- Konum
- ىαкαяyλ
-
- Üyelik Tarihi
- 27 Kas 2009
-
- Mesajlar
- 24,120
-
- MFC Puanı
- 79
Kefen sıyrıldı ve
Özel solüsyonla ıslatılmış pamuk kitlesi kaldırılınca Atanın yüzü ortaya çıktı. Derisi kahverengi bir hal almış, ama hatları bozulmamıştı.Sanki uyuyordu
(9 Kasım1953)
8 Kasım 1953 Pazar gecesi saat 23.00′da Prof. Dr. Kamile Şevki Mutlunun ev telefonu çaldı. Prof. Mutlu, Ankara Tıp Fakültesi Histoloji ve Ambriyoloji Kürsüsü Başkanıydı.Patalogdu. Arayan iseAnkara Valisi Kemal Aygündü Aygün, Hocam dedi, 10 Kasım günü Atamızın naşını Anıtkabire taşıyacağız. Bunun için bir komite kurduk. Naşı geleneklere uygun olarak toprağa defnedeceğiz. Ancak bozulmadan korunduğunu belgelemek için muayene etmenizi rica ediyoruz.Prof. Mutlu önce reddetti. Mutlu, o sırada 40 derece ateşle yatıyordu.
Hastalığını gerekçe göstererek bu görevi bir başka meslektaşının yapmasını rica etti.Ancak Vali Aygün ısrarcıydı: Ben sizi sarar sarmalar götürürüm, bu tarihi bir görev dedi. Mutlu kabul etti ve 9 Kasım sabahı Etnografya Müzesine gitti. Başbakan Adnan Menderes oradaydı.
Meclis Başkanı Refik Koraltan ve eski başkan Abdülhalik Renda da Mutlu, görevden affını istemekle ne büyük hata ettiğini o zaman anladı.Gerçektentarihi bir tanıklıktı bu
Atanın gül ağacından tabutu, 4 Kasım günü, geçici kabrinden çıkarılıp müzenin holündeki mermer katafalka konulmuştu.Bir hafta boyunca sırayla öğrenciler, subaylar ve generaller katafalk başında nöbet tutmuştu. Nihayet tabutun açılma günü gelip de komite üyeleri
tamam olunca Prof. Kamile Mutlu Başlayın talimatını verdi. Bunun üzerine tabutun vidaları söküldü. Tahta tabutun içinde madeni bir sanduka bulunuyordu. Bu sandukada gaz birikmiş olma ihtimali düşünülerek önce bir burgu ile delik açıldı. Gaz ya da koku çıkmadı.Sanduka
talaş doluydu.Sandukanın içi, muhafaza solüsyonu ile ıslatılmış tahta talaşı doluydu.
Bu talaş, naaşın ayak yönüne doğru toplandı. Talaşın arasında, ağzı kapalı ve içi sıvı dolu bir şişe bulundu. Bu,cesedi muhafaza için kullanılan solüsyondan bir numuneydi. Üzerinde terkibi yazılıydı.Atanın naaşı beyaz kefene sarılmış, sonra kahverengi bir muşambayla kaplanmıştı.Sargıları açmaya başladılar. Herkes nefesini tutmuştu. Çünkü, Naaş çürüyüp bozulmuş, çıkan gazlar tabutu patlatmış, nöbetçiler, kokudan bayılmış diye bir sürü söylenti
geziniyordu. Ve 15yıl sonra ilk kez Atanın yüzünü göreceklerdi.Kefenin sargıları aralanınca Prof. Kamile Şevki Mutlu, orada bulunanların yardımıyla katafalka çıktı ve Atatürkün yüzüne baktı. Atanın derisi kahverengi bir hal almış, ama yüz hatları bozulmamıştı. Menderes sapsarı
olmuştu Prof. Mutlu, gördüğü tabloyu daha sonra şöyle anlatacaktı:Yüzünü örten
