- Konum
- İzmir Kayseri
-
- Üyelik Tarihi
- 1 Eki 2016
-
- Mesajlar
- 340
-
- MFC Puanı
- -5
Koç & Terazi Ekseni
Birinci eksen, Koç ve Terazinin bütünleşmesini temsil eder ve öğrencilerini Birinci ve Yedinci Evlerin Hayat Dersleri ile eğitir.
Birinci eksenin temel paradigması kendini varetmektir. Bu eksendeki burçlar var olabilmek için güç kazanmak ve hükmetmekle ilgili seçimler yaparlar. ‘’Ben Varım! Var mı buna bir itirazı olan?’’ diye kendini ortaya koyan Koç burcu ile ‘’Ben seninle varım ve seni anlamaya açığım’’ diyen Terazi bu ekseni farklı uçlarda deneyimler.
Koç’un temel güdüsü hayatta kalmaktır. Gücü sever ve güç sağlayan bütün araçları kendinde biriktirmeye gayret eder. Önderlik hevesini inkar etmez, hatta bu konuda alternatifsiz olduğunu zanneder. Uzlaşmaz tutumu ile herkes için en iyi olanı bildiğini ve onu takip ederlerse hepsini çıkışa götüreceğini iddia eder. Karizmasının zaaf göstermemeye bağlı olduğunu zannettiği için de, olduğundan daha kararlı görünür. Durup düşünmek, tartışmak ve başkalarının iktidara ortak olmalarına müsaade etmek yerine, aksiyonu devam ettirerek gündemi belirler.
Terazi ise Koç gibi engellerle savaşıp yolu açmaya değil, karşısındakinin gücünü kendi yararına kullanarak engelin içinden bir kapı açmaya odaklıdır. Üstün görünmek ve tehditkar olmakla değil yatıştırmak ve ikna etmekle ilgilenir. Kaba kuvveti pek yersiz bulur. O kadife eldivenin içindeki demir yumruk misali önderleri yönetir. Politik yaklaşımı ile, kendi düşüncelerini öyle bir empoze eder ki, duruma hükmettiğini zanneden kişi bütün o fikirleri kendi zihninden çıkmış gibi benimser. Farkettirmeden yönettiği kişinin, eylemleri sonucunda elde ettiği olumlu sonuçları alkışlayarak, aynı çizgide devam etmesi için onu teşvik eder. Hareketin içinde kaybolmadığından, olasılıkları değerlendirir ve tarafsızca ortaya koyarak liderin daha iyi kararlar almasını destekler. Bu yeteneği onu vazgeçilmeyecek bir partner ve güvenilir bir danışman haline getirir. Böylece gücün sağladığı konforun ve ayrıcalığın keyfini elini kirletmeden ve elbiselerini kırıştırmadan sürer.
Birinci eksendeki derslerini tamamlamak için Koç’un şunu farketmesi gerekir; İnsanlar bir öndere onların çıkarlarını temsil ettiğine inandıkları için bağlanır ve itaat ederler. İktidar hak edilmesi gereken bir ayrıcalıktır. Kendi çıkarları için kitlesini kullanan bir lider, bencil ve zalim olarak görülüp, ilk fırsatta alaşağı edilecektir. Akıl almayı, bilmediklerini sormayı, alternatif çözümleri değerlendirmeyi reddeden bir lider önünde sonunda hata yapacak ve gözden düşecektir. Peki ortada onu takip eden bir kitle olmadığında kim bir Koç’un lider kimliğinden söz edebilir?
İyi bir lider, farklı özellikler taşıyan birçok kişiyi aynı amaç altında toplar ve kendi liderliği üzerinde uzlaşmaya ikna eder. Vizyonunu kitleye kabul ettirirken, bunun dayanaklarını kitlenin ihtiyaçları çerçevesinde tanımlar ve başına geçtiği kişilerin kendi tercihleri doğrultusunda aksiyona geçtiklerini düşünmelerini sağlar. Sonuçta kitlenin her üyesi Koç’un liderliği altında kendi içindeki kahramanı farkeder. Yani Koç varoluş amacını gerçekleştirmek için aslında bir Terazi gibi davranmayı öğrenir.
Terazi ise hayatta kalmak için bazen elini taşın altına koyması, hatta kirlenmesi gerektiğini öğrenmeye ihtiyaç duyar. Bazen destekleyecek ve yönlendirecek birilerini bulup onlarla bütünleşmeyi, dengeleyici enerjisini onların amaçları doğrultusunda kullanıma açmayı ve onların kaynaklarını kendinin farzedip yaşamayı o kadar içselleştirir ki, bu bağımlı döngünün içinde hiç farketmeden kendi tercih ve tanımlarını kaybeder.
Yaşam çatışmayla beslenir. Yıkım enerjisiyle temizlenmemiş bir zeminde bazen yeni başlangıçlar yapmak mümkün değildir. Terazi çatışmayı engellediğini zannederek, değişimin önüne geçmeye çalıştığını, dolayısıyla aslında kimsenin göze alamadığı bir şeyi yapıp evrenin doğası ile çatıştığını farkedemez. Sonunda değişimin gücü onun zerafetle ve detaylı düşünülmüş stratejileriyle inşa etmeye çalıştığı barajları yıkıp, başardım dediği herşeyi önüne katarak yokeder.
Böyle yıkımların ardından Terazi birinin co-pilotu değil, kendi gemisinin kaptanı olmak durumunda kalır. O zaman da yaşadığı kararsızlık ve yönsüzlük duygusunu aşmak için bir Koç gibi düşünmesi ve ben kendi hedeflerimi belirleyip onları hayata geçirmek için çaba gösterebilirim demesi gerekir.
Boğa & Akrep Ekseni
Her hareket bir tezle başlar ve karşı-tez ile dinamik kazanır. 1. eksende ifade bulan “varlık bilinci” başlangıç tezidir. 2. Eksenin paradigması ise, oluşmuş iradenin karşısında varolabilmektir. 2. ve 8. Evler yaşamdaki en önemli döngüyü ‘’yaşam ve ölüm döngüsünü’’ temsil ederler. Sahip olduğumuz değerleri üretmek ve tüketmekle ilgili bütün konular bu evlerin konusuna girer. 2. eksende yer alan Boğa ve Akrep burçları, varolan sistem içinde kendi değerlerini oluşturabilmek ve varlıklarını koruyabilmek için sürekli bir çatışma içindedirler.
