Sultan Süleyman'ın ordusu 1529 yılında Viyana kapılarından geri püskürtülmüştü. Osmanlı karasal genişleme politikalarını sağlama almışken, denizlerdeki hakimiyetinde de karşılarına çıkacak rakipleri de yoktu. Buna sebep olan ve imkan veren kişi de çağın en büyük deniz komutanlarından biri olan Barbaros Hayreddin Paşa'ydı.
Bu yazımızda büyük dehasıyla zirveye çıkan ve gemicilik serüvenine Korsan olarak başlayan Barbaros Hayreddin Paşa’nın hayatını, fetihlerini ve 27-28 Eylül 1538'de Preveze Deniz Muharebesi'nde devasa bir Hristiyan koalisyonuna karşı kazandığı zaferi anlatacağız.
Hayreddin Paşa Hızır ismiyle 1478 yılında Midilli adasındaki Yunan topraklarında doğdu. İshak, Oruç ve İlyas adında üç erkek kardeşi vardı. Türkler 1462 yılında Midilli'yi fethedip Cenevizlilerden geri alırken, babası o fetih esnasında Türklere yardım etmiş Arnavut kökenli bir askerdi.
Daha sonra adada bir düzen kurarak çömlekçi olmuş ve mallarını satabilmek için bir gemi satın almıştı. 15. yüzyılın sonları, Hristiyan ve İslami güçlerin Akdeniz'in egemenliği için birbirlerine karşı mücadele ettikleri çoğu zaman birbirlerinin ticaret gemilerini hedef alma hususunda genel olarak her şeyi yapabilecek vicdana sahip acımasız korsanlara güvendikleri bir dönemdi.
Erken yaşlardaki hayatının büyük bir kısmı aile işlerine yardım ederek geçen Hızır'ın kaderi daha sonra Rodos Kalesini büyük ölçüde idare eden Hospitalier Şövalyeleri tarafından babasının gemisinin ele geçirilmesiyle değişecekti.
Şövalyeler kardeşi İlyas'ı öldürüp abisi Oruç'u yakalayarak Bodrum'daki kalelerinde hapse atarak cezalandırdılar. Hızır, işte bu esnada kendisini efsane yapacak bir hayata ilk adımını attı. Ağabeyi Oruç'un yerini öğrendiğinde Bodrum'a doğru yola çıktı ve her türlü zorluğa karşı mücadele ederek abisini oradan kurtarmayı başardı.
Yaşadığı bu tecrübe kaderlerini değiştirdi. Mesleklerini bırakarak korsan hayatına girdiler. Oruç küçük çapta da olsa bir isim yapıp Osmanlı hükümdarlığı ve Memlük sultanı hizmetinde akıncı oldu.
1504 yılında denizci kardeşler beraber Tunus'a gittiler. Sultan, harekat merkezi olarak kullanabilmeleri için onlara La Goletta limanını verdi. 1509 yılında ise, kardeşleri İshak'a katıldılar. Hızır ve akrabaları müsait bir zamanda Kuzey Afrika'ya geldiler.
1492'ye döndüğümüzde, İspanyol hükümdarlığı, İslami hükümdarları İber Yarımadasından kovmuş sonraki yılları takriben Cezayir, Tunus ve Fas'ın kıyı bölgelerini ele geçirerek rotalarını güneye doğru çevirdiler.
Oruç, İspanyalı Müslümanların İber Yarımadasından tasfiyelerine katılarak İngilizcede "Father" anlamına gelen "Baba" ünvanını kazandı. Avrupalılar, Oruç Baba'ya, Kızıl Sakal Barbarossa dediler.
Türkler tarafından ismen Barbaros olarak anılsa da üç kardeşin de yüzlerinde kızıl tüylere sahip olmasından dolayı bu lakap verilmiş. Barbaros kardeşler, İspanyollar ve onların Hristiyan müttefikleriyle çatışmasıyla ilk Kuzey Afrika başarılarını yakalayacaklardı.
Cezayir'e yapılan bir İspanyol saldırısını geri püskürtürken, Güney İtalya ve İspanya kıyılarına da bela oldular. Barbaros kardeşler 1512'de İspanya kontrolündeki Bicaye vilayetine saldırı düzenlediler.
Oruç'un savaş esnasında bir kolu kopunca parlak gümüş bir protez kullanmaya başladı ve bu da ona Gümüş Yumruk ünvanını kazandırdı.
Barbaros kardeşler, kazandıkları her zaferle İslam dünyasında daha fazla prestij kazandılar.
