Atatürk ün dış politikasının ilkeleri
1- Gerçekçilik
Atatürk dış politikasının ilkelerini belirlerken, hem ülkenin durumunu hem de diğer milletlerin içinde bulunduğu durumu gerçekçi bir bakış açısıyla değerlendirmiştir. Örneğin Milli Mücadele döneminde, Sovyetler Birliği ile birçok konuda ortak politikalar güdülmüş; ancak, Rus dostluğu ile komünizm arasında bir bağ kurulmamış, komünizmin gerçek yüzü görülebilmiştir.
2- Hukuka Bağlılık
1936 da, Montreux Boğazlar Sözleşmesi nin imzalanması sürecinde izlenen yol, Atatürk döneminde, Türkiye nin uluslararası hukuka bağlılığını gösteren önemli bir örnektir.
Lozan Antlaşması sonrasında, hakimiyetimiz kısıtlanarak bize bırakılan boğazlar, II. Dünya Savaşı na giden yıllarda, Rusya ve İngiltere arasında başarılı bir denge siyaseti izlenmesiyle Türkiye nin eline geçmişti. Bu başarıyı, hukuki bir mücadeleyle elde etmek, Atatürk ün barışçı yönünü de ortaya koymuştur.
3- Yurtta Sulh, Cihanda Sulh
"Yurtta Sulh, Cihanda Sulh": Atatürk ün dış politikası söz konusu olduğunda, en çok zikredilen sözler bunlar olmuştur. Atatürk gerek Milli Mücadele döneminde, gerekse sonraki yıllarda, ortaya çıkan her sorunu, ilk etapta barışçı yollarla çözmeye çalışmıştır. Ancak şunu da belirtmek gerekir ki, Atatürk ün barışçılığı, tavizkar veya yatıştırmacı değildi. Atatürk ün gerçekçi yönü, böyle bir politika izlenmesini önlemişti.
Atatürk, dış politikasını her zaman halka dayandırmış, halkla birlikte yürütmüştür. Milli Mücadele yi başlatmak için, çok sevdiği askerlikten ayrılarak Anadolu ya geçmesi, kendi deyimiyle ferdi millet olarak bu mücadeleyi sürdürmesi, bunun en önemli kanıtlarındandır.
Atatürk ün dış politikada ne kadar başarılı olduğunu en güzel şekilde yansıtan yazılardan biri,
Neue Zürcher Zeitung gazetesinin 22 Kasım 1938 tarihli nüshasında yayımlanmıştır:
Atatürk ün cenaze töreni, onun son zaferi oldu. Tabutunun önünde karşıtlarının hepsi sessiz kaldı. Türk ve Alman askerleri, tabutunun arkasında bir sırada yürüdüler; bir diğer sırada Stalin ve Hitler in temsilcileri yan yanaydılar; hem Valencia (Cumhuriyetçiler) hem de General Franco çelenk yollamışlardı. Tabutunun önünde faşistler, demokratlar, komünistler eğildiler. Her sınıfıyla birlikte olarak Türk halkı yakardı ve ağladı. Zenginle fakir, yüksekle alçaklar arasında hiçbir fark yoktu. Bugün Ankara nın yaşamış olduğu, dünyanın hiçbir zaman görmediği bir törendi.
1- Gerçekçilik
Atatürk dış politikasının ilkelerini belirlerken, hem ülkenin durumunu hem de diğer milletlerin içinde bulunduğu durumu gerçekçi bir bakış açısıyla değerlendirmiştir. Örneğin Milli Mücadele döneminde, Sovyetler Birliği ile birçok konuda ortak politikalar güdülmüş; ancak, Rus dostluğu ile komünizm arasında bir bağ kurulmamış, komünizmin gerçek yüzü görülebilmiştir.
2- Hukuka Bağlılık
1936 da, Montreux Boğazlar Sözleşmesi nin imzalanması sürecinde izlenen yol, Atatürk döneminde, Türkiye nin uluslararası hukuka bağlılığını gösteren önemli bir örnektir.
Lozan Antlaşması sonrasında, hakimiyetimiz kısıtlanarak bize bırakılan boğazlar, II. Dünya Savaşı na giden yıllarda, Rusya ve İngiltere arasında başarılı bir denge siyaseti izlenmesiyle Türkiye nin eline geçmişti. Bu başarıyı, hukuki bir mücadeleyle elde etmek, Atatürk ün barışçı yönünü de ortaya koymuştur.
3- Yurtta Sulh, Cihanda Sulh
"Yurtta Sulh, Cihanda Sulh": Atatürk ün dış politikası söz konusu olduğunda, en çok zikredilen sözler bunlar olmuştur. Atatürk gerek Milli Mücadele döneminde, gerekse sonraki yıllarda, ortaya çıkan her sorunu, ilk etapta barışçı yollarla çözmeye çalışmıştır. Ancak şunu da belirtmek gerekir ki, Atatürk ün barışçılığı, tavizkar veya yatıştırmacı değildi. Atatürk ün gerçekçi yönü, böyle bir politika izlenmesini önlemişti.
Atatürk, dış politikasını her zaman halka dayandırmış, halkla birlikte yürütmüştür. Milli Mücadele yi başlatmak için, çok sevdiği askerlikten ayrılarak Anadolu ya geçmesi, kendi deyimiyle ferdi millet olarak bu mücadeleyi sürdürmesi, bunun en önemli kanıtlarındandır.
Atatürk ün dış politikada ne kadar başarılı olduğunu en güzel şekilde yansıtan yazılardan biri,
Neue Zürcher Zeitung gazetesinin 22 Kasım 1938 tarihli nüshasında yayımlanmıştır:
Atatürk ün cenaze töreni, onun son zaferi oldu. Tabutunun önünde karşıtlarının hepsi sessiz kaldı. Türk ve Alman askerleri, tabutunun arkasında bir sırada yürüdüler; bir diğer sırada Stalin ve Hitler in temsilcileri yan yanaydılar; hem Valencia (Cumhuriyetçiler) hem de General Franco çelenk yollamışlardı. Tabutunun önünde faşistler, demokratlar, komünistler eğildiler. Her sınıfıyla birlikte olarak Türk halkı yakardı ve ağladı. Zenginle fakir, yüksekle alçaklar arasında hiçbir fark yoktu. Bugün Ankara nın yaşamış olduğu, dünyanın hiçbir zaman görmediği bir törendi.