Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi (BMIDÇS) ve Kyoto Protokolü
1. Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi ve Ülkemizin Konumu:
İnsan kaynaklı faaliyetlerden kaynaklanan küresel ısınmanın iklim üzerindeki etkilerine karşı uluslararası alanda atılan ilk ve en önemli adım 1992 yılında Rio de Janeiroda düzenlenen Birleşmiş Milletler (BM) Çevre ve Kalkınma Konferansında imzaya açılan BM İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesidir (BMİDÇS - United Nations Framework Convention on Climate Change). 21 Mart 1994 tarihinde yürürlüğe giren Sözleşmeye halen, aralarında ülkemizin de bulunduğu 190 ülkenin yanı sıra, Avrupa Birliği de taraftır.
BMİDÇS, taraf ülkeleri, sera gazı salımlarını azaltmaya, araştırma ve teknoloji üzerinde işbirliği yapmaya ve sera gazı yutaklarını (örneğin ormanlar, göller) korumaya teşvik etmektedir. Sözleşme, sera gazı salımlarının azaltılması için, ülkelere kalkınma öncelikleri, amaçları ve özel koşulları göz önüne alınarak ortak fakat farklı sorumluluklar yüklemiştir.
Ortak fakat farklı sorumluluklar ilkesi bazı ülkelerin sanayi devriminden sonra iklim değişikliğine sebep olan sera gazlarını atmosfere diğer ülkelerden daha çok salmalarından ötürü daha fazla sorumluluk almaları gerektiği düşüncesine dayanır. Bu bağlamda, Sözleşme, farklı yükümlülüklere göre ülkeleri üç gruba ayırmıştır.
1. EkI Ülkeleri: Sera gazı salımlarını sınırlandırmak, sera gazı yutaklarını korumak ve geliştirmek, ayrıca, iklim değişikliğini önlemek için aldıkları önlemleri ve izledikleri politikaları bildirmek ve mevcut sera gazı salımlarını ve salımlarla ilgili verileri iletmekle yükümlüdürler. Bu grup iki ülke kümesinden oluşmaktadır. Birinci grupta 1992 yılı itibarıyla OECD üyesi ülkeler (bunların içinde Türkiye de vardır) ve AB, ikinci grupta ise Pazar Ekonomisine geçiş sürecindeki ülkeler yer almaktadır. Bu grupta halen toplam 40 ülke ve AB bulunmaktadır.
2. EkII Ülkeleri: Sözleşmenin imzaya açıldığı 1992 yılı itibariyle OECD üyesi olan ülkeler ve AB Komisyonu yer almaktadır. Bu gruptaki ülkeler, birinci grupta üstlendikleri yükümlülüklere ilaveten çevreye uyumlu teknolojilerin özellikle gelişme yolundaki taraf ülkelere aktarılması veya bu teknolojilere erişimin teşvik edilmesi, kolaylaştırılması ve finanse edilmesi hususlarında her türlü adımı atmakla sorumlu kılınmışlardır.
3. Ek Dışı Ülkeler: Sera gazı salımlarını azaltmaya, araştırma ve teknoloji üzerinde işbirliği yapmaya ve sera gazı yutaklarını korumaya teşvik edilmekte, ancak belirli bir yükümlülük altına alınmamaktadırlar. Bu grupta halen 149 ülke bulunmaktadır. Türkiye, 1992 yılında Sözleşme oluşturulurken OECD üyesi olan gelişmiş bir ülke sayıldığından, Ek1 Ülkeleri arasında yer almasının yanı sıra diğer OECD ülkeleriyle birlikte sorumluluğu en yüksek olan Ek2 Ülkeleri arasında da yer almıştır.
Türkiye, Sözleşme müzakereleri sırasında bu konumunu reddetmiş ve Sözleşmeye taraf olmamıştır. 2001 yılında Sözleşmenin 7. Taraflar Konferansında ülkemizin isminin Ek2den silineceği ve özgün koşulları dikkate alınarak, diğer Ek1 ülkelerinden farklı bir konumda Ek1de yer alacağı biçiminde bir karar alınmıştır. Sözkonusu karar 28 Haziran 2002 tarihinde yürürlüğe girmiş olup, ülkemiz bu tarihten beri Sözleşmenin sadece Ek-1 listesinde yer almaktadır. Bu kararın ardından ülkemiz, Sözleşmenin yürürlüğe girmesinden 10 yıl sonra, 24 Mayıs 2004 tarihi itibariyle Sözleşmeye taraf olmuştur.
2. Kyoto Protokolü (KP) ve Ülkemizin Konumu:
BMİDÇS küresel ısınma sorunu ile mücadelede ileriye dönük temel bir adım teşkil etmiştir. Bununla birlikte, sera gazı salımlarının dünyanın her yerinde artmaya devam etmesi üzerine, iklim değişikliği ile mücadele konusunda özellikle gelişmiş ülkelerin kararlı ve bağlayıcı yükümlülükler almalarının iş çevrelerine, kitlelere ve bireylere en kısa sürede eyleme geçmeleri bakımından güçlü bir sinyal göndereceği düşüncesiyle BMİDÇSye Taraf Ülkeler mevcut anlaşma ile ilintili, ancak, ayrı bir belge niteliğindeki Protokolü müzakere etmeye başlamışlardır. İki buçuk yıl süren müzakereler sonucunda, Protokol, Sözleşmenin 1997 yılında Kyotoda yapılan 3. Taraflar Konferansında kabul edilmiştir. Protokol Mart 1998-Mart 1999 tarihleri arasında New Yorkta imzaya açık kalmıştır. Bu tarihten sonra, ülkeler Protokole sadece katılım (accession) yoluyla taraf olabilmektedirler.
Türkiye, KPye taraf değildir. Protokolü imzaya açık olduğu zaman zarfında imzalamamıştır. Dolayısıyla, Türkiyenin Protokole taraf olması ancak katılım yoluyla olanaklıdır.
KPnin hedefi, Ek-B Listesinde yer alan ülkelerin sera gazı salımlarının toplamını, 2008-2012 yılları arasında, diğer bir deyişle birinci taahhüt döneminde, 1990 yılındaki seviyenin % 5 altına düşürmektir. Bu genel hedefe ulaşmak için anılan ülkeler, müzakereler sonucunda farklı oranlarda azaltım yükümlülükleri almışlardır. Toplamda, 1990 yılındaki seviyenin % 5 altına düşürme hedefine ulaşılmaktadır.
KP 2005 yılında Rusya Federasyonunun onaylamasıyla yürürlüğe girmiştir. Protokole halen 176 ülke ve AB taraftır. Bu ülkelerden salım azaltımı ya da kontrollü artış yükümlülüğü alan Sözleşmenin Ek-I ülkeleri Protokolün Ek-B listesini oluşturmaktadır. Sözleşmede Ek-Ide yer alan ülkelerin sera gazı salımlarını, 20082012 yılları arasında hangi oranlarda azaltacakları KPnin Ek-Bsinde tespit edilmiştir.
Protokole taraf olan diğer ülkeler ise Ek-dışı ülkeler olarak adlandırılmakta olup, bunların sera gazı salım azaltımı konusunda sayısal hiçbir yükümlülüğü bulunmamaktadır (örneğin, Hindistan, ÇHC, Brezilya ve Güney Afrika Cumhuriyeti gibi hızlı gelişme yolundaki ülkeler).
AB üyesi ülkeler, Ek-I ülkeleri olarak sera gazı azaltım yükümlülüklerini, kendi aralarında bir anlaşma ile topluca %8lik azaltımı öngören bir hedef belirleyerek yeniden düzenlemişlerdir. Bu düzenleme ile örneğin İngiltere 1990 yılı sera gazı seviyesini 20082012 yılları arasında % 12,5 azaltmayı üstlenmiş, Yunanistan ise % 25 artırma hakkı kazanmıştır. Ancak sonuçta, AB üyesi ve Sözleşmenin Ek-Iinde yer alan ülkelerin sera gazı azaltım yükümlülükleri toplamı değişmemiştir.
