- Konum
- İzmir
-
- Üyelik Tarihi
- 9 Haz 2015
-
- Mesajlar
- 12,474
-
- MFC Puanı
- 1,810
Türkiye Bilişim Derneği tartışı ortamındaki bir konu, Türkçe konuşan bir toplulukla yazışırken İngilizce kullanmanın anlamlı olup olmadığıydı. Yazışmalar sırasında tartışıya katılanlardan bir sayın üyenin elmek sözcüğünü kullandığını görünce merak ettim ve çevremdeki arkadaşlara sordum. Elmek, elektronik mektup anlamına geliyormuş ve şu anki Türk Dil Kurumunca (Atatürkün Türk Dil Kurumu değil) Türkçe terim olarak kullanılması öngörülüyormuş!
Önce kısa bir yanıt görüşü yazarak Elektronik Fransızca, mektup da Arapça olduğuna göre, Fransızcayla Arapçayı kısaltıp birbirine ekleyince Türkçe mi oluyor.? diye sordum. Sonra hızımı alamadım, kendi kafamdan bir söz uydurup bir soru daha sordum. Hidrolik/Hydrolic terimiyle münakalat terimini kısaltıp ekleyince hidmun olur. Şimdi acaba akışkan ortamda iletilen nesne anlamında yeni bir Türkçe terim icat etmiş olur muyum ?! Baktım ki sağdan soldan destek ve yergi yazıları gelmeye başladı. Bunun üzerine bir yazı daha yazdım ve okuyanları elmek sözünün anlamsızlığı üzerinde düşünceye yönlendirmek amacıyla abuk sabuk yeni sözler uydurdum. Ana dili Türkçe olan 55 yaşında ben, Türkçe terim yaratmak uğruna kendimi paralarken, bakın ortaya neler çıktı :
Al sana Türkçe ( ! ) :
ELMEK (elektronik + mektup [Fransızca + Arapça]) Türkçe terim olarak öneriliyorsa ben de öneriyorum :
YELLENMEK (yellen + mektup [Türkçe + Arapça]) Havadan iletilen yazı.
HİDMUN (hidrolik + münakalat [İngilizce + Arapça]) Akışkan ortamda iletilen nesne.
MANTAR (manual + tarife [İngilizce + Arapça]) Elle yapılan listeleme.
DESTUR (design + turquoise [İngilizce + Fransızca] Türk işi (Türk tarzı) tasarım.
MOTHAF (mother + hafıza [İngilizce + Arapça) Ana bellek
SOLHAF (solar + hafıza [İngilizce + Arapça]) Güneş enerjisiyle çalışan bellek.
SOLBEK (solar + bekçi [İngilizce + Türkçe]) Güneş enerjisiyle çalışan belleğin koruma devresi.
MEZE (mechanical + zelzele [İngilizce + Arapça]) Yapay ortamda deprem test aygıtı.
RAKI (random + kışkırtma [İngilizce + Türkçe]) Şu anda benim yapmakta olduğum kışkırtma.
Şimdi dikkat edilmesi gereken çok önemli bir nokta var. Türkçe terim olarak kullanılmak üzere yeni öneriler yapılmasına karşı değilim. Benim karşı olduğum elmek gibi saçmalıkların Türkçe terim olarak önerilmekte olmasıdır.
Dikkat edilecek olursa, bu konudaki derdimi anlatırken Yazdığım bu uydurma terimler de acaba ELMEK gibi bilişim terimleri arasında kullanılmak üzere uzmanlarca önerilecek mi..? biçiminde yazıyorum. Tahrir ettiğim diye başlayıp mütehassıslar tarafından tavsiye edilecek mi? diye bitirmiyorum.
