60 yıl önce 27 Mayıs 1960, Türkiye Cumhuriyeti tarihinin ilk darbesinin yapıldığı gündür. Dönemin Başbakanı, bazı bakanları ve bürokratları yargılandı. Menderes, Zorlu ve Polatkan idam cezasına çarptırıldılar. Günümüzde, yargılamanın yapıldığı adaya “Demokrasi ve Özgürlük Adası” adı verildi. O yargılamalara da “Hukuk cinayeti” denildi.
22 Ocak 2010 tarihinde Taraf gazetesinde çıkan bir haber gerekçe gösterilerek, 22 Şubat'tan itibaren, tıpkı darbelerde olduğu gibi sabahın köründe evlere baskınlar başladı. Sonuçta 21 Eylül 2012'de 235 general, amiral, subay, astsubay, sivil memura en ağır ceza olan “Ağırlaştırılmış müebbet” cezaları verildi. Yani, idam cezası olsa o ceza verilecekti.
ŞAŞIRTAN BENZERLİKLER
Davanın “Kumpas” olduğu ortaya çıktı. Yeniden yargılama yapıldı ve sanıklar beraat etti. İşte, o günleri yaşayan, 4 yıla yakın cezaevinde tutulan isimlerden birisi de Tümgeneral Süha Tanyeri'ydi. “Yassıada” ve “Silivri Mahkemesi” arasındaki benzerlikleri Süha Paşa'dan dinliyorum:
– Balyoz davasının görüleceği 10. Ağır Ceza Mahkemesi başkanının, arzu edilen kararları vermeyeceği bilindiğinden, duruşmalar başlamadan iki gün önce değiştirildi. Tıpkı Yassıada mahkemesi başkanı gibi özel olarak atanmıştı.
– Balyoz davasında da yürürlükteki yasalar tam olarak uygulansaydı, sanıkların asker olması ve aralarında eski kuvvet komutanlarının bulunması nedeniyle yargılamanın Yargıtay'da veya askeri mahkemede yapılması gerekirdi. Yassıada'da olduğu gibi bu konuda yapılan bütün itirazlar reddedildi.
– Balyoz davası ile ilgili ilk tutuklamaların başladığı 25 Şubat 2010'da, İstanbul Cumhuriyet Başsavcıvekili, Adalet Bakanlığı Müsteşarı ile adliye binasına yakın bir otelde toplantı yaptı. Hatta nöbetçi hakimin de yargılamaya bu toplantıdan sonra başladığı ve tutuklama kararı verdiği, o günlerde bütün medyada yer aldı. Başka bir ifade ile tutuklanmamıza Yassıada'da olduğu gibi talimatla karar verildi.
AVUKATLARA BASKI
– Yassıada'da olduğu gibi Balyoz davasında da yapılan savunmalara süre sınırlaması getirildi. Sanık ve avukatları susturuldu, savunmalar yazılı olarak verilmek zorunda kalındı. Hatta duruşmaların birinde avukat; savunmaların mutlaka sözlü yapılarak tutanaklara geçirilmesi, yazılı verilecek savunmaların okunmayabileceği yönünde sanıkları uyardı.
– Delil olarak ileri sürülen CD'nin sahteliğini ispatlamak için, sahte CD'ye benzer şekilde, üst veri bilgilerini manipüle ederek ürettiği CD ile savunma yapan avukatım, yaptığının bir mizansen olduğunu baştan söylemesine rağmen hakkında suç duyurusunda bulunuldu.
– Mahkeme başkanı tarafından, başlangıçta avukatlar mahkemenin tabi unsuru olduğu, avukatların katılmadığı durumlarda oturum yapılamayacağı açıklanmış ve sırf bu nedenle bazı oturumları açtığı gibi kapatmıştı. Aynı heyet, daha sonraki günlerde avukatlar duruşmalara katılmadıkları halde sanıkların savunmalarını alabilmişti. Hatta sırf avukatları duruşmalara katılmadı diye sanıklar iyi hal indiriminden yararlandırılmadı.
