- Konum
- Karı$ık..
-
- Üyelik Tarihi
- 7 Mar 2013
-
- Mesajlar
- 2,021
-
- MFC Puanı
- 297
Bir Küçük Osmancık Vardı Kitap Özeti
Kitabın Adı : Bir Küçük Osmancık Vardı
Yazarı : Hasan Nail Canat
Kitabın Özeti
KONUSU: İnsan, ne kadar büyük acılarla karşılaşırsa karşı*laşsın, yine de ümidini kaybetmemelidir. Kitapta, küçük ya larda kaçırılan bir çocuğun, uzun yıllardan sonra, ailesine kavuşması gayet güzel ve yalın bir şekilde anlatılmaktadır.
Abdullah Bey, inşaat çivisi imal eden bir fabrikanın sahibi idi. İşleri yerinde, evine bağlı bir hanımı, Osman isimli küçük bir de çocuğu vardı.
Bir gün, gündüz vakti, evine postacı kılığında bir soyguncu girip, evin hanımını bayıltarak çelik kasayı açtı. Para bulamayın*ca, bu sefer de, ağladığı için sesini duyduğu bebeği kaçırmaya karar verdi. Çünkü eli boş dönmek istemiyordu.
Abdullah Bey İş yerindeydi. Çalan telefonu açınca, karşısın*daki ses, çocuğunu kaçırdığını, karısının evde baygın bir şekilde yattığını, hemen evine gitmesini ve polise haber vermemesini söyledi. Şaşkın ve kararsızdı. Evi aradığında telefona cevap ve*rilmemesi kuşkularını artırdı ve hemen evine koştu. Hanımı peri*şan bir vaziyette ağlamaktaydı. Sakinleştirmeye çalıştı.
Birkaç saat endişeli bekleyişten sonra, beklediği telefon geldi. Arayan aynı sesti. Yarın akşam şu kadar parayı falan yere getir*mesini ve polise de haber vermemesini bir kere daha söyleyip, telefonu kapattı.
Çocuğu Pendikte yıkık bir eve götürmüşlerdi. Çetenin reisi Apo isimli tipsiz bir herifti. Avaresinin birinin adı Zevzekti. Bir de İstanbula artist olmak İçin gelip, aradığını bulamayıp da kötü yola düşen, Romantik isimli sevgilisi vardı.
Abdullah Beyin eşi, kocasından habersiz durumu akrabaları komiser Mahmuta bildirmişti. Mahmut Bey, iki sivil polis gön*derdi. Bilinen soruşturmaları yaptılar. Bahçıvanın bu Abdullah Bey, inşaat çivisi imal eden bir fabrikanın sahibi i-di. İşleri yerinde, evine bağlı bir hanımı, Osman isimli küçük bir de çocuğu vardı.
Bir gün, gündüz vakti, evine postacı kılığında bir soyguncu girip, evin hanımını bayıltarak çelik kasayı açtı. Para bulamayın*ca, bu sefer de, ağladığı için sesini duyduğu bebeği kaçırmaya karar verdi. Çünkü eli boş dönmek istemiyordu.
Abdullah Bey İş yerindeydi. Çalan telefonu açınca, karşısın*daki ses, çocuğunu kaçırdığını, karısının evde baygın bir şekilde yattığını, hemen evine gitmesini ve polise haber vermemesini söyledi. Şaşkın ve kararsızdı. Evi aradığında telefona cevap ve*rilmemesi kuşkularını artırdı ve hemen evine koştu. Hanımı peri*şan bir vaziyette ağlamaktaydı. Sakinleştirmeye çalıştı.
Birkaç saat endişeli bekleyişten sonra, beklediği telefon geldi. Arayan aynı sesti. Yarın akşam şu kadar parayı falan yere getir*mesini ve polise de haber vermemesini bir kere daha söyleyip, telefonu kapattı.
