- Konum
- BERTUNA
-
- Üyelik Tarihi
- 2 Haz 2020
-
- Mesajlar
- 5,338
-
- MFC Puanı
- 16,230
Efendiler;
Aziz Türkiye'mizin iktisadi tealisi esbabını aramak ve bulmak gibi vatani, hayati ve milli bir gaye-i mukaddese için bugün burada toplanmıs olan sizlerin, muhterem halk mümessillerinin huzurunda bulunmakla çok mesut ve bahtiyarım.
Efendiler;
Uzun gafletlerle ve derin lakaydi ile geçen asırların bünye-i iktisadiyemizde açtıgı yaraları tedavi etmek ve çarelerini aramak; memleketi mamuriyete, milleti refahiyet ve saadete isal yollarını bulmak için vuku bulacak mesainizin muvaffakiyetle neticelenmesini temenni eylerim.
Arkadaslar;
Sizler, dogrudan dogruya milletimizi temsil eden halk sınıflarının içinden ve onlar tarafından müntahab olarak geliyorsunuz. Bu itibarla memleketimizin halini, ihtiyacını, milletimizin elemlerini ve emellerini yakından ve herkesten daha iyi biliyorsunuz. Sizin söyleyeceginiz sözler, alınması lüzumunu beyan edecegimiz tedbirler, halkın lisanından söylenmis telakki olunur ve bunun için en büyük isabetlere malik olur. Çünkü halkın sesi, hakkın sesidir.
Efendiler;
Tarih, milletimizin itila ve inhitatı esbabını ararken birçok siyasi, askeri, içtimai sebepler bulmakta ve saymaktadır. süphe yok bütün bu sebepler hadisat-ı ictimaiyede müessirdirler. Bir milletin dogrudan dogruya hayatiyle alakadar olan, o milletin iktisadiyatıdır. Tarihinin ve tecrübenin tespit ettigi bu hakikat bizim milli hayatımızda ve milli tarihimizde tamamen mütecellidir. Hakikaten Türk tarihi tetkik olunursa itila, inhitat esbabının iktisadi mesailden baska bir sey olmadıgı derhal anlasılır.
Efendiler;
Tarihimizi dolduran zaferler, yahut izmihlallerin kaffesi ahval-i iktisadiyemizle münasebettar ve alakadardır. Yeni Türkiye'mizi layık oldugu mertebe-i resanete isâl edebilmek için, behemehal iktisadıyatımıza birinci derecede ve en çok ehemmiyet vermek mecburiyetindeyiz, zamanımızın tamamen bir iktisat devrinden baska bir sey degildir.
Bir milletin esbab-ı hayatiyesini, refahiyet ve saadetini teskil eden iktisadıyatla istigal etmemesi, edememesi nazar-ı dikkati calib bir keyfiyettir. İtirafa mecburuz ki, iktisadiyatımıza lüzumu kadar ehemmiyet verememis bulunuyoruz. Bir milletin esbab-ı hayatiyesiyle istigal etmemesi veya edememesi, o milletin yasadıgı edvar ile ve o edvarı tesbit eden tarih ile çok alakadardır. Bunun esbabını geçirdigimiz edvarda, bilhassa tarihimizde arayabilirsiniz. simdiye kadar hakiki manasıyla milli bir devir yasamadık, binaaleyh milli bir tarihe malik olamadık.
Bu noktaya biraz izah edebilmis olmak için hep beraber Osmanlı tarihini hatırlayalım: Osmanlı tarihinde bütün gayretler, bütün mesai milletin arzusu, amali ve ihtiyacat-ı hakikiyesi nokta-i nazarından degil, sunun, bunun amalini, ihtirasatını tatmin nokta-i nazarından vukubulmustur.
Mesela, Fatih İstanbul'u zaptettikten sonra yani Selçuki Saltanatiyle sarki Roma İmparatorlugu'na tevarüs eyledikten sonra Garbi Roma İmparatorlugu'na da konmak istedi. Bunun içinde büyün milleti bu hedefe dogru sevketti.
Mesela; Yavuz Sultan Selim, Fatih'in açtıgı Garb cephesini tesbit ile beraber Asya İmparatorlugu'nu birlestirerek büyük bir İslam ittihadı meydana getirmek istedi.