Dünyadaki toplam sera gazı salımlarının %25inden tek başına sorumlu olan ve BMİDÇSye taraf olan ABD, 1998 yılında KPyi imzalamış olmasına rağmen, 2001 yılında, Protokolün ülke ekonomisine zarar vereceği ve sadece gelişmiş ülkelere sorumluluk getirirken başta Çin ve Hindistan olmak üzere gelişme yolundaki ülkeleri yükümlü kılmadığı gerekçesiyle Protokolü onaylamayacağını açıklayarak Kyoto sürecinden çıkmıştır.
Dünya sera gazı salımlarında yaklaşık % 1,5luk bir paya sahip Avustralya da Nisan 1998de Protokolü imzalamış, ancak, ülke ekonomisinin, özellikle madencilik gibi karbon-yoğun sanayi sektörünün, Protokole taraf olunması durumunda büyük zarar göreceği endişesi nedeniyle onaylamamıştır. Avustralyada Kasım 2007 genel seçimlerini kazanan İşçi Partisi lideri Kevin Rudd, Başbakan olunca göreve gelir gelmez seçim kampanyasında vadettiği üzere, KPyi onaylamıştır.
Ülkemiz KPnin müzakereleri sırasında BMİDÇSye taraf olmadığı için Protokolün müzakerelerine katılamamış, dolayısıyla, Sözleşmenin Ek-Iinde yer almasına rağmen KPnin Ek-B listesine girmemiştir. Türkiye gibi Ek-I ülkesi olan Belarus da, Protokolün müzakereleri sırasında Sözleşmeye taraf olmadığı için Protokolün Ek-B listesine girmemiştir. Bununla birlikte, Belarus 2005 yılında katılım yoluyla KPye taraf olmuş, ancak, Ek-B listesinde yer almadığı için sera gazı salım azaltım yükümlülüğü almamıştır. Belarusun salım azaltım hedefi ile Ek-B listesine girme önerisi bulunmaktadır.
Türkiyenin AB ile yürüttüğü tam üyelik müzakereleri çerçevesinde, Birlik mevzuatının bir parçası olan KPye taraf olması beklenmektedir. Nitekim, 6 Kasım AB Komisyonu tarafından 6 Kasım 2007 tarihinde yayınlanan İlerleme Raporunda Türkiyenin Protokole taraf olmadığı belirtilmekte ve sera gazı salım ticareti programını henüz oluşturmadığı ve mevzuatını Emisyon Ticaret Direktifi ile uyumlaştırmadığına yer verilmektedir.
Ülkemizde esasen, Kyoto Protokolüne taraf olunması hususu ilgili kurum ve kuruluşlar tarafından değerlendirilmekte, ayrıca, sera gazı salım ticareti konusunda iş çevrelerinin bilgi alt yapılarını oluşturmalarına yönelik çalışmalar sivil toplum kuruluşlarının da içinde bulunduğu bir süreç içerisinde yürütülmektedir.
3. Kyoto Protokolü Sonrasına (Post Kyoto 2012) İlişkin Uluslararası Süreç
3.1. Uluslararası Süreç
BM
- 2007 yılı, uluslararası toplumun iklim değişikliği ile küresel mücadele ve 2012 sonrasını düzenleyecek yeni anlaşma konularındaki çalışmalarını hızlandırdığı bir yıl olmuştur. BM Genel Sekreteri Ban Ki-moon, iklim değişikliği konusunu 62. BM Genel Kuruluun önceliği olarak belirlemiş, bu konuda üç özel temsilci atamıştır. Ayrıca, 31 Temmuz-2 Ağustos günlerinde Genel Kurulun tarihinde ilk kez tematik olarak iklim değişikliği konusunun ele alındığı 2 panel ve bir genel tartışma düzenlenmiştir.
- BM Genel Sekreteri, 62.Genel Kurulunun açılışı münasebetiyle, 24 Eylül 2007 günü Genel Kurulda devlet ve hükümet başkanlarını davet ettiği yüksek düzeyli bir toplantı düzenlemiştir. Toplantıda, iklim değişikliği ile mücadele alanında, BM Hükümetlerarası İklim Değişikliği Panelinin 2007 yılında sonuçlanan 4. Değerlendirme Raporunda yer alan bilimsel bulgular ışığında küresel ölçekte yürütülecek eylemler için oluşturulması gereken siyasi kararlılık ve liderlik vurgulanmıştır. Sayın Başbakanımız sözkonusu toplantıya katılmışlar, Salım Azaltımı ve İklime İstikrar Kazandırılması-Ortak Geleceğimizi Korumak temalı panelde yaptıkları konuşmada, ülkemizin Kyoto Protokolüne taraf olmasının yüksek düzeyde değerlendirildiği bir süreç içinde olduğumuzu belirtmişlerdir.
AB
KP mekanizmasının 2012 sonrasında daha da yüksek salım azaltım hedefleriyle devamını isteyenlerin başında, Almanya, İngiltere ve İsveç gibi üyeleri başta olmak üzere AB gelmektedir. Nitekim, AB, Mart 2007 Ara Zirve'sinde, kendi salımlarının toplamını 2020 yılına kadar 1990 yılındaki seviyenin en az % 20 oranında azaltmayı kararlaştırmıştır. AB, ayrıca, 2012 sonrasında etkin bir uluslararası anlaşmanın oluşturulabilmesi için, salım azaltım yükümlülüğü bulunan diğer gelişmiş ülkelerin de kabul etmeleri durumunda, salım azaltım hedefini % 30 olarak kabul etmeye de hazır olduğunu açıklamıştır. AB bu azaltım hedeflerini gerçekleştirebilmek için önlemler içeren enerji ve iklim değişikliği paketini 23 Ocak 2008 tarihinde açıklamıştır. AB, bahsekonu hedeflerin yerine getirilmesi amacıyla 2012 sonrası için KPye taraf olmayan ABDnin yeni anlaşmada salım azaltım hedefi alması, Çin ve Hindistan gibi yüksek salım miktarlarında bulunan hızlı gelişme yolundaki ülkelerin de dâhil olacağı kapsamlı bir anlaşma yapılmasına gayret edeceğini açıklamıştır.
DİĞER
- Salım azaltımı konusunda hiçbir rakamsal taahhüt altına girmemiş gelişmekte olan ülkelerin oluşturduğu G-77 + ÇHC Grubu ve Küçük Ada ülkeleri ve En Az Gelişmiş Ülkeler Grubu da KPnin mekanizmalarına verdikleri desteği teyit etmişlerdir. G-77 + ÇHC Grubu, ayrıca, iklim değişikliğinin olumsuz etkilerine uyum konusunda yürütülecek çalışmaların finansmanı ve teknoloji seçeneklerinin de yeni anlaşmaya dahil edilmesini istemektedirler. İklim değişikliğine bağlı olarak, okyanuslarda suların yükselmesinden en fazla etkilenecek olan az gelişmiş küçük ada ülkeleri KPdeki mekanizmaların güçlendirilmesini, gelişmiş ülkelerin tarihsel sorumlulukları nedeniyle daha fazla mali yardımlarda bulunmalarını ve ileri teknolojilerin transferine olanak sağlamalarını istemektedirler.
- 6-8 Haziran 2007 tarihlerinde G-8 Dönem Başkanı Almanyanın Heiligendamm kasabasında yapılan G-8 Zirve Bildirisinde, sera gazı salımlarının 2050 yılında 1990 yılındaki miktarların yarısına indirilmesi hedefi yer almıştır. G-8 Zirvesinde, BM çerçevesindeki 2012 sonrası anlaşmanın müzakerelerinin iki yıl sürerek, 2009 yılında Kopenhagda yapılacak BMİDÇSnin 15. Taraflar Konferansında sonuçlandırılıp imzaya açılmasını öngören bir takvim kabul edilmiştir.
