-
- Üyelik Tarihi
- 12 Kas 2020
-
- Mesajlar
- 2,474
-
- MFC Puanı
- 29,290
Tam iki hafta arayla aynı mekânda iki ayrı Amerika gerçeği ile karşılaştık. Önce 6 Ocak Çarşamba günü zihinlerimize kazınan görüntülerde Kongre’yi hedef alan şiddet ve vandalizm vardı. Kendilerini kaybetmiş saldırgan Trump taraftarları cam çerçeve indirerek girdikleri Kongre binasında seçim sonuçlarının tescil edildiği Temsilciler Meclisi ve Senato oturumlarını engellediler.
Yine bir çarşambaya denk gelen önceki gün Kongre’nin batı cephesi, ABD’nin yeni Demokrat Başkanı Joe Biden’ın teamüllere uygun bir olgunluk içinde geçen ant içme törenine ev sahipliği yaptı. Saldırganların iki hafta önce tırmandıkları duvarların hemen önündeki platformda bu kez Lady Gaga Amerikan milli marşını söylüyordu.
Törenin bitimindeki uğurlama faslında Biden’ın Başkan Yardımcısı Kamala Harris ile Cumhuriyetçi selefi Mike Pence’in Kongre merdivenlerinin önünde eşleriyle birlikte verdikleri görüntü, bütün yaşananlardan sonra, demokratik zarafetin etkileyici bir yansımasıydı.
BÜTÜN AMERİKALILARIN BAŞKANI OLMAK
En son aşamasında demokrasi ve hukukun üstünlüğü tecelli etmiş olsa da, yine de ABD tarihinin en sancılı devir teslim süreçlerinden birine tanıklık etmiş olduk. Donald Trump önceki gün Washington D.C.’den ayrılırken, geride tehlikeli ölçülerde kutuplaşmış, ortak değerleri üzerindeki mutabakatları çözülmüş, inandıkları hurafeler için şiddete başvurmaktan kaçınmayan marjinal grupların ortalıkta kol gezebildiği bir Amerika bıraktı.
Joe Biden’ın önceki gün ant içme töreninde yaptığı konuşma, kendisinin en hayati önceliğinin, şu ana kadar 400 binden fazla Amerikalının ölümüne neden olan COVID-19 felaketiyle mücadeleden sonra, ABD’nin içine düştüğü bu bölünmüşlüğü aşmak olduğunu ortaya koydu.
Yine bir çarşambaya denk gelen önceki gün Kongre’nin batı cephesi, ABD’nin yeni Demokrat Başkanı Joe Biden’ın teamüllere uygun bir olgunluk içinde geçen ant içme törenine ev sahipliği yaptı. Saldırganların iki hafta önce tırmandıkları duvarların hemen önündeki platformda bu kez Lady Gaga Amerikan milli marşını söylüyordu.
Törenin bitimindeki uğurlama faslında Biden’ın Başkan Yardımcısı Kamala Harris ile Cumhuriyetçi selefi Mike Pence’in Kongre merdivenlerinin önünde eşleriyle birlikte verdikleri görüntü, bütün yaşananlardan sonra, demokratik zarafetin etkileyici bir yansımasıydı.
BÜTÜN AMERİKALILARIN BAŞKANI OLMAK
En son aşamasında demokrasi ve hukukun üstünlüğü tecelli etmiş olsa da, yine de ABD tarihinin en sancılı devir teslim süreçlerinden birine tanıklık etmiş olduk. Donald Trump önceki gün Washington D.C.’den ayrılırken, geride tehlikeli ölçülerde kutuplaşmış, ortak değerleri üzerindeki mutabakatları çözülmüş, inandıkları hurafeler için şiddete başvurmaktan kaçınmayan marjinal grupların ortalıkta kol gezebildiği bir Amerika bıraktı.
Joe Biden’ın önceki gün ant içme töreninde yaptığı konuşma, kendisinin en hayati önceliğinin, şu ana kadar 400 binden fazla Amerikalının ölümüne neden olan COVID-19 felaketiyle mücadeleden sonra, ABD’nin içine düştüğü bu bölünmüşlüğü aşmak olduğunu ortaya koydu.