Kanuni Süleyman, her iki cepheyi tevsi etmek, bütün Bahr-i sefidi bir Osmanlı havzası haline getirmek Hindistan üzerinde nüfuz tesisi gibi sahane bir siyaset takib etmek istedi ve tabii bunun içinde unsur-ı asliyi, milleti kullandı.
Arkadaslar;
)
Bütün bu ef'al ve hareket tetkik olunursa, görülür ki, bu kudretli ve azametli padisahlar, siyaset-i hariciyelerini; emelleri, arzuları ve ihtiraslarına istinad ettirmisler ve teskilat ve siyaset-i dahiliyelerini, bu mevlud-i ihtirasat olan siyaset-i hariciyelerine göre, tanzim mecburiyetinde kalmıslardır.
Halbuki teskilat-ı dahiliyenin, siyaset-i dahiliyenin vüs'at ve tahammül derecesinde bir siyaset-i hariciye takib eylemek mecburiyeti vardır. Aksi takdirde felaket ve hüsran muhakkaktır.
Filhakika Osmanlı Hakanları asıl olan bu noktayı unuttular. Bütün ef'al ve harekatlarını hayaller ve emeller üzerine bina ettiler. "Teskilat-ı dahiliyeyi" siyaset-i hariciyeye uydurmak mecburiyeti hasıl olunca, zaptettikleri mahallerdeki anasırı, oldugu gibi muhafaza mecburiyetinde kaldıktan baska onlara istisnalar, imtiyazlar bahsettiler.
Diger taraftan unsur-i asliyi, uzun seferlerde, fütuhat meydanlarında dolastırttılar ve bu suretle kendi kendini tahrib etmis oluyordu.
Bu itibarla Millet, yani unsur-i asli kendi evinde, kendi yurdunda esbab-ı hayatiyesini istihsal için çalısmaktan mahrum bir halde bulunuyordu. Bu tacidarlar, milleti böyle diyar diyar dolastırmakla iktifa etmiyorlar; belki fütuhat dairesi dahiline giren halkı memnun etmek, ecnebileri memnun etmek için, unsur-i aslinin hukukundan menabi-i iktisadiyesinden bir çok seyleri (atiyye) olarak onlara bahsediyorlardı.
Mesela Fatih zamanında Cenevizlilere verilen imtiyazlar bu kabildendir. Nitekim bu imtiyazlarla açılan yol bilahare kendisinden sonra tevesü etmis bulunuyordu. Ve bu imtiyazat, devletin en kuvvetli zamanında, vukubuluyordu ve bunlar, mahza ihsan-ı sahane olmak üzere vukubuluyordu. Kanuni zamanında Venediklilerle bir ticaret muahedesi yapılmak istenmisti. Padisah bunu serefine mugayir buldu. Zira ona göre muahede, müsavi devletler arasında yapılabilirdi. Halbuki o zaman Venedikliler bir bende makamında idiler. Öyle olmakla beraber ona müsaadatta bulunuldu. İste bu müsaade kelimesi bilahare (kapitülasyon) kelimesi ile tercüme edilmisti. Bu, arz-ı teslimiyete mecbur olanlar ve bir kal'a içinde mahsur olanlar arasında kullanılan bir kelimedir.
Millet, eviyle ve esbab-ı hayatiyesiyle istigalden memnu olarak diyar diyar dolastırılıyorken bu diyarlar halkı birçok imtiyazlara malik olarak çalısıyor, yani fatihler unsur-i asliyi pesine takarak kılıçla fütuhat yaparken, zaptolunan memalik ahalisi kazandıkları imtiyazlarla, muhtariyetlerle sapanlarına yapısıyorlar ve toprak üzerinde çalısıyorlardı.
