Beni Düşün
Bir sabah,
Bir sabah kalk ve düşün...
Neden, nasıl, niçin diye.
Olsun; içinde varsa hüzün bile düşün,
Ve bir öğlen düşün yine,
Kızgın güneşin altında dur,
Rüzgar değmeden saçlarına,
Bir el dolaşıyor avuçlarında.
Bunalmıyorsun, susuz ve açsın,
Bir el dolaşıyor dudaklarında...
Bir ikindi vakti düşün,
Hafiften esiyor rüzgar,
Ve kaçıyor güneş gök kubbeden.
Beni güneşin doğuşu gibi değil,
Batışı gibi düşün..
O kızıllıkta ve ateşte sarılmışım sana,
Ve yakıyor yüreğimi hasretin.
Bir ürpertide kaçışan alageyiğim,
Sen beni sağanak yağmurlar altında,
İki damla yaş olarak düşün...
Dolmuşum göz pınarlarına, aktım akacağım,
Yanaklarında iki azgın sel olacağım..
Dudak kenarlarında delta,
Yüreğinde deniz olacağım.
Sen beni bu temmuz sıcağında,
Bembeyaz teninden fışkıran ter olarak düşün,
Her yanını işgal etmiş, akıyorum üzerinden.
Sen beni elmacık kemiğinde gülümseyen,
Gonca güller gibi düşün...
Sen güzelim...
Sen beni karanlık bir gecede ay ışığı altında düşün,
Gün devrederken geceye nöbetini,
Bal yüklü bir arının kovanına dönüşü gibi düşün,
Ya da bir saka kuşunun yuvasına..
Ay çiçeklerinin kapanışı,
Dua çiçeklerinin kollarını yıkışı
Ve bir baykuşun gece senfonisinde düşün.
Sen beni yüzün yastığına değdiğinde,
Yüzümü yüzüne yaslamış olarak düşün.
Sen beni tatlım..
Sıcak bir temmuz akşamında,
Açık bıraktığın pencerenden,
Yanına süzülürken düşün...
Çok uzaklarda değil,
Orada işte tam orada,
Yüreğinin ortasına kurulmuş...
Yakıp gemileri, yıkıp köprüleri
Sadece sen olduğun için,
Sana koştuğumu düşün...
Ve rüzgarla savrulup, rastlantı sonucu
Yakama takılan bir saç telinin,
Avuçlarımda nasıl bir dünyaya dönüştüğünü düşün.
Sen beni
Telefon tellerinde değil,
Mektuplarda, nağmelerde değil,
Damarlarında akan kan olarak düşün.
Bir sabah,
Bir sabah kalk ve düşün...
Neden, nasıl, niçin diye.
Olsun; içinde varsa hüzün bile düşün,
Ve bir öğlen düşün yine,
Kızgın güneşin altında dur,
Rüzgar değmeden saçlarına,
Bir el dolaşıyor avuçlarında.
Bunalmıyorsun, susuz ve açsın,
Bir el dolaşıyor dudaklarında...
Bir ikindi vakti düşün,
Hafiften esiyor rüzgar,
Ve kaçıyor güneş gök kubbeden.
Beni güneşin doğuşu gibi değil,
Batışı gibi düşün..
O kızıllıkta ve ateşte sarılmışım sana,
Ve yakıyor yüreğimi hasretin.
Bir ürpertide kaçışan alageyiğim,
Sen beni sağanak yağmurlar altında,
İki damla yaş olarak düşün...
Dolmuşum göz pınarlarına, aktım akacağım,
Yanaklarında iki azgın sel olacağım..
Dudak kenarlarında delta,
Yüreğinde deniz olacağım.
Sen beni bu temmuz sıcağında,
Bembeyaz teninden fışkıran ter olarak düşün,
Her yanını işgal etmiş, akıyorum üzerinden.
Sen beni elmacık kemiğinde gülümseyen,
Gonca güller gibi düşün...
Sen güzelim...
Sen beni karanlık bir gecede ay ışığı altında düşün,
Gün devrederken geceye nöbetini,
Bal yüklü bir arının kovanına dönüşü gibi düşün,
Ya da bir saka kuşunun yuvasına..
Ay çiçeklerinin kapanışı,
Dua çiçeklerinin kollarını yıkışı
Ve bir baykuşun gece senfonisinde düşün.
Sen beni yüzün yastığına değdiğinde,
Yüzümü yüzüne yaslamış olarak düşün.
Sen beni tatlım..
Sıcak bir temmuz akşamında,
Açık bıraktığın pencerenden,
Yanına süzülürken düşün...
Çok uzaklarda değil,
Orada işte tam orada,
Yüreğinin ortasına kurulmuş...
Yakıp gemileri, yıkıp köprüleri
Sadece sen olduğun için,
Sana koştuğumu düşün...
Ve rüzgarla savrulup, rastlantı sonucu
Yakama takılan bir saç telinin,
Avuçlarımda nasıl bir dünyaya dönüştüğünü düşün.
Sen beni
Telefon tellerinde değil,
Mektuplarda, nağmelerde değil,
Damarlarında akan kan olarak düşün.