Neler yeni
MEGAForum - Teknoloji Forumu

Forum içeriğine ve tüm hizmetlerimize erişim sağlamak için foruma kayıt olmalı yada giriş yapmalısınız. Forum üye olmak tamamen ücretsizdir.

  • Web sitemizin içeriğine ve tüm hizmetlerimize erişim sağlamak için Web sitemize kayıt olmalı ya da giriş yapmalısınız. Web sitemize üye olmak tamamen ücretsizdir.
  • Sohbetokey.com ile canlı okey oynamaya ne dersin? Hem sohbet et, hem mobil okey oyna!
  • Soru mu? Sorun mu? ''Bir Sorum Var?'' sistemimiz aktiftir. Paylaşın beraber çözüm üretelim.

BASLICA EGILIMLER VE TEMEL SORUNLAR

diShy

~ یơυℓℓεss ..
Onursal Üye
  • Üyelik Tarihi
    27 Kas 2009
  • Mesajlar
    24,120
  • MFC Puanı
    79
3. BASLICA EGILIMLER VE TEMEL SORUNLAR


Nitekim, ilk olarak "Din Sosyolojisi" (Sociologie de la Religion) terimine Fransiz Sosyoloji Ekolü'nün kurucusu E. Durkheime'in (1858-1917) Année Sociologique (Sosyoloji Yilligi) dergisinde 1899'da din olayinin tanimina dair (De La Définition du Phénonène Religieux) yayinladigi bir yazisinda rastlanmaktadir. Esasen Durkheim, bu dergide yayinladigi bir çok makale ve çesitli kitaplarinin yani sira özellikle Dinî Hayatin Ibtidaî Sekilleri (Formes Elémentaires de la Vie Religieuse) adli eserini din konusunun sosyolojik yaklasim perspektifinde bilimsel incelenmesine tahsis etmis olup, onun baslattigi ekole mensup sosyologlar ve meselâ bunlardan Marcel Mauss, Henri Hubert, vd. din sosyolojisine önemli katkilarda bulunmus; ancak, bu arada Durkheim'in bir kisim görüsle rinden de uzaklasmis ve hattâ onlardan bazilari Gaston Richard örneginde görüldügü üzere, teodise sorununu kapsamadigi ve esasen objektif de olmadigi gerekçesiyle Durkheim'in din anlayisina çok önemli elestiriler ge tirmislerdir.


Her halükârda Durkheim, sosyal gerçeklik ler olarak din olaylarinin incelenmesi konusunda "kutsal" (sacré) ve "kutsal-disi" (profane) arasinda net bir ayirim gözeterek dini “kutsal seylerle ilgili inanç ve amellerden olusan dayanismali bir sistem ve buna inançla baglilik etrafinda manevî bir birlik olusturmak üzere birlesip bütünlesmis bir dinî cemaat” seklinde tanimlamakla (Formes Elémentaires de la Vie Religieuse, 1912, s. 65), dinin sosyal bütünlesme ve kontrolün saglanmasindaki foksiyonel rolüne de önemle isaret etmis olmakta; esasen o dini toplumu meydana getiren "temel unsurlar"dan (éléments constitutifs) biri olarak görmektedir.


Bununla birlikte, aslinda sosyoloji anlayisi itibariyle Fransiz filozofu A. Comte’un pozitivist felsefesinin çok büyük etkisi altinda bulunan Durkheim’in temelde dinin özünü ve baslangicini tamamen sosyal sartlardan hareketle açiklamaya yönelik bu çabalari yakin mesaî arkadaslarinin disindaki çevrelerden bir çok tepki ve itirazlari da beraberinde getirmis olup; özellikle dinin süjesi ile muhtevasini birbirine karistirarak onu toplumun bir fonksiyonuna "indirgeme"ye kalkismasi bakimindan o siddetle elestirilmis ve hattâ din konusunda ön yargili davranmakla suçlanmissa da, Durkheimci etkiler Türk düsünürü ve sosyologu ve hattâ Türkiye'de din sosyolojisinin kurcusu sayilan Ziya Gökalp örneginde görüldügü üzere ülkemize kadar uzanmis; Durkheim’in din sosyolojisinin "islevselci" (fonksiyonalist) eglimi ise, II. Dünya Savasi sonrasi dönemde ABD.de T. Parson'un (1902-1979) sosyolojisinde din konusuna strüktüro-fonksiyonalist bir sosyolojik yaklasima imkân hazirlamis olup; "islevselci din sosyolojisi" egilimi R. K. Merton'da "ilimli" bir fonksiyonalizm seklinde olmak üzere öteki bir çok din sosyologu tarafindan oldukça degisik sekillerde sürdürülmüstür.