Kutuplaşmanın yol açtığı gerilimi düşürmek, toplumdaki bölünme hatlarını yumuşatmak, ABD’nin birliğini yeniden güçlendirmek hedefleri, Biden’ın konuşmasının en önemli ağırlık noktalarıydı.
Kendi seçim başarısını ön plana çıkarmaktan çok, toplumun bütün kesimlerine dokunmak istediği kapsayıcı mesajlar verme çabası içinde oldu. “Bütün Amerikalıların başkanı olacağını” vurguladı. Özne olarak birinci tekil şahıs “Ben”den çok, “Biz” vurgusunun duyulduğu bir metindi.
Şurası çok açık. Başkan Biden, Trump döneminde ülkeyi kaplayan bölünmüşlüğü bir şekilde aşamadığı takdirde, ne yaparsa yapsın, bu durumun kendi icraatının da önünü keseceğini, gölgeleyeceğini görüyor.
GERÇEK İLE SAHTE GERÇEĞİN REKABETİ
Bu bağlamda karşılaştığı çok ciddi bir sorun var. O da Amerika’da olgular üzerindeki mutabakatın kaybedilmiş olması. 3 Kasım’da yapılan ve -yargıçların çoğunluğunun Cumhuriyetçi olduğu Anayasa Mahkemesi de dahil olmak üzere- yargının bütün aşamalarında incelenip düzgün olduğu kesinleşmiş olan bir seçimin sonucu üzerinde bile toplumda mutabakat sağlanamıyor.
Yine bir çarşambaya denk gelen önceki gün Kongre’nin batı cephesi, ABD’nin yeni Demokrat Başkanı Joe Biden’ın teamüllere uygun bir olgunluk içinde geçen ant içme törenine ev sahipliği yaptı. Saldırganların iki hafta önce tırmandıkları duvarların hemen önündeki platformda bu kez Lady Gaga Amerikan milli marşını söylüyordu.
Törenin bitimindeki uğurlama faslında Biden’ın Başkan Yardımcısı Kamala Harris ile Cumhuriyetçi selefi Mike Pence’in Kongre merdivenlerinin önünde eşleriyle birlikte verdikleri görüntü, bütün yaşananlardan sonra, demokratik zarafetin etkileyici bir yansımasıydı.
BÜTÜN AMERİKALILARIN BAŞKANI OLMAK
En son aşamasında demokrasi ve hukukun üstünlüğü tecelli etmiş olsa da, yine de ABD tarihinin en sancılı devir teslim süreçlerinden birine tanıklık etmiş olduk. Donald Trump önceki gün Washington D.C.’den ayrılırken, geride tehlikeli ölçülerde kutuplaşmış, ortak değerleri üzerindeki mutabakatları çözülmüş, inandıkları hurafeler için şiddete başvurmaktan kaçınmayan marjinal grupların ortalıkta kol gezebildiği bir Amerika bıraktı.
Joe Biden’ın önceki gün ant içme töreninde yaptığı konuşma, kendisinin en hayati önceliğinin, şu ana kadar 400 binden fazla Amerikalının ölümüne neden olan COVID-19 felaketiyle mücadeleden sonra, ABD’nin içine düştüğü bu bölünmüşlüğü aşmak olduğunu ortaya koydu.
Kutuplaşmanın yol açtığı gerilimi düşürmek, toplumdaki bölünme hatlarını yumuşatmak, ABD’nin birliğini yeniden güçlendirmek hedefleri, Biden’ın konuşmasının en önemli ağırlık noktalarıydı.
Kendi seçim başarısını ön plana çıkarmaktan çok, toplumun bütün kesimlerine dokunmak istediği kapsayıcı mesajlar verme çabası içinde oldu. “Bütün Amerikalıların başkanı olacağını” vurguladı. Özne olarak birinci tekil şahıs “Ben”den çok, “Biz” vurgusunun duyulduğu bir metindi.