- Singapurda 20 Kasım 2007 tarihinde gerçekleştirilen 13. ASEAN Zirvesinde ve tamamlayıcı nitelikteki 21 Kasım 2007 tarihinde yapılan Doğu Asya Zirvesinde (DAZ), öncelikli konular arasında, iklim değişikliği konusu, BM İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi 13. Taraflar Konferansı ve Kyoto Protokolü 3. Taraflar Toplantısı bağlamında ele alınmıştır. ASEAN Zirvesinde Bali Konferansı için bu konuda bir Bildiri yayınlanmıştır. Zirvede, Bali Konferansı öncesinde ÇHC ve Hindistanı da kapsama alacak şekilde, Doğu Asya Zirvesi temelinde, Kyoto Protokolünün sona ereceği 2012 sonrası kapsamlı ve somut hedefler içeren yeni bir hukuki düzenleme yapılması iradesinin ortaya çıkarılması, mümkün olabildiği takdirde karbon salımlarının sınırlandırılmasında gönüllü yeni hedefler belirlenmesi amaçlanmıştır. ASEAN ve DAZde ortak tutum geliştirilmesi için gösterilen çabalar büyük ölçüde sonuç vermiş, ancak, Hindistanın muhalefeti nedeniyle, karbon salımına ilişkin somut bir hedef belirlenmesi mümkün olmamıştır. Balideki müzakerelere temel teşkil etmek üzere bir Asya oydaşmasının oluşmasına gayret edilmiştir. ÇHC Zirvede, gelecek beş yıl içinde enerji tüketimini GSMHnın %20 oranında azaltmaya kararlı olduğunu açıklamıştır.
- 2007 yılında gerçekleştirilen yukarıda bahsekonu önemli zirveler ve konferanslarda, insan kaynaklı faaliyetlerin sonucu olarak ortaya çıkan küresel ısınmanın yol açtığı iklim değişikliği olgusuna dair bilimsel kanıtların şüphe götürmezliği, iklim değişikliğinin salt bir çevre sorunu olmaktan çıkarak, çok daha geniş anlamda ekonomik büyüme, su ve gıda güvenliği ve özellikle en yoksul nüfus topluluklarının yaşadıkları gelişmekte olan ülkeler ya da göreceli olarak daha gelişmiş olan ülkelerde de toplumun en yoksul kesimlerinin yaşamlarını yok olma noktasına gelmeden sürdürebilmeleri sorununa dönüşmüş olmasına dikkat çekilmiş, sorunun küresel işbirliği ve eylem gerektirdiği üzerinde görüş birliği oluşmuştur. 2007 Nobel Barış Ödülü'nün, bu konuda dünya kamuoylarında farkındalık yaratma çabaları nedeniyle ABD eski Başkan Yardımcısı Al Gore'un yanı sıra Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneline (IPCC) de verilmiş olması da, sorunun uluslararası barış ve güvenliğe olan etkilerini de vurgulama amacını taşımıştır.
3.2. Balide Yapılan Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi 13. Taraflar Konferansı ve Kyoto Protokolü 3. Taraflar Toplantısı (Bali Konferansı- COP-13/MOP-3)
Bu genel uluslararası atmosferde 3-15 Aralık 2007 tarihlerinde Balide düzenlenen Bali Konferansı iklim değişikliği konusunda bugüne kadar temsil düzeyinin en yüksek ve katılımcı sayısının en fazla olduğu bir toplantı olarak tüm dünyada büyük ilgi uyandırmış, toplantı sonuçlarına, özellikle ''Bali Yol Haritası''nın oluşturularak benimsenmesine ilişkin güçlü beklentiler oluşturmuştur. BMİDÇS Sekretaryası İcra Sekreteri Yvo de Boer, açılışında yaptığı konuşmada, Konferansın, dünyadaki iklim değişikliği tartışmalarında bir dönüm noktası oluşturan son 12 aylık sürecin sonunda gerçekleştirildiğini, bu bakımdan, Bali'nin, gelecekteki çalışmalar için bir yol haritası çıkarmak konusunda başarılı olmasına ihtiyaç duyulduğunu belirtmiştir.
Bali Toplantılarında ülkemiz, Bakanlığımızdan da yetkililerin yer aldığı Çevre ve Orman Bakanlığı, Devlet Planlama Teşkilatı, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı, Bayındırlık ve İskân Bakanlığı, Sanayi ve Ticaret Bakanlığı ve TÜBİTAK- Marmara Araştırma Merkezi yetkililerinden oluşan 24 kişilik bir heyetle temsil edilmiştir.
Konferansta kabul edilen COP-13 ve MOP-3 kararları ve ayrıca yardımcı organların onaylanan kararlarında ön plana çıkan konular özetle, gelişmekte olan ülkelerde iklim değişikliğinin olumsuz etkilerine uyum konusunda yürütülecek çalışmalara mali kaynak sağlayacak KP kapsamındaki Uyum Fonunun oluşturulmasına ilişkin çalışmaların sonuçlandırılması, gelişmekte olan ülkelerde ormansızlaşmadan kaynaklanan sera gazı salımlarının azaltılması, teknoloji transferi, kapasite oluşturulması, KPnin esneklik mekanizmaları ve ulusal bildirimler olmuştur.
Bali Konferansına damgasını vuran en önemli konu, iklim değişikliğiyle mücadele ve uyum konularında uzun dönemli işbirliği ve KPnin birinci taahhüt döneminin sona ereceği 2012 yılından sonraki dönemde yürürlüğe girmesi planlanan yeni uluslararası iklim değişikliği anlaşmasının müzakerelerinde dair kapsam, yöntem ve takvimi içeren Bali Eylem Planının (Bali Road Map Bu konudaki karar Bali Action Plan adıyla yayınlanmıştır) müzakere edilerek, kabul edilmesidir.
Bali Eylem Planı 2012 sonrasında yürürlüğe girecek yeni anlaşmanın müzakerelerinin hemen başlamasını, bir Geçici Çalışma Grubu çerçevesinde ve 2009 yılında Danimarkada yapılacak olan BMİDÇSnin 15. Taraflar Konferansında sonuçlandırılmasını öngörmektedir.
Bu kapsamda, yeni anlaşmanın Sözleşme çerçevesinde müzakereleri sürdürülürken, KP kapsamında da, Protokol'e taraf olan ve sera gazı salım azaltım yükümlülüğü olan, Sözleşme'nin EkI listesindeki ülkelerin müteakip taahhüt döneminde ilave yükümlülüklerinin ele alındığı Geçici Çalışma Grubu'ndaki (Ad Hoc Working Group-AWG) ve "KPnin ikinci gözden geçirilmesi'' sürecindeki müzakerelerin de devam etmesi öngörülmekte, KP kapsamındaki bu süreçlerden elde edilecek sonuçların yeni anlaşmanın müzakerelerinin sonuçlarıyla birleştirilmesi, böylece, yeni anlaşmanın, iki hat (two track) üzerinden sürdürülecek müzakerelerle şekillenmesi planlanmaktadır.
3.3 Bali Eylem Planı
Bali Eylem Planında dikkati çeken önemli unsurlar özetle aşağıdadır:
- Sera gazı salımlarının azaltılmasına yönelik olarak IPCC 4. Değerlendirme Raporunda yer alan bulgulara atıf yapılmakta, ancak sayısal hedefler yer almamaktadır.
- Sözleşmenin, hâlen, 2012ye kadar ve 2012 sonrası dönemde tam, etkin ve sürdürülebilir uygulanmasını mümkün kılmak amacıyla kapsamlı bir müzakereler sürecinin başlatılmasına ve bir 2009 yılında Kopenhagda yapılacak 15. Taraflar Konferansında mutabık kalınacak bir sonuca varılmasına karar verildiği belirtilmektedir.
- Müzakerelerin Sözleşme kapsamında yeni kurulacak olan bir yardımcı organ olan Uzun Dönemli İşbirliği için Geçici Çalışma Grubu çerçevesinde yürütülmesine karar verildiği ifade edilmektedir. Sözkonusu Çalışma grubunun ilk toplantısının mümkün olan en kısa sürede, ama her hâlükârda Nisan 2008den önce düzenlenmesi karara bağlanmaktadır.
- Müzakerelerde, uzun vadede salım azaltımlarını hedefleyen bir ortak vizyon gerektiği, Sözleşmenin içerdiği hükümlerin ve ilkelerin, özellikle ülkelerin ortak ancak farklılaştırılmış sorumlulukları, görece kapasiteleri, farklı sosyal ve ekonomik koşulları bulunduğunun ve ilgili olabilecek diğer unsurların dikkate alınacağı vurgulanmaktadır.
- Müzakelerelerde, tüm gelişmiş ülkelerin, iklim değişikliği ile mücadele çabalarında sayısallaştırılmış salım sınırlandırma ya da azaltım hedefleri de dâhil uygun mücadele yükümlülükleri üstlenmeleri istenmekte, ancak, ulusal koşullarındaki farklılıklarının da dikkate alınacağı belirtilmektedir.