Öte yandan, pozitivist çizgideki Fransiz Sosyoloji Ekolünün "sosyolojizm "inin dine yaklasiminin "ircacilik " (reductionisme) egiliminin tipik bir benzerini, 19. yüzyilin ortalarindan basla ***** Marksist çevrelerde önemli temsilciler bulan "materyalist egilimli din sosyolojisi" vermis olup; din konusuna yaklasimlarda degisik çizgilerdeki gelismelere ve anlayislara imkân vermis olsa bile bu akimin son tahlilde dini sosyo-ekonomik faktörlerin bir tür "epifenomen"ine (gölge olay) indirgenmek istemesi çok siddetli etki ve tepkileri de beraberinde getirmis bulunmakta; etkileri bir ölçüde günümüzde ve hattâ Türkiye'de de devam etmekte olan bu akimin temsilcilerinden bazilarinin ve meselâ Fransa'da Michèle Bertrand'in, Marksizm'in kurucularinin dinin müstakbel sonunu ilân etme kehânetlerinde aldandiklarini beyan ve tasdik etmekte olusu kayda deger olmaktadir (Statut de la Religion Chez Marx et Engels, 1979, s. 184-185).


Zira, geleneksel dinlerin ve özellikle de meselâ Hiristiyanligin Orta Çagdan intikal eden geleneksel formlarinin Bati toplumlarinda modern sanayi medeniyetinin ilerleme sine bagli olarak belli bir sarsinti geçirmis olmasina ve bu çerçevede geleneksel dinî inanis ve pratiklere bagliliktaki nisbî düsüse ve sekülarizasyona ragmen, dinin bu toplumlarda belli bir dinamizmi korumaya devam ettigi ve hattâ "yeni dinî hareketler" örneginde görüldügü üzere önemli canlanma belirtileri gösterdigi, bu bakimdan, modern sanayi toplumunda ve hattâ genel olarak insan topluluklarinda dinin sonu konusunda acele genelleme ve yargilarda bulunmanin yaniltici oldugu; esasen toplumsal, kültürel ve ekonomik durum ve sartlardan hangi ölçüde etkilenirse etkilensin yine de beserî ve toplumsal olaylar olarak dinî fenomenler ve tecrübelerin son tahlilde onlari asan ve onlardan bagimsiz kendi öz dinamiklerinin varligi, hususiyle modern din bilimlerinin ve meselâ din sosyolojisinin katkilari ile bu gün giderek daha iyi anlasilmaktadir. Kaldi ki, modern bilimin, teknolojinin, medeniyetin ve demokratik sanayi toplumunun gelismesi her zaman için dinî bir gerilemeyi de beraberinde getirmemis ve meselâ ABD’de tersine bu gelismeye, Alexis de Tecqueville'in (1805-1859) daha 19. yüzyilin ortalarina dogru isaret ettigi üzere, dinî bir canlanma eslik etmis bulunmaktadir (De la Démocratie en Amérique, 1835, 1840).


Esasen, 20. yüzyilin baslarindan itibaren tüm dünyada entelektüel planda dikkati çeken en önemli olaylardan biri, modern toplumlarda geleneksel dinin geçirmekte oldugu sarsintiya ragmen, din arastirmalarina duyulan ilginin gittikçe artan bir düzeye erismesi olmustur. 19. yüzyilin son döneminin sosyo loglari dini, daha ileri sartlara dogru ge lisen toplumlarda anlamini gittikçe yitiren bir olgu olarak telâkkî ederlerken, bu tür bir evrimci düsüncenin 20. yüzyilin baslarindan itibaren sosyologlarca siddetle reddedilmesine tanik olunmustur.