ıslak pamuk kitlesi kaldırılınca Atanın heykel gibi duran yüzü ile karşılaştım. Uzun sarı saçlarından ince bir tutam, sol göz kapağının üzerine düşmüştü. Atatürk, Dolmabahçe Sarayındaki yatağında uyuyor gibiydi. Prof. Mutlu, kenarda bekleyen komite üyelerini tabutun başına çağırdı. Onlar da tek tek tabutun içine baktılar.En başta Başbakan Adnan Menderes vardı. Koyu renk takım elbisesi içindeki Menderes de yanındakilerin yardımıyla katafalka çıktı,ürkek bir şekilde aşağı, tabuta doğru baktı. O an ne olduğunu Prof. Kamile Mutludan aktaralım: Menderes çok heyecanlandı.Rengi sapsarı oldu. Bir de baktım ki, müzenin kapısına doğru gidiyor. Atatürkün yüzüne bakmadı. Tahmin ediyorum, kendinde o kuvveti bulamadı. En sona Abdülhalik Renda kalmıştı. O da Atayla karşı karşıya gelir gelmez tabutun yanına yığılıverdi. Salondaki herkes Atatürkü tek tek gördükten sonra naaş, tekrar solüsyonla ıslatıldı. Atanın başı pamuklarla örtüldü ve vücudu beyaz kefenle sarıldı. Bu sırada bir komiser,orada görevli adli tıp doçenti Dr. Cahit Özenin yanına yaklaşıp avucunda taşıdığı bir kâğıdı gösterdi ve şöyle dedi:Bu kâğıdı,Atatürkün hemşiresi Makbule Hanım gönderdi.Kefenin içine Atatürkün göğsü üstüne konmasını istiyor.Doç. Özen, kâğıda bir göz attı. Eski Türkçe bir şeyler yazılıydı. Böyle bir kâğıdı Atatürk kabul etmez. Bize kızar, darılır dedi.Komiser kâğıdı katlayıp cebine koydu ve uzaklaştı. Bütün işlemler bittikten sonra salonda bulunanlar naaşın iki yanından geçip hep bir ağızdan besmele çektiler ve cesedi yeni tabuta yerleştirdiler. Bu tabut da 15 yıl içinde yattığı büyük gül ağacı tabutun içine konuldu. Üzeri bayrakla örtüldükten sonra kapağı kapatıldı. Ve 10 Kasım sabahı, Atanın naaşı 15 yıl önce onu Dolmabahçeden Ankaraya taşıyan top arabasına yerleştirilip son durağı olacak Anıtkabire taşındı. Artık ebediyen orada kalacaktı Atatürkün tabutu, Menderesin huzurunda açılmıştı.Atanın 15 yıl Etnografya Müzesinde bekletilen naaşı,12 askerin omuzları üzerinde oradan alınmış ve 136 asteğmenin çektiği bir top arabası ve matem marşı eşliğinde Anıtkabire taşınmıştı.Radyodan naklen yayımlanan o görkemli tören, en az 15 yıl önceki kadar hüzünlüdür.Ancak o törenden hemen önce yaşananlar, tarihçilerin pek ilgisini
çekmemiştir. Bilindiği gibi, Anıtkabir yapılana dek, Atatürkün naaşının korunabilmesi için tahnit denilen bir işlem yapılmıştı. Gülhane Patolojik Anatomi profesörü Dr. Lütfi Aksu tarafından gerçekleştirilen bu işlem sırasında naaşa, şırıngayla özel bir formül enjekte edilmiş ve üzerine formüllerin yapıştırıldığı iki küçük ilaç şişesi, Atanın koltuk altlarına yerleştirilmişti. Bu işlem sayesinde Atanın naaşı da -diyelim bugün Leninin mozolesinde olduğu gibi - öldüğü günkü haliyle korunabilirdi. Ancak İslam dini, ölünün defnini şart koştuğundan,geçici tahnitin bozulması şarttı.Nakilden önce, bu işlem için bir komite kuruldu. O komite,törenden bir gün önce, Başbakan Adnan Menderesin huzurunda Atatürkün tabutunun açılmasını kararlaştırdı.Tabut açılınca tahnit bozulacak ve ceset çürümeye başlayacaktı.Bir başka deyişle Atatürkün (mumyalanmış gibi) korunmuş naaşını son görenler, o törene katılanlar olacaktı. Atatürkle ilgili belgesel çalışmaları sırasında o törene katılanların bir kısmıyla konuşmuştuk.Bu yazıda yer alan bilgilerin bir kısmı o tanıklıklara, önemli bir bölümü ise değerli Atatürk araştırmacısı Prof. Dr. Utkan Kocatürkün, Prof.Dr. Kamile Şevki
Mutlu ile yaptığı sohbetten aktardıklarına dayanıyor. Atanın yarım asır önceki son yolculuğu, sanırım bu ayrıntılarla daha da ilginç bir boyut kazanıyor.