- Gelişmekte olan ülkelerin ise, ulusal bakımdan uygun mücadele eylemlerinin, sürdürülebilir kalkınma kapsamında ve teknoloji, finansman ve kapasite geliştirme destekli olması hususuna yer verilmektedir.
3.4 Bali Sonrası Gelişmeler
- 24 Eylül 2007 tarihinde New Yorkta düzenlenen ve Sayın Başbakanımızın da katıldıkları tematik toplantıda, iklim değişikliği konusunda 2007 yılında, BM Genel Kurulu kapsamında başlatılmış olan tematik toplantılara devam edilmesi kararlaştırılmıştır. Bu çerçevede, 11-13 Şubat 2008 tarihleri arasında New Yorkta İklim Değişikliği ile Mücadele: Birleşmiş Milletler ve Dünya İşbaşında konulu BM Genel Kurul Oturumu düzenlenmiş.
4. Sera Gazı Salımları ve Türkiyede İklim Değişikliği ile Mücadele
Ülkemizin de yer aldığı Akdeniz Havzasında bulunan ülkelerin iklim değişikliğinden ciddi boyutlarda etkilenecek olmaları artık bilimsel verilerle de kanıtlanmıştır. Türkiye, küresel ısınmanın özellikle su kaynaklarının zayıflaması ve çölleşme ile bunlara bağlı ekolojik bozulmalar gibi olumsuz yönlerinden etkilenmeye başlamıştır. Ülkemizde son yıllarda özellikle yağışların azalması ile birlikte kuraklıkta artış gözlenmektedir. Bu bağlamda, küresel ısınma sonucu yağışların daha da azalması sebebiyle Konya Ovası ciddi tehdit altındadır. Uzmanlarca, gerekli önlemlerin alınmadığı durumda bölgenin 30 yıl içerisinde çöl olacağı kaydedilmektedir.
Türkiye, uluslararası düzeyde kabul görmüş, sürdürülebilir kalkınma ilkesi çerçevesinde ekonomik kalkınmasını, sosyal gelişme ve çevrenin korunması boyutlarını da gözeterek gerçekleştirmek durumundadır. Türkiye iklim değişikliğine yönelik çalışmaları desteklemekte ve sürdürülebilir kalkınma ve ortak fakat farklı sorumluluklar ilkeleri çerçevesindeki uygulamalara önem vermektedir. Sadece ekonomik büyümeye odaklı, sürdürülebilir olmayan bir kalkınma anlayışı, Türkiyenin gelecekte daha büyük ekonomik, sosyal ve çevresel sorunlarla karşı karşıya kalmasına neden olacaktır.
Pazar ekonomisine geçiş sürecinde başarılı olan ülkemiz, 1990-2003 yılları arasında ortalama yıllık net % 5.8 büyümüştür. Ülkemizin ekonomik kalkınmasına paralel olarak sera gazlarındaki salım miktarları da doğal olarak artış kaydetmiştir. 1990-2004 döneminde Türkiyede enerjiye olan talep ve elektrik enerjisine olan gereksinim artmıştır. Ülkemizin sera gazı salım miktarı, 1990 yılında, enerji, sanayi, tarım ve atık sektörleri olmak üzere toplam 170.1 milyon ton olarak gerçekleşmiş, 2004 yılına gelindiğinde, aynı sektörlerde 296.6 milyon tona erişmiştir. Böylece, 1990-2004 yılları arasında salım artış oranı % 74 olmuştur. Sektörel olarak ele alındığında, tarım sektörü, hem toplam salım miktarı hem de değişim oranı açısından azalma (%18) gözlenen tek sektördür. En fazla artış oranı atık sektöründe gözlemlenmiştir. Toplam sera gazı salımının %20si ormanlarımız tarafından emilmekte ve bu oranın yükseltilmesine yönelik politikalar üzerinde odaklanmaktadır.
Türkiyede 1990-2004 döneminde, toplam sera gazları salımlarının artışı, nüfusun ve GSYHnin artışından daha yüksek olmuştur.
Ek-I Ülkeleri arasında yer alan Türkiyenin 2003 yılı itibarıyla, kişi başına düşen CO2 salım miktarı 3,3 tondur. Bu rakam, kişi başına düşen CO2 salımları bakımından, OECD ülkeleri, ABnin 15 üyesi ve dünya ortalamasının altında yer almaktadır. Kişi başına düşen CO2 miktarları, OECDde 11.1, AB-15lerde 9 ve dünyada 4 tondur.
Yeni Çevre Kanunu, enerji ve endüstri sektörlerindeki salım kontrolü için daha sıkı tedbirler almış ve katı atık ve hava kalitesi yönetiminde yeni boyutlar getirmiştir. Ayrıca, Türkiye son yıllarda kaydettiği ekonomik büyüme nedeniyle artan enerji talebinin karşılanması için ülkemizin enerji arzını artırmaya yönelik çalışmaları yürütürken, özellikle enerjinin verimliliği, enerji tasarrufu ve yenilenebilir enerji konularına ilişkin yasaları çıkarmıştır.
Türkiyenin enerji karması içinde önemli bir yeri olan kömürden enerji üretimi için yapılan yatırımlarda kullanılan teknolojilerin arzu edilir ölçüde temiz olmadığı bazı çevrelerce ileri sürülmektedir. Türkiye, 2004 yılında enerjisinin sadece %12,3ünü yenilenebilir enerji kaynaklarından üretmeyi başarmıştır. Türkiyenin, BMİDÇSden doğan sera gazı salımlarını azaltma, araştırma ve teknoloji üzerinde işbirliği yapma ve sera gazı yutaklarını koruma yükümlülüklerini yerine getirmek için yenilenebilir temiz enerji kaynaklarını (hidroenerji, güneş, rüzgâr gibi) kullanımına yönelik çalışmalara daha çok finansman sağlaması gerekmektedir.
Türkiye, İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi kapsamında I. Ulusal Bildirimini Küresel Çevre Fonu (GEF) ve Birleşmiş Milletler Kalkınma Programının (UNDP) desteği ile Çevre ve Orman Bakanlığı koordinasyonunda ilgili Bakanlıklar, kuruluşlar, Sivil Toplum Örgütleri ve ilgili sektörlerle birlikte hazırlamış ve Şubat 2007de BMİDÇS Sekretaryasına sunulmuştur. II. Ulusal Bildirimin hazırlıklarına da başlanmış olup, ayrıca, iklim değişikliği ulusal eylem planı hazırlıkları da yürütülmektedir.
Hâlen, Çevre ve Orman Bakanlığı eşgüdümünde ilgili kurumların katılımıyla oluşturulan İklim Değişikliği Koordinasyon Kurulu (İDKK) BMİDÇS bağlamında çalışmalarını yürütmektedir.
Küresel Isınmanın Neden Olduğu Sorunların ve Oluşturduğu Riskin Araştırılarak Alınması Gereken Önlemlerin Belirlenmesi Amacıyla Kurulan Meclis Araştırması Komisyonu (TBMM Küresel Isınma Araştırma Komisyonu), 1 Mart 2007 tarihinde oluşturulmuştur. Dört ay süren Komisyon çalışmalarında, pek çok kamu ve sivil toplum kuruluşundan bilgi alarak bir Taslak Rapor hazırlamıştır. Komisyon raporu, Komisyon Başkanı tarafından Haziran 2007de TBMM Başkanlığına sunulmuştur. Ancak TBMM 22. Yasam Döneminin normal takviminden önce sona ermesi nedeniyle, rapor TBMM Genel Kurulunda görüşülememiştir. 23. Yasama Döneminde de, TBMMnin iklim değişikliğinin ülkemizdeki etkilerinin araştırılması konusuna ilgisi devam etmektedir. Nitekim, 23 Ekim 2007 tarihinde Küresel Isınma ve Sürdürülebilir Su Yönetimi konusunda, 16 üyeden oluşacak bir Meclis Araştırması Komisyonu kurulmuş olup, Komisyon çalışmalarına 13 Kasım 2007 tarihinde başlamıştır.