Ülkemizde, aydınlığa, bilime ve ilerlemeye karşı olan çevrelerin sıkça karşı çıktığı konulardan biri, Osmanlıca sözcüklerin Türkçe karşılıklarının bulunabilmesi çabasıdır. Üstelik bu çabaları gülünç gösterebilmek amacıyla ve sanki (Atatürkün) Türk Dil Kurumu öneriyormuş gibi bir kışkırtma altında Gök Konuksal Avrat (hostes), Ulusal Düttürü (Ulusal Marş) gibi tuhaflıklar kamuoyuna duyurulmuş ve (Atatürkün) Türk Dil Kurumunun çabaları karalanmak istenmiştir. (Atatürkün) Türk Dil Kurumunun çabaları olmasaydı, biz bilgisayar yerine komputer-kompütür-kompiter gibi sözler yazıp kullanacak bunun nasıl yazılması gerektiğini tartışıyor olacaktık. (Bakınız; bugünkü TDKden Hasan Eren, İnternet mi, internet mi, Internet mi, ınternet mi?) İnternetin Türkçesi Genelağı kullanmak ve bunu yaygınlaştırmak için çalışmak varken
Daha da üzücü bir örnek vermek gerekirse bugün bir üçgenin alanı, kenarlarından biriyle o kenarının yüksekliğinin çarpımının yarısına eşittir. yazabilenler, ..Bir müsellesin mesaha-i sathiyesi, dıllarından biri ile mezkur dılına ait irtifaının hasılı zarbının nısfına müsavidir. Yazıp söylemeyi ve anlamayı becerebilecekler miydi.? Yine dikkat edilecek olursa ana dili Türkçe olan, 55 yaşındaki ben, üzücü bir örnek vermek gerekirse diyorum. müessif bir misal arz etmek iktiza ederse demiyorum. Bu aşamaya sizce nasıl gelindi ? Yaşayan Türkçe düşüncesiyle mi?
Ana Dil Etkilenir mi? Etkilenmeli mi ?
Türkçe okuma yazma bilen ve 2001 yılında yaşayan birisinin, anlatılanları anlam ile içerik olarak rahatça anlayabildiği kanısındayım. Anlam ile içerik yazıyorum, Mana ve muhteva yazmıyorum. Niye? Çünkü TDKnin çabaları başta olmak üzere önerilmiş olan bir çok terim, kamuoyunca benimsenerek gündelik kullanım dilimize girebilmiş de ondan. .
Öte yandan, dikkate alınması gereken bir başka olgu var : Dünya her geçen gün biraz daha küçülüyor. Eskiden, dünyanın çeşitli yörelerinde kendi kabuğu içinde yaşayan insan toplulukları, bugün gelişen iletişim olanaklarını kullanarak birbirlerini duyabiliyorlar, görebiliyorlar. Kendi kabuğu içinde gelişen kültürler, her geçen gün öbür kültürlerin etkisi altında kalıyor. Kabuk kırılmasa bile çatlaklar sızdırıyor.
Adına Osmanlıca denen dil, Türkçe temel yapısı içinde Arapça, Farsça ve sonraları Fransızca sözcükleri içeren bir kültür. Öyle bir kültür ki Osmanlıca yazılmış bir yazıyı, Arap da İranlı da Fransız da Türk de anlamıyor. Ayrıca Cumhuriyet öncesi yazılan ve konuşulan Osmanlıcanın Anadoluda ne kadar kullanıldığı, sıradan yurttaşça ne kadar anlaşılabildiği, daha doğrusu anlaşılamadığı da belli.
1920li yılların sonlarında, Cumhuriyet Hükümetince başlatılıp kesin olarak korunan Dil Devriminin kısa sürede başarıya ulaşmasının arkasında, bu konuda çaba gösterenlerin akıllı ve özverili mücadeleleri kadar Osmanlıcanın anlaşılmaz, çapraşık ve eklemli yapısının da etkisi olmuştur diye düşünüyorum. Osmanlıca, çağdaş değerler karşısında ayakta duramadı, ömrünü tamamlayarak yerini Türkçeye bıraktı. Olay budur. Bu nedenle, Milli kültürümüz, Türk Milletinin kullandığı Milli Dil gibi Osmanlıya özenen söylemler de gerçeği yansıtmıyor. Bakar mısınız; otomobil, televizyon, telefon, radyo, video, dekoder, teyp gibi terimler, gelişen teknolojinin kaçınılmaz baskısıyla gelmiş Türkçeye yerleşmiş.
Ortaya şöyle bir sonuç çıkıyor:
1. Osmanlıca ömrünü tamamladı. Yerini bugün kullanmakta olduğumuz Türkçeye bıraktı.
2. Bugün kullanmakta olduğumuz Türkçeyse;
2.1. Geçmişten kalan Osmanlıca terim ve sözlerin yerleşmiş ve genel kabul görmüş olanlarını,
2.2. Dil Devrimi sonrası Osmanlıcadan Türkçeye dönüşüm süreci içinde önerilen ve yine genel kabul görerek kullanılır duruma gelen (ve adına Öz Türkçe denen) yeni sözcükleri,
2.3. Giderek küçülen dünyanın gün geçtikçe artan teknolojik gelişmelerinin bombardımanı altında seçeneksiz kalındığı için kendiliğinden gelip yerleşen Batı kökenli terimleri,
bir arada, iç içe kullanan bir dil durumuna geldi.