Böylece, 20. yüzyilin baslangicindan bu yana, din sosyolojisi arastirmala rinda 19. yüzyilda görülen pozitivist ve tekâmülcü dalga büyük bir inhitata sahne olur ken, uzun süre dinî duygunun mensei ve tabiatini açiklama tesebbüsleriyle vakit geçirmis ve bu arada incelemeleri için ana malzemeyi tercihen etnoloji, etnografya ve folklor gibi dallarin verilerinden almis olmasi sebebiyle imtiyazli arastirma alani "ilkel dinlerin etnolojik sosyolojisi" olarak kalmis olup, öte yandan yakasini da bir türlü komsu disiplinlerin inhisarindan kurtaramamis bulunan din sosyolojisi, bir taraftan normatiflik ve spekülâsyondan siyirilarak "objektif " bir karakter kazanmaya çalisirken, diger taraftan da etnolojinin yani sira tarih, ekonomi, psikoloji, fenomenoloji ve istatistik gibi sosyal bilimlerin verilerine yönelmek suretiyle "deneysel" bir temele oturmak suretiyle bagimsiz ve sistematik bir ilmî disiplin olarak kurulusunu tamamlamistir.


Din olaylarinin sosyo lojik olarak incelenmesinin özel bir arastirma alanini teskil etmesi seklinde ortaya çikan bu olayda ise en büyük pay Alman sosyologu Max Weber'e (1864-1920) ait olmustur. Gerçekten de bu anlamda Weber, ilk sistematik ve bagimsiz din sosyolojisi biliminin kurucusu sayilmaktadir. Zira, düsünce sisteminin felsefî temelleri yeni Kantçiliga dayanmakta olan Weber, sosyo loji tarihi içerisinde Dilthey ve Rickert'ten gelen "Manevî Bilimler" akimina bagli olup, "Anlayici Sosyoloji" olarak nitelenen sosyoloji gele negini olgunlastirmis ve ayni zamanda öteki toplum olaylari gibi din olaylarina da birer "ideal tip" gözüyle bakarak siniflamasini yapmak seklindeki "anlayis metodu"nu tarihî ve karsilastirmali yöntem ve tekniklerle de zenginlestirip sentezleyerek din sosyolojisi arastirmalarina uygulamayi basarmistir.


Weber'in din sosyo lojisi çalismala rinin ana temasini özellikle din ve iktisat iliskilerinin sosyolojik tedkiki teskil etmis; bu çerçevede, Protestan ahlâkinin modern Kapitalizmin dogusunda oynadigini öne sürdügü ro1 üzerine olan tezi ile ün yapmis, 1904'ten itibaren ya yinladigi eserleri din sosyolojisi sahanin klâsikleri arasindaki yerini almistir.


Gerçi Weber, din sosyolojisi üzerine gerçeklestirmeyi tasarladigi eserini tamamlayamadan vefat etmistir. Din sosyolojisi anlayisinin etkileri özellikle Türk düsünür ve sosyologu S. F. Ülgener (Iktisadî Inhitat Tarihimizin Ahlâk ve Zihniyet Meseleleri,1951) örneginde tipik bir biçimde görüldügü üzere Türkiye'ye kadar uzanmis bulunan Weber, bilhassa Islâm dini üzerine yazmayi tasarladigi bölümden ancak bir takim notlar birakmis, onun bu konudaki fikirleri özellikle son dönemde elestirel tavirlari da beraberinde getirmistir (Turner, Weber and Islam: a Critical Approach,1974).