Şurası çok açık. Başkan Biden, Trump döneminde ülkeyi kaplayan bölünmüşlüğü bir şekilde aşamadığı takdirde, ne yaparsa yapsın, bu durumun kendi icraatının da önünü keseceğini, gölgeleyeceğini görüyor.
GERÇEK İLE SAHTE GERÇEĞİN REKABETİ
Bu bağlamda karşılaştığı çok ciddi bir sorun var. O da Amerika’da olgular üzerindeki mutabakatın kaybedilmiş olması. 3 Kasım’da yapılan ve -yargıçların çoğunluğunun Cumhuriyetçi olduğu Anayasa Mahkemesi de dahil olmak üzere- yargının bütün aşamalarında incelenip düzgün olduğu kesinleşmiş olan bir seçimin sonucu üzerinde bile toplumda mutabakat sağlanamıyor.
Çünkü Trump, sistematik bir şekilde yürüttüğü bir kampanyayla ısrarla tekrarladığı “seçimde hile yapıldığı, seçimin kendisinden çalındığı” yalanını toplumun nicelik bakımından hiç de azımsanmayacak bir kesimine kabul ettirebilmiştir. 6 Ocak Kongre baskınının altını çizdiği bir sorun, saldırganların büyük çoğunluğunun “seçimin çalındığına” samimi olarak inanıyor olmalarıydı.
Kamuoyu yoklamaları alanında tanınmış IPSOS şirketinin yaptığı 14 Ocak tarihli bir anket, bu kanaatin Cumhuriyetçi kesimde ne kadar yaygın olduğunu göstermesi bakımından düşündürücüdür. ABD’de kendisini “Cumhuriyetçi” olarak tanımlayanların yüzde 56’sı kimliğini “Geleneksel Cumhuriyetçi”, yüzde 36’sı ise “Trump destekçisi” şeklinde nitelendiriyor. Yüzde 8’i her iki kümenin de dışında görüyor kendisini.
Sorun, “Geleneksel Cumhuriyetçiler”in de yüzde 46’sının seçime dönük itirazlarında Trump’a hak vermesidir. Parti içinde kendilerini “Trumpçı” olarak tanımlayanlarda bu oran zaten yüzde 91’e çıkmaktadır. Hepsi bir araya geldiğinde Cumhuriyetçi Parti tabanında seçime hile karıştığına inananların oranı yüzde 60’a yaklaşıyor.
Burada çok temel bir mesele beliriyor. Demokratik yarışta taraflardan biri siyasi hesaplarına uygun bir “sahte gerçek” kurgularsa ve bunu kitle iletişim araçları ve sosyal medyanın da yardımıyla kendi tabanına “mutlak gerçek” olarak benimsetirse, demokratik süreç nasıl sağlıklı bir şekilde işleyebilir? Kaybeden taraf, her seferinde kendi gerçeğini kurgulayarak yenilgiyi kabullenmekten kaçabilecektir. Bunun sonucu destekçileri de sürekli bir mağduriyet algısı yaşayacaktır. Sonuç, kutuplaşmanın büyümesi ve toplumda gerçeğin “olgulara dayanan” ve “kurgulanan” şeklinde iki versiyonunun ortaya çıkmasıdır.
Biden, önceki gün konuşmasında “Olguların manipüle edildiği ve hatta imal edildiği kültürü reddetmeliyiz” derken işte bu meseleye değinmekteydi.
CUMHURİYETÇİ PARTİ NEREYE GİDİYOR?
Biden’ın kutuplaşma sorununu ne ölçüde aşabileceği kuşkusuz pek çok faktöre bağlıdır. Her şeyden önce pandeminin de etkisiyle iyice ağırlaşan ekonomik sorunlar karşısında Amerikan orta sınıfını yeniden güçlendirmesi, dar gelirli kesimleri ekonomik açıdan destekleyecek politikalar, mali araçlar geliştirmesi gerekiyor.