Fakat efendiler alelacele fütuhat yapanlar, sapanla fütuhat yapanlara binnetice terk-i mevki etmege mahkümdur. (Alkıslar) Bu bir hakikattir ki , tarihin her devrinde aynen vakidir. Mesela Fransızlar Kanada'da kılıç sallarken oraya İngiliz çiftçisi girmistir. Bir müddet kılıçla sapan yekdigeriyle mücadele etti.Ve nihayet sapan galebe çalarak İngilizler Kanada'ya sahip oldu. (Alkıslar) Efendiler;
Kılıç kullanan kol yorulur, fakat sapan kullanan kol her gün daha çok kuvvetlenir ve her gün topraga daha çok sahib olur. (Alkıslar
Efendiler;
Osmanlı fatihleri, hakanları, müstevlileri unsur-i asli ile beraber sapanın önünde maglup olup ric'ate basladıktan sonra asıl felaketlerin büyügü basladı. Atiyye-i sahane olarak ecnebilere bahsedilmis olan ve memleket dahilindeki gayr-ı müslimlere verilen herseyi hukuk-i müktesebe telakki olundu. Fakat ecnebiler bununla iktifa etmediler; her gün bunu tevsi için aradılar ve buldular. Anasır-ı dahiliye, muhafazaya muktedir oldukları imtiyazata istinaden ve haricin tertibat ve müzaharetine sıgınarak siyasi bir mevcudiyet iktisabı için çalısmaktan geri durmadılar. Ecnebiler bir taraftan anasır-ı dahiliyeyi tesvik, diger taraftan müdahale ile devlet ve millet aleyhine yeni imtiyazlar alıyorlardı. Bu tazyikat-ı mütemadiye altında zaten fakir düsmüs olan anayurdu ve unsur-i asli, devlete verebilecek parayı güç tedarik edebiliyorlardı. Fakat tacidarlar, saraylar, bab-ı aliler debdebeyi idame için paraya muhtaçtırlar. Bunun için, bunu temin çarelerine tevessül etmistiler. O çarelerde harici istikrazlar akdi oluyordu. Fakat istikraz seraitini o kadar fena yapıyorlardı ki, bazılarını ödemek mümkün olmamaya basladı. Ve nihayet birgün devletler Osmanlı Devleti'nin iflasına karar verdiler ve düyun-ı umumiye belasını basımıza çöktürdüler.
Efendiler;
Milletin duçar oldugu bu hazin hal ve bu sefaletin esbabını arayacak olursak, dogrudan dogruya devlet mefhumunda buluruz. Biliyorsunuz ki, Osmanlı Devleti saltanat-ı sahsiye ve en son bes on sene zarfında da saltanat-ı mesruta esasına müsteniden idare-I hükümet ediyordu. Saltanatı sahsiyede her hususta yalnız tacidarların arzu, emel ve iradeleri hakimdir.
Milletin arzu, emel, irade ve ihtiyaçları mevzuubahis olmaktan uzaktır. Millet, amal ve iradesinden tecerrüd etmistir. Tacidarlar kendilerini Allah tarafından gönderilmis bir sahsiyet-i ilahiye farzederler. Etrafını alan menfaatperestan, padisahın zihniyet ve arzusunu bir lazıme-i semaviye, bir lazıme-i Kur'aniye gibi herkese telkin ederler. Bu telkinat karsısında birgün bütün halk, bu arzu ve iradelerin - bila muhakeme iradat-ı semaviye olduguna kani olur. Bundan tecerrüde rıza gösteren bir milletin akibeti felaket, musibettir.
Arkadaslar;
Son tavsif ettigim noktada artık Osmanlı Devleti hakikatte ve fi'len mahrum-i istiklal bir hale getirilmisti. Bir devlet ki, teb'asına koydugu vergiyi ecnebilere koyamaz; bir devlet ki gümrükleri için rüsum muamelesi vesaire tanzimi hakkından men'edilir, bir devlet ki ecnebiler üzerinde hakk-ı kazasını tatbikten mahrumdur. O devlete müstakil denilemez.
Devletin ve milletin hayatına yapılan müdahalat bundan daha fazladır. Milletin ihtiyacat-ı iktisadiyesinden olan mesela sömendöfer insası, mesela fabrika yapmak için devlet serbest degildi! Böyle bir seye tesebbüs olunursa behemehal müdahale olunurdu. Hayatını teminden aciz olan bir devlet müstakil olabilir mi?
Osmanlı ülkesi ecnebilerin müstemlekesinden baska bir sey degildi. Osmanlı halkı, Türk milleti esir vaziyetine getirilmisti. Bu netice, arzettigim gibi milletin kendi irade ve hakimiyetine malik bulunamamasından, sunun bunun elinde istimal edilmesinden nes'et etmisti.
O halde diyebiliriz ki, milli bir devir yasamıyorduk. Milli tarihe malik bulunmuyorduk. Osmanlı tarihi padisahların, hakanların, zümrelerin dasitanı mahiyetinde idi. Mazinin tarih diye uzattıgı kitabın mahiyeti bundan ibarettir.