Sonraki yıllar, Cenova'nın iç bölgeleri ve Valensiya sahillerine gözlerini dikerek akıncı gruplarla baskınlar düzenlemeye başladıkları görüldü.
Barbaros kardeşler 1516 yılında İspanyol bir askeri garnizonu Cezayir'den mağlup ederek çıkardı ve bölge emirini tahttan indirip sınır dışı etti.
Oruç Reis, İspanyol saldırısına karşı yaptığı yardım karşılığında bölgeyi Osmanlı Sultanına sunacakken bir yıllığına Cezayir Sultanlığına atandı. Oruç Reis’in teklifiniYavuz Sultan Selim kabul edince Cezayir Osmanlı'ya dahil edildi. Oruç Paşa, Kuzey Afrika Baş Valisi olarak, aynı zamanda "Beylerbeyi" ünvanını aldı.
Oruç ve İshak, Cezayir kapılarında dayanan 10.000 kişilik İspanyol ordusuyla karşı karşıya kalarak, 1518'de Tlemcen şehrinde savaştılar cesur ve şiddetli mücadelelerine rağmen ikisi de öldürüldü.
Hızır, onların ölümünden sonra dört kardeşten hayatta kalan tek kişi olarak Tanınan "Son Barbaros" olmuştu.
Hızır Osmanlı'nın 1522'deki Rodos istilasına katılarak, düşmanların kaleden çıkarılmasına yardımcı oldu. 1520'li yıllarda adeta bir yıkım fırtınası vardı. Öyle görünüyordu ki, hiçbir şey efsanevi Barbaros'u ve gemilerini durduramazdı.
Sardinya, Marsilya, Ligurya ve Sicilya, Barbaros Paşa saldırılarının kurbanları oldular ve buraların halkları, kadırgalar için köle olarak görev yaptılar. Akdenizin bütün batı sahil şeridi, bir saldırı korkusu altındaydı artık. Kasabalar yoğun bir şekilde güçlendirildi. Sahil köyleri terk edildi.
Bazı modern İspanyol kaynakları şöyle diyor:
"Cebelitarık Boğazı'ndan Messina'ya kadar kimse huzur içinde yemeğini yiyemez veya güven duygusu içinde uyuyamaz."
Barbaros, 1532 yılında özel bir görev için İstanbul'a çağrıldı. Cenevizli amiral Andrea Doria, Osmanlı'nın Mora Yarımadasındaki mallarını yağmalıyordu. Daha önce filoları bu konuda epey kurnaz olan İtalyanlarla çok fazla çarpışan Kızıl Sakal'ın, Doria ile bu ilk karşılaşması değildi. Ceneviz filosunun peşinden giden Barbaros, Preveze'de 7 kadırgayı ele geçirerek Doria ve gemilerin geri kalanını kaçmaya zorladı. İki amiralin aynı bölgede tekrar savaşması adeta daha sonra yapılacak büyük bir savaşın habercisiydi.
İstanbul'a zafer kazanarak dönen Barbaros'u, Sultan Süleyman Osmanlı donanmasının büyük amirali yani Kaptan-ı Derya olarak atadı ve ona "Dinin hayırlı eylediği, mübarek kıldığı insan" yani "Hayreddin" ismini verdi.
Barbaros Hayreddin Paşa, Venedik Cumhuriyetine ait dokuz büyük Ege adasını daha ele geçirdi. Korfu adasını tarumar edip çiftliklerini yok etti ve neredeyse bütün kırsal nüfusunu köleleştirdi.
Venedikliler kayıplarından yakınarak, Papa'ya yardım çağrısında bulundular. Barbaros sonuç olarak çok büyük bir tehdit unsuru haline gelince, Papa Üçüncü Paul harekete geçerek, İspanya, Venedik, Cenova, Habsburglar ve Hospitalier Şövalyeleri'nden oluşan geniş bir kutsal ittifakla, Malta'da bir araya geldi.
Yapılacak olan savaş, Barbaros'un şimdiye kadar karşılaşacağı en büyük askeri mücadele olacaktı. Büyük Hristiyan Koalisyonu, 1538 yazında Korfu adası kıyılarında toplamaya başladı. İlk önce Venedikliler ve Papalık filosu geldi. Gelecek savaşta sahil üstünlüğünü güvence altına almaya istekli olan Papalık amirali, sahilden aşağı doğru giden öncü bir kuvvet göndererek, Preveze'deki Osmanlı Kalesini ele geçirmeye çalıştı. Öncü bir kuvvet kısa bir çarpışmadan sonra kolayca yenildi ve ardından koalisyonun geri kalanının gelmesini beklemek zorunda kaldılar.