Çocuğu Pendikte yıkık bir eve götürmüşlerdi. Çetenin reisi Apo isimli tipsiz bir herifti. Avaresinin birinin adı Zevzekti. Bir de İstanbula artist olmak İçin gelip, aradığını bulamayıp da kötü yola düşen, Romantik isimli sevgilisi vardı.
Abdullah Beyin eşi, kocasından habersiz durumu akrabaları komiser Mahmuta bildirmişti. Mahmut Bey, iki sivil polis gön*derdi. Bilinen soruşturmaları yaptılar. Bahçıvanın bu diyse de, Abdullah Bey Senin kabahatin yok! diyerek buna müsa*ade etmedi.
Karı koca, gece gündüz çocuklarına kavuşmak İçin Allaha dua ediyorlardı.
Osmana ne olmuştu? Tesadüfen orada durmak zorunda ka*lan bir kamyonda anası-babası Van depreminde ölmüş olan, on iki yaşmdaki muavin Garipin ağlayan bir bebek sesi işiten hassas kulakları sayesinde, Garip ve ustası Ali tarafından bulunduğu yerden alınmış, kendisi de kimsesiz büyümüş bu çocuk tarafından altı değiştirilmiş, karnı doyurulmuştu.
Ali ve Garip, yanlarında, özellikle Garipe iyice alışmış olan Osmanla birlikte, yaklaşık on beş saat yolculuktan sonra, yaşa*dıkları Kayseriye varmışlardı. Alinin Fatoş ve Nihat isimli iki küçük çocuğu vardı. Hanımına Osmanı da teslim etti. İyi yürekli olan kadıncağız Osmanı yıkadı, karnını doyurdu, temiz elbiseler giydirdi. Fatoş kız Osmanı çok sevmişti, onunla oyunlar oynadı, oyuncaklarını verdi.
Alinin aklına, Garip ve Osmanı yanına alarak, Kayseriye yakın bîr köyde çiftliği olan, ancak çocukları olmadığı için çok üzülen ve kendisine bir çocuk bulursa evlatlık alacağım devamlı olarak söyleyen Bünyamin Amca ile Şerife Hanımların evine götürmek geldi. Yola çıkarak ikisini de onlara bıraktı. Çocuksuz anne ve baba, birdenbire iki çocuk sahibi oldukları için çok se*vinmişlerdi. Sessiz çiftlik evleri, cıvıl avıl neşe ile dolmuştu.
Osmanın anne ve babası ise aylarca normal hayata döneme*diler. Annesinin saçları ağarmış, zayıflamıştı. Abdullah Bey, eşini fazla üzmemek için acısını içine atmış; ama o da epeyce zayıfla*mıştı. Ayşe Kadın ve oğlu Muratı evin içine almışlar, bahçeye bakması için Gül Dede isimli bir bahçıvan bulmuşlardı. Gül Dede, ismine yakışır bir şekilde, bahçeye gül gibi bakıyordu. Yanların*dan bir dakika bile ayrılmayan Abdullah Beyin yeğeni Zarife de edebiyat fakültesini bitirmiş ve lisede biı gün yaşlı bir kadın gelerek, eski bahçıvanın hapisten çık*tığını \ e kansı Ayşe ile görüşmek istediğini bildirdi. Ayşe, Abdul*lah BryIe Fatma Hanımın bilgisi dahilinde gidip görüştü, koca*sına Namusunla yaşayacağını ispatla, o zaman gelirim. der ve tekrar yaşadığı yere döner.
Osmancık, çiftliğin neşesi olmuştu. Adını bilmedikleri için Hüseyin koymuşlardı. Garip abisi on altı, kendisi de altı yaşına gelmişti. Garip ve Hüseyin onları ana baba diye çağırıyorlardı. Bünyamin Ağa, sık sık Garipi, Hüseyine durumu sezdirmemesi için ikaz ediyordu.
Bir gün Bünyamin Ağa rahatsızlandı ve Kayseride hastane*ye yatırıldı. Aradan bir hafta geçmişti ki, Şerife Hanım ağlaya ağlaya eve geldi. Bünyamin Ağa ölmüştü. Çocuklar bir kere daha babasız kalmışlardı.