Atatürkü son görenler anlatıyor:
Yüzünde iki günlük sakal vardı
Osman Ersoy ve Halide İntepe, 10 Kasım 1953′te Etnografya Müzesinde asistan olarak çalışıyorlardı. O yüzden 50 yıl önceki o töreni ve tabutun içindeki Atatürkü son kez görme fırsatı buldular. İzlenimlerini şöyle anlattılar:
OSMAN ERSOY: Sağlığında görmemiştim Atatürkü Korkunç heyecanlıydım. Biz çalışanlar, asistanlar, memurlar sıra ile katafalka çıktık. Oldukça sararmış ve küçülmüş bir çehre 1 - 2 günlük sakalı vardı. Kaşları fevkalade iyi şekilde fark ediliyordu.
Gözleri aralıktı
HALİDE İNTEPE: Tabut kapanmadan en son gittim baktım.Başı yana doğru eğikti.Yüzü hiç bozulmamıştı. Azıcık sakalları çıkmıştı.Hani insan hasret giderek ölürse,gözleri aralık kalırmış ya, öyle aralıktı gözleri Ama bir ölü yüzü yoktu.Uyuyor gibiydi.
8 Kasım 1953 Pazar gecesi saat 23.00′da Prof. Dr. Kamile Şevki Mutlunun ev telefonu çaldı. Prof. Mutlu, Ankara Tıp Fakültesi Histoloji ve Ambriyoloji Kürsüsü Başkanıydı.Patalogdu. Arayan iseAnkara Valisi Kemal Aygündü Aygün, Hocam dedi, 10 Kasım günü Atamızın naşını Anıtkabire taşıyacağız. Bunun için bir komite kurduk. Naşı geleneklere uygun olarak toprağa defnedeceğiz. Ancak bozulmadan korunduğunu belgelemek için muayene etmenizi rica ediyoruz.Prof. Mutlu önce reddetti. Mutlu, o sırada 40 derece ateşle yatıyordu.
Hastalığını gerekçe göstererek bu görevi bir başka meslektaşının yapmasını rica etti.Ancak Vali Aygün ısrarcıydı: Ben sizi sarar sarmalar götürürüm, bu tarihi bir görev dedi. Mutlu kabul etti ve 9 Kasım sabahı Etnografya Müzesine gitti. Başbakan Adnan Menderes oradaydı.
Meclis Başkanı Refik Koraltan ve eski başkan Abdülhalik Renda da Mutlu, görevden affını istemekle ne büyük hata ettiğini o zaman anladı.Gerçektentarihi bir tanıklıktı bu
Atanın gül ağacından tabutu, 4 Kasım günü, geçici kabrinden çıkarılıp müzenin holündeki mermer katafalka konulmuştu.Bir hafta boyunca sırayla öğrenciler, subaylar ve generaller katafalk başında nöbet tutmuştu. Nihayet tabutun açılma günü gelip de komite üyeleri
tamam olunca Prof. Kamile Mutlu Başlayın talimatını verdi. Bunun üzerine tabutun vidaları söküldü. Tahta tabutun içinde madeni bir sanduka bulunuyordu. Bu sandukada gaz birikmiş olma ihtimali düşünülerek önce bir burgu ile delik açıldı. Gaz ya da koku çıkmadı.Sanduka
talaş doluydu.Sandukanın içi, muhafaza solüsyonu ile ıslatılmış tahta talaşı doluydu.
