• Web sitemizin içeriğine ve tüm hizmetlerimize erişim sağlamak için Web sitemize kayıt olmalı ya da giriş yapmalısınız. Web sitemize üye olmak tamamen ücretsizdir.
  • Sohbetokey.com ile canlı okey oynamaya ne dersin? Hem sohbet et, hem mobil okey oyna!
  • Soru mu? Sorun mu? ''Bir Sorum Var?'' sistemimiz aktiftir. Paylaşın beraber çözüm üretelim.

BİR ATATÜRK ÖĞRETMENİ: REFET ANGIN

LeGoLaS

Onursal Üye
Üyelik Tarihi
1 Ağu 2008
Konular
4,885
Mesajlar
16,461
MFC Puanı
15,790
[FONT=Palatino Linotype, Palatino, sans-serif]BİR ATATÜRK ÖĞRETMENİ: REFET ANGIN

[/FONT][FONT=Palatino Linotype, Palatino, sans-serif]Öğrenci Refet Atatürk, yazı inkılâbı gezisinde 2 Eylül 1928'de Gelibolu'ya da uğramıştı (1). Öğrenci Refet anlatıyor: "Karşılamada ben,Atatürk'e bir buket sunarken tökezleyip düşmüştüm. Atatürk, beni yerden kaldırdı ve iki yanağımdan öptü:
-Acıdı mı kızım?diye sordu. Ben:
-Hayır, acımadı. diye cevap verdim. Atatürk, yanındakilere:
-Bunun ayağına dikkat edin. diye emir verdi"(2). Öğretmen Adayı Refet24 Aralık 1930'da
[/FONT]
[FONT=Palatino Linotype, Palatino, sans-serif]Edirne'de okulları gezen Atatürk, Kız Öğretmen Okuluna da uğramış, sınıflarda dersleri dinlemişti (3). Öğrenci Refet anlatıyor: "Atatürk, okula geldiğinde, kendisine okul adına bir buket sundum ve şu konuşmayı yaptım:
-Aziz Paşa'm!Türk yurdunun sınır kapısı olan Edirne'ye ve memleketimize gelişiniz bizi çok sevindirdi. Arkadaşlarım adına size hoş geldiniz, diyor ve bu buketi sunuyorum. Lütfen kabul buyurun. Paşa'm! Size muallim olmak için söz vermiştim. Ve işte muallim namzedi olarak karşınızdayım. Atatürk, buketi aldı ve :
-Evet hatırladım. Sen Gelibolu'da düşen küçük kız değil misin? dedi. Atatürk, sözlerine şöyle devam etti:
-Söyle bakalım, ne muallimi olmak istiyorsun? Ben, bir an yanımdaki öğretmenlerime baktım ve dedim ki:
-Riyaziye (Matematik) muallimi olacağım. Atatürk:
-Hayır, seni Riyaziye muallimi değil, Tarih muallimi olacaksın. dedi. Ben:
-Emredin Paşa'm, ama neden?diye cevap verdim. Atatürk:
-Ha, bak, ben seni küçükken de tanıdım. Sen, o zaman küçüktün; yine iki lâf etmesini biliyordun.
Şimdi de seni seçtiklerine göre, sende bir şeyler var. Görüyorum ki çok okuyorsun ve güzel konuşuyorsun. Onun için sen, Tarih muallimi ol. dedi" (4). Tarih Öğretmeni Refet 20-25 Eylül 1937 tarihleri arasında Dolmabahçe Sarayında İkinci Türk Tarih Kongresi yapılmıştı (5). Bu kongreye katılan Gelibolu Ortaokulu Tarih Öğretmeni Refet Angın anlatıyor: "20-25Eylül 1937 tarihleri arasında yapılan İkinci Türk Tarih Kongresinde delege olarak bulunuyordum. Dolmabahçe Sarayında Kongre çalışmaları devam ederken Afet İnan, beni bir gün Atatürk'e şöyle tanıttı:
-Size, çiçeği burnunda bir Tarih öğretmeni tanıtmak istiyorum. Atatürk, bu söz üzerine dedi ki:
-Çocuk, sen geç kalmışsın; ben, onu tanıyorum. Ben de:"
-Paşa'm, ben emrinizi yerine getirdim ve Tarih öğretmeni olarak emrinizdeyim. dedim. Atatürk:
-Bak, öğretmen olmak kâfi değil; görev şimdi başlıyor. Şunu iyi bil ki çok iyi öğretmen olacaksın.
Çok okuyacaksın. Sen, zaten okuyorsun; ama daha çok okuyacaksın. Talebelerini çok iyi yetiştireceksin. Onlara, Kurtuluş Savaşı'nı çok iyi öğreteceksin. Ve bu arada Çanakkale Savaşları'nı sakın unutma! dedi. Ben:
-Efendim, biliyorsunuz, ben Geliboluluyum. dedim. Atatürk:
