Barış Mehmedim
Bir gün..
Bir gün Mehmedim
Sınırın ötesinde
Bir Kandil gecesinde
Kurt misali karanlığı koklarken sen
Üç emir duyacaksın
Kudurmuş mevzilerde yankılanacak:
Asker..!!
Dön..! Yürü..! Vur..!
Kar üstüne ayaklanacaksın siperden
Çakal namlusunu hiç düşünmeden
Döneceksin sırtını düşman gözlere
Allah'a emanet
Yürüyeceksin..
Ten izleri bırakarak keskin kayalarda
El toprağında can izleri bırakarak
El yordamıyla ineceksin dinsiz yamacı
Canın yana yana her adımda
Kan dolmuş postalınla ayak basacaksın
Memleket toprağına
Allah'a şükürler olsun'la
Öyle bir kilit vuracağız ki büyük demir kapıya
Öyle bir yaslanacağız ki
Değil köpek sürüleri
Cehennem rüzgarı dayansa ardından
Yıkamayacak!!
Emir böyle Mehmedim..
Ana toprağında da olsan artık
Son bir gayret, sıkacaksın dişini
Bismillah deyip, yürüyeceksin yine
Düşünmeyeceksin..!
Anadolu güneşiyle hasret yollarında
Beyaz güllerle geniş ovalarında
Geçtiğin ilk ırmakta
Şifa bulacaksın.
Kapanıverecek yaraların
Ağrın, sızın suya karışacak
Derin derin soluyacaksın artık havayı
Acıya takılmadan nefesin
Sonra yeşil elbiselerin, kavruk teninle
En kalabalık şehre gireceksin
En işlek caddesinde,
Bütün dillerde, bütün dinlerde, bütün renklerde
Peşisıra selamlar çakılacak
Şaşıracaksın.
Barış türküsüne hep bir ağızdan
Elindeki tüfeğe inat
Gülümseyeceksin
Az kaldı Mehmedim ilerle
Caddeyi dönünce dar bir sokak
Sokağın sonunda tahta, eski bir kapı
Yabancı değil gibi..
Duracaksın..
Emri hatırla Mehmedim..
Dön..! Yürü..! Vur..!
Kapıyı vuracaksın..
Yaşlı bir kadın sesi, tanıdık gibi sanki
Kim O'? diye soracak..
Hatırlayacaksın..
Tırnakların avuçlarında
Ağlamaklı bir sesle
Zar zor sesleneceksin
Mehmet diyeceksin Mehmet
Bir hışımla mübarek
Açacak son kapıyı
Yüreğin dağlanacak
İşte o gün Mehmedim
Kapının eşiğinde
Gözü yaşlı annene
Sarılıp, kucaklaşacaksın
Rahmetler okuyarak
Al bayrağa sarılanlara
Ağlayacaksın.
Bir gün..
Bir gün Mehmedim
Sınırın ötesinde
Bir Kandil gecesinde
Kurt misali karanlığı koklarken sen
Üç emir duyacaksın
Kudurmuş mevzilerde yankılanacak:
Asker..!!
Dön..! Yürü..! Vur..!
Kar üstüne ayaklanacaksın siperden
Çakal namlusunu hiç düşünmeden
Döneceksin sırtını düşman gözlere
Allah'a emanet
Yürüyeceksin..
Ten izleri bırakarak keskin kayalarda
El toprağında can izleri bırakarak
El yordamıyla ineceksin dinsiz yamacı
Canın yana yana her adımda
Kan dolmuş postalınla ayak basacaksın
Memleket toprağına
Allah'a şükürler olsun'la
Öyle bir kilit vuracağız ki büyük demir kapıya
Öyle bir yaslanacağız ki
Değil köpek sürüleri
Cehennem rüzgarı dayansa ardından
Yıkamayacak!!
Emir böyle Mehmedim..
Ana toprağında da olsan artık
Son bir gayret, sıkacaksın dişini
Bismillah deyip, yürüyeceksin yine
Düşünmeyeceksin..!
Anadolu güneşiyle hasret yollarında
Beyaz güllerle geniş ovalarında
Geçtiğin ilk ırmakta
Şifa bulacaksın.
Kapanıverecek yaraların
Ağrın, sızın suya karışacak
Derin derin soluyacaksın artık havayı
Acıya takılmadan nefesin
Sonra yeşil elbiselerin, kavruk teninle
En kalabalık şehre gireceksin
En işlek caddesinde,
Bütün dillerde, bütün dinlerde, bütün renklerde
Peşisıra selamlar çakılacak
Şaşıracaksın.
Barış türküsüne hep bir ağızdan
Elindeki tüfeğe inat
Gülümseyeceksin
Az kaldı Mehmedim ilerle
Caddeyi dönünce dar bir sokak
Sokağın sonunda tahta, eski bir kapı
Yabancı değil gibi..
Duracaksın..
Emri hatırla Mehmedim..
Dön..! Yürü..! Vur..!
Kapıyı vuracaksın..
Yaşlı bir kadın sesi, tanıdık gibi sanki
Kim O'? diye soracak..
Hatırlayacaksın..
Tırnakların avuçlarında
Ağlamaklı bir sesle
Zar zor sesleneceksin
Mehmet diyeceksin Mehmet
Bir hışımla mübarek
Açacak son kapıyı
Yüreğin dağlanacak
İşte o gün Mehmedim
Kapının eşiğinde
Gözü yaşlı annene
Sarılıp, kucaklaşacaksın
Rahmetler okuyarak
Al bayrağa sarılanlara
Ağlayacaksın.