Sorunun bir diğer boyutu, Biden’dan kısmen bağımsız olarak, Cumhuriyetçi Parti içindeki güç mücadelesinin nasıl seyredeceği, daha doğrusu bu partinin nereye gideceğiyle de ilgilidir. Trump, popülist söylemiyle Cumhuriyetçi Parti’nin dokusunu başkalaştırmış ve anketlerin de gösterdiği gibi kendisine sadakatle bağlı bir destekçi kitlesi yaratabilmiştir. Bu oluşum, Cumhuriyetçi Parti’yi Amerikan siyasetindeki geleneksel merkezdeki yörüngesinden uzaklaştıran bir etki icra ediyor.
Bu sorunun yanıtı, aynı zamanda yakın zamana kadar siyasi çıkarları için Trump’a teslim olan Cumhuriyetçi Parti’nin ağır toplarının azil sürecinde alacakları tutuma bağlıdır. Bu kadroların kendisinin hem azledilmesi hem de siyaset yasağı getirilmesi yönünde bir tutum almaları takdirde, Trump’ın geleceğe dönük siyasi ikbal hesapları son bulabilir.
Bir başka düzlemde işlerin nereye gideceği Trump’ın muhtemelen sanık olarak yargılanabileceği bazı davaların seyriyle de yakından ilgili olabilecektir. Kongre baskınını tahrik etme suçlamasının yanı sıra, kendisi hakkında New York’ta yürümekte olan vergi kaçırma suçlamaları dahil bir dizi soruşturma dosyası Trump’ı bekliyor. Siyaset planları bir tarafa, bu yargı süreçleri içinde sanık sandalyesinde kendisini savunmakla zamanını geçirmek zorunda kalan bir Trump da bulabiliriz.
BIDEN’IN İŞİ ÇOK ZOR
Trump’ın Amerikan siyasetinden tümüyle tasfiye edildiği bir senaryo Biden’ın işini kısmen
rahatlatacaktır. Çünkü Trump’ın geride bıraktığı zihniyet ikliminin, yarattığı aynı zamanda ırkçılığa da açık siyasi kültürün aşılması ABD açısından zannedildiği kadar kolay olmayacaktır.
Herhalde yakın tarihte çok az ABD Başkanı, masasında duran sorunların ağırlığı bakımından Biden’ın önünde bulduğu ölçüde bir meydan okumayla karşı karşıya kalmıştır.
Dünyanın en büyük küresel gücünün buradan nereye gideceği, Biden’ın 20 Ocak 2021 tarihi itibarıyla Trump’tan devraldığı ülkeyi ne ölçüde toparlayabileceğine bağlıdır.
Sedat ERGİN
Yine bir çarşambaya denk gelen önceki gün Kongre’nin batı cephesi, ABD’nin yeni Demokrat Başkanı Joe Biden’ın teamüllere uygun bir olgunluk içinde geçen ant içme törenine ev sahipliği yaptı. Saldırganların iki hafta önce tırmandıkları duvarların hemen önündeki platformda bu kez Lady Gaga Amerikan milli marşını söylüyordu.
Törenin bitimindeki uğurlama faslında Biden’ın Başkan Yardımcısı Kamala Harris ile Cumhuriyetçi selefi Mike Pence’in Kongre merdivenlerinin önünde eşleriyle birlikte verdikleri görüntü, bütün yaşananlardan sonra, demokratik zarafetin etkileyici bir yansımasıydı.
BÜTÜN AMERİKALILARIN BAŞKANI OLMAK
En son aşamasında demokrasi ve hukukun üstünlüğü tecelli etmiş olsa da, yine de ABD tarihinin en sancılı devir teslim süreçlerinden birine tanıklık etmiş olduk. Donald Trump önceki gün Washington D.C.’den ayrılırken, geride tehlikeli ölçülerde kutuplaşmış, ortak değerleri üzerindeki mutabakatları çözülmüş, inandıkları hurafeler için şiddete başvurmaktan kaçınmayan marjinal grupların ortalıkta kol gezebildiği bir Amerika bıraktı.
Joe Biden’ın önceki gün ant içme töreninde yaptığı konuşma, kendisinin en hayati önceliğinin, şu ana kadar 400 binden fazla Amerikalının ölümüne neden olan COVID-19 felaketiyle mücadeleden sonra, ABD’nin içine düştüğü bu bölünmüşlüğü aşmak olduğunu ortaya koydu.