Kaynak: Dışişleri Bakanlığı Resmi sitesi
1. Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi ve Ülkemizin Konumu:
İnsan kaynaklı faaliyetlerden kaynaklanan küresel ısınmanın iklim üzerindeki etkilerine karşı uluslararası alanda atılan ilk ve en önemli adım 1992 yılında Rio de Janeiroda düzenlenen Birleşmiş Milletler (BM) Çevre ve Kalkınma Konferansında imzaya açılan BM İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesidir (BMİDÇS - United Nations Framework Convention on Climate Change). 21 Mart 1994 tarihinde yürürlüğe giren Sözleşmeye halen, aralarında ülkemizin de bulunduğu 190 ülkenin yanı sıra, Avrupa Birliği de taraftır.
BMİDÇS, taraf ülkeleri, sera gazı salımlarını azaltmaya, araştırma ve teknoloji üzerinde işbirliği yapmaya ve sera gazı yutaklarını (örneğin ormanlar, göller) korumaya teşvik etmektedir. Sözleşme, sera gazı salımlarının azaltılması için, ülkelere kalkınma öncelikleri, amaçları ve özel koşulları göz önüne alınarak ortak fakat farklı sorumluluklar yüklemiştir.
Ortak fakat farklı sorumluluklar ilkesi bazı ülkelerin sanayi devriminden sonra iklim değişikliğine sebep olan sera gazlarını atmosfere diğer ülkelerden daha çok salmalarından ötürü daha fazla sorumluluk almaları gerektiği düşüncesine dayanır. Bu bağlamda, Sözleşme, farklı yükümlülüklere göre ülkeleri üç gruba ayırmıştır.
1. EkI Ülkeleri: Sera gazı salımlarını sınırlandırmak, sera gazı yutaklarını korumak ve geliştirmek, ayrıca, iklim değişikliğini önlemek için aldıkları önlemleri ve izledikleri politikaları bildirmek ve mevcut sera gazı salımlarını ve salımlarla ilgili verileri iletmekle yükümlüdürler. Bu grup iki ülke kümesinden oluşmaktadır. Birinci grupta 1992 yılı itibarıyla OECD üyesi ülkeler (bunların içinde Türkiye de vardır) ve AB, ikinci grupta ise Pazar Ekonomisine geçiş sürecindeki ülkeler yer almaktadır. Bu grupta halen toplam 40 ülke ve AB bulunmaktadır.
2. EkII Ülkeleri: Sözleşmenin imzaya açıldığı 1992 yılı itibariyle OECD üyesi olan ülkeler ve AB Komisyonu yer almaktadır. Bu gruptaki ülkeler, birinci grupta üstlendikleri yükümlülüklere ilaveten çevreye uyumlu teknolojilerin özellikle gelişme yolundaki taraf ülkelere aktarılması veya bu teknolojilere erişimin teşvik edilmesi, kolaylaştırılması ve finanse edilmesi hususlarında her türlü adımı atmakla sorumlu kılınmışlardır.
3. Ek Dışı Ülkeler: Sera gazı salımlarını azaltmaya, araştırma ve teknoloji üzerinde işbirliği yapmaya ve sera gazı yutaklarını korumaya teşvik edilmekte, ancak belirli bir yükümlülük altına alınmamaktadırlar. Bu grupta halen 149 ülke bulunmaktadır. Türkiye, 1992 yılında Sözleşme oluşturulurken OECD üyesi olan gelişmiş bir ülke sayıldığından, Ek1 Ülkeleri arasında yer almasının yanı sıra diğer OECD ülkeleriyle birlikte sorumluluğu en yüksek olan Ek2 Ülkeleri arasında da yer almıştır.
Türkiye, Sözleşme müzakereleri sırasında bu konumunu reddetmiş ve Sözleşmeye taraf olmamıştır. 2001 yılında Sözleşmenin 7. Taraflar Konferansında ülkemizin isminin Ek2den silineceği ve özgün koşulları dikkate alınarak, diğer Ek1 ülkelerinden farklı bir konumda Ek1de yer alacağı biçiminde bir karar alınmıştır. Sözkonusu karar 28 Haziran 2002 tarihinde yürürlüğe girmiş olup, ülkemiz bu tarihten beri Sözleşmenin sadece Ek-1 listesinde yer almaktadır. Bu kararın ardından ülkemiz, Sözleşmenin yürürlüğe girmesinden 10 yıl sonra, 24 Mayıs 2004 tarihi itibariyle Sözleşmeye taraf olmuştur.
2. Kyoto Protokolü (KP) ve Ülkemizin Konumu:
BMİDÇS küresel ısınma sorunu ile mücadelede ileriye dönük temel bir adım teşkil etmiştir. Bununla birlikte, sera gazı salımlarının dünyanın her yerinde artmaya devam etmesi üzerine, iklim değişikliği ile mücadele konusunda özellikle gelişmiş ülkelerin kararlı ve bağlayıcı yükümlülükler almalarının iş çevrelerine, kitlelere ve bireylere en kısa sürede eyleme geçmeleri bakımından güçlü bir sinyal göndereceği düşüncesiyle BMİDÇSye Taraf Ülkeler mevcut anlaşma ile ilintili, ancak, ayrı bir belge niteliğindeki Protokolü müzakere etmeye başlamışlardır. İki buçuk yıl süren müzakereler sonucunda, Protokol, Sözleşmenin 1997 yılında Kyotoda yapılan 3. Taraflar Konferansında kabul edilmiştir. Protokol Mart 1998-Mart 1999 tarihleri arasında New Yorkta imzaya açık kalmıştır. Bu tarihten sonra, ülkeler Protokole sadece katılım (accession) yoluyla taraf olabilmektedirler.
Türkiye, KPye taraf değildir. Protokolü imzaya açık olduğu zaman zarfında imzalamamıştır. Dolayısıyla, Türkiyenin Protokole taraf olması ancak katılım yoluyla olanaklıdır.
KPnin hedefi, Ek-B Listesinde yer alan ülkelerin sera gazı salımlarının toplamını, 2008-2012 yılları arasında, diğer bir deyişle birinci taahhüt döneminde, 1990 yılındaki seviyenin % 5 altına düşürmektir. Bu genel hedefe ulaşmak için anılan ülkeler, müzakereler sonucunda farklı oranlarda azaltım yükümlülükleri almışlardır. Toplamda, 1990 yılındaki seviyenin % 5 altına düşürme hedefine ulaşılmaktadır.
KP 2005 yılında Rusya Federasyonunun onaylamasıyla yürürlüğe girmiştir. Protokole halen 176 ülke ve AB taraftır. Bu ülkelerden salım azaltımı ya da kontrollü artış yükümlülüğü alan Sözleşmenin Ek-I ülkeleri Protokolün Ek-B listesini oluşturmaktadır. Sözleşmede Ek-Ide yer alan ülkelerin sera gazı salımlarını, 20082012 yılları arasında hangi oranlarda azaltacakları KPnin Ek-Bsinde tespit edilmiştir.
Protokole taraf olan diğer ülkeler ise Ek-dışı ülkeler olarak adlandırılmakta olup, bunların sera gazı salım azaltımı konusunda sayısal hiçbir yükümlülüğü bulunmamaktadır (örneğin, Hindistan, ÇHC, Brezilya ve Güney Afrika Cumhuriyeti gibi hızlı gelişme yolundaki ülkeler).
AB üyesi ülkeler, Ek-I ülkeleri olarak sera gazı azaltım yükümlülüklerini, kendi aralarında bir anlaşma ile topluca %8lik azaltımı öngören bir hedef belirleyerek yeniden düzenlemişlerdir. Bu düzenleme ile örneğin İngiltere 1990 yılı sera gazı seviyesini 20082012 yılları arasında % 12,5 azaltmayı üstlenmiş, Yunanistan ise % 25 artırma hakkı kazanmıştır. Ancak sonuçta, AB üyesi ve Sözleşmenin Ek-Iinde yer alan ülkelerin sera gazı azaltım yükümlülükleri toplamı değişmemiştir.