Boğayı ele alalım; Onun zamanı ağaçların çiçeklerle dolu olduğu Nisan ayının sonuna doğru başlar ve Mayıs’ın sonunda çiçekler dökülüp ilk meyveler belirginleşmeye başlarken biter. Bu süreç içinde doğa güzelliğinin doruk noktasını yaşamaktadır. Boğa, öz yıldızı olan Venüs’ten gelen mükemmel bir form duygusuna sahiptir ve bunu yaşamını şekillendirmek için kullanır. ‘’Dünyada mekan ahirette iman’’ sözü Boğa için söylenmiş gibidir. Değerli bulduğu şeylere yatırım yapar, onları biriktirir. Yeteneklerini ve zamanını maddi güvence ve itibar elde etmek için kullanır. Sahip olduğu değerlerin ona pazarlık gücü sağladığına inanır ve akıllıca alış-verişlerle etki alanını ve zenginliğini arttırmaya çalışır.
Alanına saldırılmadığı sürece barışçıl davranan bir derebeyine benzer. Kazanılmış saygınlığına ve özlük haklarına çok önem verir. Bu konularda kendisine meydan okuyanlarla çatışma stratejisi ise, pazarlığı kesmektir. Birikimli ve hazırlıklı olduğu için, dışarıdan gelen müdahalelere kendi tercihlerinden hiçbir fedakarlıkta bulunmadan karşı koyabilir. O kadar inatçı ve kararlı olabilir ki, sonunda onun sahip olduğu maddi ve manevi değerlere göz dikmiş olanlar, taleplerinden ödün vermek zorunda kalırlar.
Akrep ise, Mars ve Plüton etkisi altında olduğu için durağanlığı değil dönüşümü temsil eden bir burçtur. Ağaçların yaprak döktüğü, doğadaki canlıların kendini yokedip yeniden dönüşüme katılarak hayat çarkına tekrar girmeye hazırlandıkları Kasım ayının ruh halini temsil eder. Akrebin felsefesi yaşamın geçiciliği üzerine kuruludur. Boğa gibi değerlerinin üstüne değer koymaya çalışan titiz bir yatırımcı değil, daha fazlasını elde etmek için herşeyi kaybetmeyi göze alan bir kumarbazdır. Değişen koşullardan faydalanmak için, fırsatı gördüğü yerde akışa müdahale eder. Güvenlik, tutarlılık, düzen gibi kavramlara sıkı sıkıya bağlı olanlarla dalga geçer, zira onları samimiyetsiz ve cahil bulur. Açık ve gizli, meşru ve gayrı meşru her türlü tekniği, kullanarak insanları kendi kendilerinden şüpheye düşürür ve zaaflarını tetikleyerek onları istediklerini sandıkları şeyin tam tersine yönelmeye ikna eder. Aslında o da tıpkı Boğa gibi müdahale edilemeyen bir fenomen olarak kalmak ister. Fakat Boğa’nın yaptığı gibi bir netlik sunmaz. Aksine kendine yol açmak için belirsizlikten istifade eder.
Her burç kendini gerçekleştirmek için gölgesiyle bütünleşmek zorundadır demiştik. Bu durumda Boğa ve Akrep’in birbirlerinin tutumlarından çıkartacakları önemli hayat dersleri vardır;
Boğa doğanın tam anlamıyla canlandığı ilkbaharın gelişmeci ve yayılmacı ruhunu temsil eder. Ancak doğal olan değişime direnir. O herşeyi ‘’mükemmel’’ formuyla muhafaza etmek ister. Gelgelelim hayatın dinamik yapısı içinde statik bir tutumla yola devam etmek mümkün değildir. İnsan ihtiyaçları değişir. Alış-veriş içinde bulunduğumuz insanların ve kendi ihtiyaçlarımızın değişimini görmezden gelerek, uygun ve yararlı bir tutum geliştirmemiz mümkün değildir. Tutumlarımızı, beklentilerimizi ve sunduklarımızı yaşama uygun olan şekilde dönüştürebilmek, hayatta kalmamızı sağlar. Boğa da, kendi değerini koruyabilmek için ne geçmişten gelen insanlara, ne biriktirdiği anılara, ne alıştığı eşyalara, ne de benimsediği davranışlara ihtiyacı olmadığını, öğrenmek zorundadır.
Kiraz çiçeklerinin dökülüşünü o kadar şiirsel yapan, meyveye yol vermek için tüm güzelliklerini toprağa saçabilmeleridir. Başka bir deyişle çiçek sahip olduğu değeri korumaya değil, başka bir değer üretebilmek için onu feda etmeye rıza gösterir. Boğa da, kendince kusursuz ve tam olana ısrarla tutunmayı değil, tıpkı bir Akrep gibi hayatın döngüsüne uygun olana yol vermeyi öğrendiği zaman, ‘’değer üreterek değerli olmanın’’ anlamını kavrayacaktır.
Akrebin gücü iyi bir gözlemci olmasıdır. Kendini yaşamın dinamiklerini ve insanların eğilimlerini bir bakışta çözümleyen bir bar filozofu gibi görür. Dışarıdan bakıldığında çok riskli görünen oyunlara girerken, kartlarını insani zaafların tahmin edilebilirliği üzerine oynar. Uyguladığı stratejiler, kendine güvensizlik gösteren ve kolay yoldan çıkan kişileri darmadağın edebilir. Ancak samimiyet ve tutarlılık karşısında dağılmaya mahkumdur. Yaşam bu kadar anlamsızken, nasıl olur da bir insan anlamı kendi içinde yaratabilir? İşte Akrep, bütün kuğuların beyaz olduğu varsayımıyla hareket ederken, böyle bir ‘’kara kuğu’’ ile karşılaştığında gerçekten sarsılır!
Akrep sonbahara özgü tükeniş manzaraların orta yerinde hayata başladığı için, yaşama ve dolayısıyla kendi varlığına nasıl değer katabileceğini anlamakta güçlük çeker. Avuçlarının arasından kayıp gidebilecek hiçbirşeye fazla bağlanmamaya çalışır. Asıl derdi kaçınılmaz sonun – yani ölümün – getireceği acıdan uzak durmaktır. Onun için kesinlik taşıyan herşey ‘’ölüm’’dür. Akrebin ölümü geciktirmek için çabalamak yerine, bir Boğa gibi yaşama saygı duymayı ve onu takdir etmeyi öğrenmesi gerekir. Dökülen yaprakların ve çıplak kalan ağaçların özünde taşıdıkları canlılığı ve yeniden doğma umudunu fark ettiğinde, yaşam ve kendi varoluşu bir anlam kazanacaktır. O zaman Akrep değerli olmanın gider ayak alabildiğini almak değil, gitmeden önce ardında anlamlı birşeyler bırakmak olduğunu ve ölümün böylelikle yenilebileceğini idrak edecektir.
