BENİM ARZUM, NAMAZINI EVDE KILMANDIR
Hanım sahâbîlerden Âtike bint-i Zeyd radıyallâhü anhâ, cennetle müjdelenen yani aşere-i mübeşşereden Said Bin Zeyd (r.a.)'in kız kardeşidir. Abdullah bin Ebî Bekir (r.a.) ile evliydi.
Âtike (r.anhâ) ismi ile müsemmâ bir insandır. Her şahsın, isminden bir nasîbi vardır denildiği gibi, o da fizîken de ahlâken de son derece güzeldi. Âtike, güzel ve temiz kadın demektir.
Kocası Hz. Abdullah'ın vefatından sonra, iddeti biter bitmez, onu isteyenler çok oldu. O ise eşinin vefatından sonra evlenmeyeceğine dair Abdullah'a söz vermişti. Hayat yükünü kaldıracak bir bahçe bağışlamıştı eşi kendisine. Onu istemeye gelenlere özür beyan ederek teklifleri reddediyordu. Hz. Ömer (r.a.) de tâlip olanlar arasındaydı. Ona da eşine verdiği sözü ve bahçe bağışını hatırlatarak reddetti. Hz. Ömer kendisine mektup yazarak Sen Allâh'ın sana helâl kıldığını haram mı addediyorsun? dedi ve bu mevzûda düşünmesini istedi. Âtike (r.anhâ) Hz. Ali (r.a.) ile istişâre etti. Hz. Ali, bahçeyi eşinin âilesine iâde edip evlenmesinin münasip olacağını söyledi. O da Hz. Ömer ile evlendi.
Âtike (r.anhâ), Mescid-i Nebevî'de namaz kılmayı çok arzu ediyor, her defasında Hz. Ömer'den izin istiyordu. O da, Biliyorsun ki benim arzum, evde kılmandır! diyerek, evde kılmasının faziletini anlatmaya çalışıyordu.
Hz. Âtike, izin istemeye devam ediyor; izin verilince çıkıyor, verilmeyince de evde kılıyordu. Hz. Ömer'in şehit edilmesinden dolayı çok üzüldü... Ondan sonra onun hâtırasına hürmeten, ibâdetlerini evinde yapıp mescide gitmedi. (İbnü Abdi'l-Berr, el-İstiâb, 1/548)
İŞİN ÖZÜ TAKVÂDIR
Muhammed bin Yûsuf, Süfyân-ı Sevrî hazretlerine iltifat olarak;
Sen gece uyurken bile, insanların senden bahsettiğini görüyorum, demişti.
Hazret-i Süfyan (k.s.) şu karşılığı verdi:
Sus! İşin özü takvâdır, şöhret değil...
Hanım sahâbîlerden Âtike bint-i Zeyd radıyallâhü anhâ, cennetle müjdelenen yani aşere-i mübeşşereden Said Bin Zeyd (r.a.)'in kız kardeşidir. Abdullah bin Ebî Bekir (r.a.) ile evliydi.
Âtike (r.anhâ) ismi ile müsemmâ bir insandır. Her şahsın, isminden bir nasîbi vardır denildiği gibi, o da fizîken de ahlâken de son derece güzeldi. Âtike, güzel ve temiz kadın demektir.
Kocası Hz. Abdullah'ın vefatından sonra, iddeti biter bitmez, onu isteyenler çok oldu. O ise eşinin vefatından sonra evlenmeyeceğine dair Abdullah'a söz vermişti. Hayat yükünü kaldıracak bir bahçe bağışlamıştı eşi kendisine. Onu istemeye gelenlere özür beyan ederek teklifleri reddediyordu. Hz. Ömer (r.a.) de tâlip olanlar arasındaydı. Ona da eşine verdiği sözü ve bahçe bağışını hatırlatarak reddetti. Hz. Ömer kendisine mektup yazarak Sen Allâh'ın sana helâl kıldığını haram mı addediyorsun? dedi ve bu mevzûda düşünmesini istedi. Âtike (r.anhâ) Hz. Ali (r.a.) ile istişâre etti. Hz. Ali, bahçeyi eşinin âilesine iâde edip evlenmesinin münasip olacağını söyledi. O da Hz. Ömer ile evlendi.
Âtike (r.anhâ), Mescid-i Nebevî'de namaz kılmayı çok arzu ediyor, her defasında Hz. Ömer'den izin istiyordu. O da, Biliyorsun ki benim arzum, evde kılmandır! diyerek, evde kılmasının faziletini anlatmaya çalışıyordu.
Hz. Âtike, izin istemeye devam ediyor; izin verilince çıkıyor, verilmeyince de evde kılıyordu. Hz. Ömer'in şehit edilmesinden dolayı çok üzüldü... Ondan sonra onun hâtırasına hürmeten, ibâdetlerini evinde yapıp mescide gitmedi. (İbnü Abdi'l-Berr, el-İstiâb, 1/548)
İŞİN ÖZÜ TAKVÂDIR
Muhammed bin Yûsuf, Süfyân-ı Sevrî hazretlerine iltifat olarak;
Sen gece uyurken bile, insanların senden bahsettiğini görüyorum, demişti.
Hazret-i Süfyan (k.s.) şu karşılığı verdi:
Sus! İşin özü takvâdır, şöhret değil...