Arkadaslar;
Milletin hakimiyetine sahib olamaması yüzünden dahil oldugumuz Harb-i umumiden ve bu harb-i umumide kıymetli evlatlarınızdan mürekkeb kahraman ordularımızın Galiçya, Romanya, Makedonya, Kafkas sahikaları , Tur-i Sina çöllerinde duçar oldugu zahmetleri hatırlatacak kadar çok zaman geçmedi ve en nihayet bu Harb-i umuminin seametli neticesi de malumdur. Bilhassa Mondros mütarekesiyle açılan devrin manzarasını biran düsünmek isteyecek olursanız bastan asagı kadar bir manzara-i inhilalden baska birsey olmadıgını anlarsınız. Devletler her türlü hukuk-i insaniyeden tecerrüt ederek memleketimizin en kıymetli ve en feyzdar yerlerini çignediler.
İzmir, Bursa, Eskisehir, Sakarya, Anadolu, Adana, Trakya, İstanbul vesaire gibi en aziz yerlerimizi çignediler. Fakat düsmanların bu tarz-ı hareketten daha elim bir nokta varsa, o da bu memleketin asırlarca basında bulunan insanların dahi düsman saflarına geçmis bulunmasıdır. (Kahrolsun sadaları)
Arkadaslar;
Biliyorsunuz ki, bu dahili düsmanlar, harici düsmanların yapmaya muktedir olamayacagı sen'i ve feci ef'al ve harekatı irtikabda tereddüt göstermemislerdir. Harici düsman kuvvetleri saydıgım aziz vatan topraklarında bulunurken, padisahın iradeleri ve nesrettigi fetvalarıyla ve hilafet ordularıyla bu masum millet surada, burada izlal ve igfal olunuyordu. Ve kendi mevcudiyetine karsı, farkına varamayarak, silah istimal ediyordu ve nihayet hep bildigimiz veçhile Osmanlı Devleti tamamen münkariz olmustu.
Fakat düsmanlarımız aynı zamanda Osmanlı Devletiyle beraber Türk Milletinin de mahvoldugunu zannetti. İste bunda çok aldanıyordu. Osmanlı Devleti gibi çok devletler kurmus olan Türk Milleti mahvolmazdı ve mahvolmamıstı. (siddetli alkıslar) Bilakis hayatına vurulan bu darbelerden harici ve dahili düsmanların acı darbelerinden birdenbire bütün tayakkuzlarını, bütün intibahlarını takındı, hayatını, serefini kurtarmak için kemal-i serefle basını kaldırdı. Ve müttehiden ve mütesaniden ortaya atıldı. (siddetli alkıslar) İste milletimiz o dakikadan itibaren milli bir devre girdi; bir halk devresinin mebdeini kurdu. Millet bu mebdeden ise basladıgı gün, kendisine hedef olan yolların ne kadar kesif zulmetler içinde bulundugunu hatırlarız. Bu hal Millet'i ye'se düsürmedi. Kemal-i azm ile hedefine hatvelerini attı.
Efendiler;
Milletimiz halas-ı kat'i ve hakikiye mazhar olabilmek için iki umdeye istinadın sart oldugunu anladı. Onlardan birincisi: Misak-ı Milli'nin ifade ettigi ruh ve mana.
İkincisi: Teskilat-ı Esasiye Kanunumuzun tesbit ettigi gayr-ı kabil tebeddül hakayık.
Misak-ı Milli, milletin istiklal-i tammını temin eden ve bunun için iktisadiyatında inkisafına mani olan bütün sebepleri bir daha avdet idrak etmemek üzere lagveden bir düsturdur. Teskilat-ı Esasiye Kanunu Osmanlı İmparatorlugu'nun, devletinin tarihe münkalib oldugunu idrak eden, onun yerine yeni Türkiye Devleti 'nin kaim oldugunu ilan eden bir kanundur. Bu devletin hayatınında bila kayd ü sart hakimiyetin milletin uhdesinde kalacagını ifade eden kanundur.
Bu kanun, hakimiyetin milletin uhdesinde kalabilmesi için halkın bizzat kendini idaresini sart kılan bir kanundur.