İkizler & Yay Ekseni
Bu yazı dizisine başladığımda, birinci eksen tez, ikinci eksen anti-tezdir demiştim. Yıkıcı bir çatışma içine girmiş farklı bileşenlerin, bir potada erimesiyle ortaya yapıcı bir enerji çıkar. Bu değişimdir. Ancak kaosun değişime yol vermesi için gereken bir geçiş aşaması vardır; bu da sentezdir, ya da günlük dilde kullandığımız haliyle çözüm!
3. ve 9. Evlerin oluşturduğu 3.eksende yer alan İkizler ve Yay’ın temel meselesi, bir senteze ulaşarak değişimi mümkün hale getirmektir. Her iki burcun da hareket özgürlüğüne olan düşkünlükleri dikkat çekicidir. İkisi de değişimi sağlayan bileşenleri takip etme ihtiyacı içindedirler. Gözlemek, duymak, bilmek onların ortak tutkusudur. Bu nedenle kapsama alanlarının kısıtlanmasına gelemezler. İkisinin de katlanmakta en fazla zorluk çekecekleri durum, sınırlı bir alanda yaşamaya mahkum edilmektir.
3. evin sahibi İkizler Merkür’ün haylaz çocuğudur. O akışı farketmenin ve onunla beraber davranmanın peşindedir. Algı ve tepkileri güne hatta ana odaklıdır. Bu yüzden duygulanmaya vakti yoktur. Gelen yayını enstantaneler halinde farkeder ve yansıtır. Yansıttıkları arasında anlam kopuklukları ve tutarsızlıklar olması onu ilgilendirmez, zira dönüp bakmaya vakti yoktur. Pratiktir. Anında uygulanabilir çözümler üretmeye yatkındır. Uzun vadeli planlara çok sıcak bakmaz, nitekim içsel olarak yaşamın değişkenliğine inanmaktadır. Bu nedenle bir duruma veya düşünceye takılı kalmak yerine, yaşam koşullarını belirleyen bileşenlerdeki değişime uyan yeni yönler belirlemeye çalışır. Başkalarına son derece güvensiz gelen bu tavır ona yaşamın doğasındaki tehditkar değişkenlik karşısında, ‘’güvenli’’ olan tek yaklaşım gibi gelmektedir. Hayatta kalmanın tek yolunun hareket halinde olmak olduğu konusunda sağlam bir inancı vardır. O yüzden olması gerekenlerle değil, olanla ve bu durumda alınabilecek en iyi pozisyonla ilgilidir. Zaman zaman etik yoksunluğu ve yanar dönerlikle suçlanmasının en önemli nedeni de budur . Kaosun bu kadar farkında olmak onu biraz huzursuz ve kaygılı yapar. Zihni, çenesi ve elleri durmak bilmez. Bir şey yapmaya öylesine takıntılıdır ki; bazen durgun suyu bulandırır, bazen de enerjisini gereksiz ayrıntılara harcayıp, meselenin özünü gözden kaçırır. Konuşmayı, verili durumu analiz etmeyi sever ama derin anlamlar yüklemeyi, tahmin etmeyi ve söz vermeyi sevmez. Bir ikizlerle yaşamak, hayatını televizyon karşısında geçirmek gibidir. Asla sıkılmazsınız! Veri bombardımanına, hızlı duygusal iniş çıkışlara ve aksiyona boğulursunuz. Ancak bir süre sonra yaşamın içi boşalmaya başlamış gibi hissetmeniz mümkündür.
9. evin sahibi Yay ise Jüpiter’in sadık mürididir. Yeni ufukların kaşifi, büyük umutların taşıyıcısı, geniş kitlelerin yol göstericisidir. Yalnız yakın çevresinde değil, dünyada hatta uzayda olup biten herşey onu ilgilendirir. Durumun tespiti onu tatmin etmez. O kaosu yaratan elin mantığını çözümlemenin, değişime anlam yüklemenin ve bundan sonra olabilecekleri tahmin etmenin peşindedir. Önyargısız bir biçimde ufkunu açacak her fikri inceler, her türlü bilgiyi bir araya getirir ve ‘’mükemmel’’ açıklamayı yapmak için canla başla çaba gösterir. O, öğretmenleri zor durumda bıkan soruları soran bir öğrenci ve öğrencilerin derslerini bir ruhani liderin vaazlarını izler gibi takip ettiği bir öğretmendir. Yay kürsüyü sever. Denizin derinlerinden ve ufkun ötelerinden getirdiği hazinelerini paylaşacak birilerini buldu mu, keyfine diyecek olmaz. Büyük bir coşkuyla anlatır, anlatır ve anlatır… Bugün onun için dar bir alandır. Onun gözü hep gelecektedir. Daima ulaşılması gereken idealleri ve bunlara nasıl ulaşılabileceği hakkında ilginç fikirleri vardır. Ancak bu fikirleri gündelik yaşama geçirirken nasıl aksiyonlar alınması gerektiği konusuyla fazla ilgili değildir. Çözümlemiş olmak onu yeterince tatmin eder. Sebep ve sonuç ilişkilerini kurduğu anda görevi bitmiş gibidir. Bu nedenle birazdan yağmur yağacak deyip, şemsiyesini almadan sokağa çıkan birine benzer.