Dünyadaki toplam sera gazı salımlarının %25inden tek başına sorumlu olan ve BMİDÇSye taraf olan ABD, 1998 yılında KPyi imzalamış olmasına rağmen, 2001 yılında, Protokolün ülke ekonomisine zarar vereceği ve sadece gelişmiş ülkelere sorumluluk getirirken başta Çin ve Hindistan olmak üzere gelişme yolundaki ülkeleri yükümlü kılmadığı gerekçesiyle Protokolü onaylamayacağını açıklayarak Kyoto sürecinden çıkmıştır.
Dünya sera gazı salımlarında yaklaşık % 1,5luk bir paya sahip Avustralya da Nisan 1998de Protokolü imzalamış, ancak, ülke ekonomisinin, özellikle madencilik gibi karbon-yoğun sanayi sektörünün, Protokole taraf olunması durumunda büyük zarar göreceği endişesi nedeniyle onaylamamıştır. Avustralyada Kasım 2007 genel seçimlerini kazanan İşçi Partisi lideri Kevin Rudd, Başbakan olunca göreve gelir gelmez seçim kampanyasında vadettiği üzere, KPyi onaylamıştır.
Ülkemiz KPnin müzakereleri sırasında BMİDÇSye taraf olmadığı için Protokolün müzakerelerine katılamamış, dolayısıyla, Sözleşmenin Ek-Iinde yer almasına rağmen KPnin Ek-B listesine girmemiştir. Türkiye gibi Ek-I ülkesi olan Belarus da, Protokolün müzakereleri sırasında Sözleşmeye taraf olmadığı için Protokolün Ek-B listesine girmemiştir. Bununla birlikte, Belarus 2005 yılında katılım yoluyla KPye taraf olmuş, ancak, Ek-B listesinde yer almadığı için sera gazı salım azaltım yükümlülüğü almamıştır. Belarusun salım azaltım hedefi ile Ek-B listesine girme önerisi bulunmaktadır.
Türkiyenin AB ile yürüttüğü tam üyelik müzakereleri çerçevesinde, Birlik mevzuatının bir parçası olan KPye taraf olması beklenmektedir. Nitekim, 6 Kasım AB Komisyonu tarafından 6 Kasım 2007 tarihinde yayınlanan İlerleme Raporunda Türkiyenin Protokole taraf olmadığı belirtilmekte ve sera gazı salım ticareti programını henüz oluşturmadığı ve mevzuatını Emisyon Ticaret Direktifi ile uyumlaştırmadığına yer verilmektedir.
Ülkemizde esasen, Kyoto Protokolüne taraf olunması hususu ilgili kurum ve kuruluşlar tarafından değerlendirilmekte, ayrıca, sera gazı salım ticareti konusunda iş çevrelerinin bilgi alt yapılarını oluşturmalarına yönelik çalışmalar sivil toplum kuruluşlarının da içinde bulunduğu bir süreç içerisinde yürütülmektedir.
3. Kyoto Protokolü Sonrasına (Post Kyoto 2012) İlişkin Uluslararası Süreç
3.1. Uluslararası Süreç
BM
- 2007 yılı, uluslararası toplumun iklim değişikliği ile küresel mücadele ve 2012 sonrasını düzenleyecek yeni anlaşma konularındaki çalışmalarını hızlandırdığı bir yıl olmuştur. BM Genel Sekreteri Ban Ki-moon, iklim değişikliği konusunu 62. BM Genel Kuruluun önceliği olarak belirlemiş, bu konuda üç özel temsilci atamıştır. Ayrıca, 31 Temmuz-2 Ağustos günlerinde Genel Kurulun tarihinde ilk kez tematik olarak iklim değişikliği konusunun ele alındığı 2 panel ve bir genel tartışma düzenlenmiştir.
- BM Genel Sekreteri, 62.Genel Kurulunun açılışı münasebetiyle, 24 Eylül 2007 günü Genel Kurulda devlet ve hükümet başkanlarını davet ettiği yüksek düzeyli bir toplantı düzenlemiştir. Toplantıda, iklim değişikliği ile mücadele alanında, BM Hükümetlerarası İklim Değişikliği Panelinin 2007 yılında sonuçlanan 4. Değerlendirme Raporunda yer alan bilimsel bulgular ışığında küresel ölçekte yürütülecek eylemler için oluşturulması gereken siyasi kararlılık ve liderlik vurgulanmıştır. Sayın Başbakanımız sözkonusu toplantıya katılmışlar, Salım Azaltımı ve İklime İstikrar Kazandırılması-Ortak Geleceğimizi Korumak temalı panelde yaptıkları konuşmada, ülkemizin Kyoto Protokolüne taraf olmasının yüksek düzeyde değerlendirildiği bir süreç içinde olduğumuzu belirtmişlerdir.
AB
KP mekanizmasının 2012 sonrasında daha da yüksek salım azaltım hedefleriyle devamını isteyenlerin başında, Almanya, İngiltere ve İsveç gibi üyeleri başta olmak üzere AB gelmektedir. Nitekim, AB, Mart 2007 Ara Zirve'sinde, kendi salımlarının toplamını 2020 yılına kadar 1990 yılındaki seviyenin en az % 20 oranında azaltmayı kararlaştırmıştır. AB, ayrıca, 2012 sonrasında etkin bir uluslararası anlaşmanın oluşturulabilmesi için, salım azaltım yükümlülüğü bulunan diğer gelişmiş ülkelerin de kabul etmeleri durumunda, salım azaltım hedefini % 30 olarak kabul etmeye de hazır olduğunu açıklamıştır. AB bu azaltım hedeflerini gerçekleştirebilmek için önlemler içeren enerji ve iklim değişikliği paketini 23 Ocak 2008 tarihinde açıklamıştır. AB, bahsekonu hedeflerin yerine getirilmesi amacıyla 2012 sonrası için KPye taraf olmayan ABDnin yeni anlaşmada salım azaltım hedefi alması, Çin ve Hindistan gibi yüksek salım miktarlarında bulunan hızlı gelişme yolundaki ülkelerin de dâhil olacağı kapsamlı bir anlaşma yapılmasına gayret edeceğini açıklamıştır.
DİĞER
- Salım azaltımı konusunda hiçbir rakamsal taahhüt altına girmemiş gelişmekte olan ülkelerin oluşturduğu G-77 + ÇHC Grubu ve Küçük Ada ülkeleri ve En Az Gelişmiş Ülkeler Grubu da KPnin mekanizmalarına verdikleri desteği teyit etmişlerdir. G-77 + ÇHC Grubu, ayrıca, iklim değişikliğinin olumsuz etkilerine uyum konusunda yürütülecek çalışmaların finansmanı ve teknoloji seçeneklerinin de yeni anlaşmaya dahil edilmesini istemektedirler. İklim değişikliğine bağlı olarak, okyanuslarda suların yükselmesinden en fazla etkilenecek olan az gelişmiş küçük ada ülkeleri KPdeki mekanizmaların güçlendirilmesini, gelişmiş ülkelerin tarihsel sorumlulukları nedeniyle daha fazla mali yardımlarda bulunmalarını ve ileri teknolojilerin transferine olanak sağlamalarını istemektedirler.
- 6-8 Haziran 2007 tarihlerinde G-8 Dönem Başkanı Almanyanın Heiligendamm kasabasında yapılan G-8 Zirve Bildirisinde, sera gazı salımlarının 2050 yılında 1990 yılındaki miktarların yarısına indirilmesi hedefi yer almıştır. G-8 Zirvesinde, BM çerçevesindeki 2012 sonrası anlaşmanın müzakerelerinin iki yıl sürerek, 2009 yılında Kopenhagda yapılacak BMİDÇSnin 15. Taraflar Konferansında sonuçlandırılıp imzaya açılmasını öngören bir takvim kabul edilmiştir.