Bu üç bölümlemenin ;
Birincisine örnek : Bankanız nezdindeki hesap, Mülkiyet hukuku, Hakim, Muhasebe evrakı gibi kullanımı sürdürülen kelimeler ve tarifler.
İkincisine örnek : Mektep yerine okul, müselles yerine üçgen, Divan-ı Muhasebat yerine Sayıştay, şakuli yerine düşey, amudi yerine dikey gibi benimsenen ve gündelik olarak kullanılan sözcükler ve tanımlar.
Üçüncüsüne örnek : Example, Audio, Video (zaman zaman Odyo ve Vidyo), Faks, Taksi (zaman zaman fax ve taxi -üstelik taxsi) gibi wordler.
Son 75 yıl içinde yaşadığımız bunca gelişim, dönüşüm, etkileşim süreçleri içinde ; niçin kimi sözcükler her şeye karşın varlığını koruyor? Büyük Millet Meclisi deniliyor. Atatürkün önerdiği Kamutay niçin kullanılmıyor? Niçin kimi sözcükler Osmanlıcayı gömdü, geldi Türkçeye yerleşti? Sayıştay kullanılıyor. Divan-ı Muhasebat kalktı. Niçin kimi sözcükler kültür etkileşimine karşın benimsendi? Bilgisayar computeri ezdi geçti. Niçin bize sunulan her yeni ürünü, her yeni teknolojiyi, duyduğumuz gibi alıyoruz? Video, teyp, televizyon, radyo
Bu soruların yanıtı Atatürkün şu sözlerinin içinde :
Türk dili varsıl (zengin), geniş bir dildir. Bütün kavramları anlatma yeteneği vardır. Yalnız, onun bütün varlıklarını aramak, bulmak, toplamak, onlar üzerinde işlemek gereklidir. Öyle istiyorum ki Türk dili bilimsel yöntemlerle kurallarını ortaya koysun. Bütün dallarda yazı yazanlar bütün terimleriyle çoğunluğun anlayabileceği, güzel uyumlu dilimizi kullansınlar.
Türk demek dil demektir. Ulus olmanın en belirgin niteliklerinden biri dildir. Türk ulusundanım diyen insanlar her şeyden önce ve kesinlikle Türkçe konuşmalıdır.
Başka dillerdeki her bir sözcüğe karşılık olarak dilimizde en az bir sözcük bulmak ya da türetmek gerekir. Bu sözcükler kamuoyuna sunulmalı, böylece, yaygınlaşıp yerleşmesi sağlanmalıdır.
Türk dilinin özleştirilmesi, varsıllaştırılması (zenginleştirilmesi) ve kamuoyuna bunların benimsetilmesi için bütün yayın araçlarından yararlanmalıyız. Her aydın, hangi konuda olursa olsun, yazarken buna dikkat edebilmeli, konuşma dilimiziyse uyumlu, güzel bir duruma getirmeliyiz.
Türk dilinin kendi benliğine, özündeki güzellik ve varsıllığına (zenginliğine) kavuşması için, bütün devlet kurumlarımızın, dikkatli, ilgili olması başkoşuldur.
Son Söz :
Dille oynanamaz. Dil, çağdaş ve tutarlı amaçlar doğrultusunda budanabilir, aşılanabilir. Budanmalı ve aşılanmalıdır. Yeni terimler önerilebilir ancak bunlar önerilmeden önce üzerinde düşünülmeli, tutarlılığı, önerenlerce sınanmalıdır. Her önüne gelen, her aklına geleni önerip ya tutarsa diye kullanmaya kalkışırsa bundan önce Türkçe zarar görür.
Teknoloji ve kültür bombardımanı yoksayılamaz çünkü vardır ve olacaktır. En iyisi, bütün dünyanın kullanmak için can atacağı yeni teknolojileri ve ürünleri bizim üretmemiz; bunların adlarını da Türkçe koymamızdır. Bu durumda öbür ülkeler bizim Türkçe terimleri kendi dillerinde nasıl uyarlayacaklarını tartışsınlar. Biz işimize bakalım! Ancak bunu daha gerçekleştiremiyorsak da Başka dillerdeki her bir sözcüğe karşılık olarak dilimizde en az bir sözcük bulmak ya da türetmek gerekir. Bu sözcükler kamuoyuna sunulmalı, böylece, yaygınlaşıp yerleşmesi sağlanmalıdır.