Varoluş amacını gerçekleştirmek için her burcun kendi gölgesi ile bütünleşmesi gerekir. Bu bütünleşmeyi sağlayacak olan şey, bulunduğu eksenin diğer ucundaki burcu yargısızca değerlendirebilmektir. İkizler ve Yay’ın gerçekten de birbirlerinden öğrenecek çok şeyi vardır. İkisi de dar bir alanda kısıtlı kalmaktan hoşlanmazlar demiştik. Eğer bunu bir işkenceye çevirmek istiyorsanız, bir İkizler’le bir Yay’ı aynı evin içine kapatın! İki klostrofobik ilk birkaç günü birbirlerinin enerjisini tüketircesine kavga etmekle geçirirler. Bu yanyanalıktan kaçış olmadığını ve yolculuk edebilecekleri tek yerin birbirlerinin arkadaşlığı olduğunu farkettiklerinde ise, karşılarındaki kişinin zihninde kendi gölgeleri ile yüzyüze gelirler;
İkizler güncel olanı kaydeder yani veri toplar. Hızlı düşünmeyi ve tepki vermeyi bir avantaj olarak görür. Bu nedenle bazen olayların birbirlerine bağlı anlamları ve uzun vadeli sonuçları üstünde düşünmeden konuşur ve davranır. Ancak gerçek çoğu kez anlar itibariyle görünenden ibaret değildir. Kısa vadede uygun gibi görünen yaklaşımlarla, bazen orta ve uzun vadede İkizlere zarar verir ya da amaca giden yolu uzatır. İkizlerin, yaşamın döngüsünü çözümlemeye uğraş veren Yay’dan öğrenmesi gereken ilk ders, bilgiyi hazmetmek ve yaşadıklarının anlamını idrak etmektir.
İkizler kendi algılarına ve reflekslerine çok güvenir. Başka insanlara bağımlı olmaktan sıkılır. O yüzden ortak amaçlara göre hareket etmek ve ortak kararlara uyum göstermekte isteksiz davranır. Sorumluluk almaktan kaçındığı için, sınırlarını baştan çizip, fazla beklenti oluşturmamaya da dikkat eder. Ama ilişkiler İkizler için solunan hava, içilen su gibidir. 3. Ev yakın çevreyi temsil eder. İkizler tanıdık olmadığı, alıştığı bağlantıları kuramadığı ortamlarda kendini kaybolmuş hisseder. Ancak bencillik olarak algılanan davranışları yüzünden, onu besleyen bu bağlantıları zedeleyebilir. İkizlerin toplumsal amaçlara kendini adayan Yay’dan öğrenmesi gereken ikinci ders, çıkar birliklerinin ancak işbirliği ile sürdürülebileceğini kabul etmek, onu hayatta tutan ilişki ağlarındaki insanların kaygı ve ihtiyaçlarına duyarlı olmak ve gerektiğinde başkalarının sorunlarına zaman ve enerji ayırmaktan yüksünmemektir.
İkizler ‘’gerçekçi’’ olduğunu iddia eder. Her durumda başının çaresine bakmaya ve diğerlerinin kaderiyle fazla kafayı yormamaya yatkındır. Çok sıkıştı mı, neyi ya da kimi incittiğine fazla dikkat etmeden, kendi yoluna gider. Ancak güvenilir olmayı bilmeyen kişi, güvenmeyi de bilmez. Yaşam görünürde bir kaostan ibaret olsa da, temelinde ihtişamlı bir denge ve her ihtiyacımız olanı sunmaya hazır bir kaynak barındırır. Kendimizi yetersiz ve çaresiz hissettiğimiz anlarda, bize uzanacak bir el ve önümüzde yanacak bir ışık olduğuna inanmaz ve bu yardımı hakettiğimizi düşündüren temiz bir vicdana sahip olmazsak, yaşamın dar geçitleri birer kabusa döner. İkizler’in, imkansızı başarmaya kararlı ve idealist Yay’dan öğrenmesi gereken üçüncü ders, zeka ve uyanıklığın yetişemediği yerlere ancak vicdan ve iman’la gidilebileceğini farketmektir.
Yay akışı izleyip anlamlandırmaya gayret eder. Bilgiye hakim olduğunu düşündüğü zaman da yorum yapar. Her yorum bir miktar hüküm içerir. Yay’ın yorumları bazen geçmişi yargılamaya ve olabilecekler hakkında varsayımlar üretmeye dönüşür. Yola çıkarken gerçeğin peşindedir. Oysa gerçeği yargılamaya başladığında, doğasındaki hoşgörü ve açık görüşlülüğe zarar verecek bir biçimde keskinleşmiş ‘’doğrular ve yanlışlar’’ın savunuculuğunu yapmaya soyunabilir. Yay bilge bir öğretmen olmak ister. Ancak öğretebilecek kadar bilge olmak için, hayatın öğrencisi olmaktan vazgeçmemek gerekir. Gerçeğin peşindeki yolcu, ‘’ben herşeyin en iyisini ve en doğrusunu bilirim’’ demeye başladığı anda, yaşamın özündeki değişim gerçeğini göz ardı etmeye başlamış demektir. Yay’ın veri toplamayı ve güncel kalmayı seven İkizlerden öğrenmesi gereken ilk ders, değişimi anlamlandırmak için olayları tarafsız olarak gözlemlemeyi sürdürmek ve fikirlerini değiştirmeye açık olmaktır.
Yay olasılıklarla ilgilenir. İmkansızı mümkün, uzak görüneni yakın hale getirebileceğine inanır ve engellenemez coşkusunu ve inancını etrafındaki herkese bulaştırır. Ancak üretilen çözümleri projelendirip hayata geçirmeyi başkalarına bırakır. Gündelik ayrıntılar, onun gibi bir vizyonerin yeni fikir ve maceralara aç zihnini doyurmayacaktır. O maalesef yol göstericiliğine ihtiyaç duyan başka insanlara yardıma gitmek, henüz el atılmamış başka yüce amaçlara hizmet etmek zorundadır. Yarıda bıraktığı işler için özür dilemek bir yana, anlayışla karşılanmak, hatta sevdikleriyle birlikte olmak lüksünü ve rahatını feda ettiği hayranlık duyulmak ister. Üstün bilgisi ve insan sevgisiyle gönlünü kazandığı insanlar, Yay’ın bu tavrını sorumsuzluk ve samimiyetsizlik olarak nitelendireceklerdir. Yay’ın kendi tercihlerini ifade etmekten çekinmeyen İkizlerden öğrenmesi gereken ikinci ders, çevresinde taşıyamayacağı beklentiler oluşturmamaktır.
Yay’ın kendinden ve başkalarından gizlemeye çalıştığı gerçek, ne yapmak gerektiğine ilişkin teoriler üretmesine karşın, nasıl yapılması gerektiği hakkında pratik sahibi olmadığıdır. Geniş kapsamlı hedeflere odaklı olduğunu ve taktikle değil stratejiyle ilgilendiğini iddia eder. Ama göz ardı ettiği kısa vadeli riskler yüzünden projelerinin geleceğini tehlikeye atar. Öncelikle önünde olan basamağı geçmeye odaklı davranan İkizlerden öğrenmesi gereken ders, büyük değişimlerin hayata geçirilmesi için, hayatta kalmayı sağlayan küçük adımların ve taktik çözümlerin de üretilmesi gerektiğidir.