Takvimler 22 Eylül'ü gösterirken, Andrea Doria dışında kimse büyük İspanyol ve Cenevizli filosunun komutasına talip olmadı. Kader, İtalyan amirali eski düşmanı Hayreddin Paşa ile bir kez daha yüz yüze getirirken, Doria bu sefer bütün haçlı filosunun genel komutasını üstlenecekti.
Haçlı filosunun donanması 112 Kadırga, 50 Kalyon, 140 Yelkenli ve 60.000 üzerinde silahlanmış askerden oluşuyordu. Elle tutulur tek doğru düzgün gemi, Alessandro Condalmiero tarafından komutan edilen ve devasa bir Kalyon olan ve düşmanlarını adeta darmadağın eden İspanyol yapımı Venedik amiral gemisiydi.
Bu arada Barbaros kendisine karşı toplanan büyük yapılanmanın farkındaydı ve filosunu İos Adasında hemen topladı.
Toplamda 122 Kadırga ve Yelkenli ve 12.000 silahlı askeri vardı. Barbaros’un gemi sayısı düşmanınkinin 3’te 1’iydi ama kutsal ittifakın büyük kısmını oluşturan Avrupa'lı yelkenli ve kadırgaların aksine Barbaros'un gemilerinde kadırga köleleri kürek çekiyordu ve bu sebeple rüzgara muhtaç değildi. Bu da savaşta Osmanlı donanmasının daha hareketli ve aktif olmasını sağlayacaktı.
Barbaros gemilerini batıya oradan Yunanistan'ın batı kıyılarına olmak üzere daha iyi korunan Preveze Körfezine yönlendirdi. Orada karaya çıkarak askerlerinin birliğini konuşlandırıp Aktium'daki kalenin komuta kontrolünü elden geçirerek topçuları karadan denize destek sağlayacakları şekilde ayarladı.
Kıyı hakimiyetinin ne kadar önemli olduğunu bir kez daha anlayan Venedikliler ve Papalık gemileri Preveze kalesini ele geçirmek için iki ayrı girişimde bulundular 25 ve 26 Eylül'de iki kez saldırdılar ama her iki seferde de Hayreddin Paşa'nın amirali Murat Reis'in filosu tarafından geri püskürtüldüler.
Doria, Barbaros'un kıyıya karşı güçlü bir pozisyon aldığını fark etti. Cenevizli amiral, yerleşik olarak korunaklı bir alanda bekleyen Osmanlı filosuna saldırmaya cesaret edemedi.
Ama aynı zamanda düşmanın sayısal olarak az olmasından dolayı kendisine saldıramayacağını düşündü. Ancak aleyhinde olduğunu varsayarak, filosunu savunmasız bir duruma sokmaya sebep olacak sezon fırtınalarından korkan Doria, gemilerini otuz mil güneye indirip Lefkada'da kapalı küçük bir ada olan Sessola'ya demir atmasını emretti.
Planı, Lepanto yakınlarına bir saldırı başlatarak Barbaros'u oradan çıkmaya zorlamaktı. Ancak, 300'den fazla gemi filosunu komuta etmenin lojistik bir kabusa sebep verdiğini tecrübe edince, Haçlı Filosu ayrılıp dağılmaya başladı.
Barbaros Paşa bu vuruş şansını kullandı şafak vakti gemileri Preveze Körfezinden çıktı ve Hristiyan filosunu Lefkada'nın kuzey yönünden sardı.
Gemileri ön ve arka sırada bir tane olarak üç bölümden oluşan "Y" düzeni aldı. Barbaros Paşa, amiral gemisi olan kadırganın merkezinde, komutanları Seydi Ali Reis ve Salih Reis kanatlarda komuta etti.
Barbaros'un teşebbüsü, müttefik donanmada herhangi biri tarafından beklenmiyordu. Kutsal İttifak donanması aşırı yayılınca ilk saldırıya uğrayan Venedikliler, Sicilyalılar ve Malta filolarının on mil gerisinde olan Dorias'ın İspanyol ve Cenevizli birlikleri teker teker dağıldılar.
Venedikli komutan Condalmiero, amiral gemisinden Doria'ya emirlerini talep eden bir haber kayığı gönderdi. Doria ona bir yazı göndererek gemilerinin savaşa hazır olduğunu beyan etti. Bu destek mesajı kendilerini çarpışma için hazırlayan Venediklilerin güvenini tazeledi.
28 Eylül'de öğleden sonra rakip filolar çarpıştılar ve savaş başladı. Türkler, sadece yelkene dayalı Venedik yelkenlilerin, denizde hareketsiz hale gelmelerinden dolayı öncelikli avantaja sahipti.
