kurtarılmış bölge durumuna getirildi,Yabancılar Çanakkale savaş bölgesinin yönetiminin kendilerine verilmesi isteğinde bile bulundular.Bu arada Şafak ayini diye bir şeyde çıkartılar.Kendi topraklarımızda sadece işgalcilerin çocuklarının katıldıkları bir anma toplantısı yapılır oldu.Kendi araçlarıyla geliyorlar ,ayine katılıyorlar sonra kafayı çekip Çanakkale de hadise çıkartıyorlardı. Bize de bu kepazeliğe katlanma durumu kalıyordu. Bu ülkenin vatandaşı olarak katılamayacağınız özel toplantılar yaptılar hala da yapıyor.
İsgal güçü askerlerinin ,eşlerinin ,annelerinin ,babalarının ,çocuklarının mektuplarının yayımlanması,GELİBOLU filmi, Çanakkale kutlamalarının savaş kötüdür,onlar öldü, bizde öldük bakış açısıyla anılmasına neden oldu.Hele hatıralar esas alınarak çevrilen Gelibolu filminde Türk,İngiliz,Fransız,Yenizelandalı altı şahsiyet tanıtılıyordu.Çanakkale savaşı filmde Türk askeri anlatılan altı şahsiyetten birisiydi.Altıda bir nispetinde temsil edildiğimiz Gelibolu filmi göklere çıkarıldı.
Yapılan resmi konuşmalar, yazılan yazılarda, kullanılan resimlerde ,İngilizlerin askerlerimizin üzerine attıkları zehirli gaz bombaları,Hastane olarak kullanıldığı,üstelik isgal güçlerinin askerlerinin de tedavi edildiği bilinmesine rağmen Sargı yeri bölgesinin bombalanması konusu üzerinde durulmadı.
2004 yılında Çanakkale ile ilgili yeni bir gerçek ortaya çıktı.Sapık bir Anzak askeri ülkesine çantasının içinde bir Türk askerinin kafatasını götürmüştü.Yetmiş dokuz yıl Avusturalya da elden ele dolaşan,üzerine yazı yazılan kafatasını ,sapığın torunu Türkiye ye göndermek istiyordu.Haber basında yer aldı.Askerimizin kafatası Türkiye ye getirildi.Aynı durumu biz İngiliz ,Fransız,Avusturalyalı askere yapmış olsak dünya yıkılırdı.Onun cenaze törenine ülkenin Cumhurbaşkanı, Başbakanı, Bakanları katılır tabutunu taşır,tören TV den naklen yayımlanırdı.Bizde ise böyle olmadı diğer konularda da olduğu gibi bunu da unutmalı,hadiseyi büyütmemeliydik öyle de oldu. Askerimizin kafatası 2004 yılının 18 Mart günü Çanakkale de yapılan tören etkinlikleri içinde toprağa verildi.Özel bir anlam verilmeliydi,verilmedi.
Çanakkale savaşının sonuçları arasında Çanakkale savaşından sonra Avustralya ayrı bir ülke olarak ortaya çıktığı ifade ediliyordu.Oysa bu sonucun çok fazla büyütülecek bir yönü yoktu.Bizim için çok da önemli değildi.
Şehitler ve Gaziler haftasının ilan edilmesiyle birlikte Çanakkale kutlamalarının şekli değişti.Daha düzenli kutlamalar ülke genelinde yaygınlaştı. Çanakkale Üniversitesi bünyesinde Araştırma merkezi kuruldu.Araştırmacılar işgal güçleri askerlerinin mektuplarını yayımladı. Mektuplarda yaşanan duyguların aynı olduğundan bahisle ,verilen mesaj aynı idi.Onlar öldü bizde öldük,savaş kötüdür .
Oysa Türk askeri Çanakkale de destan yazmıştı.Çanakkale destanını yaratan gücün ön plana çıkartılması gerekirdi.Bu topraklar Türk yurdu dur.Topraklarımı işgale yeltenenin kafasını kırar ,gözünü çıkartırım.Dün atalarımın Çanakkale de yaptığı fedakarlığı ,bugün de ben yaparım anlayışını yaygınlaştırmak,Çanakkalenin caydırıcı gücünün ,taşıdığı üstün moral değerini arttırmak olmalı idi .Çanakkale zaferini Türk kültürü içinde bir bütün olan ,Türk bayrağına,Türk devletine inanan insanlarımız kazandı.
Gazi de Çanakkale zaferi kazandıran gerçeği haykırıyordu.
Bomba sırtı olayı (14 Mayıs 1915) çok önemli ve dünya harp tarihinde eşine rastlanması mümkün olmayan bir hadisedir.Karşılıklı siperler arasındaki mesafe 8 metre,yani ölüm muhakkak.Birinci siperdekilerin hiçbirisi kurtulmamacasına hepsi düşüyor.İkinci siperdekiler yıldırım gibi onların yerini alıyor.Fakat ne kadar imrenilecek bir soğukkanlılık ve tevekkülle ,biliyor musunuz?Bomba ,şarapnel,kurşun yağmuru altında öleni görüyor,üç dakikaya kadar öleceğini biliyor ve en ufak bir çekinme bile göstermiyor.Sarsılma yok.Okuma bilenler Kuran-ı Kerim okuyor ve Cennete gitmeye hazırlanıyor.Bilmeyenler ise Kelime-i Şahadet getiriyor ve ezan okuyarak yürüyorlar.Sıcak cehennem gibi kaynıyor.Yirmi düşmana karşı her siperde bir nefer süngü ile çarpışıyor.Ölüyor,öldürüyor.İşte,bu Türk askerinde ruh kuvvetini gösteren dünyanın hiçbir askerinde bulunmayan tebrike değer bir örnektir.Emin olmalısınız ki;Çanakkale Muharebelerini kazandıran bu yüksek ruhtur.
İşte biz bu ruha inanıyoruz ,bu ruhun ifade edildiği yaşatıldığı Çanakkale Savaşını anma törenlerini özlüyoruz.
ForumHatti YÖNETİMİ !