Birinci eksen, Koç ve Terazinin bütünleşmesini temsil eder ve öğrencilerini Birinci ve Yedinci Evlerin Hayat Dersleri ile eğitir.
Birinci eksenin temel paradigması kendini varetmektir. Bu eksendeki burçlar var olabilmek için güç kazanmak ve hükmetmekle ilgili seçimler yaparlar. ‘’Ben Varım! Var mı buna bir itirazı olan?’’ diye kendini ortaya koyan Koç burcu ile ‘’Ben seninle varım ve seni anlamaya açığım’’ diyen Terazi bu ekseni farklı uçlarda deneyimler.
Koç’un temel güdüsü hayatta kalmaktır. Gücü sever ve güç sağlayan bütün araçları kendinde biriktirmeye gayret eder. Önderlik hevesini inkar etmez, hatta bu konuda alternatifsiz olduğunu zanneder. Uzlaşmaz tutumu ile herkes için en iyi olanı bildiğini ve onu takip ederlerse hepsini çıkışa götüreceğini iddia eder. Karizmasının zaaf göstermemeye bağlı olduğunu zannettiği için de, olduğundan daha kararlı görünür. Durup düşünmek, tartışmak ve başkalarının iktidara ortak olmalarına müsaade etmek yerine, aksiyonu devam ettirerek gündemi belirler.
Terazi ise Koç gibi engellerle savaşıp yolu açmaya değil, karşısındakinin gücünü kendi yararına kullanarak engelin içinden bir kapı açmaya odaklıdır. Üstün görünmek ve tehditkar olmakla değil yatıştırmak ve ikna etmekle ilgilenir. Kaba kuvveti pek yersiz bulur. O kadife eldivenin içindeki demir yumruk misali önderleri yönetir. Politik yaklaşımı ile, kendi düşüncelerini öyle bir empoze eder ki, duruma hükmettiğini zanneden kişi bütün o fikirleri kendi zihninden çıkmış gibi benimser. Farkettirmeden yönettiği kişinin, eylemleri sonucunda elde ettiği olumlu sonuçları alkışlayarak, aynı çizgide devam etmesi için onu teşvik eder. Hareketin içinde kaybolmadığından, olasılıkları değerlendirir ve tarafsızca ortaya koyarak liderin daha iyi kararlar almasını destekler. Bu yeteneği onu vazgeçilmeyecek bir partner ve güvenilir bir danışman haline getirir. Böylece gücün sağladığı konforun ve ayrıcalığın keyfini elini kirletmeden ve elbiselerini kırıştırmadan sürer.
Birinci eksendeki derslerini tamamlamak için Koç’un şunu farketmesi gerekir; İnsanlar bir öndere onların çıkarlarını temsil ettiğine inandıkları için bağlanır ve itaat ederler. İktidar hak edilmesi gereken bir ayrıcalıktır. Kendi çıkarları için kitlesini kullanan bir lider, bencil ve zalim olarak görülüp, ilk fırsatta alaşağı edilecektir. Akıl almayı, bilmediklerini sormayı, alternatif çözümleri değerlendirmeyi reddeden bir lider önünde sonunda hata yapacak ve gözden düşecektir. Peki ortada onu takip eden bir kitle olmadığında kim bir Koç’un lider kimliğinden söz edebilir?
İyi bir lider, farklı özellikler taşıyan birçok kişiyi aynı amaç altında toplar ve kendi liderliği üzerinde uzlaşmaya ikna eder. Vizyonunu kitleye kabul ettirirken, bunun dayanaklarını kitlenin ihtiyaçları çerçevesinde tanımlar ve başına geçtiği kişilerin kendi tercihleri doğrultusunda aksiyona geçtiklerini düşünmelerini sağlar. Sonuçta kitlenin her üyesi Koç’un liderliği altında kendi içindeki kahramanı farkeder. Yani Koç varoluş amacını gerçekleştirmek için aslında bir Terazi gibi davranmayı öğrenir.
Terazi ise hayatta kalmak için bazen elini taşın altına koyması, hatta kirlenmesi gerektiğini öğrenmeye ihtiyaç duyar. Bazen destekleyecek ve yönlendirecek birilerini bulup onlarla bütünleşmeyi, dengeleyici enerjisini onların amaçları doğrultusunda kullanıma açmayı ve onların kaynaklarını kendinin farzedip yaşamayı o kadar içselleştirir ki, bu bağımlı döngünün içinde hiç farketmeden kendi tercih ve tanımlarını kaybeder.
Yaşam çatışmayla beslenir. Yıkım enerjisiyle temizlenmemiş bir zeminde bazen yeni başlangıçlar yapmak mümkün değildir. Terazi çatışmayı engellediğini zannederek, değişimin önüne geçmeye çalıştığını, dolayısıyla aslında kimsenin göze alamadığı bir şeyi yapıp evrenin doğası ile çatıştığını farkedemez. Sonunda değişimin gücü onun zerafetle ve detaylı düşünülmüş stratejileriyle inşa etmeye çalıştığı barajları yıkıp, başardım dediği herşeyi önüne katarak yokeder.
Böyle yıkımların ardından Terazi birinin co-pilotu değil, kendi gemisinin kaptanı olmak durumunda kalır. O zaman da yaşadığı kararsızlık ve yönsüzlük duygusunu aşmak için bir Koç gibi düşünmesi ve ben kendi hedeflerimi belirleyip onları hayata geçirmek için çaba gösterebilirim demesi gerekir.
Boğa & Akrep Ekseni
Her hareket bir tezle başlar ve karşı-tez ile dinamik kazanır. 1. eksende ifade bulan “varlık bilinci” başlangıç tezidir. 2. Eksenin paradigması ise, oluşmuş iradenin karşısında varolabilmektir. 2. ve 8. Evler yaşamdaki en önemli döngüyü ‘’yaşam ve ölüm döngüsünü’’ temsil ederler. Sahip olduğumuz değerleri üretmek ve tüketmekle ilgili bütün konular bu evlerin konusuna girer. 2. eksende yer alan Boğa ve Akrep burçları, varolan sistem içinde kendi değerlerini oluşturabilmek ve varlıklarını koruyabilmek için sürekli bir çatışma içindedirler.