Yine bir çarşambaya denk gelen önceki gün Kongre’nin batı cephesi, ABD’nin yeni Demokrat Başkanı Joe Biden’ın teamüllere uygun bir olgunluk içinde geçen ant içme törenine ev sahipliği yaptı. Saldırganların iki hafta önce tırmandıkları duvarların hemen önündeki platformda bu kez Lady Gaga Amerikan milli marşını söylüyordu.
Törenin bitimindeki uğurlama faslında Biden’ın Başkan Yardımcısı Kamala Harris ile Cumhuriyetçi selefi Mike Pence’in Kongre merdivenlerinin önünde eşleriyle birlikte verdikleri görüntü, bütün yaşananlardan sonra, demokratik zarafetin etkileyici bir yansımasıydı.
BÜTÜN AMERİKALILARIN BAŞKANI OLMAK
En son aşamasında demokrasi ve hukukun üstünlüğü tecelli etmiş olsa da, yine de ABD tarihinin en sancılı devir teslim süreçlerinden birine tanıklık etmiş olduk. Donald Trump önceki gün Washington D.C.’den ayrılırken, geride tehlikeli ölçülerde kutuplaşmış, ortak değerleri üzerindeki mutabakatları çözülmüş, inandıkları hurafeler için şiddete başvurmaktan kaçınmayan marjinal grupların ortalıkta kol gezebildiği bir Amerika bıraktı.
Joe Biden’ın önceki gün ant içme töreninde yaptığı konuşma, kendisinin en hayati önceliğinin, şu ana kadar 400 binden fazla Amerikalının ölümüne neden olan COVID-19 felaketiyle mücadeleden sonra, ABD’nin içine düştüğü bu bölünmüşlüğü aşmak olduğunu ortaya koydu.
Kutuplaşmanın yol açtığı gerilimi düşürmek, toplumdaki bölünme hatlarını yumuşatmak, ABD’nin birliğini yeniden güçlendirmek hedefleri, Biden’ın konuşmasının en önemli ağırlık noktalarıydı.
Kendi seçim başarısını ön plana çıkarmaktan çok, toplumun bütün kesimlerine dokunmak istediği kapsayıcı mesajlar verme çabası içinde oldu. “Bütün Amerikalıların başkanı olacağını” vurguladı. Özne olarak birinci tekil şahıs “Ben”den çok, “Biz” vurgusunun duyulduğu bir metindi.
Şurası çok açık. Başkan Biden, Trump döneminde ülkeyi kaplayan bölünmüşlüğü bir şekilde aşamadığı takdirde, ne yaparsa yapsın, bu durumun kendi icraatının da önünü keseceğini, gölgeleyeceğini görüyor.
GERÇEK İLE SAHTE GERÇEĞİN REKABETİ
Bu bağlamda karşılaştığı çok ciddi bir sorun var. O da Amerika’da olgular üzerindeki mutabakatın kaybedilmiş olması. 3 Kasım’da yapılan ve -yargıçların çoğunluğunun Cumhuriyetçi olduğu Anayasa Mahkemesi de dahil olmak üzere- yargının bütün aşamalarında incelenip düzgün olduğu kesinleşmiş olan bir seçimin sonucu üzerinde bile toplumda mutabakat sağlanamıyor.
Yine bir çarşambaya denk gelen önceki gün Kongre’nin batı cephesi, ABD’nin yeni Demokrat Başkanı Joe Biden’ın teamüllere uygun bir olgunluk içinde geçen ant içme törenine ev sahipliği yaptı. Saldırganların iki hafta önce tırmandıkları duvarların hemen önündeki platformda bu kez Lady Gaga Amerikan milli marşını söylüyordu.
Törenin bitimindeki uğurlama faslında Biden’ın Başkan Yardımcısı Kamala Harris ile Cumhuriyetçi selefi Mike Pence’in Kongre merdivenlerinin önünde eşleriyle birlikte verdikleri görüntü, bütün yaşananlardan sonra, demokratik zarafetin etkileyici bir yansımasıydı.