Artık Türkiye halkı için yegane mümessil tesrii ve icrai salahiyeti haiz olan Türkiye Büyük Millet Meclisi ve hükümetidir. Diyen bir kanundur. Bab-ı ali yerine Türkiye Büyük Millet Meclisi ve hükümetini koyan bir kanundur.
Efendiler;
Türkiye Büyük Millet Meclisi ve Hükümetinin milletten aldıgı veçhile istiklal-i tam, hakimiyet-i Milliye umdelerine istinaden milleti zengin, memleketi mamur etmekten ibarettir. (Alkıslar)
Efendiler;
Bu umde icabı bütün cihan bilmelidir ki, artık Türkiye halkı; hakimiyetini hiçbir sahıs ve makama veremez. Hakimiyet demek seref demek, namus demek, haysiyet demektir. Bir milletten bu evsaf-ı medeniye ve insaniyesinin terkini taleb etmek onu insanlıktan çıkarmak demektir.
Efendiler;
Milletimiz bu iki esasa istinad eder. Çalısmaya basladıgı günden bugüne kadar geçen zaman çok degil, üç buçuk, dört seneden ibarettir, fakat milletimizin kazandıgı muvaffakiyat ve muzafferiyat bu senelere sıgmayacak kadar çoktur, taskındır, yüksektir ve kuvvetlidir. (Sürekli alkıslar)
Hakikaten irade-i seniyyeler; Hilafet orduları ve tesvikat ile olan isyanların kaffesi bastırılmıstır ve tüfeksiz, topsuz, parasız bulundugu bir zamanda yeniden dünyanın en kudretli en azametli ordusunu teskile kudretyab olmustur. (Alkıslar) Orada daha hal-i tesekkülde iken birinci ikinci İnönü Sakarya zaferlerini ihraz etmis (Alkıslar) ve cihanı hayretlerde bırakan en son muzafferiyeti de kemal-i siddet ve süratle ihraz ederek düsman ordularını bire kadar mahvetmistir. (Pek sürekli alkıslar yasa, var ol sadaları)
İstiklal-i tam için su düstur var: Hakimiyet-i Milliye, hakimiyet-i iktisadiye ile tarsin edilmelidir. Bu kadar büyük gayeler, bu kadar mukaddes, azametli hedefler kagıt üzerindeki düsturlarla, arzu ve hırsla husul bulamaz. Bunların tahakkuk-i tammını temin için yegane kuvvet, en kuvvetli temel iktisadiyattır. Siyasi ve askeri muzafferiyetler ne kadar büyük olursa olsun, iktisadi zaferle tetvic edilemezse semere, netice paydar olamaz. En kuvvetli ve parlak zaferimizide tetvic eden semerat-ı nafiayı temin için hakimiyet-i iktisadiyemizin temin ve tarsini lazımdır.
Bu kadar feyizli, bu kadar kudretli olan yeni hükümetimizin düsmansız kalacagını farzetmek dogru degildir. Bunun için çok kundaklar koyarak münhedem etmege çalısacak ve suikasde tesebbüs edecekler bulunacaktır. Bütün bunlara karsı silahımız, iktisadiyatımızdaki kuvvet; resanet ve muvaffakiyetimiz olacaktır.
Efendiler;
Dahil oldugumuz halk devrinin, milli devrin milli tarihini de yazabilmek için kalemler, sapanlar olacaktır. (Alkıslar) Bence halk devri iktisat devri mefhumiyle ifade olunur. Öyle bir iktisat devri ki, memleketimiz mamur, milletimiz müreffeh ve zengin olsun. Bu noktada bir felsefeyi hatırlayınız o da: "El-kana'atu kenzün la-yüfna"
Bu felsefeyi yanlıs tefsir yüzünden bu millete büyük fenalık edilmistir. Allah yarattıgı nimet ve güzellikleri insanların istifadesi için yaratmıstır. Allah zeka ve aklı bunun için verdi. Eger vatan kupkuru dag ve taslardan, viran köy, kasaba ve sehirlerden ibaret olsaydı onun zindandan farkı olamazdı. Felsefenin sahibleri memleketi zindan ve cehennemden baska bir sey yapmamıstı. Bu vatan evlad ve ahfadımız için cennet yapılmaya layıktır. Bu faaliyet-i iktisadiye ile kaabildir. Öyle bir iktisat devri ki, artık milletimiz insanca yasamasını bilsin ve o esbabı bilerek ona göre lazım olan tedabire tevessül etsin.