Boğayı ele alalım; Onun zamanı ağaçların çiçeklerle dolu olduğu Nisan ayının sonuna doğru başlar ve Mayıs’ın sonunda çiçekler dökülüp ilk meyveler belirginleşmeye başlarken biter. Bu süreç içinde doğa güzelliğinin doruk noktasını yaşamaktadır. Boğa, öz yıldızı olan Venüs’ten gelen mükemmel bir form duygusuna sahiptir ve bunu yaşamını şekillendirmek için kullanır. ‘’Dünyada mekan ahirette iman’’ sözü Boğa için söylenmiş gibidir. Değerli bulduğu şeylere yatırım yapar, onları biriktirir. Yeteneklerini ve zamanını maddi güvence ve itibar elde etmek için kullanır. Sahip olduğu değerlerin ona pazarlık gücü sağladığına inanır ve akıllıca alış-verişlerle etki alanını ve zenginliğini arttırmaya çalışır.
Alanına saldırılmadığı sürece barışçıl davranan bir derebeyine benzer. Kazanılmış saygınlığına ve özlük haklarına çok önem verir. Bu konularda kendisine meydan okuyanlarla çatışma stratejisi ise, pazarlığı kesmektir. Birikimli ve hazırlıklı olduğu için, dışarıdan gelen müdahalelere kendi tercihlerinden hiçbir fedakarlıkta bulunmadan karşı koyabilir. O kadar inatçı ve kararlı olabilir ki, sonunda onun sahip olduğu maddi ve manevi değerlere göz dikmiş olanlar, taleplerinden ödün vermek zorunda kalırlar.
Akrep ise, Mars ve Plüton etkisi altında olduğu için durağanlığı değil dönüşümü temsil eden bir burçtur. Ağaçların yaprak döktüğü, doğadaki canlıların kendini yokedip yeniden dönüşüme katılarak hayat çarkına tekrar girmeye hazırlandıkları Kasım ayının ruh halini temsil eder. Akrebin felsefesi yaşamın geçiciliği üzerine kuruludur. Boğa gibi değerlerinin üstüne değer koymaya çalışan titiz bir yatırımcı değil, daha fazlasını elde etmek için herşeyi kaybetmeyi göze alan bir kumarbazdır. Değişen koşullardan faydalanmak için, fırsatı gördüğü yerde akışa müdahale eder. Güvenlik, tutarlılık, düzen gibi kavramlara sıkı sıkıya bağlı olanlarla dalga geçer, zira onları samimiyetsiz ve cahil bulur. Açık ve gizli, meşru ve gayrı meşru her türlü tekniği, kullanarak insanları kendi kendilerinden şüpheye düşürür ve zaaflarını tetikleyerek onları istediklerini sandıkları şeyin tam tersine yönelmeye ikna eder. Aslında o da tıpkı Boğa gibi müdahale edilemeyen bir fenomen olarak kalmak ister. Fakat Boğa’nın yaptığı gibi bir netlik sunmaz. Aksine kendine yol açmak için belirsizlikten istifade eder.
Her burç kendini gerçekleştirmek için gölgesiyle bütünleşmek zorundadır demiştik. Bu durumda Boğa ve Akrep’in birbirlerinin tutumlarından çıkartacakları önemli hayat dersleri vardır;
Boğa doğanın tam anlamıyla canlandığı ilkbaharın gelişmeci ve yayılmacı ruhunu temsil eder. Ancak doğal olan değişime direnir. O herşeyi ‘’mükemmel’’ formuyla muhafaza etmek ister. Gelgelelim hayatın dinamik yapısı içinde statik bir tutumla yola devam etmek mümkün değildir. İnsan ihtiyaçları değişir. Alış-veriş içinde bulunduğumuz insanların ve kendi ihtiyaçlarımızın değişimini görmezden gelerek, uygun ve yararlı bir tutum geliştirmemiz mümkün değildir. Tutumlarımızı, beklentilerimizi ve sunduklarımızı yaşama uygun olan şekilde dönüştürebilmek, hayatta kalmamızı sağlar. Boğa da, kendi değerini koruyabilmek için ne geçmişten gelen insanlara, ne biriktirdiği anılara, ne alıştığı eşyalara, ne de benimsediği davranışlara ihtiyacı olmadığını, öğrenmek zorundadır.
Kiraz çiçeklerinin dökülüşünü o kadar şiirsel yapan, meyveye yol vermek için tüm güzelliklerini toprağa saçabilmeleridir. Başka bir deyişle çiçek sahip olduğu değeri korumaya değil, başka bir değer üretebilmek için onu feda etmeye rıza gösterir. Boğa da, kendince kusursuz ve tam olana ısrarla tutunmayı değil, tıpkı bir Akrep gibi hayatın döngüsüne uygun olana yol vermeyi öğrendiği zaman, ‘’değer üreterek değerli olmanın’’ anlamını kavrayacaktır.
Akrebin gücü iyi bir gözlemci olmasıdır. Kendini yaşamın dinamiklerini ve insanların eğilimlerini bir bakışta çözümleyen bir bar filozofu gibi görür. Dışarıdan bakıldığında çok riskli görünen oyunlara girerken, kartlarını insani zaafların tahmin edilebilirliği üzerine oynar. Uyguladığı stratejiler, kendine güvensizlik gösteren ve kolay yoldan çıkan kişileri darmadağın edebilir. Ancak samimiyet ve tutarlılık karşısında dağılmaya mahkumdur. Yaşam bu kadar anlamsızken, nasıl olur da bir insan anlamı kendi içinde yaratabilir? İşte Akrep, bütün kuğuların beyaz olduğu varsayımıyla hareket ederken, böyle bir ‘’kara kuğu’’ ile karşılaştığında gerçekten sarsılır!
Akrep sonbahara özgü tükeniş manzaraların orta yerinde hayata başladığı için, yaşama ve dolayısıyla kendi varlığına nasıl değer katabileceğini anlamakta güçlük çeker. Avuçlarının arasından kayıp gidebilecek hiçbirşeye fazla bağlanmamaya çalışır. Asıl derdi kaçınılmaz sonun – yani ölümün – getireceği acıdan uzak durmaktır. Onun için kesinlik taşıyan herşey ‘’ölüm’’dür. Akrebin ölümü geciktirmek için çabalamak yerine, bir Boğa gibi yaşama saygı duymayı ve onu takdir etmeyi öğrenmesi gerekir. Dökülen yaprakların ve çıplak kalan ağaçların özünde taşıdıkları canlılığı ve yeniden doğma umudunu fark ettiğinde, yaşam ve kendi varoluşu bir anlam kazanacaktır. O zaman Akrep değerli olmanın gider ayak alabildiğini almak değil, gitmeden önce ardında anlamlı birşeyler bırakmak olduğunu ve ölümün böylelikle yenilebileceğini idrak edecektir.