KARAR ÖNCEDEN VERİLDİ
– Balyoz davasının kararı ve gerekçeli kararı da açıklandığında görüldü ki, tıpkı Yassıada'da olduğu gibi, mahkeme heyeti yazılı savunmaları okumadı, sözlü savunmaları dinlemedi. Sanıkların talep ettikleri tanıklar ve bilirkişiler dinlenmedi. Hatta mahkemenin davet ettiği tanıkların beyanlarına, görev verdikleri bilirkişilerin raporlarına bile itibar edilmedi. Dolayısıyla kararın baştan verildiği burada da görüldü.
– Yassıada mahkemesi ile Balyoz davasının görüldüğü Silivri mahkemesi arasında gerek kurulması, gerekse icraları açısından hiçbir fark yoktu. Yassıada'da yapılan yargılamanın bir ihtilal/darbe döneminde olduğu göz önüne alınırsa, bu ihtilal mahkemesinin tutumunda yadırganacak fazla bir şeyin olmadığını söylemek gerçek dışı olmaz.
SİLİVRİ'YE DE MÜZE
– Yassıada mahkemesi tüm özgürlüklerin kaldırıldığı bir darbe dönemi mahkemesiydi. Silivri mahkemesi ise o günlerin söylemi ile ‘ileri demokrasi' diye adlandırılan bir döneme ait mahkemeydi. Ancak sonradan anlaşıldı ki demokrasinin nimetlerinden faydalanarak demokrasiye darbe vurmak isteyen hainlerin, TSK'yı zayıflatmak, emelleri önünde engel teşkil eden kişileri bertaraf etmek için kurguladıkları planın bir aşamasıydı.
Süha Paşa, “Merak ediyorum; Yassıada hukuksuzluğunu gelecek nesillere aktarmak ve anmak adına Yassıada'yı müze haline getiren devlet, Beşiktaş ve Silivri'de yaşanan hukuk katliamını da gelecek nesillere aktarmak ve anmak için Silivri ve Beşiktaş'ta müzeler açacak mı? Yassıada mahkemesi ile ilgili haklı konuşan Cumhurbaşkanı, aynı hususları Silivri mahkemesi için de ifade edecek mi?” diyor.
Birisi, bir dönemin Yassıada, diğeri bir dönemin Silivri Mahkemesi'ydi. Arada bir fark var mı?
SAYGI ÖZTÜRK
22 Ocak 2010 tarihinde Taraf gazetesinde çıkan bir haber gerekçe gösterilerek, 22 Şubat'tan itibaren, tıpkı darbelerde olduğu gibi sabahın köründe evlere baskınlar başladı. Sonuçta 21 Eylül 2012'de 235 general, amiral, subay, astsubay, sivil memura en ağır ceza olan “Ağırlaştırılmış müebbet” cezaları verildi. Yani, idam cezası olsa o ceza verilecekti.
ŞAŞIRTAN BENZERLİKLER
Davanın “Kumpas” olduğu ortaya çıktı. Yeniden yargılama yapıldı ve sanıklar beraat etti. İşte, o günleri yaşayan, 4 yıla yakın cezaevinde tutulan isimlerden birisi de Tümgeneral Süha Tanyeri'ydi. “Yassıada” ve “Silivri Mahkemesi” arasındaki benzerlikleri Süha Paşa'dan dinliyorum:
– Balyoz davasının görüleceği 10. Ağır Ceza Mahkemesi başkanının, arzu edilen kararları vermeyeceği bilindiğinden, duruşmalar başlamadan iki gün önce değiştirildi. Tıpkı Yassıada mahkemesi başkanı gibi özel olarak atanmıştı.
– Balyoz davasında da yürürlükteki yasalar tam olarak uygulansaydı, sanıkların asker olması ve aralarında eski kuvvet komutanlarının bulunması nedeniyle yargılamanın Yargıtay'da veya askeri mahkemede yapılması gerekirdi. Yassıada'da olduğu gibi bu konuda yapılan bütün itirazlar reddedildi.