Osmanlı kadırgaları kölelerin kürek çekmeleriyle, düşmanı geride bırakmayı başardı. Ama Hristiyanların elinde bir koz vardı. Venedik amiral gemisi adeta korku dolu bir kabusa benziyordu ve Türklerin pek de tanışık olmadığı önemli bir ateş gücüne sahipti.
Barbaros'un kadırgaları, amiral gemisinin ana direklerini indirmeyi bile başararak dalga dalga büyük gemiye saldırdı.
Ama onlar yaklaştıkça, geminin her silahşörü tarafından etkili bombardımana tutulup harap edildiler.
Türkler geri çekilmek zorunda kaldılar ama bu oyunu bir süre daha sürdürdüler. Venedik ve Malta ön cephe hattı, mücadelenin büyük kısmında Venedik amiral gemisinin etrafında toplanıp Türklerle ateşli bir çatışma yaşadılar. Kadırgalar hafif silahlarla taciz atışı yaparak ve güçlü top ateşiyle tekrar tekrar geri püskürtüldü. Bu esnada Doria mücadeleye katılma sözünde oldukça yavaştı.
Cenevizli amiral, gemilerini denize çıkarırken Osmanlı kadırgalarını takviye edilmiş sahil şeritlerinden açık denizlere çekmeye çalışarak bertaraf etmek yerine yalnızlaşan Venediklileri tek başına bıraktı.
Barbaros, açık denizlerde büyük filo çatışmalarına katılmayı göze alamazdı ve haliyle bu yemi yutmadı. Kısa zaman sonra güneş batmaya başlayınca bu durum Hristiyan cephe hattında büyük bir tehlikeye sebep oldu.
Çatışmalar akşam boyunca devam etti. Venedik amiral gemisi bir yandan üstüne çıkmaya çalışan düşmanı uzaklaştırmaya çalışırken diğer yandan hala şiddetli bir savunmayı devam ettiriyordu. Devasa gemi ele geçirilme durumuna karşı temkinli hareket ederek geri çekilmeye başladı. Aynı anda Barbaros filonun geri kalanıyla çatışma ihtimaline karşın, kadırgalarına çekilme emri verdi.
Olanca gücüyle savaşan ve onurlu bir mücadele ortaya koyan Venedik Kalyonu devasa İspanyol gemisi Korfu adasına dönebildi.
Osmanlı kadırgaları da rotasını küçük Sicilya ve Venedik yelkenlilerine çevirdi. Akşam karanlığından hemen birkaç saat önce manevra kabiliyetlerini kullanarak bir avuç Hristiyan gemilerine binmeyi başardılar.
Doria şafakta büyük bir karar aldı. Olumlu rüzgarlardan yararlanarak, gemilerini kuzeye Korfu adasına geri götürerek, savaş alanından çekildi.
Venedik, Papalık ve Malta filoları elçileri, savaşa devam etmesi konusunda ricada bulundular fakat Doria buna kulak asmadı. Kaynaklar, geri çekilmesini farklı gerekçelere dayandırıyor.
Bazıları Doria'nın Kutsal İttifakın emrine verdiği yelkenli gemileri değil, bilakis kadırgaları komuta etmeye eli yatkın olduğunu söylerken, bazıları onun sadık bir Cenevizli olara Venedikli rakiplerini küçümsemediğini ve onları kurtarmak için kendi gemilerini riske atmaya pek de istekli olmadığını söylerken, bazıları da basitçe soğukkanlılığını kaybettiğini ve korktuğunu söylüyor. Ama sebep ne olursa olsun, savaş bitmişti.
Sabrı, cesareti ve doğru zamanlama sayesindeki başarısıyla, Barbaros büyük bir zafer kazandı. Hayreddin Paşa, sonunda 10 gemi batırıp üçünü yaktı, 36 tanesini ele geçirdi ve 3000 esir aldı.
Bu arada bir avuç kadırganın dev Venedik gemisi tarafından ciddi bir şekilde zarar görmesine rağmen, Hayreddin Paşa tek bir gemisini bile kaybetmedi.
Sadece 400 Osmanlı askeri ölmüştü ve 800 yaralı vardı. Barbaros Hayreddin Paşa'nın eşi benzeri görülmemiş bu başarısı önümüzdeki 40 yıl boyunca Akdeniz'de Osmanlı'nın deniz hakimiyetini sağladı.