Ahmet Sönmez
Türkbilim
Önce kısa bir yanıt görüşü yazarak Elektronik Fransızca, mektup da Arapça olduğuna göre, Fransızcayla Arapçayı kısaltıp birbirine ekleyince Türkçe mi oluyor.? diye sordum. Sonra hızımı alamadım, kendi kafamdan bir söz uydurup bir soru daha sordum. Hidrolik/Hydrolic terimiyle münakalat terimini kısaltıp ekleyince hidmun olur. Şimdi acaba akışkan ortamda iletilen nesne anlamında yeni bir Türkçe terim icat etmiş olur muyum ?! Baktım ki sağdan soldan destek ve yergi yazıları gelmeye başladı. Bunun üzerine bir yazı daha yazdım ve okuyanları elmek sözünün anlamsızlığı üzerinde düşünceye yönlendirmek amacıyla abuk sabuk yeni sözler uydurdum. Ana dili Türkçe olan 55 yaşında ben, Türkçe terim yaratmak uğruna kendimi paralarken, bakın ortaya neler çıktı :
Al sana Türkçe ( ! ) :
ELMEK (elektronik + mektup [Fransızca + Arapça]) Türkçe terim olarak öneriliyorsa ben de öneriyorum :
YELLENMEK (yellen + mektup [Türkçe + Arapça]) Havadan iletilen yazı.
HİDMUN (hidrolik + münakalat [İngilizce + Arapça]) Akışkan ortamda iletilen nesne.
MANTAR (manual + tarife [İngilizce + Arapça]) Elle yapılan listeleme.
DESTUR (design + turquoise [İngilizce + Fransızca] Türk işi (Türk tarzı) tasarım.
MOTHAF (mother + hafıza [İngilizce + Arapça) Ana bellek
SOLHAF (solar + hafıza [İngilizce + Arapça]) Güneş enerjisiyle çalışan bellek.
SOLBEK (solar + bekçi [İngilizce + Türkçe]) Güneş enerjisiyle çalışan belleğin koruma devresi.
MEZE (mechanical + zelzele [İngilizce + Arapça]) Yapay ortamda deprem test aygıtı.
RAKI (random + kışkırtma [İngilizce + Türkçe]) Şu anda benim yapmakta olduğum kışkırtma.
Şimdi dikkat edilmesi gereken çok önemli bir nokta var. Türkçe terim olarak kullanılmak üzere yeni öneriler yapılmasına karşı değilim. Benim karşı olduğum elmek gibi saçmalıkların Türkçe terim olarak önerilmekte olmasıdır.
Dikkat edilecek olursa, bu konudaki derdimi anlatırken Yazdığım bu uydurma terimler de acaba ELMEK gibi bilişim terimleri arasında kullanılmak üzere uzmanlarca önerilecek mi..? biçiminde yazıyorum. Tahrir ettiğim diye başlayıp mütehassıslar tarafından tavsiye edilecek mi? diye bitirmiyorum.
Ülkemizde, aydınlığa, bilime ve ilerlemeye karşı olan çevrelerin sıkça karşı çıktığı konulardan biri, Osmanlıca sözcüklerin Türkçe karşılıklarının bulunabilmesi çabasıdır. Üstelik bu çabaları gülünç gösterebilmek amacıyla ve sanki (Atatürkün) Türk Dil Kurumu öneriyormuş gibi bir kışkırtma altında Gök Konuksal Avrat (hostes), Ulusal Düttürü (Ulusal Marş) gibi tuhaflıklar kamuoyuna duyurulmuş ve (Atatürkün) Türk Dil Kurumunun çabaları karalanmak istenmiştir. (Atatürkün) Türk Dil Kurumunun çabaları olmasaydı, biz bilgisayar yerine komputer-kompütür-kompiter gibi sözler yazıp kullanacak bunun nasıl yazılması gerektiğini tartışıyor olacaktık. (Bakınız; bugünkü TDKden Hasan Eren, İnternet mi, internet mi, Internet mi, ınternet mi?) İnternetin Türkçesi Genelağı kullanmak ve bunu yaygınlaştırmak için çalışmak varken
Daha da üzücü bir örnek vermek gerekirse bugün bir üçgenin alanı, kenarlarından biriyle o kenarının yüksekliğinin çarpımının yarısına eşittir. yazabilenler, ..Bir müsellesin mesaha-i sathiyesi, dıllarından biri ile mezkur dılına ait irtifaının hasılı zarbının nısfına müsavidir. Yazıp söylemeyi ve anlamayı becerebilecekler miydi.? Yine dikkat edilecek olursa ana dili Türkçe olan, 55 yaşındaki ben, üzücü bir örnek vermek gerekirse diyorum. müessif bir misal arz etmek iktiza ederse demiyorum. Bu aşamaya sizce nasıl gelindi ? Yaşayan Türkçe düşüncesiyle mi?