Köşkte hayat ister istemez tekrar normale dönmüştü. Os*mancık kaybolalı ise aradan yedi yıl geçmişti. Abdullah Bey ile Şerife Hanımın bir kızları olmuş, adını Şükran koymuşlardı. Yeni çocukları onlar için büyük bir teselli kaynağı olmuştu. Ancak, bu seferde Ayşenin kocası huzursuzluk veriyordu.
Bir gün Ayşe, her tarafı morarmış bir halde geldi. Islah ol*muş zannederek yanına yerleştiği kocası, üç aydır çalışmıyordu. Birkaç ay önce Kemalin trafik kazası geçirerek hastaya yattığını iddia etmiş ve bu bahaneyle para koparabileceğini ummuştu. Ama Abdullah Beyin hastaneye giderek araştırması sonucu böyle bir durumun yalan olduğu ortaya çıktı. Abdullah Beyden para istemesi için sürekli tehdit ettiği ve kullandığı Ayşeyi ve oğlu Kemali bu sefer de evden kovmuştu.
Onları tekrar kabul edip, kucak açtılar.
Köyde ise Osmancık (Hüseyin) ilkokulu bitirmişti. Çiftlik iş*leri Garipin bütün gayreti ile çalışması sonucu devam ediyordu. Ama onun da askere gitmesi sonucu, tüm işler Şerife Hanıma ağır gelmeye başladı. Aynı zamanda, köyden birisinin Hüseyine Şerife Hanımın öz annesi olmadığını söylemesi tehlikesi de her an vardı. Bu nedenle taşınmaya karar verdi ve kocasının İstan*buldaki ağabeyine mektup yazarak niyetini bildirdi. Onayım alınca, ilk görüşte büyük bir şaşkınlık yaşadığı İstanbula, Selahattin Beyin hemen yakınında bahçeli bir ev satın alarak yerleşti. Böylece Osmancık da yeniden İstanbula dönmüştü.
Hüseyin, amcasının kızı Şebnem ile aynı sınıfta okuyordu. Şebnem ne kadar tembel ise, Hüseyin de o kadar çalışkandı. Bu durum büyük bir huzursuzluk yaratıyordu. Babasının sık sık Hüseyini örnek göstermesi, Şebnemın Hüseyini kıskanmasına ve onunla konuşmamasına yol açmıştı. Babası, dersleri kötü olan kızının Hüseyinle beraber ders çalışmasını istiyor, ancak kızı buna yanaşmıyordu.
Garip askerliğini bitirip gelmişti. Sık sık Hüseyinle birlikte İstanbulu gezmeye çıkıyorlardı. Hüseyinin şaka ile Araba alalım, böylece sen de bizle gelirsin, ağrıyan dizlerin de yorulmaz. sözünü bile ciddiye alan Şerife Hanım, sürpriz olarak bir de taksi almıştı. Bu arada Garipi evlendirdiler. Hayat böylece devam edip gidiyordu. Hüseyin okulda daha da başarılı bir öğrenci oluyorken, Şebnem tembelliğe devam ediyordu. Nitekim sınıfta kaldı. Babası da onu okula göndermeme kararı aldı.
Şebnem, bir gün Hüseyin ile yalnız görüşerek ondan bütün yaptıkları için özür dileyerek, Hüseyinden tekrar okula gitmesi için kendisine yardımcı olmasını istedi. Hüseyin, Selahattin Beye adeta yalvarırcasına ricada bulununca, Şebnemin babası onu kırmadı ve kabul etti.
Böylece, birlikte Eylül ayında yapılacak sınavlar için ders ça*lışmaya başladılar. Nitekim Şebnem sınıfını geçti. Bir daha da sınıfta kalmadı. Beraber liseye yazıldılar. Aynı sınıfta idiler. Hü*seyin okulda herkes tarafından sevilen ve sayılan bir öğrenci idi. Şebneme her konuda yardımcı oluyordu. Hüseyin ise artık lise üçüncü sınıfta idi. Üstelik edebiyat dalında, gayet başarılı hikâye*ler yazıyor, okulun duvar gazetesini çıkarıyordu.