Bu yazımızda büyük dehasıyla zirveye çıkan ve gemicilik serüvenine Korsan olarak başlayan Barbaros Hayreddin Paşa’nın hayatını, fetihlerini ve 27-28 Eylül 1538'de Preveze Deniz Muharebesi'nde devasa bir Hristiyan koalisyonuna karşı kazandığı zaferi anlatacağız.
Korsanlar Çağının Çocuğu Hızır
Hayreddin Paşa Hızır ismiyle 1478 yılında Midilli adasındaki Yunan topraklarında doğdu. İshak, Oruç ve İlyas adında üç erkek kardeşi vardı. Türkler 1462 yılında Midilli'yi fethedip Cenevizlilerden geri alırken, babası o fetih esnasında Türklere yardım etmiş Arnavut kökenli bir askerdi.
Daha sonra adada bir düzen kurarak çömlekçi olmuş ve mallarını satabilmek için bir gemi satın almıştı. 15. yüzyılın sonları, Hristiyan ve İslami güçlerin Akdeniz'in egemenliği için birbirlerine karşı mücadele ettikleri çoğu zaman birbirlerinin ticaret gemilerini hedef alma hususunda genel olarak her şeyi yapabilecek vicdana sahip acımasız korsanlara güvendikleri bir dönemdi.
Abisini Kurtarmasını Hayatını Kökten Değiştiriyor
Erken yaşlardaki hayatının büyük bir kısmı aile işlerine yardım ederek geçen Hızır'ın kaderi daha sonra Rodos Kalesini büyük ölçüde idare eden Hospitalier Şövalyeleri tarafından babasının gemisinin ele geçirilmesiyle değişecekti.
Şövalyeler kardeşi İlyas'ı öldürüp abisi Oruç'u yakalayarak Bodrum'daki kalelerinde hapse atarak cezalandırdılar. Hızır, işte bu esnada kendisini efsane yapacak bir hayata ilk adımını attı. Ağabeyi Oruç'un yerini öğrendiğinde Bodrum'a doğru yola çıktı ve her türlü zorluğa karşı mücadele ederek abisini oradan kurtarmayı başardı.
Yaşadığı bu tecrübe kaderlerini değiştirdi. Mesleklerini bırakarak korsan hayatına girdiler. Oruç küçük çapta da olsa bir isim yapıp Osmanlı hükümdarlığı ve Memlük sultanı hizmetinde akıncı oldu.
1504 yılında denizci kardeşler beraber Tunus'a gittiler. Sultan, harekat merkezi olarak kullanabilmeleri için onlara La Goletta limanını verdi. 1509 yılında ise, kardeşleri İshak'a katıldılar. Hızır ve akrabaları müsait bir zamanda Kuzey Afrika'ya geldiler.
Gümüş Yumruk Oruç Reis
1492'ye döndüğümüzde, İspanyol hükümdarlığı, İslami hükümdarları İber Yarımadasından kovmuş sonraki yılları takriben Cezayir, Tunus ve Fas'ın kıyı bölgelerini ele geçirerek rotalarını güneye doğru çevirdiler.
Oruç, İspanyalı Müslümanların İber Yarımadasından tasfiyelerine katılarak İngilizcede "Father" anlamına gelen "Baba" ünvanını kazandı. Avrupalılar, Oruç Baba'ya, Kızıl Sakal Barbarossa dediler.
Türkler tarafından ismen Barbaros olarak anılsa da üç kardeşin de yüzlerinde kızıl tüylere sahip olmasından dolayı bu lakap verilmiş. Barbaros kardeşler, İspanyollar ve onların Hristiyan müttefikleriyle çatışmasıyla ilk Kuzey Afrika başarılarını yakalayacaklardı.
Cezayir'e yapılan bir İspanyol saldırısını geri püskürtürken, Güney İtalya ve İspanya kıyılarına da bela oldular. Barbaros kardeşler 1512'de İspanya kontrolündeki Bicaye vilayetine saldırı düzenlediler.
Oruç'un savaş esnasında bir kolu kopunca parlak gümüş bir protez kullanmaya başladı ve bu da ona Gümüş Yumruk ünvanını kazandırdı.
Oruç ve İshak Reis Ölüyor
Barbaros kardeşler, kazandıkları her zaferle İslam dünyasında daha fazla prestij kazandılar.
Sonraki yıllar, Cenova'nın iç bölgeleri ve Valensiya sahillerine gözlerini dikerek akıncı gruplarla baskınlar düzenlemeye başladıkları görüldü.
Barbaros kardeşler 1516 yılında İspanyol bir askeri garnizonu Cezayir'den mağlup ederek çıkardı ve bölge emirini tahttan indirip sınır dışı etti.
