Atatürk ün Bağımsızlık Tutkusu
Atatürk ün ve Atatürkçülük ün önemini kavrayabilmek ve samimi bir Atatürkçü olabilmek için; herşeyden önce onun hayatını incelemek, neler yaptığını, neyi hangi düşünce ve ruh hali içerisinde gerçekleştirdiğini iyi analiz etmek gerekir. Onun düşünce ve devrimlerinin temelini araştırdığımızda, bunun tam bağımsızlık ve özgürlük ilkesine dayandığı hemen göze çarpar.
Mustafa Kemal, daha öğrencilik yıllarında, bağımsız bir millet olmadan çağdaş bir devletin kurulamayacağını anlamış ve özgürlükten uzak bir ortamda yaşamaktansa, her türlü tehlikeye göğüs gererek bağımsız bir millet için savaşmayı göze almıştır. Buradan aldığı güçle, vatan topraklarını işgal eden güçlere karşı amansız bir mücadele vermiş; Türk Milletinin iradesini bağlayacak yönetim şekillerine razı olmamıştır. Başka ülkelerin boyunduruğu altına girmiş bir milletin zamanla tarihten silineceğini bilen Atatürk, Ben yaşayabilmek için mutlaka müstakil bir milletin evladı kalmalıyım. Milli istiklal bence bir hayat meselesidir demiştir.
Askerlik yıllarında, Suriye de görevliyken gizlice geldiği Selanik te, Askeri Rüştiye öğretmenlerinden Hakkı Baha (Pars) ın evinde arkadaşlarıyla yaptığı bir toplantıda şunları söylemiştir:
.... Millet zulüm ve istibdat altında mahvoluyor. Hürriyet olmayan bir memlekette ölüm ve izmihlal vardır. Her terakkinin ve kurtuluşun anası hürriyettir. Bu sözler, Mustafa Kemal in kurmayı tasarladığı devleti hangi temel üzerine inşa edeceğinin ilk işaretlerini veriyordu. Mustafa Kemal Ya istiklal ya ölüm sözüyle hiçbir şekilde vazgeçmeyeceğini gösterdiği bağımsızlığı öylesine içine sindirmişti ki, Özgürlük ve bağımsızlık benim karakterimdir diyerek, onu kişiliğinin bir parçası haline getirmişti.
Atatürk ün bağımsızlık anlayışı, sadece siyasi bağımsızlığı değil, askeri, ekonomik ve kültürel bağımsızlığı da içine almıştır. O, tam bağımsızlıkla, kendi kendine yetebilen; savunmasından teknolojisine, tarımından ekonomisine kadar her alanda, tek başına ayakta durabilen bir yapıyı kastetmiş ve şöyle demiştir:
İstiklal-i tam denildiği zaman, bittabi siyasi, mali, iktisadi, adli, askeri, harsi ve ila ahiri her hususta istiklal-i tam ve serbest-i tam demektir. Bu saydıklarımın herhangi birinde istiklalden mahrumiyet, millet ve memleketin, manayı hakikisiyle istiklalinden mahrumiyet demektir. Yüksek dehasıyla, gelecekte sadece siyasi bağımsızlığın yeterli olamayacağını anlayan Ulu Önder imiz; imkansızlıklara rağmen, ülkemizin ekonomik yönden de bağımsızlığını sağlayacak sanayi hamlelerini başlatmış, milletimizi ortak bir kültür potasında eritip kaynaştırmak için milli bir kimlik oluşturma gayretini göstermiştir.
Atatürk ün tam bağımsızlık anlayışının ne kadar isabetli olduğunu, bugünün dünyasına baktığımızda hemen gözlemleyebiliyoruz. Artık ülkeler güçlerini, başka devletlerin topraklarını işgal ederek değil, uyguladıkları ekonomik ve kültürel politikalarla ortaya koymakta ve bu şekilde milletlerin bağımsızlığını tehdit etmektedirler.
Ülkemizin böyle bir tehlikeden korunması, Atatürk ün ortaya koyduğu tam bağımsızlık anlayışının yürekten benimsenmesi ve bu anlayışın gereklerinin kararlı bir şekilde uygulanmasıyla mümkün olacaktır.
Bağımsızlık gibi barış da, Atatürk ün kişiliğinin önemli bir parçasıydı. Atatürk, dünya tarihinin gelmiş geçmiş en büyük askerlerinden biridir. Hayatının önemli bir bölümünü cephelerde geçirmiş, bir askerin ulaşabileceği en yüksek mevkide bulunmuş, en ağır sorumlulukları almıştır. Bununla beraber Atatürk, barışın önemini herkesten daha iyi bilmektedir. Nitekim Yurtta sulh, cihanda sulh sözleri, barışı yalnızca Türk Milletinin refahı için değil, tüm dünya milletleri için istediğini ortaya koymaktadır. Atatürk barışı, refaha ve saadete götüren yol olarak tanımlamaktadır:
Barış, milletleri refah ve saadete eriştiren en iyi yoldur Memleketimizi her gün daha çok kuvvetlendirmek, her alanda her türlü ihtimallere karşı koyacak bir halde bulundurmak ve dünya olaylarının bütün safhalarını büyük bir uyanıklık içinde izlemek, barışsever siyasetimizin dayanacağı esasların başlangıcıdır.
