Ey yâr, susuşum sözümü
esirgemekten değil.
Sana değen sözleri
çoktan yitirdim;
dudağım avare, dilim
perişan.
Aklım ermiyor ki,
sustuğumu bileyim.
Kalbim ayılmıyor ki sana
hitap edeyim.
Kelimelerin sıcağı
kaçmış, hece hece
küllenmişler; sükût
lehçesinde aç susuz bir
mülteciyim şimdi. Seni
taşa benzettiler. Öyle
dilsiz, öyle hayatsız, öyle
duygusuz diye.
Değirmende konuşan taş
değil midir peki? Acıyı
öğütüp ekmek eyleyen
senin dönüşün değil mi?
Sen değil misin kabrimi
bekleyen sadık yâr?
Dillerin sustuğu yerde
sen değil miydin ısrarla
adını söyleyen
unutulanların? Sen değil
misin nice dertlinin
derdini hiç itirazsız
dinleyen?
esirgemekten değil.
Sana değen sözleri
çoktan yitirdim;
dudağım avare, dilim
perişan.
Aklım ermiyor ki,
sustuğumu bileyim.
Kalbim ayılmıyor ki sana
hitap edeyim.
Kelimelerin sıcağı
kaçmış, hece hece
küllenmişler; sükût
lehçesinde aç susuz bir
mülteciyim şimdi. Seni
taşa benzettiler. Öyle
dilsiz, öyle hayatsız, öyle
duygusuz diye.
Değirmende konuşan taş
değil midir peki? Acıyı
öğütüp ekmek eyleyen
senin dönüşün değil mi?
Sen değil misin kabrimi
bekleyen sadık yâr?
Dillerin sustuğu yerde
sen değil miydin ısrarla
adını söyleyen
unutulanların? Sen değil
misin nice dertlinin
derdini hiç itirazsız
dinleyen?