Her halükârda, dini toplumsal bir olay olarak inceleyip açiklamak isteyen Durkheim'dan farkli olarak onu toplumsal aksiyon olmak itibariyle sosyolojik arastirma konusu yaparak dinî davranisin iktisat, ahlâk ve kismen de siyaset ve egitime etkileri üzerinde duran ve kendisinin genel sosyoloji analizlerinin bütününe uygun olarak dinî olayda tedricî bir rasyonalizasyon sürecinin varligini müsahade eden Weber, bu konulari o kadar genisligine ve öylesine derinligine bir nüfuzla sistematik biçimde incelenmistir ki, onun çalismalarinin asagi yukari bütün kültürle rin "karsilastirmali ve sistematik din sosyolojisi"nin gerçeklestirlmesine yöneldigini ve pek çok vakialari ele alarak sosyolojik analize tabi tutmayi basardigini önemle belirtmek gerekir. Ancak, yine de Weber'in bu alanda kendisinden sonra yapilacak çok sey biraktigina da önemle isaret etmelidir.


Her halükârda, bir çok elestirilere de konu olan Weber'in açmis oldugu yoldan hareketle din sosyoloji sür 'atle gelisti ve pek çok ve çesitli verimli çalismalar ortaya konmaya baslandi. Bu çerçevede, E. Troeltsch (1865-1923), J. Wach (1898-1955) ve G. Menschig gibi Batili din sosyo loglarinin 20. yüzyilin ilk yarisinda gerçeklestirmeyi basardiklari çalismalarin önemine isaret etmek gerekir. Meselâ bunlardan kendini Hiristiyan dünyasi ile sinirlayarak, Hiristiyan kilise ve cemaatleri ve onlarin sosyal ve ahlakî anlayislarini incelemis bulunan Troeltsch'un görüs leri kendisinden sonra din sosyolojisi sahasinda çalisanlara büyük bir kaynak teskil etmis; gerçekten de meselâ Richard H. Niebuhr ABD'de dini incelerken onun gö rüslerinden hareket etmistir.


Öte yandan, 20. yüzyilda din sosyolojisi sahasinin en önde gelen isimlerinden biri olarak bile nen ve bu bilim dalinin kurulusu ve gelismesinde çok büyük emegi geçen Joachim Wach'da Troeltsch'tan büyük ölçüde etkilenmistir. Ancak gerçekte R. Otto ve Max Weber'in tilmizi olan Wach, Troeltsch gibi bir tek dinle ve özellikle de Hiristiyanlikla sinirlanmak yerine bütün dinleri arastirma kaps***** almis ve tarihî, fenomenolojik, karsilastirmali ve tipolojik yöntemler yardimiyla "genel ve sistematik bir din sosyolojisi"ni gerçeklestirmeye yönelmistir. Denebilir ki, Van der Leeuw ve R. Otto’da olgunlasan din fenomonolojisi anlayisi ile G. Simmel ve Leopald von Wiese'in temsil ettikleri formel sosyoloji J. Wach' ta "fenomenolojik ve tipolojik bir din sosyolojisi" tarzinda orijinal ifadesini ve temsilcisini bulmustur.


Bununla birlikte, bu din sosyologlarinin hemen hepsi genelde hep dolayli gözlem yani tarihî ve etnolojik metotlardan faydalanarak, dinler tarihi, etnoloji, antropoloji, vs. gibi ilim dallarinin verilerinden hareketle etnolojik yahut tarihî ve tipolojik bir din sosyolojisini gerçeklestirmek amacina yönelmis; buna karsilik, özellikle 20. yüzyilin ikinci yarisindan itibaren din sosyolojisi günümüz toplumlarinda din konusunu ele almaya baslamistir.


