- Konum
- dünya diyorlar..
-
- Üyelik Tarihi
- 7 Nis 2009
-
- Mesajlar
- 60
-
- MFC Puanı
- -3
Münakaşa ve Mücadele
Dilin gelen afetlerinden biri de yersiz, gereksiz ve edepsiz bir şekilde münakaşaya girmek, dini kullanıp nefsi ve hissi adına mücadele yapmaktır.
Cedel (Mücadele) veya cidal sözlükte, “sağlam olmak, sert olmak, düşmanlık veya tartışmada çetin olmak, şiddetli husumet etmek, birini sert bir yere düşürmek, cephe almak, ipi sağlamca bükmek, örgüyü sağlam kılmak” gibi manalara gelir. Arapça’da cedel, cidal, mira, muhasama gibi kelimelerle ifade edilen aynı manayı dilimizde münazara, münakaşa, tartışma, çekişme, cedelleşme gibi kelimelerle ifade edilir. Araplar’ın saç örgüsüne cidal demeleri, mücadelede çoğu zaman işin içinden çıkılmaz hal alması yüzündendir.
Terim olarak farklı şekillerde tarif edilir. Bununla birlikte genellikle başkasını susturmak, âciz bırakmak, konuşmasını tenkit suretiyle onun değerini düşürmek, onu kusurlu bulmak ve cahilliğe nisbet etmekten ibarettir.
Mücadelenin belirtisi ise hakka dikkat çekerken karşıdakinin hoşuna gitmeyecek şekilde yapılmasıdır. Şöyle ki muhatabın hatasını açıklar. Bunu da kendisinin üstün olduğunu ve muhatabının da değersiz ve eksik olduğunu açığa vurmak için yapar.
Münakaşa, başkasının konuşmasındaki bir eksikliği belirtmek suretiyle o konuşmaya yapılan herhangi bir itirazdır. Başkasının konuşmasına itiraz etmek, bazan o konuşmanın lafzına yapılır, yani gramer cihetinden lafızdaki bir eksikliği belirtmekle olur veya lügat cihetinden veya tanzim ve tertip cihetinden olur. İtiraza sebep olan bu durum, bazan marifetteki kusurundan dolayı meydana çıkar. Bazan da dil yanılmasından ötürü sözüne itiraz edilir veya manası bakımından başkasının konuşmasına itiraz edilir. Durum ne olursa olsun, başkasının konuşmasındaki eksikliği belirtmenin bir faydası yoktur. Aksine zararı vardır. Bundan kurtulmanın yolu ise, sustuğu takdirde günaha girmeyecek konularda susmayı tercih etmektir. Bu sebeple sarfedilen sözlere bakmalıdır; şayet söylenen söz hak ise tasdik etmeli, dinî emirlere ters, bâtıl ve yalan ise ondan hiç bahsetmemeli, sükût etmelidir.
Mücadelenin Sebepleri
İnsanı mücadeleye iten ana sebep, kendini faziletli göstermek ve karşısındakinin eksiklerini açığa çıkarmaktır. Bunların ikisi de nefsin gizli ve kuvvetli iki şehvetidir.
Kişinin faziletlerini gösterme çabası, kibirlenmenin ve üstünlük iddiasının bir yansımasıdır. Halbuki üstünlük ve büyüklük Allah’ın sıfatlarındandır. Büyüklük O’na mahsustur. Başkasını eksik ve düşük göstermeye gelince, bu da yırtıcılık tabiatının gereğidir. Çünkü bu tabiat yırtmayı, vurup kırmayı, eziyet etmeyi ister. Bu da insan tabiatındaki yırtıcılık sıfatının bir yansımasıdır. Bu sıfat, başkasını parçalamayı, kırmayı, vurmayı ve eziyeti beraberinde getirir.
Hiç şüphesiz insanın, faziletlerini göstermesi, başkasının eksikliklerini deşifre etmesi, nefsin bir oyunudur. Nefis bundan zevk alır.
İşte bu iki sıfat, insanı helâk eden kötü vasıflardan olup kuvvetini mücadele ve münakaşadan alır. Münakaşa ve mücadeleye devam edenler bu helâk edici ve kötü sıfatları kuvvetlendirmiş olurlar. Hatta bu davranışlar çirkin bir hal olmakla kalmayıp, başkasına eziyet bulunduğu zaman günah olarak yazılır.
Bu mücadele, muhatabına eziyet verir, öfkeyi artırır, hak ya da bâtıl ayırt etmeden muhatabı, konuştuğunu müdafaaya sevkeder, söz sahibini her ne şekilde olursa olsun kötülemeyi hedefler, karşılıklı kavga ve sürtüşmeye sebep olur.
Birbiriyle mücadele eden iki kişi, karşısındakine düşmanlığın en ileri derecesindeki kötü sözlerle karşılık verir, arkadaşını susturmak ve engel olmak için en kuvvetli çıkışlar yapar.
İnsanlarla güzel geçinebilmek için, münakaşa ve tartışmadan uzak durmak gerekir, insan münakaşayı terketmeli ve muhatabına karşı daima yumuşak davranmayı itiyat haline getirmelidir. Yerli yersiz münakaşalar, karşıdakinin sevgisini azaltır, dostluğu giderir, hatta sırasına göre düşman eder. Hal böyle olunca, hem istenilen, yerine getirilmemiş, hem de düşman kazanılmış olur.