- Singapurda 20 Kasım 2007 tarihinde gerçekleştirilen 13. ASEAN Zirvesinde ve tamamlayıcı nitelikteki 21 Kasım 2007 tarihinde yapılan Doğu Asya Zirvesinde (DAZ), öncelikli konular arasında, iklim değişikliği konusu, BM İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi 13. Taraflar Konferansı ve Kyoto Protokolü 3. Taraflar Toplantısı bağlamında ele alınmıştır. ASEAN Zirvesinde Bali Konferansı için bu konuda bir Bildiri yayınlanmıştır. Zirvede, Bali Konferansı öncesinde ÇHC ve Hindistanı da kapsama alacak şekilde, Doğu Asya Zirvesi temelinde, Kyoto Protokolünün sona ereceği 2012 sonrası kapsamlı ve somut hedefler içeren yeni bir hukuki düzenleme yapılması iradesinin ortaya çıkarılması, mümkün olabildiği takdirde karbon salımlarının sınırlandırılmasında gönüllü yeni hedefler belirlenmesi amaçlanmıştır. ASEAN ve DAZde ortak tutum geliştirilmesi için gösterilen çabalar büyük ölçüde sonuç vermiş, ancak, Hindistanın muhalefeti nedeniyle, karbon salımına ilişkin somut bir hedef belirlenmesi mümkün olmamıştır. Balideki müzakerelere temel teşkil etmek üzere bir Asya oydaşmasının oluşmasına gayret edilmiştir. ÇHC Zirvede, gelecek beş yıl içinde enerji tüketimini GSMHnın %20 oranında azaltmaya kararlı olduğunu açıklamıştır.
- 2007 yılında gerçekleştirilen yukarıda bahsekonu önemli zirveler ve konferanslarda, insan kaynaklı faaliyetlerin sonucu olarak ortaya çıkan küresel ısınmanın yol açtığı iklim değişikliği olgusuna dair bilimsel kanıtların şüphe götürmezliği, iklim değişikliğinin salt bir çevre sorunu olmaktan çıkarak, çok daha geniş anlamda ekonomik büyüme, su ve gıda güvenliği ve özellikle en yoksul nüfus topluluklarının yaşadıkları gelişmekte olan ülkeler ya da göreceli olarak daha gelişmiş olan ülkelerde de toplumun en yoksul kesimlerinin yaşamlarını yok olma noktasına gelmeden sürdürebilmeleri sorununa dönüşmüş olmasına dikkat çekilmiş, sorunun küresel işbirliği ve eylem gerektirdiği üzerinde görüş birliği oluşmuştur. 2007 Nobel Barış Ödülü'nün, bu konuda dünya kamuoylarında farkındalık yaratma çabaları nedeniyle ABD eski Başkan Yardımcısı Al Gore'un yanı sıra Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneline (IPCC) de verilmiş olması da, sorunun uluslararası barış ve güvenliğe olan etkilerini de vurgulama amacını taşımıştır.
3.2. Balide Yapılan Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi 13. Taraflar Konferansı ve Kyoto Protokolü 3. Taraflar Toplantısı (Bali Konferansı- COP-13/MOP-3)
Bu genel uluslararası atmosferde 3-15 Aralık 2007 tarihlerinde Balide düzenlenen Bali Konferansı iklim değişikliği konusunda bugüne kadar temsil düzeyinin en yüksek ve katılımcı sayısının en fazla olduğu bir toplantı olarak tüm dünyada büyük ilgi uyandırmış, toplantı sonuçlarına, özellikle ''Bali Yol Haritası''nın oluşturularak benimsenmesine ilişkin güçlü beklentiler oluşturmuştur. BMİDÇS Sekretaryası İcra Sekreteri Yvo de Boer, açılışında yaptığı konuşmada, Konferansın, dünyadaki iklim değişikliği tartışmalarında bir dönüm noktası oluşturan son 12 aylık sürecin sonunda gerçekleştirildiğini, bu bakımdan, Bali'nin, gelecekteki çalışmalar için bir yol haritası çıkarmak konusunda başarılı olmasına ihtiyaç duyulduğunu belirtmiştir.
Bali Toplantılarında ülkemiz, Bakanlığımızdan da yetkililerin yer aldığı Çevre ve Orman Bakanlığı, Devlet Planlama Teşkilatı, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı, Bayındırlık ve İskân Bakanlığı, Sanayi ve Ticaret Bakanlığı ve TÜBİTAK- Marmara Araştırma Merkezi yetkililerinden oluşan 24 kişilik bir heyetle temsil edilmiştir.
Konferansta kabul edilen COP-13 ve MOP-3 kararları ve ayrıca yardımcı organların onaylanan kararlarında ön plana çıkan konular özetle, gelişmekte olan ülkelerde iklim değişikliğinin olumsuz etkilerine uyum konusunda yürütülecek çalışmalara mali kaynak sağlayacak KP kapsamındaki Uyum Fonunun oluşturulmasına ilişkin çalışmaların sonuçlandırılması, gelişmekte olan ülkelerde ormansızlaşmadan kaynaklanan sera gazı salımlarının azaltılması, teknoloji transferi, kapasite oluşturulması, KPnin esneklik mekanizmaları ve ulusal bildirimler olmuştur.
Bali Konferansına damgasını vuran en önemli konu, iklim değişikliğiyle mücadele ve uyum konularında uzun dönemli işbirliği ve KPnin birinci taahhüt döneminin sona ereceği 2012 yılından sonraki dönemde yürürlüğe girmesi planlanan yeni uluslararası iklim değişikliği anlaşmasının müzakerelerinde dair kapsam, yöntem ve takvimi içeren Bali Eylem Planının (Bali Road Map Bu konudaki karar Bali Action Plan adıyla yayınlanmıştır) müzakere edilerek, kabul edilmesidir.
Bali Eylem Planı 2012 sonrasında yürürlüğe girecek yeni anlaşmanın müzakerelerinin hemen başlamasını, bir Geçici Çalışma Grubu çerçevesinde ve 2009 yılında Danimarkada yapılacak olan BMİDÇSnin 15. Taraflar Konferansında sonuçlandırılmasını öngörmektedir.
Bu kapsamda, yeni anlaşmanın Sözleşme çerçevesinde müzakereleri sürdürülürken, KP kapsamında da, Protokol'e taraf olan ve sera gazı salım azaltım yükümlülüğü olan, Sözleşme'nin EkI listesindeki ülkelerin müteakip taahhüt döneminde ilave yükümlülüklerinin ele alındığı Geçici Çalışma Grubu'ndaki (Ad Hoc Working Group-AWG) ve "KPnin ikinci gözden geçirilmesi'' sürecindeki müzakerelerin de devam etmesi öngörülmekte, KP kapsamındaki bu süreçlerden elde edilecek sonuçların yeni anlaşmanın müzakerelerinin sonuçlarıyla birleştirilmesi, böylece, yeni anlaşmanın, iki hat (two track) üzerinden sürdürülecek müzakerelerle şekillenmesi planlanmaktadır.
3.3 Bali Eylem Planı
Bali Eylem Planında dikkati çeken önemli unsurlar özetle aşağıdadır:
- Sera gazı salımlarının azaltılmasına yönelik olarak IPCC 4. Değerlendirme Raporunda yer alan bulgulara atıf yapılmakta, ancak sayısal hedefler yer almamaktadır.
- Sözleşmenin, hâlen, 2012ye kadar ve 2012 sonrası dönemde tam, etkin ve sürdürülebilir uygulanmasını mümkün kılmak amacıyla kapsamlı bir müzakereler sürecinin başlatılmasına ve bir 2009 yılında Kopenhagda yapılacak 15. Taraflar Konferansında mutabık kalınacak bir sonuca varılmasına karar verildiği belirtilmektedir.
- Müzakerelerin Sözleşme kapsamında yeni kurulacak olan bir yardımcı organ olan Uzun Dönemli İşbirliği için Geçici Çalışma Grubu çerçevesinde yürütülmesine karar verildiği ifade edilmektedir. Sözkonusu Çalışma grubunun ilk toplantısının mümkün olan en kısa sürede, ama her hâlükârda Nisan 2008den önce düzenlenmesi karara bağlanmaktadır.
- Müzakerelerde, uzun vadede salım azaltımlarını hedefleyen bir ortak vizyon gerektiği, Sözleşmenin içerdiği hükümlerin ve ilkelerin, özellikle ülkelerin ortak ancak farklılaştırılmış sorumlulukları, görece kapasiteleri, farklı sosyal ve ekonomik koşulları bulunduğunun ve ilgili olabilecek diğer unsurların dikkate alınacağı vurgulanmaktadır.
- Müzakelerelerde, tüm gelişmiş ülkelerin, iklim değişikliği ile mücadele çabalarında sayısallaştırılmış salım sınırlandırma ya da azaltım hedefleri de dâhil uygun mücadele yükümlülükleri üstlenmeleri istenmekte, ancak, ulusal koşullarındaki farklılıklarının da dikkate alınacağı belirtilmektedir.