Gerçi, din sosyolo jisinin günün sorunlarina yönelmesinin tarihi aslinda daha eskilere uza niyorsa da, özellikle 20. yüzyilin ikinci yarisindan itibaren yasanan büyük degisimler, din sosyologlarinin bakislarini daha da çok günümüz toplumlarinda din sorununa yöneltmelerine imkân vermis bulunmaktadir. Bu çerçevede, modern toplumun yapisi ve hayatinda dinin yeri, dayanaklari ve fonksiyonlari, dinin diger toplumsal kurum ve sistemlerle, kültürle iliskileri, sekülarizasyon, modern insanin dinî tutum ve davranislari ve hattâ kurumsallasmis dinin disinda kalan dinî tutum ve davranislar ve özellikle de degisim olgusu ile iliskileri bakimindan din, geleneksel yapidan modern bir yapiya dogru degisim sürecinde din, dinî inanç, tutum ve davranislar, kurumlar, örf ve âdetler ve nihayet yeni dinî hareketlerin incelenmesi... gibi konular baslica ilgi odaklarini olusturmaya baslamis görünüyorlar. Kuskusuz bu durum din sosyolojisi incelemeleri için yeni metodolojik yöntem ve tekniklerin gelistirilmesi problemini de beraberinde getirmis bulunmaktadir.


Her halükârda, etnolojik ve tarihî yö nelimli bir din sosyolojisi egilimini genis ölçüde asarak, günümüz toplumlarinda sosyolojinin bakis açilari ve yaklasim yöntemlerinden hareketle dinî tecrübenin çesitli anlatimlari olan iman, ibadet ve cemaat'in sosyolojik yaklasimda bilimsel olarak ele almaya baslamanin en tipik bir temsilcisi olarak karsimiza Fransiz din sosyologu G. Le Bras (1891-1970) çik makta; nitekim, onun "dinî morfoloji" arastirmalarina yönelik din sosyolojisi çalismalarini takiben, hemen bütün ülkelerde ve tüm dinler ve toplumlarin dinî-sosyal hayatlari üzerine tecrübî din sosyolojisinin yaklasim yollarindan hareketle büyük bir arastirmaci kitlesi tarafindan pek çok arastirmala rin gerçeklestirildigine tanik olunmaktadir. Öyle ki, genel olarak sosyolojik arastirmalarda gözlenen ve teorik tartismalarin ikinci plana itilerek uygulamali arastirmalara yönelme ile karakterize olan egilim din sosyolojisi alaninda da kendini göstermis bulunmaktadir.


Böylece, günümüz toplumlarinda din konusu çok çesitli yöntemler ve teknikler araciligi ile bir çok veçheleri altinda adetâ laboratuvar incelemesine tabi tutulmaktadir. Toplumsal degisme ve çagdaslasmanin din, dinî davranis ve yasayisla iliskileri ve etkilesimi veya daha genel olarak sekülarizasyon sorunu yahut dinin çesitli toplumsal kurumlarla olan fonksiyonel iliskileri bu baglamda ele alinan en önemli konulardan birkaçini olusturmaktadir. Iste bu sekildedir ki meselâ, S. S. Acquaviva, P. Berger, T. Luckmann, B. R. Wilson, D. Bell gibi "sekülarizasyon sosyolojisi" alaninda uzmanlasmis din sosyologlari, seküler toplumda din konusuna egilerek modern dönemde Batinin sanayi toplumlarinda müesseselesmis dinin konumu ve hattâ kurumsallasmamis kutsal, seküler dindarliklar, yeni dinî akim, cemaat ve gruplar, dinî köktencilik... gibi çok çesitli konulari ve problemleri degisik sosyolojik yaklasim perspektiflerinde bilimsel incelemeye aliyorlar.


Ancak, günümüz toplumlarda din konusunun incelenmesi çerçevesinde, ileri derecede modern toplumlarin yani sira daha az modern yahut geleneksel kategorisinde yer alan ve yahut modern etkiler altinda hizli bir degisime ugramakta bulunan "tranzisyonel toplumlar"da din, dinî yasayis ve davranislarin bilimsel ve sosyolojik incelenmesi de giderek daha büyük bir önem kazaniyor. Bu meyanda, toplum içerisinde dinî davranisin ölçümü sorunu, insanin dindarligi ve dinî aidiyeti konusuna bagli olarak özel bir önem kesbetmis görünüyor. Böyle olunca da din konusuna sosyo lojik yaklasima bir sekilde, kantitatif tekniklere dayali sosyal psikolojik yaklasim perspektifleri egemen olmaya baslamis bulunuyor.