Ana Dil Etkilenir mi? Etkilenmeli mi ?
Türkçe okuma yazma bilen ve 2001 yılında yaşayan birisinin, anlatılanları anlam ile içerik olarak rahatça anlayabildiği kanısındayım. Anlam ile içerik yazıyorum, Mana ve muhteva yazmıyorum. Niye? Çünkü TDKnin çabaları başta olmak üzere önerilmiş olan bir çok terim, kamuoyunca benimsenerek gündelik kullanım dilimize girebilmiş de ondan. .
Öte yandan, dikkate alınması gereken bir başka olgu var : Dünya her geçen gün biraz daha küçülüyor. Eskiden, dünyanın çeşitli yörelerinde kendi kabuğu içinde yaşayan insan toplulukları, bugün gelişen iletişim olanaklarını kullanarak birbirlerini duyabiliyorlar, görebiliyorlar. Kendi kabuğu içinde gelişen kültürler, her geçen gün öbür kültürlerin etkisi altında kalıyor. Kabuk kırılmasa bile çatlaklar sızdırıyor.
Adına Osmanlıca denen dil, Türkçe temel yapısı içinde Arapça, Farsça ve sonraları Fransızca sözcükleri içeren bir kültür. Öyle bir kültür ki Osmanlıca yazılmış bir yazıyı, Arap da İranlı da Fransız da Türk de anlamıyor. Ayrıca Cumhuriyet öncesi yazılan ve konuşulan Osmanlıcanın Anadoluda ne kadar kullanıldığı, sıradan yurttaşça ne kadar anlaşılabildiği, daha doğrusu anlaşılamadığı da belli.
1920li yılların sonlarında, Cumhuriyet Hükümetince başlatılıp kesin olarak korunan Dil Devriminin kısa sürede başarıya ulaşmasının arkasında, bu konuda çaba gösterenlerin akıllı ve özverili mücadeleleri kadar Osmanlıcanın anlaşılmaz, çapraşık ve eklemli yapısının da etkisi olmuştur diye düşünüyorum. Osmanlıca, çağdaş değerler karşısında ayakta duramadı, ömrünü tamamlayarak yerini Türkçeye bıraktı. Olay budur. Bu nedenle, Milli kültürümüz, Türk Milletinin kullandığı Milli Dil gibi Osmanlıya özenen söylemler de gerçeği yansıtmıyor. Bakar mısınız; otomobil, televizyon, telefon, radyo, video, dekoder, teyp gibi terimler, gelişen teknolojinin kaçınılmaz baskısıyla gelmiş Türkçeye yerleşmiş.
Ortaya şöyle bir sonuç çıkıyor:
1. Osmanlıca ömrünü tamamladı. Yerini bugün kullanmakta olduğumuz Türkçeye bıraktı.
2. Bugün kullanmakta olduğumuz Türkçeyse;
2.1. Geçmişten kalan Osmanlıca terim ve sözlerin yerleşmiş ve genel kabul görmüş olanlarını,
2.2. Dil Devrimi sonrası Osmanlıcadan Türkçeye dönüşüm süreci içinde önerilen ve yine genel kabul görerek kullanılır duruma gelen (ve adına Öz Türkçe denen) yeni sözcükleri,
2.3. Giderek küçülen dünyanın gün geçtikçe artan teknolojik gelişmelerinin bombardımanı altında seçeneksiz kalındığı için kendiliğinden gelip yerleşen Batı kökenli terimleri,
bir arada, iç içe kullanan bir dil durumuna geldi.
