-
- Üyelik Tarihi
- 3 Haz 2020
-
- Mesajlar
- 6,256
-
- MFC Puanı
- 72,460
İnsanı Duygulandıran Bir Atatürk Anısı
"Atatürk derse giriyor: Ders Geometri
Ders hendeseydi, yani bizim bugün “geometri” dediğimiz şey. Arka sırada oturan Cemil dersi istese de can kulağıyla dinleyemiyordu. Atatürk’ü gördüğünü torunlarına nasıl anlatacağını düşünüyordu belki de. Zaten bu hendese denen meret de anlaşılır şey değildi; “Müsellesin zaviyetan-ı dahiletan mecmu’ü yüz seksen derecedir” gibisinden tuhaf Arapça tekerlemelerle doluydu. Aniden kapı açıldı, içeri Atatürk girdi!
Sınıf ayağa fırladı. Atatürk oturmalarını işaret etti. Hangi dersi yaptıklarını sordu ve ön sırada oturan sınıfın en çalışkan kızı Saadet’i tahtaya kaldırarak konuyu anlatmasını rica etti. Saadet bir yandan tebeşirle müsellesler çizip zaviyelerini işaretlemeye, bir yandan da “Müselles-i mütesaviyü’l-adla, zaviyeleri biribirine müsavi müselles demektir” diye anlatmaya başladı.
Tahtaya ikizkenar üçgen çiz çocuğum
Atatürk dikkatle dinledi, sonra Saadet’e “Tahtaya bir ikizkenar üçgen çiz çocuğum” dedi. Allahtan Saadet çok soğukkanlı bir kızdı. “O nedir bilmiyorum.” dedi sakince.
Atatürk “Müdür nerede?” dedi. Kendisi de matematik öğretmeni olan Ömer Hoca hemen kafiledeki bakanların arasından sıyrılıp Atatürk’ün karşısında yerini aldı. “Yeni kitaplarda bu terimlerin Türkçesi var. Neden onları öğretmiyorsunuz?” diye sordu Atatürk. “Sivas’a gelmedi henüz yeni kitaplar Paşam” dedi Ömer Beygo.
Bu kez çağrılma sırası Milli Eğitim Bakanı Saffet Arıkan’daydı. Atatürk “Ankara’ya döndüğümde soracağım. O zamana dek yeni kitaplar gelmiş olacak” dedi kısaca.
Ve sonra Atatürk tebeşiri eline alıp anlatmaya başladı. “Müselles”e “üçgen”, “zaviye”ye de “açı” diyecektik. “İkizkenar üçgen” de hocaların bile dilinin zor döndüğü “ müselles-i mütesâviyü’ssâkeyn” denen şeydi. Öğrencilerin gözlerinin önündeki bir perde kalkıyordu adeta. Böyle söyleyince neyin ne olduğu isminden belli oluyordu! Tarihin gördüğü en büyük adamlardan birinden Pisagor Teoreminin kanıtını dinlediler. Ve anladılar.
40 yıl sonra bu hikayeyi bana anlatan Cemil Say, sözlerini “O çıktıktan sonra herkes ‘Bana baktı! Sürekli gözlerimin içine baktı!’ diyordu. Gözleri objektif gibiydi” diye bitiriyordu. Kitaplar mı? Bir hafta içinde gelmiş.
Atatürk, Orhan Bursalı’nın çok güzel deyimiyle bir “bilim yurtseveri” idi. Onu bunun için de seviyorum. Sevmeyenlerin de aklına şaşıyorum."
"Atatürk derse giriyor: Ders Geometri
Ders hendeseydi, yani bizim bugün “geometri” dediğimiz şey. Arka sırada oturan Cemil dersi istese de can kulağıyla dinleyemiyordu. Atatürk’ü gördüğünü torunlarına nasıl anlatacağını düşünüyordu belki de. Zaten bu hendese denen meret de anlaşılır şey değildi; “Müsellesin zaviyetan-ı dahiletan mecmu’ü yüz seksen derecedir” gibisinden tuhaf Arapça tekerlemelerle doluydu. Aniden kapı açıldı, içeri Atatürk girdi!
Sınıf ayağa fırladı. Atatürk oturmalarını işaret etti. Hangi dersi yaptıklarını sordu ve ön sırada oturan sınıfın en çalışkan kızı Saadet’i tahtaya kaldırarak konuyu anlatmasını rica etti. Saadet bir yandan tebeşirle müsellesler çizip zaviyelerini işaretlemeye, bir yandan da “Müselles-i mütesaviyü’l-adla, zaviyeleri biribirine müsavi müselles demektir” diye anlatmaya başladı.
Tahtaya ikizkenar üçgen çiz çocuğum
Atatürk dikkatle dinledi, sonra Saadet’e “Tahtaya bir ikizkenar üçgen çiz çocuğum” dedi. Allahtan Saadet çok soğukkanlı bir kızdı. “O nedir bilmiyorum.” dedi sakince.
Atatürk “Müdür nerede?” dedi. Kendisi de matematik öğretmeni olan Ömer Hoca hemen kafiledeki bakanların arasından sıyrılıp Atatürk’ün karşısında yerini aldı. “Yeni kitaplarda bu terimlerin Türkçesi var. Neden onları öğretmiyorsunuz?” diye sordu Atatürk. “Sivas’a gelmedi henüz yeni kitaplar Paşam” dedi Ömer Beygo.
Bu kez çağrılma sırası Milli Eğitim Bakanı Saffet Arıkan’daydı. Atatürk “Ankara’ya döndüğümde soracağım. O zamana dek yeni kitaplar gelmiş olacak” dedi kısaca.
Ve sonra Atatürk tebeşiri eline alıp anlatmaya başladı. “Müselles”e “üçgen”, “zaviye”ye de “açı” diyecektik. “İkizkenar üçgen” de hocaların bile dilinin zor döndüğü “ müselles-i mütesâviyü’ssâkeyn” denen şeydi. Öğrencilerin gözlerinin önündeki bir perde kalkıyordu adeta. Böyle söyleyince neyin ne olduğu isminden belli oluyordu! Tarihin gördüğü en büyük adamlardan birinden Pisagor Teoreminin kanıtını dinlediler. Ve anladılar.
40 yıl sonra bu hikayeyi bana anlatan Cemil Say, sözlerini “O çıktıktan sonra herkes ‘Bana baktı! Sürekli gözlerimin içine baktı!’ diyordu. Gözleri objektif gibiydi” diye bitiriyordu. Kitaplar mı? Bir hafta içinde gelmiş.
Atatürk, Orhan Bursalı’nın çok güzel deyimiyle bir “bilim yurtseveri” idi. Onu bunun için de seviyorum. Sevmeyenlerin de aklına şaşıyorum."