Oruç Reis, İspanyol saldırısına karşı yaptığı yardım karşılığında bölgeyi Osmanlı Sultanına sunacakken bir yıllığına Cezayir Sultanlığına atandı. Oruç Reis’in teklifiniYavuz Sultan Selim kabul edince Cezayir Osmanlı'ya dahil edildi. Oruç Paşa, Kuzey Afrika Baş Valisi olarak, aynı zamanda "Beylerbeyi" ünvanını aldı.
Oruç ve İshak, Cezayir kapılarında dayanan 10.000 kişilik İspanyol ordusuyla karşı karşıya kalarak, 1518'de Tlemcen şehrinde savaştılar cesur ve şiddetli mücadelelerine rağmen ikisi de öldürüldü.
Hızır, onların ölümünden sonra dört kardeşten hayatta kalan tek kişi olarak Tanınan "Son Barbaros" olmuştu.
Barbaros Efsanesi Yayılıyor
Hızır Osmanlı'nın 1522'deki Rodos istilasına katılarak, düşmanların kaleden çıkarılmasına yardımcı oldu. 1520'li yıllarda adeta bir yıkım fırtınası vardı. Öyle görünüyordu ki, hiçbir şey efsanevi Barbaros'u ve gemilerini durduramazdı.
Sardinya, Marsilya, Ligurya ve Sicilya, Barbaros Paşa saldırılarının kurbanları oldular ve buraların halkları, kadırgalar için köle olarak görev yaptılar. Akdenizin bütün batı sahil şeridi, bir saldırı korkusu altındaydı artık. Kasabalar yoğun bir şekilde güçlendirildi. Sahil köyleri terk edildi.
Bazı modern İspanyol kaynakları şöyle diyor:
"Cebelitarık Boğazı'ndan Messina'ya kadar kimse huzur içinde yemeğini yiyemez veya güven duygusu içinde uyuyamaz."
Sultan Süleyman Barbaros'u Kaptan-ı Derya Yapıyor
Barbaros, 1532 yılında özel bir görev için İstanbul'a çağrıldı. Cenevizli amiral Andrea Doria, Osmanlı'nın Mora Yarımadasındaki mallarını yağmalıyordu. Daha önce filoları bu konuda epey kurnaz olan İtalyanlarla çok fazla çarpışan Kızıl Sakal'ın, Doria ile bu ilk karşılaşması değildi. Ceneviz filosunun peşinden giden Barbaros, Preveze'de 7 kadırgayı ele geçirerek Doria ve gemilerin geri kalanını kaçmaya zorladı. İki amiralin aynı bölgede tekrar savaşması adeta daha sonra yapılacak büyük bir savaşın habercisiydi.
İstanbul'a zafer kazanarak dönen Barbaros'u, Sultan Süleyman Osmanlı donanmasının büyük amirali yani Kaptan-ı Derya olarak atadı ve ona "Dinin hayırlı eylediği, mübarek kıldığı insan" yani "Hayreddin" ismini verdi.
Barbaros Hayreddin Paşa, Venedik Cumhuriyetine ait dokuz büyük Ege adasını daha ele geçirdi. Korfu adasını tarumar edip çiftliklerini yok etti ve neredeyse bütün kırsal nüfusunu köleleştirdi.
Barbaros Tehdine Karşı Haçlı Donanması Toplanıyor
Venedikliler kayıplarından yakınarak, Papa'ya yardım çağrısında bulundular. Barbaros sonuç olarak çok büyük bir tehdit unsuru haline gelince, Papa Üçüncü Paul harekete geçerek, İspanya, Venedik, Cenova, Habsburglar ve Hospitalier Şövalyeleri'nden oluşan geniş bir kutsal ittifakla, Malta'da bir araya geldi.
Yapılacak olan savaş, Barbaros'un şimdiye kadar karşılaşacağı en büyük askeri mücadele olacaktı. Büyük Hristiyan Koalisyonu, 1538 yazında Korfu adası kıyılarında toplamaya başladı. İlk önce Venedikliler ve Papalık filosu geldi. Gelecek savaşta sahil üstünlüğünü güvence altına almaya istekli olan Papalık amirali, sahilden aşağı doğru giden öncü bir kuvvet göndererek, Preveze'deki Osmanlı Kalesini ele geçirmeye çalıştı. Öncü bir kuvvet kısa bir çarpışmadan sonra kolayca yenildi ve ardından koalisyonun geri kalanının gelmesini beklemek zorunda kaldılar.