Atatürk ün ve Atatürkçülük ün önemini kavrayabilmek ve samimi bir Atatürkçü olabilmek için; herşeyden önce onun hayatını incelemek, neler yaptığını, neyi hangi düşünce ve ruh hali içerisinde gerçekleştirdiğini iyi analiz etmek gerekir. Onun düşünce ve devrimlerinin temelini araştırdığımızda, bunun tam bağımsızlık ve özgürlük ilkesine dayandığı hemen göze çarpar.
Mustafa Kemal, daha öğrencilik yıllarında, bağımsız bir millet olmadan çağdaş bir devletin kurulamayacağını anlamış ve özgürlükten uzak bir ortamda yaşamaktansa, her türlü tehlikeye göğüs gererek bağımsız bir millet için savaşmayı göze almıştır. Buradan aldığı güçle, vatan topraklarını işgal eden güçlere karşı amansız bir mücadele vermiş; Türk Milletinin iradesini bağlayacak yönetim şekillerine razı olmamıştır. Başka ülkelerin boyunduruğu altına girmiş bir milletin zamanla tarihten silineceğini bilen Atatürk, Ben yaşayabilmek için mutlaka müstakil bir milletin evladı kalmalıyım. Milli istiklal bence bir hayat meselesidir demiştir.
Askerlik yıllarında, Suriye de görevliyken gizlice geldiği Selanik te, Askeri Rüştiye öğretmenlerinden Hakkı Baha (Pars) ın evinde arkadaşlarıyla yaptığı bir toplantıda şunları söylemiştir:
.... Millet zulüm ve istibdat altında mahvoluyor. Hürriyet olmayan bir memlekette ölüm ve izmihlal vardır. Her terakkinin ve kurtuluşun anası hürriyettir. Bu sözler, Mustafa Kemal in kurmayı tasarladığı devleti hangi temel üzerine inşa edeceğinin ilk işaretlerini veriyordu. Mustafa Kemal Ya istiklal ya ölüm sözüyle hiçbir şekilde vazgeçmeyeceğini gösterdiği bağımsızlığı öylesine içine sindirmişti ki, Özgürlük ve bağımsızlık benim karakterimdir diyerek, onu kişiliğinin bir parçası haline getirmişti.
Atatürk ün bağımsızlık anlayışı, sadece siyasi bağımsızlığı değil, askeri, ekonomik ve kültürel bağımsızlığı da içine almıştır. O, tam bağımsızlıkla, kendi kendine yetebilen; savunmasından teknolojisine, tarımından ekonomisine kadar her alanda, tek başına ayakta durabilen bir yapıyı kastetmiş ve şöyle demiştir:
İstiklal-i tam denildiği zaman, bittabi siyasi, mali, iktisadi, adli, askeri, harsi ve ila ahiri her hususta istiklal-i tam ve serbest-i tam demektir. Bu saydıklarımın herhangi birinde istiklalden mahrumiyet, millet ve memleketin, manayı hakikisiyle istiklalinden mahrumiyet demektir. Yüksek dehasıyla, gelecekte sadece siyasi bağımsızlığın yeterli olamayacağını anlayan Ulu Önder imiz; imkansızlıklara rağmen, ülkemizin ekonomik yönden de bağımsızlığını sağlayacak sanayi hamlelerini başlatmış, milletimizi ortak bir kültür potasında eritip kaynaştırmak için milli bir kimlik oluşturma gayretini göstermiştir.
Atatürk ün tam bağımsızlık anlayışının ne kadar isabetli olduğunu, bugünün dünyasına baktığımızda hemen gözlemleyebiliyoruz. Artık ülkeler güçlerini, başka devletlerin topraklarını işgal ederek değil, uyguladıkları ekonomik ve kültürel politikalarla ortaya koymakta ve bu şekilde milletlerin bağımsızlığını tehdit etmektedirler.
Ülkemizin böyle bir tehlikeden korunması, Atatürk ün ortaya koyduğu tam bağımsızlık anlayışının yürekten benimsenmesi ve bu anlayışın gereklerinin kararlı bir şekilde uygulanmasıyla mümkün olacaktır.
Bağımsızlık gibi barış da, Atatürk ün kişiliğinin önemli bir parçasıydı. Atatürk, dünya tarihinin gelmiş geçmiş en büyük askerlerinden biridir. Hayatının önemli bir bölümünü cephelerde geçirmiş, bir askerin ulaşabileceği en yüksek mevkide bulunmuş, en ağır sorumlulukları almıştır. Bununla beraber Atatürk, barışın önemini herkesten daha iyi bilmektedir. Nitekim Yurtta sulh, cihanda sulh sözleri, barışı yalnızca Türk Milletinin refahı için değil, tüm dünya milletleri için istediğini ortaya koymaktadır. Atatürk barışı, refaha ve saadete götüren yol olarak tanımlamaktadır:
Barış, milletleri refah ve saadete eriştiren en iyi yoldur Memleketimizi her gün daha çok kuvvetlendirmek, her alanda her türlü ihtimallere karşı koyacak bir halde bulundurmak ve dünya olaylarının bütün safhalarını büyük bir uyanıklık içinde izlemek, barışsever siyasetimizin dayanacağı esasların başlangıcıdır.