İkizler & Yay Ekseni
Bu yazı dizisine başladığımda, birinci eksen tez, ikinci eksen anti-tezdir demiştim. Yıkıcı bir çatışma içine girmiş farklı bileşenlerin, bir potada erimesiyle ortaya yapıcı bir enerji çıkar. Bu değişimdir. Ancak kaosun değişime yol vermesi için gereken bir geçiş aşaması vardır; bu da sentezdir, ya da günlük dilde kullandığımız haliyle çözüm!
3. ve 9. Evlerin oluşturduğu 3.eksende yer alan İkizler ve Yay’ın temel meselesi, bir senteze ulaşarak değişimi mümkün hale getirmektir. Her iki burcun da hareket özgürlüğüne olan düşkünlükleri dikkat çekicidir. İkisi de değişimi sağlayan bileşenleri takip etme ihtiyacı içindedirler. Gözlemek, duymak, bilmek onların ortak tutkusudur. Bu nedenle kapsama alanlarının kısıtlanmasına gelemezler. İkisinin de katlanmakta en fazla zorluk çekecekleri durum, sınırlı bir alanda yaşamaya mahkum edilmektir.
3. evin sahibi İkizler Merkür’ün haylaz çocuğudur. O akışı farketmenin ve onunla beraber davranmanın peşindedir. Algı ve tepkileri güne hatta ana odaklıdır. Bu yüzden duygulanmaya vakti yoktur. Gelen yayını enstantaneler halinde farkeder ve yansıtır. Yansıttıkları arasında anlam kopuklukları ve tutarsızlıklar olması onu ilgilendirmez, zira dönüp bakmaya vakti yoktur. Pratiktir. Anında uygulanabilir çözümler üretmeye yatkındır. Uzun vadeli planlara çok sıcak bakmaz, nitekim içsel olarak yaşamın değişkenliğine inanmaktadır. Bu nedenle bir duruma veya düşünceye takılı kalmak yerine, yaşam koşullarını belirleyen bileşenlerdeki değişime uyan yeni yönler belirlemeye çalışır. Başkalarına son derece güvensiz gelen bu tavır ona yaşamın doğasındaki tehditkar değişkenlik karşısında, ‘’güvenli’’ olan tek yaklaşım gibi gelmektedir. Hayatta kalmanın tek yolunun hareket halinde olmak olduğu konusunda sağlam bir inancı vardır. O yüzden olması gerekenlerle değil, olanla ve bu durumda alınabilecek en iyi pozisyonla ilgilidir. Zaman zaman etik yoksunluğu ve yanar dönerlikle suçlanmasının en önemli nedeni de budur . Kaosun bu kadar farkında olmak onu biraz huzursuz ve kaygılı yapar. Zihni, çenesi ve elleri durmak bilmez. Bir şey yapmaya öylesine takıntılıdır ki; bazen durgun suyu bulandırır, bazen de enerjisini gereksiz ayrıntılara harcayıp, meselenin özünü gözden kaçırır. Konuşmayı, verili durumu analiz etmeyi sever ama derin anlamlar yüklemeyi, tahmin etmeyi ve söz vermeyi sevmez. Bir ikizlerle yaşamak, hayatını televizyon karşısında geçirmek gibidir. Asla sıkılmazsınız! Veri bombardımanına, hızlı duygusal iniş çıkışlara ve aksiyona boğulursunuz. Ancak bir süre sonra yaşamın içi boşalmaya başlamış gibi hissetmeniz mümkündür.
9. evin sahibi Yay ise Jüpiter’in sadık mürididir. Yeni ufukların kaşifi, büyük umutların taşıyıcısı, geniş kitlelerin yol göstericisidir. Yalnız yakın çevresinde değil, dünyada hatta uzayda olup biten herşey onu ilgilendirir. Durumun tespiti onu tatmin etmez. O kaosu yaratan elin mantığını çözümlemenin, değişime anlam yüklemenin ve bundan sonra olabilecekleri tahmin etmenin peşindedir. Önyargısız bir biçimde ufkunu açacak her fikri inceler, her türlü bilgiyi bir araya getirir ve ‘’mükemmel’’ açıklamayı yapmak için canla başla çaba gösterir. O, öğretmenleri zor durumda bıkan soruları soran bir öğrenci ve öğrencilerin derslerini bir ruhani liderin vaazlarını izler gibi takip ettiği bir öğretmendir. Yay kürsüyü sever. Denizin derinlerinden ve ufkun ötelerinden getirdiği hazinelerini paylaşacak birilerini buldu mu, keyfine diyecek olmaz. Büyük bir coşkuyla anlatır, anlatır ve anlatır… Bugün onun için dar bir alandır. Onun gözü hep gelecektedir. Daima ulaşılması gereken idealleri ve bunlara nasıl ulaşılabileceği hakkında ilginç fikirleri vardır. Ancak bu fikirleri gündelik yaşama geçirirken nasıl aksiyonlar alınması gerektiği konusuyla fazla ilgili değildir. Çözümlemiş olmak onu yeterince tatmin eder. Sebep ve sonuç ilişkilerini kurduğu anda görevi bitmiş gibidir. Bu nedenle birazdan yağmur yağacak deyip, şemsiyesini almadan sokağa çıkan birine benzer.
Varoluş amacını gerçekleştirmek için her burcun kendi gölgesi ile bütünleşmesi gerekir. Bu bütünleşmeyi sağlayacak olan şey, bulunduğu eksenin diğer ucundaki burcu yargısızca değerlendirebilmektir. İkizler ve Yay’ın gerçekten de birbirlerinden öğrenecek çok şeyi vardır. İkisi de dar bir alanda kısıtlı kalmaktan hoşlanmazlar demiştik. Eğer bunu bir işkenceye çevirmek istiyorsanız, bir İkizler’le bir Yay’ı aynı evin içine kapatın! İki klostrofobik ilk birkaç günü birbirlerinin enerjisini tüketircesine kavga etmekle geçirirler. Bu yanyanalıktan kaçış olmadığını ve yolculuk edebilecekleri tek yerin birbirlerinin arkadaşlığı olduğunu farkettiklerinde ise, karşılarındaki kişinin zihninde kendi gölgeleri ile yüzyüze gelirler;
İkizler güncel olanı kaydeder yani veri toplar. Hızlı düşünmeyi ve tepki vermeyi bir avantaj olarak görür. Bu nedenle bazen olayların birbirlerine bağlı anlamları ve uzun vadeli sonuçları üstünde düşünmeden konuşur ve davranır. Ancak gerçek çoğu kez anlar itibariyle görünenden ibaret değildir. Kısa vadede uygun gibi görünen yaklaşımlarla, bazen orta ve uzun vadede İkizlere zarar verir ya da amaca giden yolu uzatır. İkizlerin, yaşamın döngüsünü çözümlemeye uğraş veren Yay’dan öğrenmesi gereken ilk ders, bilgiyi hazmetmek ve yaşadıklarının anlamını idrak etmektir.