Siraceddin Önlüer
Kalbin Hastalıkları, 4.Kitap, Sf.57...61
Dilin gelen afetlerinden biri de yersiz, gereksiz ve edepsiz bir şekilde münakaşaya girmek, dini kullanıp nefsi ve hissi adına mücadele yapmaktır.
Cedel (Mücadele) veya cidal sözlükte, “sağlam olmak, sert olmak, düşmanlık veya tartışmada çetin olmak, şiddetli husumet etmek, birini sert bir yere düşürmek, cephe almak, ipi sağlamca bükmek, örgüyü sağlam kılmak” gibi manalara gelir. Arapça’da cedel, cidal, mira, muhasama gibi kelimelerle ifade edilen aynı manayı dilimizde münazara, münakaşa, tartışma, çekişme, cedelleşme gibi kelimelerle ifade edilir. Araplar’ın saç örgüsüne cidal demeleri, mücadelede çoğu zaman işin içinden çıkılmaz hal alması yüzündendir.
Terim olarak farklı şekillerde tarif edilir. Bununla birlikte genellikle başkasını susturmak, âciz bırakmak, konuşmasını tenkit suretiyle onun değerini düşürmek, onu kusurlu bulmak ve cahilliğe nisbet etmekten ibarettir.
Mücadelenin belirtisi ise hakka dikkat çekerken karşıdakinin hoşuna gitmeyecek şekilde yapılmasıdır. Şöyle ki muhatabın hatasını açıklar. Bunu da kendisinin üstün olduğunu ve muhatabının da değersiz ve eksik olduğunu açığa vurmak için yapar.
Münakaşa, başkasının konuşmasındaki bir eksikliği belirtmek suretiyle o konuşmaya yapılan herhangi bir itirazdır. Başkasının konuşmasına itiraz etmek, bazan o konuşmanın lafzına yapılır, yani gramer cihetinden lafızdaki bir eksikliği belirtmekle olur veya lügat cihetinden veya tanzim ve tertip cihetinden olur. İtiraza sebep olan bu durum, bazan marifetteki kusurundan dolayı meydana çıkar. Bazan da dil yanılmasından ötürü sözüne itiraz edilir veya manası bakımından başkasının konuşmasına itiraz edilir. Durum ne olursa olsun, başkasının konuşmasındaki eksikliği belirtmenin bir faydası yoktur. Aksine zararı vardır. Bundan kurtulmanın yolu ise, sustuğu takdirde günaha girmeyecek konularda susmayı tercih etmektir. Bu sebeple sarfedilen sözlere bakmalıdır; şayet söylenen söz hak ise tasdik etmeli, dinî emirlere ters, bâtıl ve yalan ise ondan hiç bahsetmemeli, sükût etmelidir.
Mücadelenin Sebepleri
İnsanı mücadeleye iten ana sebep, kendini faziletli göstermek ve karşısındakinin eksiklerini açığa çıkarmaktır. Bunların ikisi de nefsin gizli ve kuvvetli iki şehvetidir.
Kişinin faziletlerini gösterme çabası, kibirlenmenin ve üstünlük iddiasının bir yansımasıdır. Halbuki üstünlük ve büyüklük Allah’ın sıfatlarındandır. Büyüklük O’na mahsustur. Başkasını eksik ve düşük göstermeye gelince, bu da yırtıcılık tabiatının gereğidir. Çünkü bu tabiat yırtmayı, vurup kırmayı, eziyet etmeyi ister. Bu da insan tabiatındaki yırtıcılık sıfatının bir yansımasıdır. Bu sıfat, başkasını parçalamayı, kırmayı, vurmayı ve eziyeti beraberinde getirir.
Hiç şüphesiz insanın, faziletlerini göstermesi, başkasının eksikliklerini deşifre etmesi, nefsin bir oyunudur. Nefis bundan zevk alır.
İşte bu iki sıfat, insanı helâk eden kötü vasıflardan olup kuvvetini mücadele ve münakaşadan alır. Münakaşa ve mücadeleye devam edenler bu helâk edici ve kötü sıfatları kuvvetlendirmiş olurlar. Hatta bu davranışlar çirkin bir hal olmakla kalmayıp, başkasına eziyet bulunduğu zaman günah olarak yazılır.
Bu mücadele, muhatabına eziyet verir, öfkeyi artırır, hak ya da bâtıl ayırt etmeden muhatabı, konuştuğunu müdafaaya sevkeder, söz sahibini her ne şekilde olursa olsun kötülemeyi hedefler, karşılıklı kavga ve sürtüşmeye sebep olur.
Birbiriyle mücadele eden iki kişi, karşısındakine düşmanlığın en ileri derecesindeki kötü sözlerle karşılık verir, arkadaşını susturmak ve engel olmak için en kuvvetli çıkışlar yapar.
İnsanlarla güzel geçinebilmek için, münakaşa ve tartışmadan uzak durmak gerekir, insan münakaşayı terketmeli ve muhatabına karşı daima yumuşak davranmayı itiyat haline getirmelidir. Yerli yersiz münakaşalar, karşıdakinin sevgisini azaltır, dostluğu giderir, hatta sırasına göre düşman eder. Hal böyle olunca, hem istenilen, yerine getirilmemiş, hem de düşman kazanılmış olur.
Siraceddin Önlüer
Kalbin Hastalıkları, 4.Kitap, Sf.57...61