Arzumuz sudur: Bu memleketin efradı ellerinde nümuneleriyle, ziraat, ticaret, sanat, say ve sapanın mümessili olsun. Artık bu memleket fakir, millet hakir degil, belki memleketimiz zenginler memleketidir. Bu yeni Türkiye'nin adına, çalıskanlar diyarı denir. (Alkıslar) İste millet böyle bir devir içinde bulunuyor, bu böyle bir devri ala edecek ve tarihini yazacaktır. Bu tarihte en büyük makam çalıskanlara ait olacaktır. (Alkıslar)
Efendiler;
Türkiye İktisat Kongresi tarihte ilk defa ihraz-ı mevki-i bülend edecek bir kongredir. Ve sizler bu memleketin ihtiyacını, milletin ihtiyacını ve milletin kabiliyetini ve bunun karsısında dünyada mevcut olan çok kuvvetli iktisat teskilatını nazar-ı dikkate alarak, alınması lazımgelen tedbirleri kemal-i vuzuh ile teati ve tesbit etmelisiniz. O tedbirler tatbik olundukça memleketimizin nurlara, feyizlere müstagrak olsun.
Arkadaslar;
Türkiye Büyük Millet Meclisi ve Hükümetiniz tabii milletin amali dairesinde terakki ve teceddüde tamamen taraftardır. Bunun için mülk ve millete naf'i ittihaz edeceginiz tedabiri memnuniyetle nazar-ı dikkate alacaktır. Efendiler;
İktisadiyat sahasında düsünür ve konusurken zannolunmasın ki, ecnebi sermayesine hasımız; hayır bizim memleketimiz vasi'dir. Çok say ve sermayeye ihtiyacımız var. Kanunlarımıza riayet sartıyla ecnebi sermayelerine lazımgelen teminatı vermege her zaman hazırız. Ecnebi sermayesi bizim say'imize inzimam etsin ve bizim ile onlar için faideli neticeler versin. Mazide, Tanzimat devrinden sonra ecnebi sermayesi müstesna bir mevkiye malikti, devlet ve hükümet ecnebi sermayesinin jandarmalıgından baska birsey yapmamıstır. Her yeni millet gibi Türkiye buna muvafakat edemez. Burasını esir ülkesi yaptırmayız. (Alkıslar)
Arkadaslar;
son söz olarak demistim ki; Memleketimizi artık esir ülkesi yaptırmayız. Nazar-ı dikkatinizi celbetmis olan konferansın son müzekeratı bu nokta ile alakadardır. Lozan konferansının talike ugraması aynı mesele ve noktadan münbaistir. Ordularımız en büyük bir zaferi ihraz etmisler ve mesy-i muzafferranesini tevkif edecek hiç bir mania mevcut degildi. Böyle bir zamanda İtilaf Devletleri Hukuk-i tabiiye ve mesruamızı müzakerat ile tasdik edeceklerini, müzakeratla halledeceklerini söylediler ve bizi konferansa davet ettiler.
Millet, Meclis ve hükümetimiz samimi olarak sulh taraftarı bulundugu için muzaffer ordularımızı durdurarak, heyet-i murahhasamızı Lozan'a gönderdik aylardan beri müzakerat, münakasat devam etti. Muhatablarımız hukukumuzu tasdik etmis olmadı.
Konferanstaki muhatablarımız bizimle üç dört senelik degil, üçyüz, dörtyüz senelik hesabatı rü'yet ediyorlar ve hala muhatablarımız Osmanlı Devleti'nin tarihe karıstıgını ve bugün yeni Türkiye'nin mevcudiyetini, bunu kuran milletin çok azimkar, imanlı ve celadetli oldugunu, istiklal-i tamm ve hakimiyet-i milliyesinden zerre kadar fedakarlık yapamayacagını hala anlayamamıslardır. Bu yüzden İtilaf Devletleri düçar-ı tereddüt oldu. İstedikleri kadar tereddüt edebilirler. Bu millet artık kararını vermistir. Bu millet için tereddüt devirleri çoktan geçmistir. (Pek sürekli ve pek sedid alkıslar)
Devletlerin hey'et-i murahhasımıza verdikleri son proje bittabi sayan-ı kabul görülmedi. Ve diger murahhaslar gibi bizimkiler de vaziyeti hükümet ve icab ederlerse, meclise izah etmek üzere memlekete avdet ediyorlar. Tabii istizahat olacaktır.