Barbaros’un Ordusu Düşman Ordusunun 3'te 1'i
Takvimler 22 Eylül'ü gösterirken, Andrea Doria dışında kimse büyük İspanyol ve Cenevizli filosunun komutasına talip olmadı. Kader, İtalyan amirali eski düşmanı Hayreddin Paşa ile bir kez daha yüz yüze getirirken, Doria bu sefer bütün haçlı filosunun genel komutasını üstlenecekti.
Haçlı filosunun donanması 112 Kadırga, 50 Kalyon, 140 Yelkenli ve 60.000 üzerinde silahlanmış askerden oluşuyordu. Elle tutulur tek doğru düzgün gemi, Alessandro Condalmiero tarafından komutan edilen ve devasa bir Kalyon olan ve düşmanlarını adeta darmadağın eden İspanyol yapımı Venedik amiral gemisiydi.
Bu arada Barbaros kendisine karşı toplanan büyük yapılanmanın farkındaydı ve filosunu İos Adasında hemen topladı.
Toplamda 122 Kadırga ve Yelkenli ve 12.000 silahlı askeri vardı. Barbaros’un gemi sayısı düşmanınkinin 3’te 1’iydi ama kutsal ittifakın büyük kısmını oluşturan Avrupa'lı yelkenli ve kadırgaların aksine Barbaros'un gemilerinde kadırga köleleri kürek çekiyordu ve bu sebeple rüzgara muhtaç değildi. Bu da savaşta Osmanlı donanmasının daha hareketli ve aktif olmasını sağlayacaktı.
Barbaros Paşa Düşmanı Kıyıya Yanaştırmıyor
Barbaros gemilerini batıya oradan Yunanistan'ın batı kıyılarına olmak üzere daha iyi korunan Preveze Körfezine yönlendirdi. Orada karaya çıkarak askerlerinin birliğini konuşlandırıp Aktium'daki kalenin komuta kontrolünü elden geçirerek topçuları karadan denize destek sağlayacakları şekilde ayarladı.
Kıyı hakimiyetinin ne kadar önemli olduğunu bir kez daha anlayan Venedikliler ve Papalık gemileri Preveze kalesini ele geçirmek için iki ayrı girişimde bulundular 25 ve 26 Eylül'de iki kez saldırdılar ama her iki seferde de Hayreddin Paşa'nın amirali Murat Reis'in filosu tarafından geri püskürtüldüler.
Doria, Barbaros'un kıyıya karşı güçlü bir pozisyon aldığını fark etti. Cenevizli amiral, yerleşik olarak korunaklı bir alanda bekleyen Osmanlı filosuna saldırmaya cesaret edemedi.
Ama aynı zamanda düşmanın sayısal olarak az olmasından dolayı kendisine saldıramayacağını düşündü. Ancak aleyhinde olduğunu varsayarak, filosunu savunmasız bir duruma sokmaya sebep olacak sezon fırtınalarından korkan Doria, gemilerini otuz mil güneye indirip Lefkada'da kapalı küçük bir ada olan Sessola'ya demir atmasını emretti.
Planı, Lepanto yakınlarına bir saldırı başlatarak Barbaros'u oradan çıkmaya zorlamaktı. Ancak, 300'den fazla gemi filosunu komuta etmenin lojistik bir kabusa sebep verdiğini tecrübe edince, Haçlı Filosu ayrılıp dağılmaya başladı.
Haçlı Ordusu Dağılıyor
Barbaros Paşa bu vuruş şansını kullandı şafak vakti gemileri Preveze Körfezinden çıktı ve Hristiyan filosunu Lefkada'nın kuzey yönünden sardı.
Gemileri ön ve arka sırada bir tane olarak üç bölümden oluşan "Y" düzeni aldı. Barbaros Paşa, amiral gemisi olan kadırganın merkezinde, komutanları Seydi Ali Reis ve Salih Reis kanatlarda komuta etti.
Barbaros'un teşebbüsü, müttefik donanmada herhangi biri tarafından beklenmiyordu. Kutsal İttifak donanması aşırı yayılınca ilk saldırıya uğrayan Venedikliler, Sicilyalılar ve Malta filolarının on mil gerisinde olan Dorias'ın İspanyol ve Cenevizli birlikleri teker teker dağıldılar.
Venedikli komutan Condalmiero, amiral gemisinden Doria'ya emirlerini talep eden bir haber kayığı gönderdi. Doria ona bir yazı göndererek gemilerinin savaşa hazır olduğunu beyan etti. Bu destek mesajı kendilerini çarpışma için hazırlayan Venediklilerin güvenini tazeledi.