Süphesiz böylesine bir yönelimde din sosyolojisinin öteki bilimler ve özellikle psikoloji ve tabiî ki sosyal psikoloji ile olan iliskileri ve bu bilim dallari arasinda artan isbirliginin payi çok büyük görünüyor. Böylece, modern dönemde artik dinin bilimsel incelenmesinin, çesitli sosyal bilimler, insan bilimleri, din bilimleri, ilâhiyat ve hattâ tabiat bilimleri mensuplarinin siki bir isbirligi çerçevesinde "disiplinlerarasi" (interdisiplinaires) veya "mültidisiplinaires" bir çalisma ve çaba ile gerçeklestirilebilecegi hususu daha iyi anlasilmaya baslaniyor. Nitekim, bu çerçevede meselâ din antropolojisinin, din sosyolojisinin gelisme sine olan katkilari artarak devam ediyor.


Öte yandan, aslinda sosyolojik arastirmalarda psikolojik yahut sosyal psikolo jik yönelimin kökleri de oldukça gerilere gidiyor. Süphesiz, Leuba, Starbuck gibi psikologlar ve özellikle de William James'in çalismalari, "din sosyal psikolojisi" alanina olan ilginin artisinda önemli bir rol oyna mistir. Kidd, Ellwood ve Ross gibi sosyologlarin fonksiyonalist yönelimli din yorumlarinin da dinî sosyal psikoloji alanina duyulan ilginin artisinda büyük payi olmustur. Böylece, sosyal psikolojik yönelimli din arastirmalarinda Allport, Yinger ve Fichter gibi güçlü isimler kendilerinin gösterdiklerinden, din sosyal psikolojisi egilimi de özellikle ABD'deki din sosyolojisi çevrelerinde çok güçlü bir sekilde kendini göstermek imkânini elde etmis bulunuyor. Meselâ Gerhard Lenski, Weber'in artik klâsik hale gelmis bulunan tezinden hareketle Detroit eyaletinde dinî aidiyet ile ekonomik faaliyetler arasindaki iliskiyi genis bir örneklem grubu araciligi ile teste tabi tutmus bulunmaktadir. Kaliforniya Üniversitesinden Glock ve Stark ise, genis bir "tarama" (survey) ölçeginden hareketle A.B.D.’deki halihazir dinî durumu incelemeye aldilar. Giderek baska ülkelere de yayilan bu tür inceleme egilimi, gerek metot ve teknikler ve gerekse de muhteva yönünden, dinî davranis ölçümlerinin daha bir incelik, derinlik ve sistematige kavusmasina imkân hazirlamis bulunuyor.


Böylece, köy, kasaba, sehir... gruplari; üst, orta ve alt toplumsal tabakalar; gecekondu, gençlik, ögrenci, isçi, tüccar... kesimleri vb. çok çesitli sosyo-kültürel kategori, çevre, sinif ve grup larda dinî tutum ve davranislarin ve onlarin ekonomi, ahlâk, siyaset... gibi öteki toplumsal kurum, davranis ve faaliyet sekilleriyle olan karsilikli iliskileri ve etkilesiminin yas, cinsiyet, meslekî ve sosyo-ekonomik statü, medenî durum, egitim, dinî, etnik, vb. aidiyet durumu... gibi bir çok degiskenlere göre incelemeye alinmis ve bunlarin arasindaki korelasyonlarin arastirilmis olmasi kayda degerdir. Esasen bu durum, dinî yasayis ve davranisin çok çesitli boyutlarinin ayirt edilmesi ve bu sekli altinda daha bilimsel bir yakla simla incelenmeye alinmasina imkân vermis olup; bu çerçevede dinî tutum ve davranis "ölçekleri"nin olusturulmasina yönelinmis bulunulmakta ve böylece, oldukça çesitli tutum ve davranis ölçeklerinin ve hattâ tipolojilerin olusturulmus bulunduguna önemle isaret etmek gerekmektedir. Bütün bu arastirmalar ve böylece olusturulan ölçekler ve tipolojilerin küçük gruplar ve dar dinî, kültürel ve toplumsal çevrelerin ötesinde giderek, dinî yasayis ve davranisin çok genis ölçekli ve boyutlu toplumsal ve kültürel çevrelere ve gruplara uygulanmak suretiyle "kültürlerarasi incelemelere" (crosscultural studies) dönüsmeye baslamis olmasina da önemle isaret etmelidir.