-Evet, biliyorum.Bak, çocuk; bunu neden söylüyorum?Bizi, bu günlere getiren Çanakkale Savaşları'dır. Eskaza biz onu kaybetse idik, bugün hür dünya camiası yoktu. diye konuşmasına devam etti. Ben ise:
-Tamam, Paşa'm! Emredersiniz! şeklinde karşılık verdim. Atatürk, sözlerine şunları da ekledi:
-Bak, çocuk; sana bir şey daha söyleyeceğim. İnkılâpları ve ilkeleri yaşatacaksın. Gerektiğinde mücadele edeceksin. Sakın ha, unutma! Ben:
-Paşa'm, nasıl unuturum? Cumhuriyeti nasıl kazandık? Siz, Yüce Kahraman Atatürk'sünüz. diye cevap verdim. Atatürk, sözlerini şöyle bitirdi:
-Biliyorum; ama, yine unutma diyorum..."(6) BEN HERŞEYDEN ÖNCE ÖĞRETMENİM Atatürk, bir akşam (1937), sofrasında sık sık misafir ettiği Behçet Kemal'e dönerek: -Sen çabuk şiir yazarsın, şu içerideki odaya çekil, bende hangi nitelikleri görüyorsan hepsini anlatan bir şiir yaz, emrini verdi. Behçet, hemen içeri odaya geçti; aradan yarım saat geçti geçmedi bir büyük manzume ile döndü. Atatürk:
-Oku bakalım. dedi. Behçet, mısralarını ses değerini vurgulayarak, o canlı ve sevimli okuyuşu ile manzumeyi söylemeye başladı. Bunda Atatürk'ün yiğitliği, zaferleri, devrimleri bir bir dile geliyordu. Fakat her zaman Behçet'e bol bol iltifat eden Atatürk, durakladı, yüzünde bir gölge dolaştığını hissetim.
-Behçet olmamış. dedi. Benim asıl bir niteliğim var ki onu hiç yazmamışsın. Hepimiz şaşırmıştık. Bu yazılmayan niteliği ne olabilirdi? Atatürk, bizi fazla bekletmedi ve:
-Benim asıl niteliğim, dedi, öğretmenliğimdir. Ben milletimin öğretmeniyim, bunu yazmamışsın. Bir öğretmen olarak ve öğretmenin misyonuna inanmış birisi olarak heyecandan ve gururdan ağlayasım geldi. İmkân olsaydı ellerine kapanmak isterdim. Öğretmene böyle bir yüce saygıyı en yüce bir ağızdan işitiyordum. Gerçek de bu idi. 19 Mayıs'ta Samsun'a ayak bastığı zaman yapayalnız bir adamdı. Yapmak isteyip de gizlemek zorunda olduğu şeyleri düşündükçe bu yalnızlık heybetleşiyor, millet elbette ki her zamanki gibi mert ve fedakâr bir milletti. Fakat onu kandıranlar bu "gök gözlü Paşa"nın İslâmiyet'e ihanet edeceğini söyleyen cahillerin ve ajanların etkisi altında idi. Tek tük fertler dışında gerçek bir aydın tabakası da mevcut değildi. Bu "gök gözlü Paşa" yalnız hilâfet ve saltanatı kaldırmakla kalmayacak, dini yüzyıllardan beri içerisine düştüğü politika çamurundan çıkaracak, müspet bilimleri hayata egemen kılacaktı. Lâik bir devlet kuracaktı. O günlerde memleketin yarısı yabancı işgali altında idi. Daha kötüsü ümitler sönmüştü ve çoğu insanlarımız bir büyük devletin himayesini aramakta idi. Böyle bir günde o, "Ya istiklâl, ya ölüm!" dedi. Bu korkunç engelleri aşmak ve milletine yepyeni bir kimlik kazandırmak için sonsuz sabırda bir öğretmen olması gerekirdi. Neyi başarmışsa hep bu öğretmenliği sayesinde başarmıştı (7).
[/FONT]​
[FONT=Palatino Linotype, Palatino, sans-serif](1) Cumhuriyet Gazetesi, Sayı:1552, 3 Eylül 1928, s.2.(2) Özel Görüşme,İstanbul Millî Eğitim Müdürlüğü, 2 Aralık 1990. (3)Resmî Edirne Gazetesi, Sayı: 209, 28 Aralık 1930, s.1.(4)Özel Görüşme... 1990. (5)Cumhuriyet Gazetesi,Sayı: 4798-4803, 21 Eylül 1937-26 Eylül 1937, s.1.(6) Özel Görüşme... 1990.(7)Atatürk'ten Anılar-O Günlerden Bu Günlere Bir Bakış, Güven Matbaası, Ankara, 1978, s.26-27. [/FONT]​
[FONT=Palatino Linotype, Palatino, sans-serif]Ord. Prof.Dr. Sadi IRMAK[/FONT]​
 
Üst