Nihayet bütün cihan bilsin ki, bu millet istiklal-i tammının temin edildigini görmedikçe yürümege basladıgı yoldan bir an tevakkuf etmeyecektir. (Alkıslar) Biz kimseden fazla birsey istemiyoruz, her medeni milletin malik oldugu seylerden mahrum edilmemeliyiz. Haklarımız tabii mesrudur, bize lazımdır. Ne kadar haklı isek bunu müdafaa için de memleket ve milletimizin kabiliyet ve kudreti de o kadardır.(Alkıslar)
Efendiler;
Görülüyor ki, bu kadar kat'i ve yüksek bir zafer-i askeriden sonra dahi bizi sulha kavusmaktan men'eden esbab dogrudan dogruya esbab-ı iktisadiyedir, mülahazat-ı iktisadiyedir. Çünkü bu devlet, bu millet hakimiyet-i iktisadiyesini temin ederse, o kadar kuvvetli temel üzerinde yerlesmis ve teali etmege baslamıs olacaktır ve artık bunu yerinden kımıldatmak mümkün olamayacaktır. İste düsmanlarımızın, hakiki düsmanlarımızın muvafakat, bir türlü rıza göstermedikleri budur.
Efendiler;
Bu fi'len vaki olmustur. Sulh denilen seyin temini için ecnebilerin bu hakikati itiraf etmemekteki tereddütlerine mantıki mana vermek mümkün degildir. Çok sayan-ı arzudur ki, pek yakın bir zamanda onlar da bu hakikati itiraf ederler ve bütün cihan-ı medeniyetin pek büyük hahis ve tahassürle intizar ettigi sulhun in'ikadına mani olmak mes'uliyetinden ictinab ederler. simdiden esbab-ı hayatiyetimizi temine baslamıs bulunuyoruz. Ve bittabi hal-i sulhun in'ikadında daha büyük inkisafat oluyor. Fakat muvaffak olmak için çok çalısmak lazım oldugunu bilmeliyiz. İktisadiyat, iktisadiyat diyoruz. Fakat arkadaslar iktisadiyat demek hersey demektir. Yasamak için, mesut olmak için, mevcudiyet-i insaniye için ne lazımsa bunların kaffesi demektir, ziraat demektir, ticaret demektir, say demektir, hersey demektir. Bütün bu hususta el'an memleket ve milletimizin ne halde oldugunu sizler çok güzel bilirsiniz. Tavsif etmek istemeyecegim. Ancak memleketimizin vüs'ati ve nüfuzumuzun bu vüs'atle ne kadar gayrı mütenasib oldugunuda hatırlayınız. Bu vasi ve feyizli toprakları isleyebilmek, isletebilmek için noksan olan el emegini behemehal fenni alat ile telafi etmek mecburiyetindeyiz. Memleketimizi bundan baska sömendöferler ile ve üzerinde otomobiller çalısır soseler ile sebeke haline getirmek mecburiyetindeyiz. Çünkü garbın ve cihanın vesaiti bunlar oldukça, sömendöferler oldukça, bunlara karsı merkebler ve kagnı ile ve tabii yollar üzerinde müsabakaya çıkısmanın imkanı yoktur. Memleketimiz ziraat memleketidir. Bu itibarla, halkımızın ekseriyeti çiftçidir, çobandır. Binaenaleyh en büyük kuvveti, kudreti bu sahada gösterebiliriz ve bu sahada mühim müsabaka meydanlarına atılabiliriz. Fakat aynı zamanda sınaatımızı da tezyid ve tevsi etmek mecburiyetindeyiz. Eger sanat hususunda yine müsamahakar olursak, o halde asar-ı sanayide yine haricin haraç-güzarı oluruz, mahsulat ve mamulatın mübadelatı ve servete inkılabı için ticarete ihtiyacımız vardır. Ticaretimizin agyar elinde kalması memleketimizin servetinden lüzumu kadar istifade edememegi bais olur. Fakat bütün bunlar söylendigi kadar basit ve kolay olmayan seylerdir. Bunda muvaffak olabilmek için hakikaten memleketin ve milletin ihtiyacına mutabık esaslı program üzerinde bütün