BÜTÜN AMERİKALILARIN BAŞKANI OLMAK
En son aşamasında demokrasi ve hukukun üstünlüğü tecelli etmiş olsa da, yine de ABD tarihinin en sancılı devir teslim süreçlerinden birine tanıklık etmiş olduk. Donald Trump önceki gün Washington D.C.’den ayrılırken, geride tehlikeli ölçülerde kutuplaşmış, ortak değerleri üzerindeki mutabakatları çözülmüş, inandıkları hurafeler için şiddete başvurmaktan kaçınmayan marjinal grupların ortalıkta kol gezebildiği bir Amerika bıraktı.
Joe Biden’ın önceki gün ant içme töreninde yaptığı konuşma, kendisinin en hayati önceliğinin, şu ana kadar 400 binden fazla Amerikalının ölümüne neden olan COVID-19 felaketiyle mücadeleden sonra, ABD’nin içine düştüğü bu bölünmüşlüğü aşmak olduğunu ortaya koydu.
Kutuplaşmanın yol açtığı gerilimi düşürmek, toplumdaki bölünme hatlarını yumuşatmak, ABD’nin birliğini yeniden güçlendirmek hedefleri, Biden’ın konuşmasının en önemli ağırlık noktalarıydı.
Kendi seçim başarısını ön plana çıkarmaktan çok, toplumun bütün kesimlerine dokunmak istediği kapsayıcı mesajlar verme çabası içinde oldu. “Bütün Amerikalıların başkanı olacağını” vurguladı. Özne olarak birinci tekil şahıs “Ben”den çok, “Biz” vurgusunun duyulduğu bir metindi.
Şurası çok açık. Başkan Biden, Trump döneminde ülkeyi kaplayan bölünmüşlüğü bir şekilde aşamadığı takdirde, ne yaparsa yapsın, bu durumun kendi icraatının da önünü keseceğini, gölgeleyeceğini görüyor.
GERÇEK İLE SAHTE GERÇEĞİN REKABETİ
Bu bağlamda karşılaştığı çok ciddi bir sorun var. O da Amerika’da olgular üzerindeki mutabakatın kaybedilmiş olması. 3 Kasım’da yapılan ve -yargıçların çoğunluğunun Cumhuriyetçi olduğu Anayasa Mahkemesi de dahil olmak üzere- yargının bütün aşamalarında incelenip düzgün olduğu kesinleşmiş olan bir seçimin sonucu üzerinde bile toplumda mutabakat sağlanamıyor.
Çünkü Trump, sistematik bir şekilde yürüttüğü bir kampanyayla ısrarla tekrarladığı “seçimde hile yapıldığı, seçimin kendisinden çalındığı” yalanını toplumun nicelik bakımından hiç de azımsanmayacak bir kesimine kabul ettirebilmiştir. 6 Ocak Kongre baskınının altını çizdiği bir sorun, saldırganların büyük çoğunluğunun “seçimin çalındığına” samimi olarak inanıyor olmalarıydı.
Kamuoyu yoklamaları alanında tanınmış IPSOS şirketinin yaptığı 14 Ocak tarihli bir anket, bu kanaatin Cumhuriyetçi kesimde ne kadar yaygın olduğunu göstermesi bakımından düşündürücüdür. ABD’de kendisini “Cumhuriyetçi” olarak tanımlayanların yüzde 56’sı kimliğini “Geleneksel Cumhuriyetçi”, yüzde 36’sı ise “Trump destekçisi” şeklinde nitelendiriyor. Yüzde 8’i her iki kümenin de dışında görüyor kendisini.
Sorun, “Geleneksel Cumhuriyetçiler”in de yüzde 46’sının seçime dönük itirazlarında Trump’a hak vermesidir. Parti içinde kendilerini “Trumpçı” olarak tanımlayanlarda bu oran zaten yüzde 91’e çıkmaktadır. Hepsi bir araya geldiğinde Cumhuriyetçi Parti tabanında seçime hile karıştığına inananların oranı yüzde 60’a yaklaşıyor.