Kitabın Adı : Bir Küçük Osmancık Vardı
Yazarı : Hasan Nail Canat
Kitabın Özeti
KONUSU: İnsan, ne kadar büyük acılarla karşılaşırsa karşı*laşsın, yine de ümidini kaybetmemelidir. Kitapta, küçük ya larda kaçırılan bir çocuğun, uzun yıllardan sonra, ailesine kavuşması gayet güzel ve yalın bir şekilde anlatılmaktadır.
Abdullah Bey, inşaat çivisi imal eden bir fabrikanın sahibi idi. İşleri yerinde, evine bağlı bir hanımı, Osman isimli küçük bir de çocuğu vardı.
Bir gün, gündüz vakti, evine postacı kılığında bir soyguncu girip, evin hanımını bayıltarak çelik kasayı açtı. Para bulamayın*ca, bu sefer de, ağladığı için sesini duyduğu bebeği kaçırmaya karar verdi. Çünkü eli boş dönmek istemiyordu.
Abdullah Bey İş yerindeydi. Çalan telefonu açınca, karşısın*daki ses, çocuğunu kaçırdığını, karısının evde baygın bir şekilde yattığını, hemen evine gitmesini ve polise haber vermemesini söyledi. Şaşkın ve kararsızdı. Evi aradığında telefona cevap ve*rilmemesi kuşkularını artırdı ve hemen evine koştu. Hanımı peri*şan bir vaziyette ağlamaktaydı. Sakinleştirmeye çalıştı.
Birkaç saat endişeli bekleyişten sonra, beklediği telefon geldi. Arayan aynı sesti. Yarın akşam şu kadar parayı falan yere getir*mesini ve polise de haber vermemesini bir kere daha söyleyip, telefonu kapattı.
Çocuğu Pendikte yıkık bir eve götürmüşlerdi. Çetenin reisi Apo isimli tipsiz bir herifti. Avaresinin birinin adı Zevzekti. Bir de İstanbula artist olmak İçin gelip, aradığını bulamayıp da kötü yola düşen, Romantik isimli sevgilisi vardı.
Abdullah Beyin eşi, kocasından habersiz durumu akrabaları komiser Mahmuta bildirmişti. Mahmut Bey, iki sivil polis gön*derdi. Bilinen soruşturmaları yaptılar. Bahçıvanın bu Abdullah Bey, inşaat çivisi imal eden bir fabrikanın sahibi i-di. İşleri yerinde, evine bağlı bir hanımı, Osman isimli küçük bir de çocuğu vardı.
Bir gün, gündüz vakti, evine postacı kılığında bir soyguncu girip, evin hanımını bayıltarak çelik kasayı açtı. Para bulamayın*ca, bu sefer de, ağladığı için sesini duyduğu bebeği kaçırmaya karar verdi. Çünkü eli boş dönmek istemiyordu.
Abdullah Bey İş yerindeydi. Çalan telefonu açınca, karşısın*daki ses, çocuğunu kaçırdığını, karısının evde baygın bir şekilde yattığını, hemen evine gitmesini ve polise haber vermemesini söyledi. Şaşkın ve kararsızdı. Evi aradığında telefona cevap ve*rilmemesi kuşkularını artırdı ve hemen evine koştu. Hanımı peri*şan bir vaziyette ağlamaktaydı. Sakinleştirmeye çalıştı.
Birkaç saat endişeli bekleyişten sonra, beklediği telefon geldi. Arayan aynı sesti. Yarın akşam şu kadar parayı falan yere getir*mesini ve polise de haber vermemesini bir kere daha söyleyip, telefonu kapattı.
Çocuğu Pendikte yıkık bir eve götürmüşlerdi. Çetenin reisi Apo isimli tipsiz bir herifti. Avaresinin birinin adı Zevzekti. Bir de İstanbula artist olmak İçin gelip, aradığını bulamayıp da kötü yola düşen, Romantik isimli sevgilisi vardı.