Öte yandan, bütün bu gelismelerin modern dönemde din sosyolojisi incelemelerine dünya ölçüsünde yeni bir önem ve boyutlar kazandirdigina ve hattâ bu baglamda, din sosyolojisine, yeni sorunlar çerçevesinde ve disiplinlerarasi isbirligi ile yepyeni kavramlar, terimler, yeni yaklasim kuramlari, paradigmalari ve yöntemlerinin eklenmekte olduguna da önemle isaret etmek gerekir. Nitekim bu çerçevede, özellikle 20. yüzyilin son çeyreginde "yapi" (structure), "kültür", "sembol", "isaret" (sign), "anlam", "yorum", "sistem "... kavramlarinin yeni tanimlari baglaminda din konusuna yeni yaklasim modellerinin anahtar terimlerini olusturdugu görülmektedir. Böylece, C. Levi-Strauss din konusuna "yapisalcilik ", R. Bastide "sürekli degisen kültürel yapi", J. Berque "derinlik sosyolojisi", E. Gellner "sarkaç teorisi", C. Geertz "kültür sistemi, semboller, isaretler, anlam ve yorum" Mary Douglas "sembollerde sifrelenmis anlamlarin çözümlenmesi" R. Wuthnow "kültürel yapisalcilik" D. Bell "farklilasmis toplumda din ve kutsalin dönüsü", P. Berger ve T. Luckmann "fenomenoloji ve kognitif islevselcilik", J. M. Yinger "islevselcilik " perspektifinde yaklasmaya yönelmis olup; öte yandan, insanligin dinî tecrübesinin gelisim seyrini evrimsel bir perspektiften yaklasmak suretiyle çözümleyip açiklamaya ve anlamaya yönelen yapisal- fonksiyonalist R. N. Bellah ise, modern toplumda din konusunun sosyolojik analizi baglaminda "sivil din" kavramini operasyonel biçimde devreye sokmus bulunmaktadir.


Süphesiz, burada bu tür çalismalar ve hattâ öteki bir çok çalismanin yöntem, tahlil ve sonuçlarini ele almak bu çalismanin sinirlarini asmaktadir. Yine de, en genel çerçevedeki sistematik bir yaklasimda, din sosyolojisi bilimi alanindaki arastirmalarin, biri dinin degismez kabul edilen özü ve muhtevasini anlayip açiklamaya ve ötekisi de dinî olayin degisik tarihsel formlari ile spesifik toplumsal kontekstleri arasindaki enteraksiyonu ortaya koymaya yönelen iki ana egilim etrafinda toplandigi ifade edilebilirse de, gerçekte yönelimlerin çesitliliginin böylesine dikotomik bir kategorizasyonu ziyadesiyle astigina önemle isaret etmelidir. Her halükârda, bu bilim dalinin gelismesinde genel sosyoloji mensuplarinin yani sira dinî çevrelerin önemli katkilari da belirtilmelidir.


Esasen, din sosyolo jisi bilimine duyulan bilimsel, akademik, pedagojik ve hattâ pratik ilginin giderek dünya çapinda yayginlik kazanmaya, bu arada bu bilim dalinin, bazi konfesyonel egilimlerde gözlenen bir "dinî sosyoloji" olmaktan çikarak, deneysel, objektif ve sistematik bir hüviyet kazanmaya ve Société International de Sociologie des Religions, Association for the Sociology of Religion, vb. örneklerde oldugu üzere uluslararasi teskilatlarda yahut önce Archives de Sociologie des Religions ve sonra da Archives de Sciences Sociales des Religions, Social Compass, Journal for the Scietific Study of Religion, Sociology of Religion, Religiologiques gibi periyodiklerde kurumlasmaya yönelmis olmasi kayda degerdir.