Bu talaş, naaşın ayak yönüne doğru toplandı. Talaşın arasında, ağzı kapalı ve içi sıvı dolu bir şişe bulundu. Bu,cesedi muhafaza için kullanılan solüsyondan bir numuneydi. Üzerinde terkibi yazılıydı.Atanın naaşı beyaz kefene sarılmış, sonra kahverengi bir muşambayla kaplanmıştı.Sargıları açmaya başladılar. Herkes nefesini tutmuştu. Çünkü, Naaş çürüyüp bozulmuş, çıkan gazlar tabutu patlatmış, nöbetçiler, kokudan bayılmış diye bir sürü söylenti
geziniyordu. Ve 15yıl sonra ilk kez Atanın yüzünü göreceklerdi.Kefenin sargıları aralanınca Prof. Kamile Şevki Mutlu, orada bulunanların yardımıyla katafalka çıktı ve Atatürkün yüzüne baktı. Atanın derisi kahverengi bir hal almış, ama yüz hatları bozulmamıştı. Menderes sapsarı
olmuştu Prof. Mutlu, gördüğü tabloyu daha sonra şöyle anlatacaktı:Yüzünü örten
ıslak pamuk kitlesi kaldırılınca Atanın heykel gibi duran yüzü ile karşılaştım. Uzun sarı saçlarından ince bir tutam, sol göz kapağının üzerine düşmüştü. Atatürk, Dolmabahçe Sarayındaki yatağında uyuyor gibiydi. Prof. Mutlu, kenarda bekleyen komite üyelerini tabutun başına çağırdı. Onlar da tek tek tabutun içine baktılar.En başta Başbakan Adnan Menderes vardı. Koyu renk takım elbisesi içindeki Menderes de yanındakilerin yardımıyla katafalka çıktı,ürkek bir şekilde aşağı, tabuta doğru baktı. O an ne olduğunu Prof. Kamile Mutludan aktaralım: Menderes çok heyecanlandı.Rengi sapsarı oldu. Bir de baktım ki, müzenin kapısına doğru gidiyor. Atatürkün yüzüne bakmadı. Tahmin ediyorum, kendinde o kuvveti bulamadı. En sona Abdülhalik Renda kalmıştı. O da Atayla karşı karşıya gelir gelmez tabutun yanına yığılıverdi. Salondaki herkes Atatürkü tek tek gördükten sonra naaş, tekrar solüsyonla ıslatıldı. Atanın başı pamuklarla örtüldü ve vücudu beyaz kefenle sarıldı. Bu sırada bir komiser,orada görevli adli tıp doçenti Dr. Cahit Özenin yanına yaklaşıp avucunda taşıdığı bir kâğıdı gösterdi ve şöyle dedi:Bu kâğıdı,Atatürkün hemşiresi Makbule Hanım gönderdi.Kefenin içine Atatürkün göğsü üstüne konmasını istiyor.Doç. Özen, kâğıda bir göz attı. Eski Türkçe bir şeyler yazılıydı. Böyle bir kâğıdı Atatürk kabul etmez. Bize kızar, darılır dedi.Komiser kâğıdı katlayıp cebine koydu ve uzaklaştı. Bütün işlemler bittikten sonra salonda bulunanlar naaşın iki yanından geçip hep bir ağızdan besmele çektiler ve cesedi yeni tabuta yerleştirdiler. Bu tabut da 15 yıl içinde yattığı büyük gül ağacı tabutun içine konuldu. Üzeri bayrakla örtüldükten sonra kapağı kapatıldı. Ve 10 Kasım sabahı, Atanın naaşı 15 yıl önce onu Dolmabahçeden Ankaraya taşıyan top arabasına yerleştirilip