- Gelişmekte olan ülkelerin ise, ulusal bakımdan uygun mücadele eylemlerinin, sürdürülebilir kalkınma kapsamında ve teknoloji, finansman ve kapasite geliştirme destekli olması hususuna yer verilmektedir.
3.4 Bali Sonrası Gelişmeler
- 24 Eylül 2007 tarihinde New Yorkta düzenlenen ve Sayın Başbakanımızın da katıldıkları tematik toplantıda, iklim değişikliği konusunda 2007 yılında, BM Genel Kurulu kapsamında başlatılmış olan tematik toplantılara devam edilmesi kararlaştırılmıştır. Bu çerçevede, 11-13 Şubat 2008 tarihleri arasında New Yorkta İklim Değişikliği ile Mücadele: Birleşmiş Milletler ve Dünya İşbaşında konulu BM Genel Kurul Oturumu düzenlenmiş.
4. Sera Gazı Salımları ve Türkiyede İklim Değişikliği ile Mücadele
Ülkemizin de yer aldığı Akdeniz Havzasında bulunan ülkelerin iklim değişikliğinden ciddi boyutlarda etkilenecek olmaları artık bilimsel verilerle de kanıtlanmıştır. Türkiye, küresel ısınmanın özellikle su kaynaklarının zayıflaması ve çölleşme ile bunlara bağlı ekolojik bozulmalar gibi olumsuz yönlerinden etkilenmeye başlamıştır. Ülkemizde son yıllarda özellikle yağışların azalması ile birlikte kuraklıkta artış gözlenmektedir. Bu bağlamda, küresel ısınma sonucu yağışların daha da azalması sebebiyle Konya Ovası ciddi tehdit altındadır. Uzmanlarca, gerekli önlemlerin alınmadığı durumda bölgenin 30 yıl içerisinde çöl olacağı kaydedilmektedir.
Türkiye, uluslararası düzeyde kabul görmüş, sürdürülebilir kalkınma ilkesi çerçevesinde ekonomik kalkınmasını, sosyal gelişme ve çevrenin korunması boyutlarını da gözeterek gerçekleştirmek durumundadır. Türkiye iklim değişikliğine yönelik çalışmaları desteklemekte ve sürdürülebilir kalkınma ve ortak fakat farklı sorumluluklar ilkeleri çerçevesindeki uygulamalara önem vermektedir. Sadece ekonomik büyümeye odaklı, sürdürülebilir olmayan bir kalkınma anlayışı, Türkiyenin gelecekte daha büyük ekonomik, sosyal ve çevresel sorunlarla karşı karşıya kalmasına neden olacaktır.
Pazar ekonomisine geçiş sürecinde başarılı olan ülkemiz, 1990-2003 yılları arasında ortalama yıllık net % 5.8 büyümüştür. Ülkemizin ekonomik kalkınmasına paralel olarak sera gazlarındaki salım miktarları da doğal olarak artış kaydetmiştir. 1990-2004 döneminde Türkiyede enerjiye olan talep ve elektrik enerjisine olan gereksinim artmıştır. Ülkemizin sera gazı salım miktarı, 1990 yılında, enerji, sanayi, tarım ve atık sektörleri olmak üzere toplam 170.1 milyon ton olarak gerçekleşmiş, 2004 yılına gelindiğinde, aynı sektörlerde 296.6 milyon tona erişmiştir. Böylece, 1990-2004 yılları arasında salım artış oranı % 74 olmuştur. Sektörel olarak ele alındığında, tarım sektörü, hem toplam salım miktarı hem de değişim oranı açısından azalma (%18) gözlenen tek sektördür. En fazla artış oranı atık sektöründe gözlemlenmiştir. Toplam sera gazı salımının %20si ormanlarımız tarafından emilmekte ve bu oranın yükseltilmesine yönelik politikalar üzerinde odaklanmaktadır.
Türkiyede 1990-2004 döneminde, toplam sera gazları salımlarının artışı, nüfusun ve GSYHnin artışından daha yüksek olmuştur.
Ek-I Ülkeleri arasında yer alan Türkiyenin 2003 yılı itibarıyla, kişi başına düşen CO2 salım miktarı 3,3 tondur. Bu rakam, kişi başına düşen CO2 salımları bakımından, OECD ülkeleri, ABnin 15 üyesi ve dünya ortalamasının altında yer almaktadır. Kişi başına düşen CO2 miktarları, OECDde 11.1, AB-15lerde 9 ve dünyada 4 tondur.
Yeni Çevre Kanunu, enerji ve endüstri sektörlerindeki salım kontrolü için daha sıkı tedbirler almış ve katı atık ve hava kalitesi yönetiminde yeni boyutlar getirmiştir. Ayrıca, Türkiye son yıllarda kaydettiği ekonomik büyüme nedeniyle artan enerji talebinin karşılanması için ülkemizin enerji arzını artırmaya yönelik çalışmaları yürütürken, özellikle enerjinin verimliliği, enerji tasarrufu ve yenilenebilir enerji konularına ilişkin yasaları çıkarmıştır.
Türkiyenin enerji karması içinde önemli bir yeri olan kömürden enerji üretimi için yapılan yatırımlarda kullanılan teknolojilerin arzu edilir ölçüde temiz olmadığı bazı çevrelerce ileri sürülmektedir. Türkiye, 2004 yılında enerjisinin sadece %12,3ünü yenilenebilir enerji kaynaklarından üretmeyi başarmıştır. Türkiyenin, BMİDÇSden doğan sera gazı salımlarını azaltma, araştırma ve teknoloji üzerinde işbirliği yapma ve sera gazı yutaklarını koruma yükümlülüklerini yerine getirmek için yenilenebilir temiz enerji kaynaklarını (hidroenerji, güneş, rüzgâr gibi) kullanımına yönelik çalışmalara daha çok finansman sağlaması gerekmektedir.
Türkiye, İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi kapsamında I. Ulusal Bildirimini Küresel Çevre Fonu (GEF) ve Birleşmiş Milletler Kalkınma Programının (UNDP) desteği ile Çevre ve Orman Bakanlığı koordinasyonunda ilgili Bakanlıklar, kuruluşlar, Sivil Toplum Örgütleri ve ilgili sektörlerle birlikte hazırlamış ve Şubat 2007de BMİDÇS Sekretaryasına sunulmuştur. II. Ulusal Bildirimin hazırlıklarına da başlanmış olup, ayrıca, iklim değişikliği ulusal eylem planı hazırlıkları da yürütülmektedir.
Hâlen, Çevre ve Orman Bakanlığı eşgüdümünde ilgili kurumların katılımıyla oluşturulan İklim Değişikliği Koordinasyon Kurulu (İDKK) BMİDÇS bağlamında çalışmalarını yürütmektedir.
Küresel Isınmanın Neden Olduğu Sorunların ve Oluşturduğu Riskin Araştırılarak Alınması Gereken Önlemlerin Belirlenmesi Amacıyla Kurulan Meclis Araştırması Komisyonu (TBMM Küresel Isınma Araştırma Komisyonu), 1 Mart 2007 tarihinde oluşturulmuştur. Dört ay süren Komisyon çalışmalarında, pek çok kamu ve sivil toplum kuruluşundan bilgi alarak bir Taslak Rapor hazırlamıştır. Komisyon raporu, Komisyon Başkanı tarafından Haziran 2007de TBMM Başkanlığına sunulmuştur. Ancak TBMM 22. Yasam Döneminin normal takviminden önce sona ermesi nedeniyle, rapor TBMM Genel Kurulunda görüşülememiştir. 23. Yasama Döneminde de, TBMMnin iklim değişikliğinin ülkemizdeki etkilerinin araştırılması konusuna ilgisi devam etmektedir. Nitekim, 23 Ekim 2007 tarihinde Küresel Isınma ve Sürdürülebilir Su Yönetimi konusunda, 16 üyeden oluşacak bir Meclis Araştırması Komisyonu kurulmuş olup, Komisyon çalışmalarına 13 Kasım 2007 tarihinde başlamıştır.
Kaynak: Dışişleri Bakanlığı Resmi sitesi