İkizler kendi algılarına ve reflekslerine çok güvenir. Başka insanlara bağımlı olmaktan sıkılır. O yüzden ortak amaçlara göre hareket etmek ve ortak kararlara uyum göstermekte isteksiz davranır. Sorumluluk almaktan kaçındığı için, sınırlarını baştan çizip, fazla beklenti oluşturmamaya da dikkat eder. Ama ilişkiler İkizler için solunan hava, içilen su gibidir. 3. Ev yakın çevreyi temsil eder. İkizler tanıdık olmadığı, alıştığı bağlantıları kuramadığı ortamlarda kendini kaybolmuş hisseder. Ancak bencillik olarak algılanan davranışları yüzünden, onu besleyen bu bağlantıları zedeleyebilir. İkizlerin toplumsal amaçlara kendini adayan Yay’dan öğrenmesi gereken ikinci ders, çıkar birliklerinin ancak işbirliği ile sürdürülebileceğini kabul etmek, onu hayatta tutan ilişki ağlarındaki insanların kaygı ve ihtiyaçlarına duyarlı olmak ve gerektiğinde başkalarının sorunlarına zaman ve enerji ayırmaktan yüksünmemektir.
İkizler ‘’gerçekçi’’ olduğunu iddia eder. Her durumda başının çaresine bakmaya ve diğerlerinin kaderiyle fazla kafayı yormamaya yatkındır. Çok sıkıştı mı, neyi ya da kimi incittiğine fazla dikkat etmeden, kendi yoluna gider. Ancak güvenilir olmayı bilmeyen kişi, güvenmeyi de bilmez. Yaşam görünürde bir kaostan ibaret olsa da, temelinde ihtişamlı bir denge ve her ihtiyacımız olanı sunmaya hazır bir kaynak barındırır. Kendimizi yetersiz ve çaresiz hissettiğimiz anlarda, bize uzanacak bir el ve önümüzde yanacak bir ışık olduğuna inanmaz ve bu yardımı hakettiğimizi düşündüren temiz bir vicdana sahip olmazsak, yaşamın dar geçitleri birer kabusa döner. İkizler’in, imkansızı başarmaya kararlı ve idealist Yay’dan öğrenmesi gereken üçüncü ders, zeka ve uyanıklığın yetişemediği yerlere ancak vicdan ve iman’la gidilebileceğini farketmektir.
Yay akışı izleyip anlamlandırmaya gayret eder. Bilgiye hakim olduğunu düşündüğü zaman da yorum yapar. Her yorum bir miktar hüküm içerir. Yay’ın yorumları bazen geçmişi yargılamaya ve olabilecekler hakkında varsayımlar üretmeye dönüşür. Yola çıkarken gerçeğin peşindedir. Oysa gerçeği yargılamaya başladığında, doğasındaki hoşgörü ve açık görüşlülüğe zarar verecek bir biçimde keskinleşmiş ‘’doğrular ve yanlışlar’’ın savunuculuğunu yapmaya soyunabilir. Yay bilge bir öğretmen olmak ister. Ancak öğretebilecek kadar bilge olmak için, hayatın öğrencisi olmaktan vazgeçmemek gerekir. Gerçeğin peşindeki yolcu, ‘’ben herşeyin en iyisini ve en doğrusunu bilirim’’ demeye başladığı anda, yaşamın özündeki değişim gerçeğini göz ardı etmeye başlamış demektir. Yay’ın veri toplamayı ve güncel kalmayı seven İkizlerden öğrenmesi gereken ilk ders, değişimi anlamlandırmak için olayları tarafsız olarak gözlemlemeyi sürdürmek ve fikirlerini değiştirmeye açık olmaktır.
Yay olasılıklarla ilgilenir. İmkansızı mümkün, uzak görüneni yakın hale getirebileceğine inanır ve engellenemez coşkusunu ve inancını etrafındaki herkese bulaştırır. Ancak üretilen çözümleri projelendirip hayata geçirmeyi başkalarına bırakır. Gündelik ayrıntılar, onun gibi bir vizyonerin yeni fikir ve maceralara aç zihnini doyurmayacaktır. O maalesef yol göstericiliğine ihtiyaç duyan başka insanlara yardıma gitmek, henüz el atılmamış başka yüce amaçlara hizmet etmek zorundadır. Yarıda bıraktığı işler için özür dilemek bir yana, anlayışla karşılanmak, hatta sevdikleriyle birlikte olmak lüksünü ve rahatını feda ettiği hayranlık duyulmak ister. Üstün bilgisi ve insan sevgisiyle gönlünü kazandığı insanlar, Yay’ın bu tavrını sorumsuzluk ve samimiyetsizlik olarak nitelendireceklerdir. Yay’ın kendi tercihlerini ifade etmekten çekinmeyen İkizlerden öğrenmesi gereken ikinci ders, çevresinde taşıyamayacağı beklentiler oluşturmamaktır.
Yay’ın kendinden ve başkalarından gizlemeye çalıştığı gerçek, ne yapmak gerektiğine ilişkin teoriler üretmesine karşın, nasıl yapılması gerektiği hakkında pratik sahibi olmadığıdır. Geniş kapsamlı hedeflere odaklı olduğunu ve taktikle değil stratejiyle ilgilendiğini iddia eder. Ama göz ardı ettiği kısa vadeli riskler yüzünden projelerinin geleceğini tehlikeye atar. Öncelikle önünde olan basamağı geçmeye odaklı davranan İkizlerden öğrenmesi gereken ders, büyük değişimlerin hayata geçirilmesi için, hayatta kalmayı sağlayan küçük adımların ve taktik çözümlerin de üretilmesi gerektiğidir.