son durağı olacak Anıtkabire taşındı. Artık ebediyen orada kalacaktı Atatürkün tabutu, Menderesin huzurunda açılmıştı.Atanın 15 yıl Etnografya Müzesinde bekletilen naaşı,12 askerin omuzları üzerinde oradan alınmış ve 136 asteğmenin çektiği bir top arabası ve matem marşı eşliğinde Anıtkabire taşınmıştı.Radyodan naklen yayımlanan o görkemli tören, en az 15 yıl önceki kadar hüzünlüdür.Ancak o törenden hemen önce yaşananlar, tarihçilerin pek ilgisini
çekmemiştir. Bilindiği gibi, Anıtkabir yapılana dek, Atatürkün naaşının korunabilmesi için tahnit denilen bir işlem yapılmıştı. Gülhane Patolojik Anatomi profesörü Dr. Lütfi Aksu tarafından gerçekleştirilen bu işlem sırasında naaşa, şırıngayla özel bir formül enjekte edilmiş ve üzerine formüllerin yapıştırıldığı iki küçük ilaç şişesi, Atanın koltuk altlarına yerleştirilmişti. Bu işlem sayesinde Atanın naaşı da -diyelim bugün Leninin mozolesinde olduğu gibi - öldüğü günkü haliyle korunabilirdi. Ancak İslam dini, ölünün defnini şart koştuğundan,geçici tahnitin bozulması şarttı.Nakilden önce, bu işlem için bir komite kuruldu. O komite,törenden bir gün önce, Başbakan Adnan Menderesin huzurunda Atatürkün tabutunun açılmasını kararlaştırdı.Tabut açılınca tahnit bozulacak ve ceset çürümeye başlayacaktı.Bir başka deyişle Atatürkün (mumyalanmış gibi) korunmuş naaşını son görenler, o törene katılanlar olacaktı. Atatürkle ilgili belgesel çalışmaları sırasında o törene katılanların bir kısmıyla konuşmuştuk.Bu yazıda yer alan bilgilerin bir kısmı o tanıklıklara, önemli bir bölümü ise değerli Atatürk araştırmacısı Prof. Dr. Utkan Kocatürkün, Prof.Dr. Kamile Şevki
Mutlu ile yaptığı sohbetten aktardıklarına dayanıyor. Atanın yarım asır önceki son yolculuğu, sanırım bu ayrıntılarla daha da ilginç bir boyut kazanıyor.
Atatürkü son görenler anlatıyor:
Yüzünde iki günlük sakal vardı
Osman Ersoy ve Halide İntepe, 10 Kasım 1953′te Etnografya Müzesinde asistan olarak çalışıyorlardı. O yüzden 50 yıl önceki o töreni ve tabutun içindeki Atatürkü son kez görme fırsatı buldular. İzlenimlerini şöyle anlattılar:
OSMAN ERSOY: Sağlığında görmemiştim Atatürkü Korkunç heyecanlıydım. Biz çalışanlar, asistanlar, memurlar sıra ile katafalka çıktık. Oldukça sararmış ve küçülmüş bir çehre 1 - 2 günlük sakalı vardı. Kaşları fevkalade iyi şekilde fark ediliyordu.
Gözleri aralıktı
HALİDE İNTEPE: Tabut kapanmadan en son gittim baktım.Başı yana doğru eğikti.Yüzü hiç bozulmamıştı. Azıcık sakalları çıkmıştı.Hani insan hasret giderek ölürse,gözleri aralık kalırmış ya, öyle aralıktı gözleri Ama bir ölü yüzü yoktu.Uyuyor gibiydi.