PEYGAMBER EFENDİMİZ (SAS), BİR HADİS-İ ŞERİFİNDE ZİKİR EDEN İLE ZİKİR ETMEYEN KİMSEYİ ÖLÜ İLE DİRİYE BENZETİYOR.
Kuran-ı Kerim, melekten sineğe, mikroorganizmadan nebülözlere kadar her varlığın kendi dilinde Allahı tesbih ü takdis ettiğini buyuruyor. Ramazan ise bu zikrin ecrinin kat kat arttığı bir zaman dilimi. Müslümana düşen de bu İlahî zikir halkasına dahil olmak.
Ramazan, Cenab-ı Hakkı güzel isimleriyle, kudsî sıfatlarıyla yâd etmek, hamd ü senada bulunmak ve Kuran okuyarak zikretme mevsimi. Kul aczini ve fakrını dua lisanıyla ilan ederken, İlahî isim ve sıfatları düşünerek de kalp zikrini yapar. Bedenin zikrine gelince İlahi emir ve yasakları, kulluk adına yapılan teklifleri vicdanında hissederek ve derin bir mesuliyet şuuruyla yasaklardan kaçınır.
Zikir için en güzel vakitlerden birisinin namaz sonrası olduğunu aktaran Prof. Dr. Abdulhakim Yüce, tesbihin bir yönüyle dua olduğunu söylüyor. Farz namazlarının hemen arkasında yer alan vaktin, duanın kabule en yakın zaman olduğunu söyleyen Prof. Yüce, Zira kul, Allahuekber diyerek mâsiva ile irtibatını kesmiş, okuduklarıyla marifet ufkuna yükselmiş, secdeleriyle Rabbine en yakın yere ulaşmış olur. Duygu yüklü bu atmosfere giren kul, kısacası dinin direği olan namazla günahlarından arınmıştır. Bu durumda yapılacak en güzel şey, değer ölçümüz olan duaya sarılmak ve evrensel koroya katılıp Rabbimizi tesbih etmektir. diyor. İnsanın hal ve tavırları da zikirden nasibini almalı ve onu görenlere de bir manada zikir vesilesi olmalı! diyen Yüce, buna en güzel örneğin Peygamber Efendimiz (sas) olduğunu kaydediyor.
HER ŞEY KENDİ DİLİNDE ALLAHI ZİKREDİYOR
Ayet-i kerimelerde açık ifadelerle canlı cansız diğer bütün varlıkların da Allahı tesbih ettiği belirtiliyor. Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır da tefsirinde Nuh Sûresinin Baksana göklerde olan, yerde olan herkes, bu arada kanatlarını çarparak uçan dizi dizi kuşlar, hep Allahı tesbih ederler. Onlardan her biri kendi duasını ve tesbihini pekiyi bellemiştir. Allah onların yaptıklarını hakkıyla bilir. ayetiyle bu hakikate dikkat çeker. Ayette dikkatleri çeken kuşların zikrine bir de Sad Sûresi 18 ve 19. ayetlerde değinilir: Onlar ne derlerse desinler sen sabret ve güçlü kuvvetli bir kulumuz olan Davudu hatırla! Çünkü o daima Allaha yönelirdi. Biz, akşam ve sabah işrak vakti kendisiyle tesbih etsinler diye dağları, toplu haldeki kuşları onun hizmetine vermiştik. Her biri onun ahengine katılır, beraber tesbih ederlerdi. Prof. Dr. Abdulhakim Yüce, bu ayette kuşların yanı sıra dağların da sesli bir şekilde Hz. Davudun (as) tesbih ve zikir halkasına dâhil olmalarına ve onunla beraber koro halinde Allahı zikretmelerine dikkat çekiyor. Prof. Yüce, Büyük dağlar, birer mürit gibi Hz. Davuda uyup onun diliyle, onun emriyle Hâlık-ı Zülcelâli tesbih ediyorlardı. Hz. Davud (as) ne söylerse onlar da tekrar ediyorlardı. diyor.
Ramazan, Cenab-ı Hakkı güzel isimleriyle, kudsî sıfatlarıyla yâd etmek, hamd ü senada bulunmak ve Kuran okuyarak zikretme mevsimi. Kul aczini ve fakrını dua lisanıyla ilan ederken, İlahî isim ve sıfatları düşünerek de kalp zikrini yapar. Bedenin zikrine gelince İlahi emir ve yasakları, kulluk adına yapılan teklifleri vicdanında hissederek ve derin bir mesuliyet şuuruyla yasaklardan kaçınır.
Zikir için en güzel vakitlerden birisinin namaz sonrası olduğunu aktaran Prof. Dr. Abdulhakim Yüce, tesbihin bir yönüyle dua olduğunu söylüyor. Farz namazlarının hemen arkasında yer alan vaktin, duanın kabule en yakın zaman olduğunu söyleyen Prof. Yüce, Zira kul, Allahuekber diyerek mâsiva ile irtibatını kesmiş, okuduklarıyla marifet ufkuna yükselmiş, secdeleriyle Rabbine en yakın yere ulaşmış olur. Duygu yüklü bu atmosfere giren kul, kısacası dinin direği olan namazla günahlarından arınmıştır. Bu durumda yapılacak en güzel şey, değer ölçümüz olan duaya sarılmak ve evrensel koroya katılıp Rabbimizi tesbih etmektir. diyor. İnsanın hal ve tavırları da zikirden nasibini almalı ve onu görenlere de bir manada zikir vesilesi olmalı! diyen Yüce, buna en güzel örneğin Peygamber Efendimiz (sas) olduğunu kaydediyor.
HER ŞEY KENDİ DİLİNDE ALLAHI ZİKREDİYOR
Ayet-i kerimelerde açık ifadelerle canlı cansız diğer bütün varlıkların da Allahı tesbih ettiği belirtiliyor. Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır da tefsirinde Nuh Sûresinin Baksana göklerde olan, yerde olan herkes, bu arada kanatlarını çarparak uçan dizi dizi kuşlar, hep Allahı tesbih ederler. Onlardan her biri kendi duasını ve tesbihini pekiyi bellemiştir. Allah onların yaptıklarını hakkıyla bilir. ayetiyle bu hakikate dikkat çeker. Ayette dikkatleri çeken kuşların zikrine bir de Sad Sûresi 18 ve 19. ayetlerde değinilir: Onlar ne derlerse desinler sen sabret ve güçlü kuvvetli bir kulumuz olan Davudu hatırla! Çünkü o daima Allaha yönelirdi. Biz, akşam ve sabah işrak vakti kendisiyle tesbih etsinler diye dağları, toplu haldeki kuşları onun hizmetine vermiştik. Her biri onun ahengine katılır, beraber tesbih ederlerdi. Prof. Dr. Abdulhakim Yüce, bu ayette kuşların yanı sıra dağların da sesli bir şekilde Hz. Davudun (as) tesbih ve zikir halkasına dâhil olmalarına ve onunla beraber koro halinde Allahı zikretmelerine dikkat çekiyor. Prof. Yüce, Büyük dağlar, birer mürit gibi Hz. Davuda uyup onun diliyle, onun emriyle Hâlık-ı Zülcelâli tesbih ediyorlardı. Hz. Davud (as) ne söylerse onlar da tekrar ediyorlardı. diyor.