- Konum
- ىαкαяyλ
-
- Üyelik Tarihi
- 27 Kas 2009
-
- Mesajlar
- 24,120
-
- MFC Puanı
- 79
Dil; düşünme, konuşma, yazışma ve anlaşma aracıdır. Milli birlik ve beraberliğin sağlanmasında en önemli öğelerden biri de dildir. Gelişmiş, zengin, bütün ihtiyaçlara cevap verebilen bir dil, her alanda kalkınıp ilerlemenin ön koşullarından biridir.
Osmanlı Devleti zamanında biri bilim, edebiyat ve resmi yazışmalarda kullanılan Osmanlıca, diğeri de halkın büyük bir bölümünün konuştuğu Türkçe olmak üzere iki ayrı dil kullanılıyordu. Dil birliğinin olmaması, insanların kaynaşması ve milli birliğin sağlanması yönünde önemli bir engeldi.
Atatürk; milletlerin doğuşu, sürekliliği, bağımsızlığı ve yükselişi ile dil arasındaki bağı çok iyi gördüğü içindir ki tarih konusuna olduğu gibi dil konusuna da büyük önem verdi. Atatürkün dil konusuna gösterdiği yakın ilgi, onun milliyetçi, halkçı, inkılapçı ve laik anlayışının bir sonucu idi.
Atatürk, dili siyasal bağımsızlığın bir parçası saymış, bunun için dil konusuna, devlet işleri arasında önemli bir yer vermiş, Türk dilinin, kendi benliğine, aslındaki güzellik ve zenginliğine kavuşması için bütün devlet kuruluşlarının dikkatli ve ilgili olmasını istemiştir. İlgilileri, halk ağzından kelime derlemekle görevlendirmiş, kendisi de sözcükler ve terimler bularak bunları tartışmaya sunmuştur. Öğretim kurumlarında Türkçe terimlerle ders yapılmasını istemiş, günümüzde bilim ve ders kitaplarında kullanılan, çoğu konuşma diline geçmiş açı, uzay, gerekçe, konum, kesit, üçgen, dikey, dörtgen, artı, eksi, çap, yarıçap, eşit, çarpı, bölü, oran gibi kelimeleri Türk diline armağan etmiştir.
Kurtuluş Savaşının kazanılmasıyla, askeri ve siyasi alanda bağımsızlık sağlanmış, sıra Türk dilinin yabancı sözcük ve kuralların istilasından kurtarılmasına, milli ve çağdaş bir dil haline getirilmesine gelmişti. Atatürk bu konuda şöyle diyordu: Ülkesini, yüksek bağımsızlığını korumasını bilen Türk milleti, dilini de yabancı diller boyunduruğundan kurtarmalıdır.
Büyük Önder Atatürk, milli kültürün geliştirilmesi için milleti oluşturan kişiler arasında konuşulan dilin, birbirinden farklı olmaması, sade, anlaşılır ve zengin olması gereğine inanıyordu. Millet kavramı için zorunlu olan kültür birliğinin, dil birliği olmaksızın gerçekleşebilmesi mümkün değildi. Atatürk, bu gerçeği şöyle ifade ediyordu: Millet, dil, kültür ve ülkü birliği ile birbirine bağlı olan vatandaşların oluşturduğu siyasi ve sosyal toplumdur.
Türk dilini kendi öz benliğine kavuşturmak isteyen Atatürk, 12 Temmuz 1932de Türk Dili Tetkik Cemiyeti (Türk Dil Kurumu)ni kurdu. 26 Eylül 1932de toplanan Birinci Dil Kurultayında, dil üzerinde yapılacak çalışmalar şu şekilde planlandı.
-Türk dilinin başka dil aileleriyle karşılaştırılması,
-Türk dilinin tarihi ve karşılaştırılmalı gramerinin yazılması,
-Anadolu ve Rumeli ağızlarından kelimelerin derlenmesi, Osmanlıca kelimelere Türkçe karşılık bulunması,
-Türkçe bir sözlüğün ve gramerin hazırlanması,
-Türk dili üzerine yazılmış yerli ve yabancı eserlerin toplanması ve gerekenlerin Türkçeye çevrilmesi,
-Terimlerin Türkçeleştirilmesi, kararlaştırıldı.
Birinci Dil Kurultayının çalışmalarını yakından izleyen Atatürk, 1 Kasım 1932de Büyük Millet Meclisinde söylediği açış nutkunda, dil çalışmalarının önemini şu sözlerle belirtmiştir: Türk dili zengin, geniş bir dildir. Her kavramı ifade kabiliyeti vardır. Yalnız onun bütün varlıklarını aramak, bulmak, toplamak, onlar üzerinde çalışmak lazımdır.