28 Eylül'de öğleden sonra rakip filolar çarpıştılar ve savaş başladı. Türkler, sadece yelkene dayalı Venedik yelkenlilerin, denizde hareketsiz hale gelmelerinden dolayı öncelikli avantaja sahipti.
Osmanlı kadırgaları kölelerin kürek çekmeleriyle, düşmanı geride bırakmayı başardı. Ama Hristiyanların elinde bir koz vardı. Venedik amiral gemisi adeta korku dolu bir kabusa benziyordu ve Türklerin pek de tanışık olmadığı önemli bir ateş gücüne sahipti.
Barbaros'un kadırgaları, amiral gemisinin ana direklerini indirmeyi bile başararak dalga dalga büyük gemiye saldırdı.
Ama onlar yaklaştıkça, geminin her silahşörü tarafından etkili bombardımana tutulup harap edildiler.
Türkler geri çekilmek zorunda kaldılar ama bu oyunu bir süre daha sürdürdüler. Venedik ve Malta ön cephe hattı, mücadelenin büyük kısmında Venedik amiral gemisinin etrafında toplanıp Türklerle ateşli bir çatışma yaşadılar. Kadırgalar hafif silahlarla taciz atışı yaparak ve güçlü top ateşiyle tekrar tekrar geri püskürtüldü. Bu esnada Doria mücadeleye katılma sözünde oldukça yavaştı.
Cenevizli amiral, gemilerini denize çıkarırken Osmanlı kadırgalarını takviye edilmiş sahil şeritlerinden açık denizlere çekmeye çalışarak bertaraf etmek yerine yalnızlaşan Venediklileri tek başına bıraktı.
Barbaros, açık denizlerde büyük filo çatışmalarına katılmayı göze alamazdı ve haliyle bu yemi yutmadı. Kısa zaman sonra güneş batmaya başlayınca bu durum Hristiyan cephe hattında büyük bir tehlikeye sebep oldu.
Çatışmalar akşam boyunca devam etti. Venedik amiral gemisi bir yandan üstüne çıkmaya çalışan düşmanı uzaklaştırmaya çalışırken diğer yandan hala şiddetli bir savunmayı devam ettiriyordu. Devasa gemi ele geçirilme durumuna karşı temkinli hareket ederek geri çekilmeye başladı. Aynı anda Barbaros filonun geri kalanıyla çatışma ihtimaline karşın, kadırgalarına çekilme emri verdi.
Olanca gücüyle savaşan ve onurlu bir mücadele ortaya koyan Venedik Kalyonu devasa İspanyol gemisi Korfu adasına dönebildi.
Osmanlı kadırgaları da rotasını küçük Sicilya ve Venedik yelkenlilerine çevirdi. Akşam karanlığından hemen birkaç saat önce manevra kabiliyetlerini kullanarak bir avuç Hristiyan gemilerine binmeyi başardılar.
Doria şafakta büyük bir karar aldı. Olumlu rüzgarlardan yararlanarak, gemilerini kuzeye Korfu adasına geri götürerek, savaş alanından çekildi.
Venedik, Papalık ve Malta filoları elçileri, savaşa devam etmesi konusunda ricada bulundular fakat Doria buna kulak asmadı. Kaynaklar, geri çekilmesini farklı gerekçelere dayandırıyor.
Bazıları Doria'nın Kutsal İttifakın emrine verdiği yelkenli gemileri değil, bilakis kadırgaları komuta etmeye eli yatkın olduğunu söylerken, bazıları onun sadık bir Cenevizli olara Venedikli rakiplerini küçümsemediğini ve onları kurtarmak için kendi gemilerini riske atmaya pek de istekli olmadığını söylerken, bazıları da basitçe soğukkanlılığını kaybettiğini ve korktuğunu söylüyor. Ama sebep ne olursa olsun, savaş bitmişti.
Preveze Deniz Zaferi Akdenizi Türk Gölü Yapıyor
Sabrı, cesareti ve doğru zamanlama sayesindeki başarısıyla, Barbaros büyük bir zafer kazandı. Hayreddin Paşa, sonunda 10 gemi batırıp üçünü yaktı, 36 tanesini ele geçirdi ve 3000 esir aldı.
Bu arada bir avuç kadırganın dev Venedik gemisi tarafından ciddi bir şekilde zarar görmesine rağmen, Hayreddin Paşa tek bir gemisini bile kaybetmedi.
Sadece 400 Osmanlı askeri ölmüştü ve 800 yaralı vardı. Barbaros Hayreddin Paşa'nın eşi benzeri görülmemiş bu başarısı önümüzdeki 40 yıl boyunca Akdeniz'de Osmanlı'nın deniz hakimiyetini sağladı.