Burada çok temel bir mesele beliriyor. Demokratik yarışta taraflardan biri siyasi hesaplarına uygun bir “sahte gerçek” kurgularsa ve bunu kitle iletişim araçları ve sosyal medyanın da yardımıyla kendi tabanına “mutlak gerçek” olarak benimsetirse, demokratik süreç nasıl sağlıklı bir şekilde işleyebilir? Kaybeden taraf, her seferinde kendi gerçeğini kurgulayarak yenilgiyi kabullenmekten kaçabilecektir. Bunun sonucu destekçileri de sürekli bir mağduriyet algısı yaşayacaktır. Sonuç, kutuplaşmanın büyümesi ve toplumda gerçeğin “olgulara dayanan” ve “kurgulanan” şeklinde iki versiyonunun ortaya çıkmasıdır.
Biden, önceki gün konuşmasında “Olguların manipüle edildiği ve hatta imal edildiği kültürü reddetmeliyiz” derken işte bu meseleye değinmekteydi.
CUMHURİYETÇİ PARTİ NEREYE GİDİYOR?
Biden’ın kutuplaşma sorununu ne ölçüde aşabileceği kuşkusuz pek çok faktöre bağlıdır. Her şeyden önce pandeminin de etkisiyle iyice ağırlaşan ekonomik sorunlar karşısında Amerikan orta sınıfını yeniden güçlendirmesi, dar gelirli kesimleri ekonomik açıdan destekleyecek politikalar, mali araçlar geliştirmesi gerekiyor.
Sorunun bir diğer boyutu, Biden’dan kısmen bağımsız olarak, Cumhuriyetçi Parti içindeki güç mücadelesinin nasıl seyredeceği, daha doğrusu bu partinin nereye gideceğiyle de ilgilidir. Trump, popülist söylemiyle Cumhuriyetçi Parti’nin dokusunu başkalaştırmış ve anketlerin de gösterdiği gibi kendisine sadakatle bağlı bir destekçi kitlesi yaratabilmiştir. Bu oluşum, Cumhuriyetçi Parti’yi Amerikan siyasetindeki geleneksel merkezdeki yörüngesinden uzaklaştıran bir etki icra ediyor.
Bu sorunun yanıtı, aynı zamanda yakın zamana kadar siyasi çıkarları için Trump’a teslim olan Cumhuriyetçi Parti’nin ağır toplarının azil sürecinde alacakları tutuma bağlıdır. Bu kadroların kendisinin hem azledilmesi hem de siyaset yasağı getirilmesi yönünde bir tutum almaları takdirde, Trump’ın geleceğe dönük siyasi ikbal hesapları son bulabilir.
Bir başka düzlemde işlerin nereye gideceği Trump’ın muhtemelen sanık olarak yargılanabileceği bazı davaların seyriyle de yakından ilgili olabilecektir. Kongre baskınını tahrik etme suçlamasının yanı sıra, kendisi hakkında New York’ta yürümekte olan vergi kaçırma suçlamaları dahil bir dizi soruşturma dosyası Trump’ı bekliyor. Siyaset planları bir tarafa, bu yargı süreçleri içinde sanık sandalyesinde kendisini savunmakla zamanını geçirmek zorunda kalan bir Trump da bulabiliriz.
BIDEN’IN İŞİ ÇOK ZOR
Trump’ın Amerikan siyasetinden tümüyle tasfiye edildiği bir senaryo Biden’ın işini kısmen
rahatlatacaktır. Çünkü Trump’ın geride bıraktığı zihniyet ikliminin, yarattığı aynı zamanda ırkçılığa da açık siyasi kültürün aşılması ABD açısından zannedildiği kadar kolay olmayacaktır.
Herhalde yakın tarihte çok az ABD Başkanı, masasında duran sorunların ağırlığı bakımından Biden’ın önünde bulduğu ölçüde bir meydan okumayla karşı karşıya kalmıştır.
Dünyanın en büyük küresel gücünün buradan nereye gideceği, Biden’ın 20 Ocak 2021 tarihi itibarıyla Trump’tan devraldığı ülkeyi ne ölçüde toparlayabileceğine bağlıdır.
Sedat ERGİN