Bu üç bölümlemenin ;
Birincisine örnek : Bankanız nezdindeki hesap, Mülkiyet hukuku, Hakim, Muhasebe evrakı gibi kullanımı sürdürülen kelimeler ve tarifler.
İkincisine örnek : Mektep yerine okul, müselles yerine üçgen, Divan-ı Muhasebat yerine Sayıştay, şakuli yerine düşey, amudi yerine dikey gibi benimsenen ve gündelik olarak kullanılan sözcükler ve tanımlar.
Üçüncüsüne örnek : Example, Audio, Video (zaman zaman Odyo ve Vidyo), Faks, Taksi (zaman zaman fax ve taxi -üstelik taxsi) gibi wordler.
Son 75 yıl içinde yaşadığımız bunca gelişim, dönüşüm, etkileşim süreçleri içinde ; niçin kimi sözcükler her şeye karşın varlığını koruyor? Büyük Millet Meclisi deniliyor. Atatürkün önerdiği Kamutay niçin kullanılmıyor? Niçin kimi sözcükler Osmanlıcayı gömdü, geldi Türkçeye yerleşti? Sayıştay kullanılıyor. Divan-ı Muhasebat kalktı. Niçin kimi sözcükler kültür etkileşimine karşın benimsendi? Bilgisayar computeri ezdi geçti. Niçin bize sunulan her yeni ürünü, her yeni teknolojiyi, duyduğumuz gibi alıyoruz? Video, teyp, televizyon, radyo
Bu soruların yanıtı Atatürkün şu sözlerinin içinde :
Türk dili varsıl (zengin), geniş bir dildir. Bütün kavramları anlatma yeteneği vardır. Yalnız, onun bütün varlıklarını aramak, bulmak, toplamak, onlar üzerinde işlemek gereklidir. Öyle istiyorum ki Türk dili bilimsel yöntemlerle kurallarını ortaya koysun. Bütün dallarda yazı yazanlar bütün terimleriyle çoğunluğun anlayabileceği, güzel uyumlu dilimizi kullansınlar.
Türk demek dil demektir. Ulus olmanın en belirgin niteliklerinden biri dildir. Türk ulusundanım diyen insanlar her şeyden önce ve kesinlikle Türkçe konuşmalıdır.
Başka dillerdeki her bir sözcüğe karşılık olarak dilimizde en az bir sözcük bulmak ya da türetmek gerekir. Bu sözcükler kamuoyuna sunulmalı, böylece, yaygınlaşıp yerleşmesi sağlanmalıdır.
Türk dilinin özleştirilmesi, varsıllaştırılması (zenginleştirilmesi) ve kamuoyuna bunların benimsetilmesi için bütün yayın araçlarından yararlanmalıyız. Her aydın, hangi konuda olursa olsun, yazarken buna dikkat edebilmeli, konuşma dilimiziyse uyumlu, güzel bir duruma getirmeliyiz.
Türk dilinin kendi benliğine, özündeki güzellik ve varsıllığına (zenginliğine) kavuşması için, bütün devlet kurumlarımızın, dikkatli, ilgili olması başkoşuldur.
Son Söz :
Dille oynanamaz. Dil, çağdaş ve tutarlı amaçlar doğrultusunda budanabilir, aşılanabilir. Budanmalı ve aşılanmalıdır. Yeni terimler önerilebilir ancak bunlar önerilmeden önce üzerinde düşünülmeli, tutarlılığı, önerenlerce sınanmalıdır. Her önüne gelen, her aklına geleni önerip ya tutarsa diye kullanmaya kalkışırsa bundan önce Türkçe zarar görür.
Teknoloji ve kültür bombardımanı yoksayılamaz çünkü vardır ve olacaktır. En iyisi, bütün dünyanın kullanmak için can atacağı yeni teknolojileri ve ürünleri bizim üretmemiz; bunların adlarını da Türkçe koymamızdır. Bu durumda öbür ülkeler bizim Türkçe terimleri kendi dillerinde nasıl uyarlayacaklarını tartışsınlar. Biz işimize bakalım! Ancak bunu daha gerçekleştiremiyorsak da Başka dillerdeki her bir sözcüğe karşılık olarak dilimizde en az bir sözcük bulmak ya da türetmek gerekir. Bu sözcükler kamuoyuna sunulmalı, böylece, yaygınlaşıp yerleşmesi sağlanmalıdır.
Ahmet Sönmez
Türkbilim