Abdullah Beyin eşi, kocasından habersiz durumu akrabaları komiser Mahmuta bildirmişti. Mahmut Bey, iki sivil polis gön*derdi. Bilinen soruşturmaları yaptılar. Bahçıvanın bu diyse de, Abdullah Bey Senin kabahatin yok! diyerek buna müsa*ade etmedi.
Karı koca, gece gündüz çocuklarına kavuşmak İçin Allaha dua ediyorlardı.
Osmana ne olmuştu? Tesadüfen orada durmak zorunda ka*lan bir kamyonda anası-babası Van depreminde ölmüş olan, on iki yaşmdaki muavin Garipin ağlayan bir bebek sesi işiten hassas kulakları sayesinde, Garip ve ustası Ali tarafından bulunduğu yerden alınmış, kendisi de kimsesiz büyümüş bu çocuk tarafından altı değiştirilmiş, karnı doyurulmuştu.
Ali ve Garip, yanlarında, özellikle Garipe iyice alışmış olan Osmanla birlikte, yaklaşık on beş saat yolculuktan sonra, yaşa*dıkları Kayseriye varmışlardı. Alinin Fatoş ve Nihat isimli iki küçük çocuğu vardı. Hanımına Osmanı da teslim etti. İyi yürekli olan kadıncağız Osmanı yıkadı, karnını doyurdu, temiz elbiseler giydirdi. Fatoş kız Osmanı çok sevmişti, onunla oyunlar oynadı, oyuncaklarını verdi.
Alinin aklına, Garip ve Osmanı yanına alarak, Kayseriye yakın bîr köyde çiftliği olan, ancak çocukları olmadığı için çok üzülen ve kendisine bir çocuk bulursa evlatlık alacağım devamlı olarak söyleyen Bünyamin Amca ile Şerife Hanımların evine götürmek geldi. Yola çıkarak ikisini de onlara bıraktı. Çocuksuz anne ve baba, birdenbire iki çocuk sahibi oldukları için çok se*vinmişlerdi. Sessiz çiftlik evleri, cıvıl avıl neşe ile dolmuştu.
Osmanın anne ve babası ise aylarca normal hayata döneme*diler. Annesinin saçları ağarmış, zayıflamıştı. Abdullah Bey, eşini fazla üzmemek için acısını içine atmış; ama o da epeyce zayıfla*mıştı. Ayşe Kadın ve oğlu Muratı evin içine almışlar, bahçeye bakması için Gül Dede isimli bir bahçıvan bulmuşlardı. Gül Dede, ismine yakışır bir şekilde, bahçeye gül gibi bakıyordu. Yanların*dan bir dakika bile ayrılmayan Abdullah Beyin yeğeni Zarife de edebiyat fakültesini bitirmiş ve lisede biı gün yaşlı bir kadın gelerek, eski bahçıvanın hapisten çık*tığını \ e kansı Ayşe ile görüşmek istediğini bildirdi. Ayşe, Abdul*lah BryIe Fatma Hanımın bilgisi dahilinde gidip görüştü, koca*sına Namusunla yaşayacağını ispatla, o zaman gelirim. der ve tekrar yaşadığı yere döner.
Osmancık, çiftliğin neşesi olmuştu. Adını bilmedikleri için Hüseyin koymuşlardı. Garip abisi on altı, kendisi de altı yaşına gelmişti. Garip ve Hüseyin onları ana baba diye çağırıyorlardı. Bünyamin Ağa, sık sık Garipi, Hüseyine durumu sezdirmemesi için ikaz ediyordu.
Bir gün Bünyamin Ağa rahatsızlandı ve Kayseride hastane*ye yatırıldı. Aradan bir hafta geçmişti ki, Şerife Hanım ağlaya ağlaya eve geldi. Bünyamin Ağa ölmüştü. Çocuklar bir kere daha babasız kalmışlardı.