Türk Dil Kurumu, halk dilindeki sözcükleri toplayarak derlemeler meydana getirdi. Bir Türkçe sözlük hazırladı. Bu çalışmalar sonucu, konuşma diliyle yazı ve bilim dili arasında önceden var olan ayrılığın kaldırılması konusunda önemli gelişmeler sağlandı.
Osmanlı Devleti zamanında biri bilim, edebiyat ve resmi yazışmalarda kullanılan Osmanlıca, diğeri de halkın büyük bir bölümünün konuştuğu Türkçe olmak üzere iki ayrı dil kullanılıyordu. Dil birliğinin olmaması, insanların kaynaşması ve milli birliğin sağlanması yönünde önemli bir engeldi.
Atatürk; milletlerin doğuşu, sürekliliği, bağımsızlığı ve yükselişi ile dil arasındaki bağı çok iyi gördüğü içindir ki tarih konusuna olduğu gibi dil konusuna da büyük önem verdi. Atatürkün dil konusuna gösterdiği yakın ilgi, onun milliyetçi, halkçı, inkılapçı ve laik anlayışının bir sonucu idi.
Atatürk, dili siyasal bağımsızlığın bir parçası saymış, bunun için dil konusuna, devlet işleri arasında önemli bir yer vermiş, Türk dilinin, kendi benliğine, aslındaki güzellik ve zenginliğine kavuşması için bütün devlet kuruluşlarının dikkatli ve ilgili olmasını istemiştir. İlgilileri, halk ağzından kelime derlemekle görevlendirmiş, kendisi de sözcükler ve terimler bularak bunları tartışmaya sunmuştur. Öğretim kurumlarında Türkçe terimlerle ders yapılmasını istemiş, günümüzde bilim ve ders kitaplarında kullanılan, çoğu konuşma diline geçmiş açı, uzay, gerekçe, konum, kesit, üçgen, dikey, dörtgen, artı, eksi, çap, yarıçap, eşit, çarpı, bölü, oran gibi kelimeleri Türk diline armağan etmiştir.
Kurtuluş Savaşının kazanılmasıyla, askeri ve siyasi alanda bağımsızlık sağlanmış, sıra Türk dilinin yabancı sözcük ve kuralların istilasından kurtarılmasına, milli ve çağdaş bir dil haline getirilmesine gelmişti. Atatürk bu konuda şöyle diyordu: Ülkesini, yüksek bağımsızlığını korumasını bilen Türk milleti, dilini de yabancı diller boyunduruğundan kurtarmalıdır.
Büyük Önder Atatürk, milli kültürün geliştirilmesi için milleti oluşturan kişiler arasında konuşulan dilin, birbirinden farklı olmaması, sade, anlaşılır ve zengin olması gereğine inanıyordu. Millet kavramı için zorunlu olan kültür birliğinin, dil birliği olmaksızın gerçekleşebilmesi mümkün değildi. Atatürk, bu gerçeği şöyle ifade ediyordu: Millet, dil, kültür ve ülkü birliği ile birbirine bağlı olan vatandaşların oluşturduğu siyasi ve sosyal toplumdur.
Türk dilini kendi öz benliğine kavuşturmak isteyen Atatürk, 12 Temmuz 1932de Türk Dili Tetkik Cemiyeti (Türk Dil Kurumu)ni kurdu. 26 Eylül 1932de toplanan Birinci Dil Kurultayında, dil üzerinde yapılacak çalışmalar şu şekilde planlandı.
-Türk dilinin başka dil aileleriyle karşılaştırılması,
-Türk dilinin tarihi ve karşılaştırılmalı gramerinin yazılması,
-Anadolu ve Rumeli ağızlarından kelimelerin derlenmesi, Osmanlıca kelimelere Türkçe karşılık bulunması,
-Türkçe bir sözlüğün ve gramerin hazırlanması,
-Türk dili üzerine yazılmış yerli ve yabancı eserlerin toplanması ve gerekenlerin Türkçeye çevrilmesi,
-Terimlerin Türkçeleştirilmesi, kararlaştırıldı.
Birinci Dil Kurultayının çalışmalarını yakından izleyen Atatürk, 1 Kasım 1932de Büyük Millet Meclisinde söylediği açış nutkunda, dil çalışmalarının önemini şu sözlerle belirtmiştir: Türk dili zengin, geniş bir dildir. Her kavramı ifade kabiliyeti vardır. Yalnız onun bütün varlıklarını aramak, bulmak, toplamak, onlar üzerinde çalışmak lazımdır.
Türk Dil Kurumu, halk dilindeki sözcükleri toplayarak derlemeler meydana getirdi. Bir Türkçe sözlük hazırladı. Bu çalışmalar sonucu, konuşma diliyle yazı ve bilim dili arasında önceden var olan ayrılığın kaldırılması konusunda önemli gelişmeler sağlandı.