milletin müttehit ve hemahenk olarak çalısması lazımdır. Hey'et-i aliyeniz bu esasatın en kıymetlilerini insallah bulup ortaya koyacaksınız "Arkadaslar bence yeni devletimizin, yeni hükümetimizin bütün esasları, bütün programları iktisat programından çıkmalıdır. Çünkü demin dedigim gibi hersey bunun içinde mündemiçtir. Binaenaleyh evlatlarımızı o suretle talim ve terbiye etmeliyiz, onlarabu suretle ilim ve irfan vermeliyiz ki, alem-i ticaret, ziraat ve sınaatte ve bütün bunların faaliyet sahalarında müsmir olsunlar, müessir olsunlar, faal olsunlar, ameli bir uzuv olsunlar." Binaenaleyh maarif programımız gerek iptidai tahsilde, gerek orta tahsilde verilecek bütün seyler bu noktai nazara göre olmalıdır. Maarif programlarımız gibi suabat-ı devlet için tasavvur olunacak programlar dahi iktisat programına istinad etmekten kendini kurtaramazlar. Esaslı bir program tesbit etmek, program üzerine bütün milleti hemahenk olarak çalıstırmak lazımdır. Bizim halkımızın menfaatleri yekdigerinden ayrılır sunuf halinde degil bilakis mevcudiyetleri ile muhassala-i mesaisi yekdigerine lazım olan sınıflardan ibarettir. Bu dakikada sami'lerinin çiftçilerdir, sanatkarlardır, tüccarlardır ve isçilerdir. Bunların hangisi yekdigerinin muarızı olabilir. Çiftçinin sanatkara; sanatkarın çiftçiye ve çiftçinin tüccara ve bunların hepsine, yekdigerine ve ameleye muhtaç oldugunu kim inkar edebilir.
Bugün mevcut olan fabrikalarımızda ve daha çok olmasını temenni ettigimiz fabrikalarımızda kendi isçilerimiz çalısmalıdır. Müreffeh ve memnun olarak çalısmalıdır. Ve bütün bu saydıgımız sınıflar aynı zamanda zengin olmalıdır. Ve hayatın lezzet-i hakikisini tadabilmelidir ki, çalısmak için kudret ve kuvvet bulabilsin. Binaenaleyh programdan bahsolundugu zaman adeta diyebiliriz ki, bütün halk için bir say misak-ı milisi mahiyetinde olan program etrafında toplanmakta hasıl olacak olan sekl-i siyasi ise alel'ade bir fırka mahiyetinde tasavvur edilmemek lazımgelir ve bade's-sulh vukua gelebilecek böyle sekl-i siyasinin simdiye kadar oldugu gibi milletin azim ve imanıyla ve vahdet ve tesanüdün birbirine müzahir olmasıyla muvaffak olacagı hakkındaki kanaatim kavidir ve tamdır.
Efendiler,
Hey'et-i aliyenizin bugün akdedmis oldugu Türkiye İktisat Kongresi çok mühimdir. Çok tarihidir. Nasıl ki, Erzurum Kongresi felaket noktasına gelmis olan bu milleti kurtarmak hususunda Misak-ı Millinin ve Taskilat'ı Esasiye Kanununun ilk temel taslarını tedarik hususunda amil olmus, müessir olmus, mütesebbis olmus ve bundan dolayı tarihimizde, tarih-i millimizde en kıymetli ve yüksek hatırayı ihraz etmis ise , kongreniz dahi milletin ve memleketin hayat ve halas-ı hakikisini temine medar olacak düsturun temel taslarını ve esaslarını ihraz edip ortaya koymak suretiyle tarihte büyük namı ve çok kıymetli bir hatırayı ihraz edecektir. (Alkıslar) Bu kadar kıymetli ve tarihi kongrenizi küsad etmek serefini bana bahsettiginizden dolayı hassaten arz-ı tesekkürat ederim. (Alkıslar)(Estagfurullah sesleri) Ve böyle bir kongreyi akdeden sizlersiniz. Bundan dolayı sizi sayan-ı tebrik görür ve tebrik ederim. (Tesekkür ederiz sesleri) Kongre küsad edilmistir efendim.