Köşkte hayat ister istemez tekrar normale dönmüştü. Os*mancık kaybolalı ise aradan yedi yıl geçmişti. Abdullah Bey ile Şerife Hanımın bir kızları olmuş, adını Şükran koymuşlardı. Yeni çocukları onlar için büyük bir teselli kaynağı olmuştu. Ancak, bu seferde Ayşenin kocası huzursuzluk veriyordu.
Bir gün Ayşe, her tarafı morarmış bir halde geldi. Islah ol*muş zannederek yanına yerleştiği kocası, üç aydır çalışmıyordu. Birkaç ay önce Kemalin trafik kazası geçirerek hastaya yattığını iddia etmiş ve bu bahaneyle para koparabileceğini ummuştu. Ama Abdullah Beyin hastaneye giderek araştırması sonucu böyle bir durumun yalan olduğu ortaya çıktı. Abdullah Beyden para istemesi için sürekli tehdit ettiği ve kullandığı Ayşeyi ve oğlu Kemali bu sefer de evden kovmuştu.
Onları tekrar kabul edip, kucak açtılar.
Köyde ise Osmancık (Hüseyin) ilkokulu bitirmişti. Çiftlik iş*leri Garipin bütün gayreti ile çalışması sonucu devam ediyordu. Ama onun da askere gitmesi sonucu, tüm işler Şerife Hanıma ağır gelmeye başladı. Aynı zamanda, köyden birisinin Hüseyine Şerife Hanımın öz annesi olmadığını söylemesi tehlikesi de her an vardı. Bu nedenle taşınmaya karar verdi ve kocasının İstan*buldaki ağabeyine mektup yazarak niyetini bildirdi. Onayım alınca, ilk görüşte büyük bir şaşkınlık yaşadığı İstanbula, Selahattin Beyin hemen yakınında bahçeli bir ev satın alarak yerleşti. Böylece Osmancık da yeniden İstanbula dönmüştü.
Hüseyin, amcasının kızı Şebnem ile aynı sınıfta okuyordu. Şebnem ne kadar tembel ise, Hüseyin de o kadar çalışkandı. Bu durum büyük bir huzursuzluk yaratıyordu. Babasının sık sık Hüseyini örnek göstermesi, Şebnemın Hüseyini kıskanmasına ve onunla konuşmamasına yol açmıştı. Babası, dersleri kötü olan kızının Hüseyinle beraber ders çalışmasını istiyor, ancak kızı buna yanaşmıyordu.
Garip askerliğini bitirip gelmişti. Sık sık Hüseyinle birlikte İstanbulu gezmeye çıkıyorlardı. Hüseyinin şaka ile Araba alalım, böylece sen de bizle gelirsin, ağrıyan dizlerin de yorulmaz. sözünü bile ciddiye alan Şerife Hanım, sürpriz olarak bir de taksi almıştı. Bu arada Garipi evlendirdiler. Hayat böylece devam edip gidiyordu. Hüseyin okulda daha da başarılı bir öğrenci oluyorken, Şebnem tembelliğe devam ediyordu. Nitekim sınıfta kaldı. Babası da onu okula göndermeme kararı aldı.
Şebnem, bir gün Hüseyin ile yalnız görüşerek ondan bütün yaptıkları için özür dileyerek, Hüseyinden tekrar okula gitmesi için kendisine yardımcı olmasını istedi. Hüseyin, Selahattin Beye adeta yalvarırcasına ricada bulununca, Şebnemin babası onu kırmadı ve kabul etti.
Böylece, birlikte Eylül ayında yapılacak sınavlar için ders ça*lışmaya başladılar. Nitekim Şebnem sınıfını geçti. Bir daha da sınıfta kalmadı. Beraber liseye yazıldılar. Aynı sınıfta idiler. Hü*seyin okulda herkes tarafından sevilen ve sayılan bir öğrenci idi. Şebneme her konuda yardımcı oluyordu. Hüseyin ise artık lise üçüncü sınıfta idi. Üstelik edebiyat dalında, gayet başarılı hikâye*ler yazıyor, okulun duvar gazetesini çıkarıyordu.