– Balyoz davası ile ilgili ilk tutuklamaların başladığı 25 Şubat 2010'da, İstanbul Cumhuriyet Başsavcıvekili, Adalet Bakanlığı Müsteşarı ile adliye binasına yakın bir otelde toplantı yaptı. Hatta nöbetçi hakimin de yargılamaya bu toplantıdan sonra başladığı ve tutuklama kararı verdiği, o günlerde bütün medyada yer aldı. Başka bir ifade ile tutuklanmamıza Yassıada'da olduğu gibi talimatla karar verildi.
AVUKATLARA BASKI
– Yassıada'da olduğu gibi Balyoz davasında da yapılan savunmalara süre sınırlaması getirildi. Sanık ve avukatları susturuldu, savunmalar yazılı olarak verilmek zorunda kalındı. Hatta duruşmaların birinde avukat; savunmaların mutlaka sözlü yapılarak tutanaklara geçirilmesi, yazılı verilecek savunmaların okunmayabileceği yönünde sanıkları uyardı.
– Delil olarak ileri sürülen CD'nin sahteliğini ispatlamak için, sahte CD'ye benzer şekilde, üst veri bilgilerini manipüle ederek ürettiği CD ile savunma yapan avukatım, yaptığının bir mizansen olduğunu baştan söylemesine rağmen hakkında suç duyurusunda bulunuldu.
– Mahkeme başkanı tarafından, başlangıçta avukatlar mahkemenin tabi unsuru olduğu, avukatların katılmadığı durumlarda oturum yapılamayacağı açıklanmış ve sırf bu nedenle bazı oturumları açtığı gibi kapatmıştı. Aynı heyet, daha sonraki günlerde avukatlar duruşmalara katılmadıkları halde sanıkların savunmalarını alabilmişti. Hatta sırf avukatları duruşmalara katılmadı diye sanıklar iyi hal indiriminden yararlandırılmadı.
KARAR ÖNCEDEN VERİLDİ
– Balyoz davasının kararı ve gerekçeli kararı da açıklandığında görüldü ki, tıpkı Yassıada'da olduğu gibi, mahkeme heyeti yazılı savunmaları okumadı, sözlü savunmaları dinlemedi. Sanıkların talep ettikleri tanıklar ve bilirkişiler dinlenmedi. Hatta mahkemenin davet ettiği tanıkların beyanlarına, görev verdikleri bilirkişilerin raporlarına bile itibar edilmedi. Dolayısıyla kararın baştan verildiği burada da görüldü.
– Yassıada mahkemesi ile Balyoz davasının görüldüğü Silivri mahkemesi arasında gerek kurulması, gerekse icraları açısından hiçbir fark yoktu. Yassıada'da yapılan yargılamanın bir ihtilal/darbe döneminde olduğu göz önüne alınırsa, bu ihtilal mahkemesinin tutumunda yadırganacak fazla bir şeyin olmadığını söylemek gerçek dışı olmaz.
SİLİVRİ'YE DE MÜZE
– Yassıada mahkemesi tüm özgürlüklerin kaldırıldığı bir darbe dönemi mahkemesiydi. Silivri mahkemesi ise o günlerin söylemi ile ‘ileri demokrasi' diye adlandırılan bir döneme ait mahkemeydi. Ancak sonradan anlaşıldı ki demokrasinin nimetlerinden faydalanarak demokrasiye darbe vurmak isteyen hainlerin, TSK'yı zayıflatmak, emelleri önünde engel teşkil eden kişileri bertaraf etmek için kurguladıkları planın bir aşamasıydı.
Süha Paşa, “Merak ediyorum; Yassıada hukuksuzluğunu gelecek nesillere aktarmak ve anmak adına Yassıada'yı müze haline getiren devlet, Beşiktaş ve Silivri'de yaşanan hukuk katliamını da gelecek nesillere aktarmak ve anmak için Silivri ve Beşiktaş'ta müzeler açacak mı? Yassıada mahkemesi ile ilgili haklı konuşan Cumhurbaşkanı, aynı hususları Silivri mahkemesi için de ifade edecek mi?” diyor.
Birisi, bir dönemin Yassıada, diğeri bir dönemin Silivri Mahkemesi'ydi. Arada bir fark var mı?
SAYGI ÖZTÜRK