Kaldi ki, modern sanayi sonrasi "post-modern" veya "ultra-modern" bir dönemde dünya ölçüsünde gözlenen ve "bilgi toplumu" yahut "iletisim toplumu" gibi yeni modelleri gündeme getiren büyük etkilesim ve degisimler ve bu çerçevede kendini giderek daha net bir biçimde göstermeye baslayan egilimler ve meselâ dünya kültürel sistemine atifta bulunan "küresellesme" yahut bir ölçüde bunun din alanindaki yansimasi sayilabilcek olan ve dünya dinlerini giderek daha çok iliskiye ve etkilesime sokmaya baslayan "dinî hosgörü", "dinlerarasi diyalog" yahut "dinî çogulculuk " gibi yönelim ve olgular ve nihayet modernizmin ve modern dönemdeki pek çok gelismenin, egitimögretimin yayginlasmasinin, iletisimin artmasinin, bilim ve teknoloji alanindaki gelismeler ve bunlarin yayginlasmasinin öteki bir çok etmenlerle birlesmesi sonucu geleneksel toplumlarin ve kültürlerin dünya ölçüsünde hizla degismekte olusu ve bu baglamda ortaya çikan degisime uyum ve uyumsuzluk olgulari ve süreçleri, toplumlarin geleneksel dinî yasayisi, inanislari, normlari ve degerleri, davranislari, örf ve âdetleri ve kültürleri ve medeniyetlerini de derinden etkilemekte ve hattâ S. Huntigton'un "medeniyetler çatismasi" (Clash of Civilizations, 1996) örneginde görüldügü üzere olayi "çarpik" bir biçimde de olsa temelde dine indirgemeye kalkisma egilimleri, insan topluluklarinda din konusunu ve bu çerçevede ortaya çikan sorunlari daha da önemli bir hale getirmekte; bu baglamda, modern sosyal bilimlere, sosyolojiye, din sosyolojisine ve öteki modern din bilimlerine duyulan ihtiyaç da artmaktadir.


Nitekim, sözü edilen bu gelisme, degisim ve bu çerçevede karsilasilan sorunlar ve gereksinime bagli olarak din sosyolojisi de dünya ölçüsünde yayginlasirken bu alandaki arastir malarda kaydedilmeye baslanan artis, yazarlar ve konular ve bu konulara yaklasim yollarinin çesitlenmesi sonucunu dogurdugu gibi, ayni zamanda kuramsal veya uygulamaya yönelik yeni metodolojik ve epistemolojik bir çok problematigi ve bu meyanda meselâ objektiflik, deneysellik, determinizm, indirgemecilik, açiklama, anlayis, yorum, vb. bir çok sorunlari da beraberinde getirmis gö rünmekte; bu çerçevede ortaya çikan derin farklilasmalar, meselâ Fransiz din sosyologu H. Desroches'un (1914-1994) din sosyolojisine dair yazdigi kitabinin basligini "Din Sosyolojileri" (Sociologies Religieuses) seklinde belirlemeye götürmüs bulunmamakta; her halükârda, din olaylarini sosyolojik bir yaklasimla bilimsel olarak incelemek amacinda olan din sosyolojisinin bilime ve toplum hayatina katkilarini ve önemini görmezlikten gelmek yahut hafife almaya kakismak kanaatimizce oldukça yaniltici ve hattâ olumsuz sonuçlari dogurabilecek yüzeysel bir tavir olmakta; P. Berger'in ("Dinî Kurumlar", Toplumbilim Yazilari, Çev.: A. Çiftçi, Izmir, 1999, s. 71) gayet yerinde olarak isaret ettigi üzere, pek çoklari din konusunda her seyi bildiklerini sanmakla aslinda kendi ön yargilari ve acele genellemelerinin kurbani olmakta; olayin bilimsel ve sosyolojik analizi çok çesitli boyutlarinin bulundugunu anlamaya imkân tanidigi gibi, bunun ihmali asilmasi güç sorunlara ve açmazlara kapiyi daima açik tutmaktadir.​
 
Üst Alt